İsrail’in “Ateşkes”ine, Pensilvanya’nın “Bedduakes”ine güven olmaz!

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, 19 Temmuz 2014’te İstanbul’da yapılan “Dünya İslâm Bilginleri Toplantısı”nda yaptığı konuşmada özetle diyordu ki;

“Yapılan bazı araştırmalara göre son yıllarda günde ortalama bin Müslüman katlediliyor. Bunun yüzde 90’ı Müslüman tarafından, kardeşi tarafından katlediliyor. 

Sadece Suriye’de, Irak’ta değil Libya’da, Pakistan’da, Afrika’da, Myanmar’da... Buralarda ortaya çıkan hareketler var. 

Şebablar, IŞİD’ler, Boko Haram’lar var. 

Bütün bunlar nasıl türedi? 

Müslüman kamuoyunda nasıl ortaya çıktı? Üzerinde durmamız gereken en önemli husus bütün bu yapılar nasıl ortaya çıktı? Yanlış yapılar nasıl oluştu? 

Asıl gaye ise; temelinde mezhepçilik ya da fitne ateşini nasıl söndürebiliriz?” 

Sizce de ilginç değil mi?..

“Dünyada her gün ortalama bin Müslüman katlediliyor” ve bu katliamı yapanların, evet “Müslümanları katledenler”in yüzde 90’ı yine “Müslüman”!..

“Bin Müslüman katlediliyor” ise, bunun 900’ünü yine Müslümanlar katlediyor!

Acı, ama gerçek!

Kim o “Müslüman”(!)lar?..

“Ahbaşi”ler, “Şebab”lar!..

“IŞİD”ler, “Boko Haram”lar!..

İSRAİL’İN SUÇ ORTAKLARI

Bunlar, “doğrudan katliam yapanlar!”

Yani, “bizzat kendi elleriyle” Müslüman öldürenler!..

Bir de, “yardım ve yataklık” yapıp “katliamlara ortak” olanlar var!

Adına “Paralel” mi dersiniz, “Haşhaşi” mi dersiniz?.. Ne derseniz deyin; onlar da “sessizlik”leriyle, “tepkisizlik”leriyle ya da “dolaylı destek” ve “sırt sıvazlamaları” ile “katliam” yapanlara “yardım ve yataklık” ediyor!..

Hadi, söyleyin bana;

“Siyonist İsrail”in Gazze’de giriştiği, “kadın, çocuk ve yaşlıları” yani “sadece sivilleri öldürdüğü” katliam operasyonunda “Haşhaşi”lerin, “Paralel”in ve onların elebaşı “Pensilvanya”nın hiç mi dahli, hiç mi katkısı yoktur?..

Hepsi bir yana;

Siyonist İsrail’i “otorite” kabul etmek, bir “katliam ortaklığı” değil midir?..

İsrail’in katliamları karşısında “sessiz” kalmak, “Aaa İsrail, Gazze’de katliama mı girişti?.. Valla itikafta idim, hiç haberim olmadı” demek, “İsrail’in soykırımına yardım ve yataklık etmek” değil midir?..

Sadece “Paralel Çete” ve onun “Pensilvanya’daki elebaşı” mı?..

“Yahudi İsrail’in Müslüman suç ortakları” o kadar çok ki... Hangi birisini sayalım?.. Mısır’daki Sisi’yi mi, ABD’nin “gel pisi pisi” diye çağırdığı, Ortadoğu’nun “Kral”larını ve “şeyh”lerini mi?..

Hangi birisini?..

Hemen hepsi de;

“Yahudi İsrail’in,

Müslüman suç ortakları!”

Şu hâle bakın;

Tayyip Bey’in dikkat çektiği gibi, İsrail; 7 Temmuz’da saldırdı Gazze’ye... Ne enteresandır ki; aynı günlerde, CHP’sinden MHP’sine “tüm muhalefet” ile Paralel Çete de “Hükümet’e karşı saldırı”ya geçti!..

Ne enteresan değil mi;

İsrail, Gazze’ye saldırıyor,

Muhalefet ise Hükümet’e!..

Acaba niye?..

Belli ki, “İsrail’in işini kolaylaştırmak” ve “Gazze hassasiyeti” bilinen Tayyip Erdoğan’ın “Gazze için haykırmasını” ve “Gazze’ye yardım göndermesini” engellemek istiyorlar.

Söyleyin Allah aşkına;

Bu, “İsrail ile işbirliği” demek değil midir?.. Bu, “İsrail katliamlarına yardım ve yataklık” değil midir?.. Bunlar, “Yahudi İsrail’in Müslüman ortakları” değil midir?..

Söyleyin Allah aşkına;

İsrail, Gazze’de, Türkiye’nin inşa ettiği “hastane”yi bombalarken, “BM kamplarını ve okulları” yerle bir ederken, “Pazar yerleri”ne füze atarken, TRT’nin ve AA’nın temsilcilikleri defalarca bombalanıp, çalışanları yaralanırken, Gazze’de görev yapan 10 gazeteci, İsrail tarafından öldürülürken, “muhalefet partileri”nin, Pensilvanya’nın ve Paralel Medya’nın “Hükümet’i hedef alması” ne anlama gelir?

Bunun adı “yardım ve yataklık” ya da “suça ortaklık” değilse, nedir?..

Bunlara, “Yahudi İsrail’in Müslüman ortakları” demeyeceğiz de, ne diyeceğiz?..

ASIL KİM, PARALEL KİM?

Şu hâle bakın;

“İsrail’in 2 bin civarında Müslüman’ı şehid ettiği” şu günlerde, “Paralel Çete’nin İsrail’e destek, Hükümet’e köstek” olması yetmemiş olacak ki, Pensilvanya’dan Fetullah Gülen yetişti imdatlarına!..

“Artık beddua etmeyeceği” söylenen F. Gülen, yine “beddua” ile döndü ekranlara!..

“Döndü” dediğime bakmayın!..

İsrail’in “ateşkes”leri nasıl “yalama” oldu ve onların sözüne nasıl “güvenilmez” ise, Pensilvanya’nın “bir daha beddua etmeme” sözüne de güven olmaz!..

O da yalama oldu!..

Özetleyecek olursak;

İsrail’in “ateşkes”ine,

Pensilvanya’nın “Bedduakes”ine güvenilmez!..

Çünkü, her ikisinin de;

Ne zaman, nerede ve nasıl “saldırı”ya geçeceği hiç belli olmaz...

İşte, yine “beddua” etmiş:

“Bize Paralel dediler...

Biz de onlara diyelim:

Siz Paralel’siniz!

Hayır, böyle mukabele etmemeli...

İlle de bir şey demek istiyorsanız; karbondioksit atma manasında, şöyle dersiniz:

“Kim paralelse, Allah onun belasını versin. Kim sülükse, Allah onun bin belasını versin. Sülüklerin evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın. Bizsek yani. Kim çeteyse... Kim örgütse... Kim silahlı örgütse... Kim milletine kötülük yapmak istiyorsa... Kim milletin hakkı olan arpa kadar haram vermişse, Allah onun belasını versin!”

“Beddua”ya geçeceğim de, önce cümledeki “nüans”a dikkatinizi çekmek istiyorum.

Ne diyor F. Gülen;

“Bize Paralel diyorlar!”

Hemen ardından ekliyor:

“Biz de onlara diyelim,

Siz Paralel’siniz!”

Cümlenin devamında ise; “Hayır, böyle mukabele etmemeli” diyor ama, tıpkı “istemem, yan cebime koy” deyip, “cebini göstermek” gibi, F. Gülen de; “demeyin” diyor ama, “diyeceğini” ya da “tabanın demesi gerekeni” söylüyor.

Dediğini tekrar edelim:

“Bize Paralel diyorlar,

Hayır siz Paralel’siniz!”

Ne demektir bu;

Biz “asıl”ız, siz “fotokopi!”

Yani, “asıl devlet” biziz,

“Paralel Devlet” olan sizsiniz!..

Kime diyor bunu?..

Elbette Hükümet’e!..

Ondan sonra da, başlıyor “beddua”ya!..

“Allah belâlarını versin!..

Evlerine ateşler salsın!..

Yuvalarını başlarına yıksın!..”

Kimin?..

Kim “Paralel” ise, kim “çete” ise, kim “örgüt” ise, kim “silahlı örgüt” ise, kim “millete kötülük” yapmış ve kim “haram” yemişse!..

ONLAR PARALEL DEĞİL Mİ?

Bu “beddua”yı, “Fetullah Gülen’e aynen iade” etmek, biraz kolaycılık olur...

O halde, “ayrıntı”lara girelim:

λ“Telafer’e insani yardım götüren MİT’in TIR’larını Adana’da durduran ve MİT mensuplarını araçlardan indirip yere yatıran, kimini de darp eden Paralel Savcı ve onun emrindeki jandarmalar değil miydi?”

λ“Dışişleri Bakanlığı’ndaki, devletin en gizli toplantısını dinleten Paralel Çete değil miydi?.. Sizin adamlarınız ne yaptı o dinleme kayıtlarını, hangi ülke veya hangi istihbarat örgütüne servis ettiler?.. Bunu yapmak millete ve memlekete kötülük değil mi?.. Bırakın kötülüğü, bu bir ihanet değil mi?”

λ“Genelkurmay Başkanlığı’nda da ortam dinlemeleri yaptığınızı herkes biliyor... Genelkurmay Başkanlığı’nı dinlemenin Eğitim’le veya Hizmet’le ne ilgisi olabilir ki, bu dinlemeleri yapıyorsunuz?..

Hangi ülke için yaptınız bu dinlemeleri?.. Bir ülkenin savunma stratejisi ile Cemaat’in, Hizmet Hareketi(!)nin ne ilgisi olabilir?.. Yoksa, dediğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti çakma bir devlettir de, asıl devlet siz misiniz?”

λ“İsrail’in katliamlarına, bombalarına, füzelerine ve tanklarına karşı hiçbir açıklama yapmayan, lanetlemede bulunmayan ve en önemlisi de beddua etmeyen siz, İsrail’e meydan okuyan, Gazze halkına sahip çıkan Hükümet’e karşı niçin bu kadar kin ve öfke dolusunuz?”

KAÇINIZIN LOKMASI HELÂL?

λ“Diyorsunuz ki; kim haram yediyse!.. O zaman, sizden başlayarak, tekrar soralım: Yaşadığınız Pensilvanya’daki malikanenin masraflarını kim, nasıl karşılıyor?.. Himmet paralarından yüzde alanların aldığı para helâl midir?..”

λ“Peygamber Kurbanı diyerek, gariban Müslümanlardan topladığınız kurban paraları ile Hıristiyanların kiliselerini restore etmek ya da Yahudi İsrail’e bağışta bulunmak, helâl midir?..”

λ“KPSS’de ya da ÖSS’de sınav sorularını çalmak, çalıntı sorularla sınav kazanmak, sınav kazananların maaşlarından zorla kesinti yapmak, bir nevi haraç almak, kısacası kursağınızdan midenize giden lokmalar helâl midir?”

BOĞAZ’DAKİ YALILAR KİMİN?

λ“Sahibinin bahçesinde yemlenip, komşunun bahçesine yumurtlayan tavuklar” gibi; devletten maaş alıp da, Pensilvanya’nın militanı olarak casusluk yapmak helâl midir?

Hani, diyorsun ya;

“Kim haram yediyse!”

Bu “haram”ları yiyenlerin de “Allah belâsını versin, ocaklarına ateş salsın, yuvalarını dağıtsın” mı?..

λEskiden “Moskova’nın sesi Pravda”lar, “Firavun’un sesi El-Ahram”lar vardı... Türkiye’de ise “Pensilvanya’nın sesi Zaman”lar var...

Sormak gerekmez mi;

“Pensilvanya’nın sesi gazete ve televizyonlar”da çalışan “alt seviye”deki garibanlar “boğaz tokluğuna” çalışırken, “üst seviye”dekilerin, “Boğaz’da, 20 milyon dolarlık yalılarda oturmaları” helâl midir?..

ERDOĞAN’A KELEPÇE!

λ7 Şubat 2012’de; önce MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, sonra da aynı gün “ameliyat” olacak Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, hem de “yoğun bakım odası”nda ve henüz uyanmamışken, “bir kolunu yatağa kelepçelemek”, daha sonra da bu “kelepçeli fotoğrafı” dünyaya servis edip; “Başbakan Tayyip Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan, vatana ihanet suçundan gözaltına alındı ve tutuklandı” şeklindeki haberleri dalga dalga yaymak, “alçakça bir plân” ve “vatana ihanet” değil midir?..

λ“Darbe amaçlı kirli 17 Aralık operasyonu”ndan bir-iki gün sonra; “Bilal Erdoğan’la birlikte, terör örgütü PKK ile pazarlık yapan-yaptıran Başbakan Tayyip Erdoğan’ın koluna kelepçe takarak konutundan çıkarın!” diye “talimat” veren kimdi?..

Pensilvanya mı,

Mensilvanya mı?..

Bu talimatı alıp, “Erdoğan’ın evini kuşatan” ve “meslek hayatıma da malolsa, bu talimatı yerine getireceğim” diye yemin edenler “Paralelci polisler” değil miydi?..

λPolisler “Erdoğan’ın evinin etrafını sarmış” iken, “iddianame” hazırlayıp, Erdoğan’dan “Eski Başbakan” diye bahseden savcılar “Paralel” miydi, “meridyen” miydi?

EKMEL’E DUA!

Uzun lâfın kısası;

“Paralel polis”ler ortada!..

“Paralel savcı”lar ortada!..

“Paralel medya” ortada!..

“Paralel işadamları” ortada!..

“Vaiz lobisi” ortada!..

“Faiz lobisi” ortada!..

Bir de, “Paralel’in elebaşı” var ki, o da Pensilvanya’da!..

Peki, böyle bir yapılanma “çete” değilse, “örgüt” değilse, bu yapılanlar “alçaklık” ve “vatana ihanet” değilse; kimdir çete, kimdir örgüt ve kimdir vatan haini?..

“Bedduanın adresi” belli... Fetullah Gülen; aslında kendi çetelerine, kendi örgütlerine beddua ediyor:

“Allah belâlarını versin!..

Ocaklarına ateş salınsın!..

Yuvaları dağılsın!”

Ama biz;

Yine de “amin” demeyelim!..

Adam kalkmış;

“Erdoğan’a beddua ediyor,

Ekmel’e ise dua!”

Allah’tan duam odur ki;

“Sizi bildiği gibi yapsın!”

İşte buna “amin” derim!.. 

***********************************************************************

Doğruyu söyle Hasan Palaz... Sen TÜBİTAK’ta 24 yıl çalışmadın ki!

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın çalışma ofisinde bulunan “böcek”ler için “Paralelcileri koruyan bir rapor” yazan ve son olarak da; Erdoğan’a “dinlenmesi mümkün değil” diyerek “kriptolu telefon” veren ancak bu telefonların “Paralel tarafından dinlendiği” ortaya çıkınca TÜBİTAK’tan kovulan Hasan Palaz, Zaman’a verdiği demeçte demiş ki;

“Yurtdışına kaçmadım!.. Bir gazete haberiyle; 1990 yılında işe girdiğim, 24 yıl çalıştığım, sucil notumun 90’dan aşağı düşmediği TÜBİTAK’tan 21 Şubat 2014 tarihinde haksız biçimde atıldım!”

Hasan Palaz’ın söyledikleri doğru mudur, yanlış mıdır; bir bakalım...

Doğrudur; “Hasan Palaz, TÜBİTAK’a 24 yıl önce girmiş” ama, “24 yıl çalışmamıştır!”

Evet, “24 yıl çalışmamıştır!”

Zira, “2006 yılında”, dönemin BİLGEM Başkanı Önder Yetiş tarafından “Derin Paralel Yapı ile ilişkileri” sebebiyle “TÜBİTAK’tan atılmış” ve 2011 yılında “Paralel’in TÜBİTAK’ı ele geçirmesi” ile, “sıradan biri” olarak TÜBİTAK’a geri dönmüş ama “atılmış biri” olduğu halde, “bağlantıları” dolayısıyla “yönetici” yapılmıştır!..

Peki, TÜBİTAK’ta ne yapmıştır Hasan Palaz?.. Acaba, “Elle tutulur, hangi başarısı” vardır?.. “Paralel’in TÜBİTAK’a sızmasını organize etmek”ten başka ne yapmıştır?.. Neymiş, “sicil notu 90’dan aşağı düşmemiş!”miş... İyi de; TÜBİTAK’ta, “Paralelciler”in sicil notu, zaten hiç 90’dan aşağı düşmemiştir ki!!!..

Dolayısıyla Hasan Palaz “maval” okumayı bırakmalı ve “böcek” meselesiyle “kriptolu telefon”a, inandırıcı bir açıklama yapmalıdır!..

yeniakit

Bu yazı toplam 752 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar