Abdurrahman Dilipak: Eski Dostlar, Eski Dostlar

Abdurrahman Dilipak: Eski Dostlar, Eski Dostlar

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruız

Abdurrahman Dilipak / Eski Dostlar, Eski Dostlar

HABERVAKTİ.COM

''Ne bir selam, ne bir haber, eski dostlar, eski dostlar...''

“Vefa’lı dostlar”, vefa semti, vefa spor, Ebu'l Vefa.
“Vefa Spor” ya da tam adıyla “Vefa Spor Kulübü”, 1908'de İstanbul'un Vefa semtinde kurulmuş. Yani Osmanlı, yani Cumhuriyet'ten daha eski. Üstelik “Yerli ve milli”..
Hani işin spor kısmı birileri için daha cazip olabilir. Midesine düşkün olanlar için “Vefa Bozası” daha önemli. Mesela Vefa Bozası, “Ebu'l Vefa''dan daha meşhurdur. Vefa Bozacısı 1876'da icra-i faaliyete başlamış.

Ebu'l Vefa çok daha eski. Doğumu 1026.. Bozacıdan 850 sene önce. “Menâkıbnâme”ye göre adı Muhammed b. Muhammed Arîz, kimine göre Arap asıllı, kimine göre Kürt. Şeceresinin Hz. Ali'ye dayandığı da söylenir. Tahsiline Bağdat'ta başlamış, Buhara’da devam etmiş. Irak’ın Kûsan bölgesinde doğmuş, İstanbul’da vefat etmiş. “Ebul Vefa” adını ona Şeyhi vermiş. Ebül Vefa Camii Ve Türbesi Fatih’te bulunuyor. Ayrıca ona nisbet edilen bir de “Vefâiyye tarikatı” var. Bu tarikat o dönemlerde Irak ve Suriye Türkmenlerinin yanı sıra Anadolu’daki Türkmenler arasında da yaygın. Tabi her zaman olduğu gibi Futbol takımı ve Boza, ‘Ebul Vefa’dan daha çok biliniyor.

İslam’da “vefa”, aslında Allah’a, Resulüne, kitaba sadakatı, Elestü bezminde, Galu bela zamanında Allah'a verilen Ahid’le vefayı ifade eder.
“Ahdi atik/Tevrat”, “ahdi cedid/İncil” oradan gelir. “Biad” İslam’da, Allah'a verilen sözün hayata geçirilmesi konusunda bir grub müminin kendi aralarında iş bölümü yaparak ahidleşmesine verilen addır.

Yoksa birinin bir başkasına bağlılığı anlamına gelmez. Ahidin taraflarının ahidlerine vefaları, özellikle farz-ı kifaye olan konularda Allah'ın rızasını gözeterek karşılıklı olarak verilen sözlere sadakatı esas alır.
Aslında bu sözleşme, karşılığında cennetin satın alındığı bir sözleşmedir, Biat kök olarak “satın alma”yı ifade eder. Temelde ayet “söz verdiğinizde sözünüzde durun” der.

Yani kişisel, meşru anlamda ticarette de, siyaset de de, özel hayatta da geçerli olan bir konudur. Yoksa, birinin dini ya da siyasi bir lidere sadakat sözü değil. Hele ki, massiyette iteat yoktur.

Din ve devlet büyüklerinizi, ya da atalarınızı mutlaklaştırarak, onlar size bir şey söylediklerinde, onun üzerinde düşünmeden, onların sizden istediği gibi o şeyi kabul ya da ret ederseniz, bu onları İlah ve Rab edinmek olur. Yani “musalla taşında meyyid“ olmayacak, akleden bir topluluk, düşünen bir topluluk olacak, aklımızı kiraya vermeyeceğiz. Yani, Din ve devlet büyüklerinizi, Allah'tan başka kimseyi, peygamberleri bile İlah ve Rab edinmeyeceksiniz hani..

Hani sözü dinleyecek, doğrusuna tabi olup, yanlışına karşı çıkacaktık? Hani icabında Halifeyi hutbede susturacaktık, peygamberimize “bu konuda bir vahiy mi var, yoksa siz öyle mi düşünüyorsunuz” diye soracaktık? Resulullah da bu sebeple halkla ve diğer bilgili kişilerle istişare ve şura ile emrolunmuştu.

Hani işi ehline verecektik, yaşadığımız zaman, mekan, olaylar karşısında “adil şahitler” olacaktık? Hani bir kavme olan düşmanlığımız bile bizi onlar arasında adaletsizliğe sevketmeyecekti..

Şeriatın da suyunu çıkarttık, Biat’ın da. Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkün derler ya, bu gün “Şeriat”, “Biat”, “Cumhuriyet” ya da “Laiklik” konusunda savunan da eleştiren, karşı çıkan da niye karşı çıktığını bilmiyor. Bilmediğini de bilmiyor, bir çok kişi öğrenmek de istemiyor. Çünkü işin aslını öğrenmek işine gelmiyor. İşin daha vahim yanı birileri tam olarak bilmediği bir şey konusunda ölmeyi ve öldürmeyi göze alabiliyor. Evet, evet, “ölenin niye öldüğünü, öldürenin niye öldürdüğünü bilmedi” bir fitne zamanda yaşıyoruz!

İnsanları Biat ettiğinizi sandığınız liderinize, örgütünüze, şeyhinize değil, Allah'a, Resulüne kitaba çağıracaktınız. Allah'a dua edeceksiniz. Tevbe’yi de Allaha yapacaksınız.

Şeytan bizi Allah’la aldatmasın. Bakın, 950 yıl yaşayan bir peygamber 950 kişiyi bile peşine takamamış, Hz. Lut, Hz. Yunus da öyle! Düşünsenize, olacak şey mi bu. Başarıyı nasıl örgütlüyoruz biz değil mi. Okullarımız nice başarılı insanlar yetiştiriyor. Başarı bir plan, örgütlenme, disiplin, çalışma işidir değil mi(!?) Tabi bu o peygamberlerin Halkla ilişkiler, propaganda teknikleri bilmemesi, Pedagoji, Psikoloji, Sosyoloji bilmediği içindir(!?). Böyle mi düşüneceğiz, haşa sümme!

Halbuki Allah (cc), bizi mallarımız canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecek. Modern toplumlarda, siyaset, ekonomi, toplum hayatı bu imana sahip değil. Kader, Rızık, Ecel onlar için fazla bir anlam taşımıyor. Toplum mühendisleri, yön eylem mühendisleri, işletmeler için her şey bir planlama, denetim ve yönetim konusu. Bu mantık imtihan boyutunu işin içine katmıyor. Ve sonunda inandığımız gibi yaşamayınca, yaşadığımız gibi inanmaya başlıyoruz ve o zaman da Şeytan bizi Allah’la aldatıyor.

Evet, “Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir”. Öte yandan ameller niyetlere göredir de, bu işin usulü var, esası var. Ehliyet, liyakat, ilim, istişare, şura gerekli.

İyi niyetle hırsızlık olmaz. Çalarak, çökerek zengin olmak daha kolay olsa da, Allah’ın emri, bir kavme olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi konusunda uyarır.. Adalet mülkün temelidir. Adalet devletinin kilit taşıdır. Onu yerinden oynatırsanız yapı çöker ve altında kalırsınız. Canınız cehenneme, Cehennemin dibine kadar yolları var.

Hani haksızlıklar karşısında susanlardan olmayacaktınız, hani adil şahitler olacaktınız. Hani Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli haykıran sesi olacaktık?

“Köpeklerin dostluğu yağlı bir kemik bulana kadardır”, insanların değil. Bana Allah dostu dostlar gerek. Yanıldığımda beni düzelten, benim hüznümü ve mutluluğumu paylaşan ve nim de onlarla aynı değerleri paylaştığım insanlar. “Ben yanıldığımda beni uyarmayan kişi benden uzak dursun, çünkü onda hayır yoktur. O kişi beni uyarır da ben o uyarıyı dikkate almazsam, o kişi yine benden uzak dursun, çünkü bende hayır yoktur.'' Aranan Ömer öyle diyor.

Ya Rab bizi aşk ve öfke fitnesinin şerrinden koru. Ya Rab bize aklımızdan fazla mal, makam verme, Yarab bize, senin rızan için gerektiğinde senin yolunda feda edemeyeceğimiz, mal ve makam verme. Çünkü biliriz ki, bunlar bizim helak sebidir. Ya Rab bizi bir eline Ay’ı, bir eline Güneş’i verseler, taviz vermeyecek olan peygamberin yolundan ayırma. Bizim ellerimizle cezalandır zalimleri, bizim ellerimizle yardım et mazlumlara. Bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl.. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanları değil.

Size iyi bir haberim var: BM Genel Sekreteri António Guterres “Yeni Dünya Düzeninin Başarısız ve Fazla Kabul Görmeyen Küreselci 'Gündem 2030'un da 'Tehlikede' Olduğunu” İtiraf etmiş ve demiş ki; “'Bugün hedeflerin sadece % 15'i yolunda gidiyor ve birçoğunda da geriye gidiyor. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini yenilginin pençesinden kurtarmak için acil bir 'küresel kurtarma planı'na ihtiyaç vardır. Ancak “Gündem 2030” bir vaattir, garanti değildir. Devre arasında bu vaat büyük bir tehlike altındadır. On yıllardır ilk kez, kalkınmadaki ilerleme tersine dönüyor...”

Bu vesile ile bu “Deccaliyet komitesi ve onların, siyaset, bürokrasi, akademi, Media, Sermaye, STK ve Cemaat yapıları içindeki “yerli ve milli(!?) işbirlikçilerini de öğrenmiş olduk.

Selam ve dua ile..