Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Neden nasıl geldi, neden nasıl gitti?

Dünya “Tayyip Erdoğan’ın U dönüşü” diye okuyordu. İddialı törenlerle ilan ettiğimiz “Heterodoks”’tan “Ortodoks”a dönüyorduk, dile kolay. Bir ekip gidiyordu, başkası geliyordu. Eski yolu açık açık “irrasyonel” diye nitelemesek de yeni yolu açık açık “Rasyonaliteye dönmekten başka çare yok” diye ilan ediyorduk.

Tayyip Erdoğan, son konuşmalarında “Şeriat”a referans veriyordu ama “Nass var nass”ı çok önce söylemiş, “Ben burada oldukça faiz yükselmeyecek” ifadelerini en inandırıcı ses tonlarıyla dillendirmiş, ancak, son 8 ay içerisinde faizlerin yüzde 8.5’tan yüzde 45’e çıkarılmasına ses çıkarmamıştı. Buna ekonomideki dibe vuruşa bakıp kendi değerlendirmesi ile mi gelmişti yoksa, yeni ekip mi ikna etmişti, bilmiyoruz.

Yeni ekip… İki ayak var: Mehmet Şimşek, Hafize Gaye Erkan. Birincisi Hazine ve Maliye Bakanı oldu, ikincisi Merkez Bankası Başkanı… Mehmet Şimşek Ak Parti dünyasınca biliniyordu. Gelmişliği gitmişliği vardı. Hafize Gaye Hanım ise yeniydi. Pırıltılı bir CV’si vardı. Amerikalarda bankalarda üst yönetici olmuştu, kadındı, gençti… İsmi başarı öyküsü ile birlikte sunuldu Türkiye’ye…

Mehmet Şimşek’in de dış ilişkilerinin iyi olduğu ifade ediliyordu. Acaba dış ilişkileri iyi iki önemli isim, Türkiye’yle çok ihtiyaç duyduğu yabancı sermayeyi getirebilir miydi?

Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “Nass duyarlılığı”nı buz dolabına kaldırmaya ikna edecek neleri söylediler, söylediklerini gerçekleştirebileceklerine nasıl ikna ettiler?

İkna ettiler ki Nebati gitti, Kavcıoğlu gitti, Şimşek geldi, Hafize Gaye Hanım geldi.

Geldi ama, iç – dış ekonomi dünyasındaki “Cumhurbaşkanı ne kadar tahammül edecek, seçimlerden sonra ne olacak?” içerikli kaygı soruları ayrı, Ak Parti içinde pusuda “Bu iş bir yerde patlar” beklentisi içinde olanlar, sıranın yeniden kendilerine geleceğini düşünenler de vardı.

Hafize hanım, kendisinden beklenmeyenleri yaparak, bir şekilde düşmesini bekleyenlerin ekmeğine yağ sürdü. Önce Hürriyet’e mülakat verdi, orada “Sadık abi”li bilmemneli potlar kırdı. Ardından “Babası” ile birlikte Merkez Bankası’nı özel malikaneye çevirdiği izlenimi verecek iddialara – suçlamalara hedef oldu. Başörtülü bir çalışan, CİMER’e “Baba tarafından mobbinge maruz kaldığı” yönünde şikâyet dilekçesi vermişti…

Neyse… Olan bitenler, bir “miad”ın dolmakta olduğuna işaret ediyordu. Sonunda ip koptu. Gaye hanımdan, tıpkı daha önce “Baba” imzasıyla yapılana benzer “Amerika’dan 1 yaşında bir çocukla gelerek nasıl büyük bir fedakârlığa katlanıldığı”nın altı çizilen bir açıklama ile “Görevden af” talep edildi. Gece yarısı Resmi Gazete’de “Görevden af talebi kabul edildi” yerine, “Görevden alınmıştır” cümlesinin kullanılması dikkat çekti. Acaba bunun bir anlamı var mıydı?

Gaye hanımın yerine MB civarında etkin konumu bilinen Fatih Karahan getirildi. Mehmet Şimşek, yeni görevlendirmenin yine “Cumhurbaşkanı’nın liderliğinde” ve “kendi önerisi” ile olacağını, atamadan önce bir kısmı İngilizce olmak üzere yaptığı açıklamada belirterek, bir anlamda içe – dışa değişen bir şey olmayacak izlenimi vermeye çalıştı.

Gaye hanımla böyle bir süreç yaşanacağı bekleniyor muydu? Herhalde değil.

Gaye hanımın ayrılması yeni süreçte bir hasar oluşturur mu? Kadrolar çabuk yenilendi, kadro hasarından söz etmek söz konusu olmayabilir.

Ancak, sürecin bizatihi kendisi hasarsız ilerleyebilir mi, bence asıl soru orada.

Cumhurbaşkanlığı makamı için yeni süreç bir “Razı oluş”u ifade ediyor, o da tıkanmışlığı, dibe vurmuşluğu… Peki ama Mehmet Şimşek’in memleketi buradan çıkaracağına nasıl ikna oldu Beştepe iradesi? Mehmet Şimşek bu işi iyi biliyor idiyse, neden çok daha önce, böyle bir dibe vuruş gerçekleşmeden ona baş vurulmamıştı ki? Memleket Berat’ın ve Nebati’nin deneme alanı mıydı?

Şu anda ekonomi çevreleri Mehmet Şimşek’e bir “Supap” gibi bakıyor. Diyelim seçimler var, iktidar ekonomiden seçim yatırımı için yararlanmak istiyor, tamam Şimşek de bir yanı “politikacı” olan bir kişilik, kaldı ki, kaybedilen bir seçim de yeni sürecin akamete uğramasını başlatabilir, o zaman seçim yatırımı için ekonomiyi ne kadar gevşetmeli, Şimşek ne kadar politikacı olacak, ne kadar ekonomi patronu? Seçim söz konusu olunca Şimşek’in “Supap” rolü işe yarayacak mı?

Şimşek’in kaderi konusunda bir de seçimler sonrasına yönelik tahminler var. “Faizler 45 oldu, enflasyon düşmedi” gibi bir cümlenin Beştepe’de başka ekonomi dünyasında başka, Ak Parti kulislerinde başka değerlendirileceği yönündeki söylentileri yabana atmamak gerekiyor.

Tayyip Erdoğan’ın hiçbir zaman zayıf yönlerini dışa vurmayan liderlik kapasitesi ile muhalefetin darmadağınıklığı birleşince, seçim Erdoğan’ın korktuğu sonuçlara götürmeyebilir. Ancak, “enflasyon” deyip geçilen olay, o kadar derin bir toplumsal travma oluşturuyor ki, bu iktidar, ülkenin hiçbir zaman yaşamadığı bir travmayı topluma yaşatan kadro olarak tarihe geçebilir.

Ama oy alıyoruz! Halk bizi seçiyor. Bu, ekonomi – politikamızın da onaylandığı anlamına gelmiyor mu?

Bu da Türkiye siyasetinin en has sorusu…

Bu yazı toplam 163 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar