Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Cennete Layık Bir Kul Olma Mücadelesi...

Cennete layık bir kul olma mücadelesi, ibadet ve hilafetten geçer. İbadetle beynimiz, gönlümüz ve bedenimizle kul olduğumuzun farkına varmak, hilafetle de evimizden yeryüzünün tamamına kadar düzeni, intizamı sağlamak ve neticede yaratılış gayemizi yerine getirmek…

İşte bu iki temel sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz zaman, yeryüzünün gerçek varisleri olma ve Rabbimizin kaza ve kaderinin tecellisinde “biz de varız” deme hakkını elde etmiş oluruz. Daha sonra yaptığımız ve yapmakla mükellef olduğumuz her şeyin farkına varırız. Karşımızdaki Müslüman kardeşimize selam vermekten, ağzımıza aldığımız küçük lokmaları çiğnemeye kadar her şeyimizle Peygamberimizi ölçü ve örnek almış oluruz. Bunun dışındaki hayat, paldır-kültür bir hayattır ki ne Allah yanında ne de hakiki müminler yanında hiçbir değerimiz olmaz.

İbadet ve hilafet sorumluluğunu hayatında canlı tutan bir Müslüman için merhamet, karşısındaki insanın eksikliklerini tamamlamaktır. Birbirlerinin eksik ve noksanlıklarını tamamlamak mücadelesinde olan Müslüman toplum, otomatikman toplumsal barışı sağlamış olur. Ve böyle bir toplumun sırtının yere gelmesi mümkün değildir. 

Kalben beslenme olan sohbetler enerji ise, bu enerjinin sinerjiye çevrilmesinin adı elbette hizmettir. Hizmet ise kişinin tüm gayret ve çabalarının karşılığını Rabbimizden istemesidir. Bu manasıyla hizmetlerden uzak kalmak, cephelerden uzak kalmak gibidir ki bu acı durumu normal bir Müslüman kaldıramaz. Sohbet ve hizmet, ibadet ve hilafetin hayata yansımasıdır.

Hilafet sorumluğunun farkında olan Müslüman, gıybeti eğlence gibi algılayamaz. Maalesef günümüzde gıybet eğlence haline geldi. Yani daha açık konuşacak olursak, gıybet, musiki gibi hoş geliyor. Neticesi ise bağımlılık haline gelmesidir. 

İbadet ve hilafet sorumluluğuna sahip Müslümanın, davranışlarına bakıp da Müslümanlığa özenen kimseler yoksa Müslümanlığını gözden geçirmesi gerekir. Müslüman olduğumuzu kabul ederiz fakat Müslümanlığı temsil ediyoruz dersek yüzümüzün kızarması söz konusu olur.

Yaşadığımız olumsuzluklar Müslümanları üzmemeli tam aksine harekete geçirmelidir. Beynimiz, gönlümüz ve bedenimizin birbirlerinden haberli olarak çalışması, her çeşit problemi çözecek güçtedir. Çünkü Allah katından gelen hayat tarzımız İslam Dini, motor gücümüzdür. Taklit etmeye ihtiyacımız yoktur, çünkü mutlak örneğimiz Hz. Peygamberimizdir. Meşru değişimlerimizin referansı vahiydir yani Rabbimizdir. Âlimlerimizin bir eli kitapta diğer ise yaşanan hayatın üzerindedir. Kur’an-ı Kerim’in bir ucu Rabbimizin kudret elinde ise, diğer ucu biz Müslümanların elindedir. Kader anlayışımızın can damarı, Allah ile insan arasında yaşanan ortak süreç inancıdır. Allah’ın ayetlerinin, toplumun davranışlarına göre hareket edeceğine imanımız tamdır. İşte bu özet halinde takdim ettiğimiz doğru bilgiler, biz Müslümanların zihninden kalbine indiği zaman, yeryüzünün gerçek varislerinin bizler olduğunu göreceğiz.  

Ülkemizde ne zaman bu anlayış ve prensip gündeme alınır, ayaklarımız yere değer, içi boş gündemlerle zaman israfını durdurursak, yapılacak önemli işleri görüşme ve uygulama vaktinin geldiğini hep birlikte anlamış oluruz.

“La Tahzen”(Üzülme, hüzünlenme)’li bir hayat, en kaliteli bir hayattır. Niçin? Çünkü Allah ile beraber olarak yaşanan bir hayattır. Bu güzel hayatın paralelinde olan bir kaliteli hayat daha vardır. O da “Selama” diyenlerin hayatı. Karşımızdaki insan, eğer ne konuştuğunu, ne dediğini bilmiyor, kırıcı söz ve tavırlara bürünüyorsa, ona uygun bir söz söyleyip, aradaki bağı, ilgiyi kesmemeye, selama denilir.

Unutmayalım ki ibadet ve hilafet sorumluğumuzu ancak bu anlayış ile tam anlamıyla yerine getirebiliriz. Rabbimize ve insanlığa karşı sorumluluklarımızı yerine getirerek cennete layık bir kul olma duasıyla Cumanız mübarek olsun.

yeniakit

Bu yazı toplam 901 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar