Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

Bahreyn Devrimi'ni Yapay ve Komplocu Mezhepsel Denklemlere Kurban Mı...

Tunus ve Mısır"da başlayıp Kuzey Afrika ve Ortadoğu"yu içine alan halk ayaklanmaları, İslam ümmetine özgür ve aydınlık günleri müjdelerken, bu devrim dalgası içinde Bahreyn krallığına karşı başlatılan ayaklanma, bazı kardeşlerimiz ve aydınlar tarafından mezhepsel denklemler içine çekilerek, Müslüman camia arasında tereddüt ve ihtilaflara yol açılmaktadır.

Öncelikle, Ortadoğu halklarının diktatör rejimlere karşı sürdürdüğü başkaldırılar, özgürlük ve adalet talepli başkaldırılardır ki, burada başkaldıran halkın ya da diktatörlerin mezheplerine bakılmaz. İslami sorumluluğumuz ve hakkaniyet anlayışımız, zulme, diktatörlüğe, ihanete karşı ümmetin ve mazlum halkların haklı mücadelelerinin yanında yer almayı gerektirir.

Bahreyn özelinde, başta Suudi Arabistan rejimi ve diğer körfez ülkelerinin, diktatör Hamad bin İsa el Halife diktatörlüğünün yıkılmasını önlemek ve halk ayaklanmasını bastırmak için Bahreyn"e asker gönderip orada silahsız ve masum halkı bombardımana tutması, sadece yaklaşık 1 milyon nüfuslu bir ülkenin kralının saltanatını korumak değil, ABD emperyalizminin Ortadoğu"daki en sadık müttefiklerinin rejimlerini, özelde de emperyalizm ve siyonizmin bölgesel çıkarlarını korumak içindir.

Amerikan emperyalizminin Ortadoğu"daki hangi ülkede hangi üssü var? Ne kadar donanma, filo ve asker bulunduruyor, buna bir göz akmamız yeterli olacaktır.

İşte küçük bir tablo:

Katar:
El Udeyd Hava üssü: 4.000 ile 10.000 arasında Amerikan Askeri, 120 savaş uçağı bu üste bulunuyor. Irak ve Afganistan"daki hava bombardımanlarına katılan savaş uçakları bu üstten kalkıyor. Burası ayın zamanda Amerika"nın körfezdeki askeri varlığının komuta merkezi

Bahreyn: Amerikan 5. Filosu bu üste bulunuyor. Bu üste ikisi uçak gemisi olmak üzere 30 savaş gemisi ve 4.000"den fazla Amerikan askeri bulunuyor. Uçak gemilerinden kalkan savaş uçakları Afganistan bombardımanına katılıyor. Birleşik Arap Emirlikleri: Başkent Abu Dabi"nin yakınlarındaki El Zafra hava üssünde iki uçak filosu ve 300 Amerikan askeri bulunuyor.

Kuveyt: Ahmed el Cebir Hava Üssünde Amerikan F 16 savaş uçakları ve 1.400 Amerikan askeri bulunuyor.

Suudi Arabistan: Taif, Dahran, Hamis Muşayt ve Cidde"de Amerikan Askeri Eğitim merkezleri, hava üsleri ve binlerce askeri bulunuyor.

Bu ülkeler ayrıca kendi aralarında "Körfez Savunma İşbirliği Konseyi" adı altında bir pakt oluşturmuş durumda. Şimdi bu ülkelerin, ABD Merkez Kuvetler Komutanı Mike Mullen ve ABD Savunma Bakanı Robert Gates"in Bahreyn kralı ile görüşmesinin hemen ardından hepsinin Bahreyn"e asker göndermesi ne anlama geliyor?

Niçin bu ülkelerin hepsi küçücük bir Bahreyn'in üzerine çullandılar?

Bahreyn halkı hangi suçu işledi ki bölgesel güçlerin barbarca kuşatma ve saldırısı ile karşı karşıya?

Kzıla boyanmış, parçalanmış, delik deşik olmuş bedenler...!"

"Bi eyyi zenbin kutilet..?"

Bu soruyu Kur'an da soruyor, insanlık da! Bu soruyu, vicdan da soruyor, insaf da!

Bunun cevabını bizim vermemiz gerekiyor.

Suud rejimi, Kral el Halife rejimini korumak için Bahreyn'e resmiyette 1.000 asker, gerçekte ise iki tugay ve bir de tank taburu gönderirken, bunun Körfez Savunma Konseyi ülkelerinin güvenliği için olduğunu söylüyor. Körfez ülkelerinin kendi aralarında imzaladığı anlaşmada, "üye ülkelerden herhangi birinin bir dış saldırıya uğraması durumunda, diğer üye ülkelerden yardım isteme" maddesi bulunuyor.

Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkelerinin Bahreyn"e girip kurşun yağmuruna tuttuğu ve üzerlerine bomba yağdırdığı insanlar Tunus ve Mısır halklarının yaptığı gibi barışçıl protesto eylemi yapan Bahreyn halkı değil mi? Bunların içinde Bahreynli olmayan biri var mı? Ya da Bahreyn"e herhangi bir dış ülkeden bir saldırı söz konusu oldu mu?

Bizler Kuzey Afrika ve Ortadoğu"daki halkların özgürlük talebiyle başlattığı devrim dalgasını savunurken, ne Mısır halkının ne de Hüsnü Mübarek"in mezhebini konuşmadık; Tunus halkının ve Zeynelabidin bin Ali"nin mezhebini konuşmadık. Libya halkının ve Muammer Kaddafi"nin mezhebini konuşmadık. Yemen halkının ve Ali Abdullah Salih"in mezhebini konuşmadık. Ürdün Halkı ve Kral Abdullah"ın mezhebini konuşmadık.

Ne zaman Suudi Arabistan ve Bahreyn"de halk diktatörlere karşı ayağa kalkıyor, özgürlük ve adalet taleplerini dile getiriyor; hemen arkasından ayaklanan bu halkların "Şii" olduğunu konuşuyoruz.

Meselenin İran ile Arabistan arasında bir çatışma olduğu yönünde analizler ve tartışmalar başlatılıyor. Buradan hareketle bu halk ayaklanmaları konusunda Müslüman camianın zihinlerinde tereddüt ve mesafe oluşturuyor.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bugün Amerika ve bölgesel müttefikleri büyük bir panik içerisinde Bahreyn halkı üzerine kurşun ve bomba yağdırırken, öbür tarafta Müslümanlar arasında yapay mezhebi denklemlerle tereddüt oluşturmak, Amerikan emperyalizminin değirmenine su taşımaktan, Amerika"nın bölgedeki müttefikleri ve askeri varlığı üzerinde oluşan kaygılara destek olmaktan başka ne anlama gelecektir?

Bahreyn"deki rejimin bir meşruiyeti mi var? Diğer bir deyişle, bu Bahreyn diktatörü, Tunus, Mısır, Yemen ve Libya"daki diktatörlerden daha iyi birisi mi, ya da diğer ülkelerdeki halklar İslami bir kimlik üzere mücadele verirken, Bahreyn halkı laik, nasyonalist ve liberal bir kimlikle mi mücadele veriyor?

Bizler bir taraftan emperyalist ve siyonist sultanın Ortadoğu"daki varlığına son vermeyi arzu ederken, diğer taraftan da mezhebi denklemler oluşturarak Amerikan emperyalizmi ve bölgesel müttefiklerinin stratejik ittifakı ve hedeflerini göz ardı etmek ne derece doğru olabilir?

Mezhebi kimlikleri öne süren bu tür yaklaşım ve tartışmalar, Ehl-i Sünnet mezhebi ve bağlılarına hakaret ve töhmet değil midir?

Eğer Bahreyn halkı ile diktatör Hamad el Halife arasındaki kavga, bir "Şii-Sünni kavgası" ise, Bahreyn diktatörünün Sünnilik iddiasını muteber mi kabul edeceğiz, ya da, bu diktatörün devrilmesi Sünnilik adına bizi üzecek ve kaygılandıracak mı? Yine aynı şekilde, saray mollalarının da fetvasıyla Bahreyn halkının katledilmesi izin yola çıkan Suud askerlerini Sünnilik adına hoş mu göreceğiz, ya da Suud krallığının ihanet ve zulümlerine Sünnilik adına göz mü yumacağız..?

Bölgedeki halkların mücadelesi ve devrimi, bir mezhebin diğer mezhebe karşı savaşı değildir; bu mücadele zulüm ile adalet arasında bir mücadeledir. Bu mücadele mazlum halkların zalim ve despot rejimlere başkaldırısıdır. Bu mücadele emperyalizmin ve siyonizmin bölgedeki çıkarları ve sultasına karşı bir mücadeledir.

Libya kentlerinde ayaklanan halkın üzerine savaş uçakları ile bomba yağdıran Kaddafi güçlerinin mezheplerinin ne olduğuna bakmadığımız gibi, Manama"daki İnci meydanında toplanan halkın üzerine helikopterlerden ateş açan ve tank bombardımanına tutanların mezheplerine bakmıyoruz. Bingazi"de katil Kaddafi karşısında ayağa kalkan halkın mezhebine bakmadığımız gibi, Bahreyn"i kan gölüne çevirmeye azmetmiş Suud katillerinin mezhebine de bakmıyoruz.

Bizim tercihimiz, hak, adalet ve hürriyettir. Bizim safımız Müslüman olmasalar bile mazlum halkların yanıdır. Biz, kavmi ve mezhebi kimliği her ne olursa olsun yeryüzünün tüm zalim, despot ve diktatörlerin karşısındayız.

Rabbimiz Kur"an"da şöyle buyuruyor:

"Sizin ümmetiniz tek bir ümmettir, ben de sizin Rabbinizim"

Soru şu: Biz gerçekten ümmetin ne kadar yanındayız..?
 

Bu yazı toplam 2433 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar