Abdurrahman Dilipak: Beterin de Beteri Var!

Abdurrahman Dilipak: Beterin de Beteri Var!

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Derin Gerçekler

Abdurrahman Dilipak: Beterin de Beteri Var! /Habervakti.com

İcra dairelerinde biriken dosyalardan haberiniz var mı? Esnaf, hatta orta büyüklükteki işletmeler alacağını alamıyor, bunun tabii sonucu olarak da borcunu ödeyemiyor. Bu durum domino etkisi ile ekonomide “zincirleme kaza yapan arabalar” gibi, şirketler, işletmeler birbirinin üzerine devriliyor. İcra dairelerindeki dosyaların önemli bir kısmının tahsili mümkün değil. Yakın gelecekte Bankacılık sisteminde de bunun olumsuz sonuçlarını göreceğiz. Konut ve araç piyasasında, banka borcu taksitleri ödenemeyince, icradan konut ve araç satışları başlayınca fiyatlarda ani düşüşler yaşanabilir.

İşler kontrolden çıkarsa, seçime kadar baskılanmaya çalışılan dolar ve Euro’yu seçim sorası 40 lira seviyesinde tutabilirseniz iyi.

Allah korusun, böyle bir zamanda bir deprem yaşarsa bu ülke, bütün ülke iktisadi olarak depremin altında kalabilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, emekliye "Seyyanen zam" konusunu kapattı: "16 milyon emeklimiz var, 7 bin TL eklemek demek bütçeden yaklaşık 1,4 trilyon liralık 10 bin lira eklemek demek, 1,9 trilyon liralık kaynağı buraya aktarmak demek. Sadece 7 bin TL veya 10 bin TL olarak ifade edilen ek artışın maliyetini anlatıyorum. 2024 boyunca ülkemizde tek çivi çakmasak, tüm yatırım bütçesini buraya aktarsak bile bu gideri karşılamaya yetmiyor. Eğitime, sağlığa tek kuruş harcamadan tüm bütçeyi buraya aktarsak ucu ucuna ya kurtarıyor ya kurtarmıyor" demiş.

Bakın, aile mahkemelerinde dava sayısında patlama yaşanıyor. Allah kahretsin, şu İstanbul sözleşmesini başımıza bela olarak saranlar, hala buna bir çözüm getirmediler. Bu musibet, sözleşmeden çekildik deseler de, yasa olarak hukuk sisteminde aynen duruyor. İntiharlar, cinayetler, alkol ve uyuşturucu kullanımı artarsa bu süreçte, benim için sürpriz olmaz.

Bir başka bela, kiracı davaları. Kiracı da perişan ev sahibi de. İki evi olup birinin kira geliri ile geçinmeye çalışan da perişan, eski fiyattan kira ödeyen kira ücretini artıracaksa, neye göre, nasıl artıracak. İki taraflı bir mağduriyet söz konusu.

Kimi atama bekliyor, kimi maaşına zam istiyor.. Evet para suyunu çekti. Yeni, personel alsa maaşını nasıl ödeyecek. Geçinemiyoruz diye hangi kaynaktan zaman vereceksin. Harç bitti.
Komutan “Ateeş” demiş fakat tek tık yok. “Niye ateş etmiyorsunuz” demiş komutan, Çavuş, “efendim bunun 40 sebebi var” demiş. Komutan “birincisini söyle” demiş. Çavuş “Barut bitti komutanım” demiş. Tabi diğerlerini saymaya gerek kalmamış. Barut bitti!

Bu israf, bu bankamatik memurlar, bu araç saltanatı ile buraya kadar. O sağlık AVM sine döndürülen Şehir hastanelerinin ilaç, sarf ve yatırım giderlerini bile karşılayamazsınız. Daha durun, ödemelerini 20-25 yıl daha ödeyeceksiniz. Birileri hastalık bulaştırıyor, öteki ilaç satıyor. Hava, su, toprak zehirlendi. Chemistraili sorgulayan var mı? mRNA’nın, daha doğrusu ülkeye maliyetini soran var mı? Sormak gerek teknik maliyeti 1 lira etmeyen bir PCR kitini kim devlete nasıl 4 dolara kazıkladı!?. Bu işler yapanların yanına kar mı kalacak!? Bu yolların, köprülerin geliri borcu ve faizini ödemeye yetmiyor. O maliyetler ve hazine garantileri ile bunun böyle olacağı belli idi ama, olan oldu işte.

Daha dün, 40 milyon dolar verip, Uzaya yolcu göndermedik mi? İtibardan tasarruf edilmezmiş. Durun daha ay’a da gideceğiz!?

Gübre fiyatlarına %600’a varan zamlar gelirken aşılar bedavaymış! Hem de zorunlu! CBD buzağı ölümlerini önlemek için en etkili ilaç! Ama yasak! Kenevir bütün dünyada serbest oldu neredeyse bizde hala yasak.. Kenevir 4 ayda size ürün verir ve bugün ithal etmek zorunda kaldığınız bir çok şeyi, bu kaynaktan karşılayabilirsiniz, ama kime anlatacaksınız, kim dinleyecek.. Sertifikalı tohum ekeceksin, geni ile oynanmış tohumlar ateş pahası, ata tohumu yasak. Yerli ve milli sadece lafta “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” Petrol fiyatları dolarla artıyor, gübre de öyle. Şimdi bir de karbon vergisi gelecek, emek fiyatları da binince. Kim üretecek, kim satın alıp yiyecek bunları. Çifci ya da hayvan bakıcısı nasıl kalkacak bu yükün altından. Necip Fazılın dediği gibi: “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul; - Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. / Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; - Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa! / Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilâç; - Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilâç”.

Geçen sene başında aldığınız valizin, kırılan tekerinin tamiri için bugün aynı parayı ödemeniz gerekiyor. Bu durum her alanda var. İnsanlar gelecek ile ilgili belirsizlikten tedirgin. Sanayici için de, tarım için de her türlü yatırım için de durum aynı.

Daha fazla üretmemiz, daha fazla ihracat yapmamız gerek. Daha fazla tasarruf etmemiz gerek. Daha kaliteli, katma değeri yüksek ürünlere yönelmemiz şart. Daha verimli bir emek ve teknolojiye ihtiyacımız var ve bunu daha fazla iç kaynaklarla karşılamamız gerekiyor.

Devletliler, asgari ücretliyi tasarruf çağırmaktan vazgeçmeli. Tasarruf etmesi gerekenler, merkezi hükümet, yerel yönetimler. Şu seçim sürecine bakın, sahi bu değirmenin suyu nereden, bu konvoylar, bu her yere astığınız, yarın çöp olacak plastik bayrakların, billboardların bunların parasını kim veriyor. Ne kadar çok bayrak asarsak o kadar çok oy alacağını zanneden birileri mi var siyasilerin reklamcısı.. Sanırım dünyanın en pahalı ve en verimsiz demokrasisi bizde.

Rüşvet ve torpilin önünü alan var mı? 3 liralık işi on liraya yapan ve onu yaparken de çalanlarla iş tutunca onun hayrı da bereketi de olmuyor. Kem alat ile kemalat olmuyor. Bu bankamatik memurların yükünden kurtulun ya da onları verimli alanlara kaydırın. Şu karşılama, uğurlama, konvoylardan kurtulun. Telefon saltanatına son verin. Kovanın dili delik olduktan sonra yukarıdan sürekli su doldursanız da o kova dolmaz.

Bakın “bir hırsız bir bağdan bir bostan çalar, ama Allah belalarını versin onların, bir rüşvet alan, bir bostan karşılığında bir bağı satarmış”! “Selam verdim rüşvet değuldur deyu almadılar” denilen günleri de yaşadık geçmişte. O günlere doğru mu gidiyoruz yoksa. Bakıyorsunuz ehliyet ve liyakat yerlerde sürünüyor. Bu gidiş, iyi bir gidiş değil.

Bu seçim kampanyasında hemen hemen partilerin tamamına yakının dili de, üslubu da felaketti. Kötü örnek oldular millete. Oysa Allah, Hz. Musa’ya, “Firavuna git, güzel söz ve hikmetle Hakkı söyle” demişti. Siyaset sahnesinde ben ne Musa’lar görebiliyorum, ne de Ömer’ler. Asiyeler de kalmamış sanki. Herkes bir anda nasıl da böyle dünyevileşebildiler. Sağcısı, solcusu, milliyetçisi, liberali, cemaati kalmadı aynı safta buluşuverdiler. Onlar “ortak bir kelime“ olarak “para” ve/veya “Koltuk”u seçtiler herhalde. Bugün ülkemizin ihtiyaç duyduğu paralar, darbe dönemleri ve sonrasında, dünden bu güne, birilerinin villaların altındaki konseylerde ya da yabancı ülkelerdeki kiralık kasalarda gizli. Allah (cc) gün gelecek, göreceğiz, onların haksız ve haram yoldan elde ettikleri her ne ise, servet olsun ya da makam olsun onların başına geçirecektir.

Tabi iktisadi gerçekler böyle olunca, Habat’a, Epstein çetelerine, Agarthacılara ve onların yerli işbirlikçilerine kimsenin sesi çıkmıyor. Çünkü para onlarda! Sonuçta “parayı veren düdüğü çalıyor, hep olduğu gibi. Netice olarak “oltayı yutan balık yem istemiyor”. “Gideceği limanı bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz”. “Allaha dayanıp, sa’ye sarılıp, hikmete ram olacaksak” önce “itirafçı” olmamız gerek. “inni küntü minezzalimiyn” dememiz gerek. Sonra da tevbe istiğfar etmemiz gerek. Sonra Şeytanın dostlarından uzaklaşmamız ve yanımızdakileri de uzaklaştırmam gerek. Başka bir yol biliyorsanız, buyurun.. Ben bir Akif gibi “Bilmiyorum bir başka yol”.. Başka yolları denemek isteyenlerin cehenneme kadar yolu var. Gazze’li çocukların başına gelenler, sessiz kalanların başına gelirse ne yapacaklar bilmiyorum. İnşallah içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden helak olanlardan olmayız. Helal kazanıp, israf etmeyen, helal harcayan, başkalarına yardım edenlerden Allah razı olsun.

Selam ve dua ile.