Oryantalist Saldırının Hedefi: Hz. Peygamber ve Sünnet-Hadis

Oryantalist Saldırının Hedefi: Hz. Peygamber ve Sünnet-Hadis

Oryantalistlerin gerçekleştirmeye çalıştıkları tek şey, Müslümanların İslam hukukuna sarılmamaları için İslamî kaynakların otantikliği konusunda şüpheler uyandırmaktı.

 

Oryantalist Saldırının Hedefi: Hz. Peygamber ve Sünnet-Hadis

XIX. Yüzyılın ikinci yarısı boyunca önde gelen oryantalistlerin bir kısmı, Peygamber’in hayatı üzerine kitaplar kaleme aldı. Bu konuda yapılan büyük katkıların bazıları şunlardır: Muir tarafından kaleme alınan The Life of Mohamet (4 cilt, 1858); Splenger’e ait Das Leben und die Lehre des Muhammed’s (3 cilt, 1861-1865); Noldeke’nin Das Leben Muhamed’s (1863); Wellhausen’in Muhammed in Medina (1882); Krehl’in Das Leben Des Muhammed (1884); Grimme’e ait olan Muhammed (2 cilt, 1892-95); Buhl’un Muhammad Liv (1903); Margoliouth’unMuhammed and the Rise of İslam (1905); Caetani’nin Annali dell’Islam (1905); Tor Andrea’nınMuhammed the Man and His Faith (1936); Blachere’in Le Probleme de Mahomet (1952); ve Watt’ın Muhammad at Mecca (1953) ve Muhammad at Medina (1956). Bu kitapların çoğu Peygamber’in hayatına dair bazı yaygın temalar üzerinde odaklaşıyordu. Bazısı onun mütevazi kökenlerden geldiğini, sara nöbetlerinden muzdarip olduğunu, ilahî misyonundan kuşkuya düştüğünü, Mekke’de bir peygamber, Medine’de bir politikacı gibi hareket ettiğini, Müslümanların kendisine bir put olarak taptığını, Kitab-ı Mukaddes bilgisine sahip olduğunu ve Musevilik ve Hıristiyanlık gibi diğer dinleri taklit ederek İslam’a biçim vermeye çalıştığını düşünüyordu.(1Bu çalışmalar, Hz. Muhammed’e (s.a.v) yönelik bir karakter suikastını hedefliyordu. Eğer bu gerçekleştirilebilseydi, Peygamber’in doğruluğu kuşku uyandırmış olacaktı. İspatı yapılmamış böylesi genellemelere, genellikle Batılılar tarafından inanılmış ve bunlar misyonerler tarafından kullanılmıştır.

Oryantalistlerin elinde hadis çalışmalarının durumu daha iç açıcı değildi. Konu ciddi problemlerle dolu olarak görülüyordu. Oryantalistler, genel anlamda hadis literatürünün keyfi bir şekilde oluşturulduğunu, tarihin etkisi altında kaldığını ve dikkatsiz bir şekilde derlendiğini ispatlamaya gayret ettiler. I. Goldziher ve J. Schacht tarafından bu sahada yapılan çalışmalar, bu eserlerin sıhhati konusunda bir dizi şüpheler meydana getirdi.(2)

İslam sosyal düzenini sekülerleştirmek için oryantalistler, İslam hukukunun Batılı hukukla yer değiştirmesi konusuna özel bir önem verdiler. Bu çerçevede itibardan düşürmek maksadıyla İslam hukuku konusunda bir tenkid kampanyası başlatıldı. Oryantalistler, ikinci yüzyılda Müslüman fıkıh âlimleri arasında çıkan tartışmalara işaret ederek hadis ve re’y üzerinde odaklaştılar. Daha sonra İslam hukuku alanında çalışmalar yapacak bütünüyle yeni bir nesil doğdu ve bu alanda şöhret yapmış bazı isimler Ignaz Goldziher, D. S. Margoliouth, Joseph Schacht, ve N. J. Coulson idi.

Goldziher kitaplarında, Peygamber hayattayken herhangi İslamî bir eser ortaya konmadığını fakat vefatından sonraki dönemlerde bu tür eserlerin boy gösterdiğini iddia etti. Onun çalışmaları Muhammadanishe Studien (İslamî Araştırmalar) adıyla kitaplaşmıştı vehadise meşruluk kazandırmak için Peygamber’in ismine başvurulduğunu öne sürerek hadis literatürünü eleştiriyordu. Kendisi, İslam hukukunu kötülemek için ölçü getiriyordu.Margoliouth, Peygamber’in ne Sünnet, ne Hadis diye bir şey bırakmadığını ve Sünnet’in, Kur’an tarafından değişikliğe uğratılan İslam öncesi Arap örf ve adetlerinden oluştuğunu iddia ederek daha da ileri gidiyordu. Henry Lammens ise, Sünnet’in düzenlenişi itibariyle Hadis’ten önce gelmiş olması gerektiğini savunmaktaydı. Schact, The Origins of Muhammadan Jurispurıdence (İslam Hukukunun Kökenleri) adlı kitabında, herhangi bir geleneğin hakikiliğini tanımayı reddediyor ve “Peygamber’den gelen her hukukî geleneğin, aksi ispatlanıncaya kadar, daha sonraki bir zamanda formüle edilmiş doktrinin uyduruk bir ifadesi olarak görülmesi gerektiğini” iddia ediyordu.(3) Coulson, Schacht ile aynı görüşte değildi; fakat belirli konularda şüphecilik izhar etmesine rağmen onun katkısı oryantalizm disiplinine muhalif değildi.Oryantalistlerin gerçekleştirmeye çalıştıkları tek şey, Müslümanların İslam hukukuna sarılmamaları için İslamî kaynakların otantikliği konusunda şüpheler uyandırmaktı.

Oryantalizm, İslam’ın yorumlanmasına yönelik yeni bir disiplin yaratmak için tasarlanmış bir sömürgeci stratejisiydiEğer bu türden yorumlamalar sayesinde Müslümanların kafalarında şüpheler yaratılıp çelişkiler artırılabilseydi, o zaman böylesi bölünmeler sadece İslam’a olan bağlılığı azaltmayacak fakat aynı zamanda İslam’dan yana bir tehlike söz konusu olmaksızın İslam beldelerini hâkimiyet altına almaya sömürgeciler güç yetirebilir hale geleceklerdi. Çoğu oryantalistin ölümünün ardından uzun zaman geçmiş olsa da, bunların öğrencileri, Batı enstitülerindeki İslamî araştırmalar bölümleri vasıtasıyla oryantalist geleneği devam ettirmektedir. Sömürgeciler ve oryantalistler, İslam memleketlerinde birbirlerinin çalışmalarını tamamladılar. Bunlardan ilki, demokrasi, milliyetçilik, politik partiler ve seçimler gibi Batılı ideolojik kavramlardan oluşan seküler modelleri, politik sistemlerinin yerine geçirmek suretiyle Müslüman toplumların yapısını değiştirdi. Onlar aynı zamanda kendi seküler kanunlarıyla birlikte İslam hukukunun yerini alan bir hukuk sistemi de getirdiler. Diğer taraftan ise oryantalistler, hakkında şüpheler yaratmak suretiyle İslam’ı içeriden baltaladılar.

Asaf HüseyinBatının İslam’la Kavgası, Çev: Mesut Karaşahan, Pınar Yay., Nisan 1991, 1. Baskı, s. 57-58, 61-62, 68, Üçüncü Bölüm: Sömürgecilik ve Oryantalizm

—————–

1- M. Siddiqi, The Roly Prophet and the Orientalists, Islamic Studies, Cilt XIX, No: 3, 1980, s. 143-165

2- M. M. Azmi, Studies in Early Hadith Literature, Indıana: American Trust Publications, 1978

3-  Quoted in A. Siddiqui, Early History of İslamic Law: An analysis of Western Scholarship, Journal of Social Sciences and Humanities (Karaçhi), 1985, No: 1-2, s. 85