Abdurrahman Dilipak: Tüketici ya da Müşteri Olmak

Abdurrahman Dilipak: Tüketici ya da Müşteri Olmak

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Tüketici ya da Müşteri Olmak/Habervakti.com

15 Mart Dünya Tüketici Hakları Günü ve 15-21 Tüketiciyi Koruma Haftası: 15 Mart’ın Dünya Tüketici Hakları Günü olarak anılmasının sebebi, 15 Mart 1962 yılında ABD’nin o dönemdeki başkanı John Fitzgerald Kennedy’nin Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşmada ilk kez “Tüketici Hakları” diye bir kavramdan söz etmesidir. 1985 yılında ise BM aldığı kararla bu konuşmanın yapıldığı tarih olan 15 Mart’ı “Dünya Tüketici Hakları günü” ilan etti.

Batı, yılın bütün haftalarını kendileri doldurdu. “İnsan Hakları Günü”, “Çevre günü”, “Çocuk günü”, “Engelli günü”, “Kadın günü”, “İşçi Bayramı”, say say bitmez!. Bu günler kutlanırken aslında batının ne kadar yüce değerlerin kaynağı olduğunu zannedersiniz. Kadın ya da çocuk günü Epstein’in lanetli adalarında, ABD’de Habat’ın bir havrasının karanlık tünellerinde son buldu. Meğer bütün bunlar birer maske, makyaj malzemesi imiş, kanlı ellerini, yüzlerini gizlemek için.

Uluslararası Tüketici Örgütü”nün dünyanın 105 ülkesinde üyesi bulunmaktadır. BM’nin 9 Nisan 1985 tarihinde, Türkiye’nin de taraf olduğu “Evrensel Tüketici Hakları Bildirgesi”ni “Tüketicinin Korunmasına İlişkin Temel Esaslar” başlığı altında, kabul etti.. Batıdan ne geldi de biz “Hayır” dedik! Hem de hiçbir araya gelmeyenler bile batıdan gelen talepler karşısında, AK Parti-CHP, MHP-HDP oy birliği ile uslu bir şekilde “beyaz efendiler”in önünde, uslu öğrenciler gibi sıra oldular.

15 Mart Ülkemizde “Dünya Tüketiciler Günü” adıyla kutlanmakta olup, ayrıca 15-21 Mart tarihlerini içine alan haftada da “Tüketici Haftası” kutlanmaktadır. Eskiden “Yerli malı” haftası vardı. “Yerli malı, yurdun malı herkes bunu kullanmalı” derdik. Artık Gazze’de yaşananlardan sonra, hala iftar sofralarından Cola’yı bile kaldıramıyoruz!

Bugün günümüzde “Tüketici Dernekleri” falan var ama, var işte. “Tüketici komisyonları” var. “Tüketici Hakem Heyetleri” var. “Tüketici Mahkemeleri” var. Var da, CoVİD günlerinde ne oldu. mRNA konusunda doğru düzgün bilgi bile alamadık. Zorla yaptıkları aşı için sorumluluğun bize ait olduğuna dair ONAM aldılar. Yaptıkları aşının içinde ne var onu bile söylemediler. Koskoca bir ülke halkını, hatta insanlık alemini bedava kobay olarak kullandılar. Hatta öldürdüler, sakat bıraktı, lanet olasıcalar. Şimdi aynı aymazlıkla yeni pandemilere hazırlanıyorlar. Chemistrail hakkında bilgisi olan var mı? Ata tohumu konusunda derdinizi anlatabiliyor musunuz, Kenevir ile ilgili yaşanan süreci biliyorsunuz.. Kimlik kartınıza GENDER yazarken size soran oldu mu? Konu MetaVerse gelince ya da TransHumanizm’e gelince dilleri lal oluyor. Uluslararası sistemin dayattığı sözleşmelerle aileyi perişan etmediler mi? O deterjanlar, geni ile oynanmış gıdalar, bir şeyi iyileştirirken, başka bir şeyi bozan ilaçlar, bu mafyaya güç yetirmek Tüketici derneklerinin başa çıkacağı şeyler mi?

Ben bu işi önemsiyorum ama, bu işin dini boyutunu önceleyenlerdenim. Bunun bir ahlakı ve hukuku olmalı. “Örgütlenme modeli” üzerinde de yeniden düşünmek gerek. Bana göre “TÜKETİCİ” adı olumsuz. “MÜŞTERİ” daha temiz bir kavram. Müşteri: Satın alan kişi. Bu bir mal ya da hizmet alımı olabilir. Satın alan kişi bir tercihte bulunurken aslında fiyat, kalite, estetik, kolaylık, erişilebilir olması, tamir, bakım, servis gibi ihtiyaca uygunluk açısından birçok ölçüyü içinde barındırır. Bu davranış üretime yön verir. “Tüketici” olmak, “Üretim” karşısında konumlandırılan bir kelime.

Öte yandan, bugünkü anlamda “her tüketici aynı zamanda bir üreticidir. Ve her üretici de bir tüketicidir”. Herkes birbirinin üretimine satın alma yoluyla katkı sağlayabilir. Bu daha anlaşılır bir konumdur. Zaten üretirken de hammadde alırsınız, emek alırsınız, makine alırsınız. Üretici ile Müşteki birbirini tamamlayan bir YingYang oluşturur. Ya da üretici ile müşteri arasındaki ilişki tencere- kapak ilişkisidir. Yani birbirini tamamlar. Her ikisi birbirini tamamlar, birbirinin ihtiyacına cevap verir. Tüketici, yasa çerçevesinde şöyle tanımlanır: “Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişidir” (TKHK 3/1-k) Bu batılı aklın ürünü olan bir tanım. Müslüman aklın tanımı ise, varlık ve meşruiyetini, Vahiy, Risalet ve Medine pazarındaki somutlaşan uygulamalardan alacaktır. Haram malın ticareti olmaz. Ayıplı/kusurlu malın ayıp ya da kusuru beyan edilir, gizlenmez. İhtikar yapılmaz, kartel oluşturulmaz, Stokçuluk yasaklanmıştır. Piyasa manipüle edilmez. Vadeli satışta ya da herhangi bir borçlanmada Riba olmaz. İsraf haramdır.

Mevcut ekonomik sistemde, adi iş, ticari iş ve tüketici ayrı ayrı ele alınır. Medine’de, Müşteri mal ya da hizmetin oluşumu ve hizmete sunulması sürecinde her zaman vardır. Bugün Ticaret yasası ve Tüketici yasası ayrı olduğu için yasal çerçevede farklı şekillerde oluşmaktadır.

Sadece din, ahlak ve hukuk yanında bu işin ayrıca Hüsn ve Gubuh açısından Ahlakla birlikte değerlendirmek gerek.

Aslında tüketici denilen kişi, bir şeyi tüketirken de ondan farklı bir şey üretmektedir. Sağlık üretir, mutluluk üretir, kolaylık üretir.

Sonuçta Türkiye’de Tüketici yasaları konusunda genel anlamda bir sorun yok gibi gözüküyor. Örgütlenmede de bir sorun yok gibi. Dernekler, federasyon hepsi var, ama toplumun haklarını koruma konusunda bir tembelliği söz konusu. Hem ferdi ve hem de örgütlü olarak, ortak hareket etme becerisi konusunda birtakım sorunlar var. Tüketici federasyonun YouTube’de yayınlanan bir “Tüketici IP TV” var.

Tekrar söylemem gerekirse, bunun dini bir çerçevesi olmalı. Mesela Helal ve Mübah, Haram ve Mekruh konusunda daha fazla hassasiyet gösterilmeli. Organik, Doğal değil de Fıtrat konusu öncelenmeli ürünlerde. Mesela, üretimde çalışan işçilerin hak ve hukuklarının korunup korunmaması bile bizim için ölçü olmalı. Elbette bu işin ahlaki bir çerçevesi olmalı, yasal çerçevesi var ama bunların etkin şekilde kullanmamız gerekiyor.

Gazze ile ilgili bir “Müşterilerimizin” elbette bir hassasiyeti olmalı idi. Boykot bunun bir örneği mesela. Zalimlerin ürünlerini boykot ederken, zalimlere yardım edenleri de boykot etmeye çalışıyoruz. Önemli olan bu duyarlılığın korunması idi.

Aslında bu kardeşlerimiz, her ne kadar CoVID günlerinde mRNA konusunda bu hassasiyeti göstermese de bunsan sonra mesela 5G, Kabon ayak izi, Chemistrail, İklim yalanı, TransHumanizm, NeuraLink ve benzeri konularda daha duyarlı olacaklarını ümit ediyorum.

Geçen gün Federasyon başkanı Bülent Deniz, bu konunun bizim tarihimizle ilgili iki boyutunu hatırlattı. Bugünkü dille, Tarihteki İlk Tüketici yasası Osmanlı’da 1572 tarihli “Bursa Kanunnamesi”nde yer alan pazarda satılan ürünlerle ilgili “Nizamname” Burada satılan ürünlere standart getiriliyor ve buna dayalı denetim getiriliyor. Denetime takılan ihlaller ya da şikayete konu olan ihlaller cezalandırılıyor. Bu “Kanunname” ilk yazılı “Müşteri yasası”. Ama işte böyle, bu kanunnameyi biz dünyaya tanıtıp, bunu evrensel bir sözleşmeyle hukuka dönüştüremiyoruz, ama Kenedi konuşunca o yasa oluyor. Bari bu Kanunnameyi Ticaret Bakanlığı, Gıda Tarım Bakanlığının duvarına asalım. TBMM’nin, TOBB’un duvarına asalım. Hani Osmanlıyı çağdışı görenler için bir ders olur, öğrenirler.

Ortada İbni Sina (Avicena), Sağında Galen Solunda Hipokrat
Ortada İbni Sina (Avicena), Sağında Galen Solunda Hipokrat

Onlar batı ortaçağına bakıp, İslam’ın aydınlık çağına küfrediyorlar ama Bugün “Tüketici yasası” dediğimiz şeyin İslam tarihindeki kökleri 1500 yıl öncesine gidiyor. Medine Pazarına alışverişe giden bir grup kadın, alışverişten dönüşlerinde, Pazar yerindeki düzensizlikten şikayet ediyor. Temizlik, sağlık kurallarından şikâyet ediyorlar, sattıkları malın iyilerini öne çıkartıp, kötülerini arkasına gizliyorlar. Bunların denetlenmesi gerektiğini söylüyorlar. Hz. Ömer de gelenler arasındaki Zeynep bintü Şifa başkanlığındaki heyete, Pazarı denetleme yetkisi veriyor. Şifa annemiz Mekke'de doğdu. Kureyş'in “Adîoğulları” kolundan olup Hz. Ömer'in akrabasıdır. Asıl ismi “Leylâ”. Hastaları tedavi konusundaki bilgisi ilgisi sebebiyle “Şifâ” diye tanındı. Müslüman olmadan önce de iyilik yapan, Şifacı özelliği ve güzel ahlâkıyla bilinen Şifâ Hanım, İslâm'ın ilk yıllarında Müslüman olmuştu. Zeynep binti Şifa Hz. Ömer’in ataması ile “Muhtesibe” unvanını kazandı. “Hisbe” teşkilatı daha sonra “İhtisab” denilen bir mesleğe dönüştü ve zamanla Zabıta teşkilatının kurulmasına öncülük etti. Bu teşkilat İslâm devletlerinde genel ahlâkı, kamu düzenini korumak ve denetlemekle görevli teşkilât haline geldi.

Bugünlük de bu kadar.

Selam ve dua ile.