Abdurrahman Dilipak: KAPA/ Kararsızlar Partisi

Abdurrahman Dilipak: KAPA/ Kararsızlar Partisi

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: KAPA/ Kararsızlar Partisi/Habervakti.com

Evet, bu seçimlerin sonucunu “Merkezkaç” oylar belirleyecek. Şu anda “Kararsızlar” eğer bir parti olsaydı, en büyük Parti “Kararsızlar Partisi” olurdu. Kararsızlar, kendi içlerinde bir uzlaşı zemini oluşturamıyor, gelecek için ortak bir çözüm sunamıyorlar. Ama onlar da bu siyaset, bu kadrolarla Türkiye’nin sorunlarının çözülemeyeceğini biliyorlar, bunun farkındalar.

Bir de dehşetli bir şekilde hem kendi tabanlarının öfkesinden hem de rakiplerinin öfkesinden, onların yönetime gelmesinden, devri sabık oluşturulmasından korkuyorlar.

Herke kendi gölgesinden ve ötekinden korkuyor. Bu da umutsuzluğu, çözümsüzlüğü daha dayanılmaz kılıyor.

Herkes o kadar çok aldatıldı ki, bir daha aldatılmaktan da korkuyorlar. Umut diye sarıldıklarını dindarını da gördüler, laikini de milliyetçisini de gördüler, demokratını da. Bu işin sağı da yok solu da. İnsanlarda moral sıfır. Umutlarını da kaybetmiş durumdalar, gelecek günlerin geçen günleri aratmasından korktukları için ne yapacaklarını, kime güveneceklerini bilmemenin verdiği tedirginlikle sabırsızlar ve öfkeliler.

İnsanlar artık trollerin, kiralık kalemlerin abartılı propagandalarına da artık inanmıyorlar.

Siyasetçiler seçim sarhoşluğu ile, Allah’ın sıfatını devletle ilişkilendirerek onu da kendi lideri, partisi ile özdeşleştirerek ezel – ebed iddiası ile hezeyanlarda bulunuyorlar. Kaderi değiştirmekten söz ediyorlar. Kendilerini Rezzak zannediyorlar sanki. İnsanların ömürlerini uzatmaktan söz ediyorlar. Öyle ya Ecel de onların tasarrufunda.

Tek söyledikleri şu, özetle: “Bana güven gerisini merak etme sen”.. Nereden bulacaksın? Derseniz, cevapları hazır: Üzümü ye, bağını sorma! Habat’la da masaya otururlar, Agarthacılar’la da. İktidara giden yolda her şey meşrudur.

-Ne yani, bizimkiler gelmesin de ötekiler mi gelsin. Ötekiler memleketi perişan mı eylesinler.

Bakın Part(i)lerin her birinin kendi grubu dışında ötekilere karşı söylediği bu.

Aslında seçim dışında müttefiklerin daha önce birbirine söylediklerini hatırlayın. Yarın ortaklıkları sona ersin yine aynı şeyleri söyleyecekler. Bunların birlikteliği ilkeli bir birliktelik değil, mantık evliliği, menfaat birliği, korku birliği. “Ötekiler bir araya gelirse bize hesap sorar, bize çöker, biz bir araya gelelim, biz onlara çökelim” mantığı. Bunlar seçmeni koyun yerine koyuyor ve kendi aralarında paylaşıyorlar. Bunlar maç yapıyorlar. Bazan “Rus ruleti” oynuyorlar, Bazan Pankreas güreşine tutuşuyorlar.

Ya hu, bir mutfak eşyası alırken nasıl karar veriyorsunuz. Pahalı da olsa, kötü de olsa, ben bunu alacağım mı diyorsunuz. Ev alırken, araba alışken, kızınızı ya da oğlunuzu evlendirirken, nasıl karar veriyorsunuz?

Önce şu aklımızı kiraya vermekten bir kurtulmamız gerek. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı durmamız gerek. Hatta zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa!

Bakın, dikkat edelim, gelen-gideni aratmasın. İnsanlara güven konusunda ihtiyat edelim, hatta kendi nefsimize güle çok güvenmeyelim. Yanlış hesabın faturası ağır olur. Gelecek günler, geçen günleri aratır o zaman. Bakın, taksitle ev- araba alanların çekleri geri dönmeye başladı. Alacağını alamayan esnaf borcunu ödeyemiyor. Bu iş domino etkisi ile bankaları da vurabilir, mali dengeleri de altüst edebilir. Bu durum ABD’de yaşandı, BAE’de de! Mucize bir çözüm yok. Nisan’dan sonra durum netleşmeye başlar, haziran sonuna gelirken manzarayı görürüz. Şimdilik Seçim ve Ramazan telaşında piyasadaki durum hissedilmiyor olabilir. Dilerim birileri için seçim son uçları dua ile istenen bir belaya dönüşmez!

Hele bir de bu arada İstanbul depremi yaşanırsa, yandı gülüm keten helva!

Her şey doğru ise, ilde, ilçede, belediye meclisinde aynı partiye verebilirsiniz elbette. Ama artık partiler ön seçim yapmıyor ve adaylar liderin iki dudağı arasında, biraz konjonktür, biraz ahbab-çavuş ilişkisi ile adaylar belirleniyor. Sahi siz, helal haram demeden, sağlıklı olup olmadığına bakmadan önünüze konan her şeyi yermişiniz. Yemezseniz, önünüze konan adaylara nasıl oy vereceksiniz!.

Ben yıllardır, mesela büyükşehirde başkasına, ilde başkasına, ilçede başkasına, belediye meclisinde bir başkasına oy verdiğim oldu. Bazan hiç biri 4,5 dan 5 bile etmiyorsa, 10 üzerinden, iptal oyu verdiğim de olsa. Aklım gibi oyum da, iradem de, tercihim de kiralık değil benim. Hangi partiye oy verirseniz verin, niyet, usul ve tercih açısından herkes verdiği oyun hesabı verecektir. Unutmayalım ki oy vermek vekalet vermek gibidir. Şehrin emanetini, şehrin anahtarını kime vereceksiniz, iyi düşünün. Evinizin anahtarını kendilerine emanet etmeyeceğiniz kişilere oy vermeyin. Şehir büyük evimizdir.

Zaten benim derdim, iyi birini seçmek değil, iyiler içinde en iyi, yetersizler arasından yetersizliği en az olanı seçmem gerekir. Ha Akıllı, dürüst ve cesur değilse, onlardan uzak durun, hiç biri bu seviyede değilse, hiç birine oy vermeyin, çünkü daha kötüsü olmaz. Onların kötülüklerinin şekli ve şiddeti konjonktüreldir. Tabi akıllığı sadece bilgi değil, ehliyet ve liyakat açısında ahlaki kişiliği ile de ilişkilendirmek gerek değerlendirme yaparken.

Oy verdikleriniz eğer ideal seviyenin altında ise, kerhen destekleyin. Onun her işine onay vermek zorunda değilsiniz. Oy verdiğiniz adayın yanlış icraatlarına karşı eğer muhalefet etmez, o yanlışı savunursanız, onun suç ortağı olursunuz. Kendi partiniz de olsa yanlışa yanlış diyeceksiniz. Öte yandan bir topluluğa olan düşmanlığını bile, sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli. Yoksa hem dünya ve hem de ahiretinizi kayb edersiniz.

Unutmayın ki, Allah herşeyden haberdardır, herşeyi görmekte, duymakta, bilmektedir ve hüküm sahibidir. Şeytan da veresetüşşeytan olan siyasetçiler, bürokratlar, belam kılıklı akademisyenler ve Karun misali iş adamları da onların suç ortağıdır. Onlara yardım ederseniz siz de onlardan olursunuz. Kim bir yanlış yapar ve siz o yanlış kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, o söz ve o iş ile ilgili sessiz kalırsanız, bilin ki, onları yalacak ateş, size de dokunacaktır.

Oy vermek, vekalet vermek gibidir. Yanlış yapıp onların çaldıklarının dünya menfaatinden mahrum kalıp, suçlarının cezasına ortak olmayın. Onlar ahiretlerini satp dünyayı alıyorlar. Size ne oluyor ki, onların yalanlarına kanıp, dünya menfaatlerinden mahrum olurken, onların suçlarına ortak oluyorsunuz.

Bilmiyordum” diyerek kendinizi zebanilerin elinden kurtaramazsınız. “Bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin” denmedi mi size. Bilseniz bile size hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır olabileceği uyarısından haberiniz yok mu idi. Günde 40 kez okuduğunuz Fatihanın manasından habersiz olduğunuzu söylemeyin bana. İstişare şura emrinden haberiniz yok mu idi? Din ve devlet büyüklerinize inandığınızı da söylemeyin bana, din ve devlet büyüklerinizi ya da Allahtan başka hiç kimseyi, hani, İlah ve Rab edinmeyecektik.

Bakın, çoğu kimse kendi partisine karşı Hakkı söylemek, haksızlıklar karşı Hakkı söylemek konusunda istekli değil. Oysa ötekiler aynı yanlışı yapınca mangalda kül bırakmıyorlar. Kendi gözlerindeki merteği görmeyenler, ötekilerin gözünde çöp arıyor. ABD Parti döneminde hayata geçirilen bazı işleri CHP gündeme getirseydi, büyük kalabalıklarla 28 Şubat’taki gibi direnebilirdik, ama uluslararası sistem herkese, kendi yandaşları üzerinden o yanlışı yaptırarak, kitleleri susturuyorlar. Bu oyuna gelmeyelim.. Bir çok kişi ötekilerin şeytanını taşlıyor, ama kendi şeytanını gizliyor, koruyor, sahipleniyor sanki!

Bunları, yarın din gününde, “kimse bize bunları söylemedi demeyesiniz” diye söylüyorum.

Karar sizin. Ramazan’a günler kaldı. Gazze’de katliam devam ediyor.

Nisa Suresi 75. Ayette ne buyuruluyordu: “Size ne oluyor da Allah yolunda, yani, o ezilen erkekler, kadınlar, yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz! Baksanıza! Ey bizim Rabbimiz, halkı zalim olan bu memleketten kurtar, bize yiğit bir bahadır gönder diye yalvarıp duruyorlar. Selam ve dua ile.