Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Paralel bir din

Paralel devletten daha tehlikeli olan Paralel bir din ihdası gayretleridir ve bu konu yeni bir plan da değildir. Kur’an-ı Kerim’i değiştiremeyince onun anlamını değiştirmeye çalıştılar.

Laiklik ve sekülerizm dinden uzaklaştırma projesi idi, dini ekonomik, sosyal siyasal hayattan tecrid ederek, bireysel planda vicdanlara, toplumsal planda vicdanlara hapsedeceklerdi. Din ritüel ve seremonilere indirgenecektir.

İslam’a bir yeni bir Saul (Nam-ı diğer Pavus. Hristiyanlığın kurucusu)aradılar olmadı. Yeni bir Luther, Calvin aradılar olmadı.. Kur’an-ı Kerim’i ya “bir ölünün toprağına okunup üflenen” ya da duvara asılıp muhtevasından habersiz saygı duyulan bir ikon haline getirmeye çalıştılar.

Sonra âyetleri parça parça ettiler.. Sufi’lerin, Şiilerin, Selefi’lerin, Laiklerin ayrı ayrı kitapları oldu. Sonra işi gücü bırakıp birbirlerini tekfir etmeye, birbirleri ile savaşmaya başladılar. Allah’ın emrine riayet etmezsen haram, resulün sünnetine uymazsan mekruh, bunlar gibi düşünmezsen dinden çıkartsın. Onlardan yana değilsen “Yezid” diye, “Şeyhi olmayanın şeyhi Şeytan” diye, “Müşrik” diye keserler adamı.. Oysa ehli Suffe de bizim,Selef-i Salih’in geleneğinden gelenler de, Ali Şiası da bizim.

Cahillik” diyorsun, profesör diye karşına Yaşar Nuri’leri, Zekeriya Beyaz’ları çıkartıyorlar..

Topyekûn saldırıya geçtiler. Biri çıkıyor Kur’an-ı Kerim’in tarihselliğinden söz ediyor. Öteki meali adeta âyetle özdeş hale getiriyor. Müteşabih âyetleri kendi zannı ile yorumlayıp istihracını muhkem nas gibi takdim ediyor. Biri Ebced hesabı ile ezoterik yorumlar yapıyor, bir başkası âyetlerin sembolik anlamları olduğunu söylüyor ve çok farklı anlamlar yüklüyor âyetlere. Öteki çıkıyor Hz. Peygamberi “emekli” ediyor, hadisleri görmezden geliyor. Öteki nerede ise, peygambere ulûhiyet isnat edecek, uydurma hadisleri muhkem nas yerine koyuyor. Nebevi sünneti hariç de tutarsanız namazın vaktini ve şeklini bile şaşırırsınız, aynı şekilde her hadis zannedileni sahih sayarsanız da aynı durum çıkar ortaya. Şiiler Hz. Ali’den itibaren “12 masum imam” anlayışı ile onların sözlerini de hadis kabul ediyor.

Mehdi ile ilgili hadisler uydurma mı, yoksa tevatür yoluyla mı geldi. Bu konuda âyet var mı, yoksa nasıl iman konusu oluyor.

Zaten Sünni dünyada da başladı, 3’ler, 7’ler, 40’lar derken, birileri Cebrail’e bile ihtiyaç duymadan Sidre-i Münteha’ya çıkıp Allah azimuşşan ile sohbete başladılar (!?) Kimi Mesih’i bedeninde taşıyor, kimi kendini sahabilerden üstün sayıyor. Bırakın sahabileri, alimliği kendinden menkul birileri “Ben-i İsrail peygamberlerinden üstün” olduğunu iddia ediyor. Hz. Musa, Hz. İsa da, Hz. Davud da, Hz. Yusuf, Hz. Süleyman, Hz. Eyyüb, Hz. Lut, Hz. Salih de Ben-i İsrail peygamberi değil mi? Hz. Muhammed (SAV)’a kadar Hz. İbrahim’den sonra Yakub soyu aynı soy..

Herkes kendini “Fırka-i Naciye”den sayıyor, ötekileri tekfir ediyor. Herkes herkesin her hatasını görüyor, ama kendi lideri, örgütü, şeyhini masum kabul ediyor.

Böyle bir Müslümanlık yok.

Artık birileri uçmaya başladı. Kimileri Kur’an-ı Kerim’in dışında kendilerine yeni bir kitap daha buldular.. “Fatıma’nın Kur’an’ı” nasıl bir şey. Hz. Peygambere “Miraç”da Sidre-i Münteha’dan, başka bir kitap, bilgi, mesaj aldı mı, verildi mi, getirdi mi? “İsra” ile “Miraç” aynı şey mi, ayrı şeyler mi? O alınan bilgi kime verildi. Hz. Ebubekir’e mi, Hz. Fatıma’ya mı, Hz. Ali’ye mi? Haydi çıkın işin içinden çıkabilirseniz. Silsile-i Meratip yoluyla gelen bir bilgi ya da soy bağı var mı, hakikatin kaynağına ulaşmak için..

Kimsenin usulü tefsir, usulü hadis, usulü fıkıh okuduğu yok maalesef.. Birileri kendi içtihadı ile başkalarını tekfir çabasında. Kendilerini İlah ve Rab ilan ettiklerinin farkında bile değiller.

5 düzineye yakın kendine “cemaat” diyen topluluk var.. Tabii çoğu kendi dışındakini reddediyor. Bir düzine nurcu var. Allah’a, Resule, Kitaba kendi yorumuna çağırıyor insanları. Vahdetin adresi olarak kendini gösteriyor. Cemaat milliyetçiliği yapıyorlar. Her şey onlar için, onlara göre, onlar tarafından. Kendileri dışındaki herkes batıl yolda.

Paralel devlet durduk yere çıkmadı.. Bu bataklıkta boy verdi bu sapkınlık.. Düne kadar bir çok kişi bu “dine karşı din”in “Paralel din”in yanında durdu.. Devlet kendini bu çeteden arındırmaya çalışıyor, peki ya insanlar aklını ve nefsini bu Paralel dinden arındırabilecek mi?

Yeni dalgalara hazır olalım.

Yarın Mescid-i Aksa’ya saldırırlarsa ne yapacağız?

ABD yeni bir Mehdi’yi piyasaya sürerse ne yapacağız?

Sufi, Selefi, Şii tartışması bugünden yarına bitmeyecek. DAEŞ bitmeden “Heşdi Şağbi” çıktı. Yemen’de Husi’ler aynı şekilde terör estiriyor..

Mali’deki Sufi-Vehhabi çatışmasının neye malolduğunu konuşmadık daha..

Boko Haram’ı, Somali’de terör estiren grupları konuşmadık. Konuşacak çok şey var.. Ama sabırlı olmamız gerek. Birbirimize tahammül etmeyi öğrenmemiz gerek. Bu tekfirci anlayıştan vazgeçmemiz gerek. Din büyüklerimizi İlah ve Rab, mezhep ve tarikatlarımızı din edinmekten vazgeçmemiz gerek.. Allah’a, Resule ve Kitaba iman edenleri “ihvan” bileceğiz. İttifak ettiğimizde birlikte hareket edecek, ihtilaf ettiğimizde birbirimizi mazur göreceğiz. Aramızda istişare ve şura ile hareket edeceğiz. Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatini Allah öbür dünyada bize gösterecek.

Paralel devlet, ne ilk ne de son komplo.. Sabırlı olalım. Allah’a dayanalım, sa’ye sarılalım, hikmete ram olalım. Kafamızı kiraya vermeyelim. Ve bilelim ki, biz kendimizi değiştirmeden Allah’ın bizim hakkımızdaki hükmü değişmeyecektir. Selam ve dua ile.. 

yeniakit

Bu yazı toplam 846 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar