Abdurrahman Dilipak: Lozan'ın 100. yılı

Abdurrahman Dilipak: Lozan'ın 100. yılı

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak/ Lozan'ın 100. yılı Habervakti.com

Bugün 24 Temmuz. Lozan Antlaşması'nın 100 yılı. Cumhuriyetin 100. yılından hemen önce Lozan Antlaşması'nın 100. Yılını “kutluyoruz”(!?) Sevr’de ölümü gösterenler, yıkılan Osmanlı İmparatorluğu'nun enkazı üzerinde yeni cumhuriyeti hastalığa razı ettiler.

Aslında Türkiye Cumhuriyeti'nden önce Anadolu’da Kars İslam Cumhuriyeti kurulmuştu. Konfederatif, başkanlıkla yönetilen ve 18 yaşında kadın ve erkeklerin oy kullanarak seçtikleri bir meclisleri, anayasaları, paraları, pulları vardı. Ama bizim cici tarihimiz, 1919 Nisan ayında İngilizler tarafından yıkılan bu cumhuriyetten pek bahsetmez.

Osmanlı dağılmadan önce İttihatçılar “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” diye 3 tarzı siyaseti konuşuyorlardı. Fransızlar Jön Türkleri destekliyordu. İngilizler Türkçülükle maskelenmiş muasırlaşma, yani çağdaşlaşma, yani asrilik yanlısı, yani batılılaşma taraftarlarını destekliyorlardı. Onlar da, İngilizci, Amerikancı, Fransız yanlısı olarak ayrılmışlardı. saltanattan yana olanlar Almanya’ya yaklaşmıştı. İslamlaşma fikrini savunanlar bunlardan ayrılmıştı. Sonunda Moiz Kohen, Agop Dilaçar, Lazaro Frankocuların istediği oldu. Yeni Türkiye Cumhuriyeti bu kadroların ellerinde yükseltildi.

Bugün hala Lozan’ın gizli maddeleri olup olmadığı tartışılır. Musul, Kerkük, Halep, Batı Trakya ve Adalar gibi nasıl bizden kopartıldı ve bugün tekrar buralarda ''hak iddia etmemiz mümkün mü?'' diye konuşulur. Bir yandan Yunanistan Adaları silahlandırırken, öte yandan biz AB ile birlik olalım derken aynı zamanda Yunanistan’la da tek devlet olacağız. Sahi Yunanla dost muyuz, müttefik miyiz, düşman mıyız? Kıbrıs Rum kesimi ile neyiz biz. Türkiye AB’ye girecekse, Rum kesiminin onayı gerekli. Nasıl olacak bu iş. Batı Trakya’da kardeşlerimizin durumu malum. Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü kaybolmuş. Peki şimdi ne yapmalıyız?

Önce bu aşı pişirenler, kapalı kapılar arkasında bir çok yazılı olmayan teahhütlerde bulundular, mutabakatlar sağlandı. Mason locaları, mandacılar, bir takım işbirlikçiler bu arada batıya gidip-geldiler. Osmanlı topraklarından kaçırılan servetlerin bir kısmı, İzmir İktisad Kongresi sonrası “Milli Burjuvazi için” Ankara hükümetinin işaret ettiği “Yerli ve milli”(!?) iş adamlarına sermaye olarak verildi. Ek protokoller değil, benim anladığım, bir çok ülke, şirket, topluluk yeni hükümetle bir çok ticari anlaşmalar yaptı. Madencilik, tarım, ulaşım ve bankacılık alanında yapılan bir takım anlaşmalar var, ama bunların bir kısmı tek kopya. Belli konularda “mutabakat metinleri” imzalanmış. Ticari teahhütler bugün de olduğu gibi 25 yıllık, 49 ve 99 yıllık bir takım protokoller. Bunlar bir defada da değil, peyderpey. Eskiden tuz, kibrit ve tütün inhisarı vardı mesela, onların bir kısmı 1950’lerde bitti. Mesela Boraks 1960’larda yenilendi, ama daha önce de bir takım mutabakatlar var. Osmanlı döneminde de bazı paşalardan, diplomatlardan imza da almışlar zaten. petrol de Osmanlı döneminden başlıyor. Onun hikayesini Raif Karadağ’ın “Petrol fırtınası”ndan okumak gerek. En son, en uzun süreli imzalanan anlaşma ne bilmiyorum. O anlaşma imzalandıktan sonra 99 yıl en uzak süre olduğuna göre, o sürenin sonunda anlaşma yenilenmezse sona erer, kimse itiraz etmezse yenilenir. Bu konular hep örtülü konular. Merkez Bankası niye kağıt parada “Türkiye Cumhuriyet” de, metal parada “Türkiye cumhuriyeti” bilmeyiz. Boraksı yeteri kadar neden işletmeyiz bilmeyiz. Musul pterollerindeki küçük payımızdan 1960'da vazgeçtik mesela. Bunun detaylarını bilmeyiz.

Lozan Antlaşması (namı diğer Lozan Sulh Muâhedenâmesi), 24 Temmuz 1923 de İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye adına TBMM temsilcileri ile Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalandı.

1920 ortalarında 1. Dünya Savaşı'nın galipleri belli olmuştu. İttifak devletlerinden Almanya'yla 28 Haziran 1919'da Versay'da, Avusturya'yla 10 Eylül 1919'da Saint-Germain'de, Bulgaristan'la 27 Kasım 1919'da Neuilly'de, Macaristan'la 4 Haziran 1920'de Trianon'da barış anlaşmaları imzalatılmıştı. Osmanlı 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris'in Sevr banliyösünde hazırlanan anlaşmayı imzalamaya zorlandı. Misak-ı Milli ile bu reddedildi.

Aslında 1916’da Sykes-Picot’a göre Osmanlı İmparatorluğu bölünecekti. bölme planları yapmışlardı. 1917'de Alman yanlısı Yunanistan Kralı'nın devrilmesi ve ardından Venizelos'un gelmesi ve Yunanistan'ın İngilizlerin yanında Savaşa girmesi, ardından Rusya'daki Bolşevik İhtilali, 1918 Ocak ayında ABD başkanı Wilson'ın açıkladığı galip devletlerin mağlup devletlerden toprak talep etmeyeceklerine ilişkin teahhütleri ve Anadolu'nun bütünlüğünün korunması, İngilizlerin 1918 Ocak ayında Hindistanlıları kendi yanlarında savaşa ikna etmek için Türklere, başkent İstanbul'a ve hilafete dokunulmayacağına dair söz vermesi, ardından 15 Mayıs 1919'daki İzmir işgali ile ilgili olarak İngiliz kabinesindeki tartışmalar süreçte Türkiye’nin geleceği ile ilgili olarak batılı devletlerin politikalarının şekillenmesinde etkili oldu.

Diğer taraftan, Rusların Anadolu'nun içlerine doğru ilerlemesi devam ederken Komunist devrim ve Çanakkale’nin bir diğer cephesi olan Bulgaristan'ın Selanik Cephesi'nde yenilmesi ve Suriye-Filistin Cephesi'nin çökmesi üzerine Osmanlı İmparatorluğu savaşta mağlup olmuştu. Sadrazam Talat Paşa ve Harbiye Nazırı Enver Paşa hükûmeti 8 Ekim 1918'de düştü ve 14 Ekim 1918'de Ahmet İzzet Paşa kabinesi kuruldu, Kabinede Bahriye Nazırı olan Rauf Orbay'ın imzaladığı Mondros Mütarekesi ile 30 Ekim 1918'de Osmanlı İmparatorluğu savaştan çekildi. Ardından 18 Ocak 1919'da Paris Barış Konferansı başladı.

Paris’te Venizelos, Wilson prensiplerini ileri sürerek İzmir’i ilhak etmek istedi. İtalyanlar buna karşı çıktılar. 16 Mart 1919'da İstanbul Ortodoks Patriği, Antalya'nın Yunan Devletine ilhakını talep etti. Bunun üzerine İtalyanlar, 23 Mart'ta Yunanistan'ın bölgeyi ilhak etmesini engellemek için Antalya, Konya ve Muğla'yı işgal kararı aldılar. İtalya ABD’nin kendilerine karşı açıklamalarından rahatsız oldu ve 24 Nisan 1919’da müzakerelerden çekildiğini açıkladı. Sonra olanları biliyorsunuz. Yunan İzmir’e çıkınca Mustafa Kemal'in Samsuna gidişi için Vahdettin de İngilizler de vize verdiler. Çanakkale başladıktan 3 yıl sonra koskoca imparatorluk dağılmış ve ardından yeni bir Cumhuriyet kurulmuştu. Başta İngiliz mandacılığını isteyenler, daha sonra Amerikan mandacısı oldular. Türkiye “Küçük Amerika” olacaktı. “Batıya kalkan tren” 100 yıldır hala yerinde patinaj yapıyor. Yarım asırdır domuz ağılına girmek için kapıda bekleyen bir kuzu gibi beklemeye devam ediyoruz.

Bugün hala her fırsatta uluslararası sistemle birlikte hareket etmek konusundaki kararlılığımızı dile getirmeye devam ediyoruz. Cuma günü Netanyahu'yu karşıladık Ankara’da. Rusya ile aramıza mesafe girerken, ABD ve batılı ülkelerle daha da yakınlaşıyoruz.

Bu şarkı böyle bitmemeli idi. “One minute”, “dünya 5’den büyüktür” yerine başka sloganlar söylüyoruz bugün.