İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

İsrail silahlarının gölgesine sığındı


İngiltere'den başlayıp Avrupa, Türkiye, Suriye, Ürdün'den Mısır'a geçen ve Gazze'ye ulaşmaya çalışan insani yardım konvoyuna, Mısır'ın El Ariş limanında reva görülen davranış biçimi, bize neyi anlatır? Yüzlerce insanı bir limana kapatıp, kamyonlarla taşınan çapulcuları üzerine salmanın, dövmenin, yaralamanın, gözaltında işkencenin anlattığı şey nedir?

Gazze saldırılarını hatırlayalım. Hatırlayalım da, İsrail'e yönelen öfkenin biraz daha derinlerine inelim. Mezarlıkların, camilerin, okulların, hastanelerin karadan, havadan, denizden bombalandığı, avuç içi kadar toprak parçasında insanlara ölümden başka seçenek bırakılmadığı, canlarını kurtarmak isteyenlerin sınırdan geçmesine izin verilmediği, şehitlerin gömülmesine bile fırsat tanınmadığı günleri hatırlayalım.

Çok değil, tam bir yıl önce oldu bütün bunlar.

Arap ülkelerin yapamadığını, petrodolarların yapamadığını, anlı şanlı liderlerin yapamadığını, güçlü orduların yapamadığını, onlarca yıl bölge ülkelerinin hep birlikte bile yapamadığını bir avuç insan yapıyordu, direniyordu. Kendini koruyamayıp Refah sınır kapısına akın eden insanlar, Mısır'ın çelik duvarlarını geçemiyordu. Sınır açılmıyordu. Anlaşma böyleydi, talimat böyleydi. Mısır-İsrail ortak çıkarları bunu gerektiriyordu. Ortadoğu kentlerinde, sokaklar binlerce insanın İsrail'e öfkesiyle çınlarken, Mısır ve bazı Arap ülkeleri İsrail saldırılarından medet umuyordu, saldırıları teşvik ediyordu. İsrail'e yönelen öfkenin adresi aslında kendi rejimleriydi; ihanet eden, istismar eden, imha eden kendi liderleriydi. Onlar sokakları İsrail öfkesine yönlendirip onlarca yıldır saltanat sürüyordu.

Ortak amaç belliydi: Hamas'ı sindirmek ya da zayıflatmak, mümkünse tasfiye etmek. Gazze'yi yaşanmaz hale getirip insansızlaştırmak ve ciddi bir nüfus hareketliliğinin alt yapısını hazırlamak" Mısır ve bazı bölge ülkelerinin amacı ile İsrail'in bu savaştaki hedefleri ne kadar da örtüşüyordu. Onlar Hamas tehdidinin İsrail eliyle ortadan kaldırılmasını istiyordu. Kendileri yapamaz, başaramazlardı.. Kendileri bu işe girişirse kitleleri kontrol edemezlerdi. Nasılsa İsrail düşman, nasılsa kitlelerin öfkesini İsrail öfkesiyle bastırıyorlar, nasılsa İsrail de Hamas'ı yok etmek istiyor" Neden olmasın! Alçakça ama son derece zekice bir politikaydı. Bir taraftan ağıtlar yakarken, yardım toplarken diğer yandan İsrail'le gizli ortaklık!

Ayın taktik Lübnan savaşında da uygulandı. Aynı ülkelerin, ABD ve İngiltere'nin Ortadoğu politikalarının önünü açmak, İsrail'in Lübnan saldırıları için mazeret üretmek, mezhep farklılığını gerekçe göstererek İsrail saldırılarını adeta alkışlamak, bu yolla rejimlerini kurtarmak için yapmadıkları rezillik kalmadı.

O günlerde Kahire'de yapılan Lübnan'a destek gösterisinde Hüsnü Mübarek için "İsrail'in Mısır Elçisi" sloganları atılıyordu. Rejim yanlısı dini liderler, Hizbullah karşıtı fetvalar yayınlarken, bölgenin gerçek liderleri ABD-İngiliz-İsrail cephesinin bütün pisliklerini ortaya döküyordu. Bir Suudi Şeyhi; "Hizbullah'ı desteklemek, başarısı için dua etmek haramdır. Sünniler Hizbullah'ı kınamalı. Ona sempati besleyenlerle arasına mesafe koymalı" diyebiliyordu. O bunu söylerken Güney Lübnan ağır hava saldırıları altında inliyordu.

Ama bir taraftan da Riyad'da bir milyondan fazla destek bildirileri el altında dağıtılıyordu. Aynı günlerde 170 civarında Müslüman alim ve entelektüel bir bildiri yayınlayarak şu çağrıyı yapıyordu: "Ey Müslüman ülkelerin liderleri! Bizler sizlerden İsrail ile yaptığınız gizli açık tüm siyasal ve ekonomik ilişkileri kesmenizi ve bizlere ölüm, yıkım, zillet ve tefrikadan başka hiçbir şey getirmeyen 'Barış Evhamları'ndan vazgeçmenizi istiyoruz. Ey Müslüman yöneticiler! Sizleri Allah için uyarıyor ve tarihten ders almaya çağırıyoruz. Yaptıklarınızı ne halk ne de tarih unutmayacaktır"

İsrail-Mısır istihbarat anlaşmaları, hem Gazze katliamında hem de sonraki ambargo sırasında insanlık trajedisine yol açtı. Ortak insanlık suçu işleniyor. Hamas düşmanlığı yüzünden İsrail'le ittifak kuran Mısır ve Ürdün Filistin iç savaşından da sorumlu. Hamas-El Fetih çatışmaları sırasında Mısır'dan İsrail'den kamyonlar dolusu silah sevkiyatı yapılıyordu.

İsrail'le korkutulan, Amerika ile korkutulan kitlelere, onlarca yıldır bu ülkelerden daha çok kendi rejimleri zarar verdi. Petrol verip iktidar satın alan, saraylarını bile batılı paralı askerlere emanet eden, istihbarat teşkilatları başkaları tarafından yönetilen, Filistin istismarı üzerinden iktidar güvencesi sağlayan bu rejimler, Filistin meselesinin çözümü konusunda en büyük engeli oluşturuyor.

Şeyh Ahmet Yasin, İsrail füzesiyle şehid edilmeden önce Ariel Şaron'un çiftlik evindeki gizli toplantıya katılan bir ülke liderinin kim tarafından yönetildiğini sanıyorsunuz! Böyle yüzlerce örnek verebiliriz.

Mısır'ın El Ariş limanındaki geleneksel refleksi, bu bölgedeki en derin istismarı anlamamıza ışık tutuyor. Kahire, İsrail telkinleri ve baskısıyla, İsrail'le yaptığı anlaşmayla bu tavrı gösteriyor. Bunu kimseye anlatamayacak.

Rejimlerini korumak için İsrail silahlarının gölgesine sığınanlar yüzünden bu bölgede daha ne trajediler göreceğiz, ne işgaller yaşayacağız? Onlar varken İsrail'e ne gerek var? Kim bilir; belki bir gün, bu liderlerin can güvenliklerini İsrail'in sağlayacağı günleri de göreceğiz"

 

yenişafak

Bu yazı toplam 1807 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar