Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader

Evet “Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader / Aldırma böyle gelmiş bu hayat, böyle gider”. Hep bir şeyin sonunu merak eder ya insan, tarihin sonuna şahidlik ediyorsunuz ya, işte merak ettiğiniz şeylere şahid oluyorsunuz. “Aman efendim aman, galiba ahir zaman”!

Ham hayallerimizden, “amin” dediğimiz “gerçekleşmeyecek dualarımız”dan vazgeçip, keşke tevbe eden, sabreden, şükreden, direnen bir kul olsak. Allahın rızası dışında sahip olduğumuz ya da ihtirasla gerçekleştirmeye çalıştığımız, arzu ettiğimiz şeyler bizim için iyi bilin ki, bu dünya ve ahiret için “dua ile istenen bela” olacaktır.

Tarihin sonuna ilişkin dini metinlere hiç bakmaz mısınız? Bize denmedi mi, bu dünya bir oyun ve eğlence yeri değil. Habat’ın ayak izinde, Agarta şenlikleri ile sonun da varacağınız yer belli değil mi? Şeytan azapta gerek. Bunların ayak izinde ilerleyen dostları ve zihniyet ikizleri için, Allaha şirk koşan zalimler topluluğu, fahişeler ve türevleri için yaşasın cehennem.

Şimdi “Tarihin sonunu getirecek medeniyetler, halklar ve ülkeler arası savaş”ı bekleyin.

Birileri huzura ermek için Mehdi ve Mesihi bekliyordu değil mi? İyi işte Yahudilerin Meşiah’ı, Hristiyanların Mesihi, Şiilerin mehdisi geliyor. Ve şimdi İsraioğulları tarihin sonundan bahseden Ahdi atikteki ayetlere baksınlar. Hristiyanlar, Yuhanna vahyini okusunlar. Hani, Havarilerden ve İncil katibi ve Hafızı Yuhanna Hz. İsa’ya “Tarihin sonu”nu sormuştu da, o da anlatmıştı ya. Tamam muharref de olsa bir okuyun, tahrif olmayan kısmı da var. Bakın bakalım, Armagedon’a giden yolda neler yaşanacakmış.

Fiten hadislerine bakın bir. “Melheme-i Kübra”, “Yecüc-Mecüc” fitnesine bir bakın. Hani şu Hrisityanların “Gog-Magog” fitnesi dediği şey.. Deccal Şeytanın kahyası olarak Şiilerin Mehdisi ile Sünnilerin mehdisini savaşa sokarsa siz hangi tarafta olacaksınız! Biri Hasan el Askeri’nin kayıp oğlunu, ötekisi görevlendirilecek birini bekliyor. Akılla çözemediğimiz bir şeyi bakalım hayat nasıl çözecek. Dilerim yeni bir Kerbela yaşamayız. Şeytan da bu konuda boş durmayacaktır! Sakın bu Mehdiler kadrolu birer istihbarat elemanı olursa, sahte peygamberler gibi birileri ise onları nasıl tanıyacaksınız. Biz bu halimizle kadroların şeyhlerin, ideolojik önderlerin, partilerin kurtarıcı liderlerinin peşine takılıp gitmiyor muyuz?.

Aklımızı başımıza alalım, Cahillikten ve zalimlikten vazgeçelim. Çünkü Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet vermez. Gelin tevbe edelim. Nefsimizi aklamaktan vazgeçelim. Ve itiraf edelim: Biz zalimlerden olduk. Biz Allah’ın ipini bıraktık, Allah da bizim ipimizi bıraktı.

Bugün memleketimin “insancıkları”na bakıyorum da, yaşlılarımız emekli maaşında artışa, gençlerimiz ucuz telefona tavmış gibi sanki. Adaletsizlik, hukuksuzluk devam ederken, af hayalleri ile oyalanıyorlar. Yoksulları ucuzluk istiyor, işsizler iş arıyor. İş-aş derdinde düşmüş insanlar. Aile dağılıyor kimin umurunda! Sağı-solu, Milliyetçisi-Liberali İstanbul sözleşmesini, Lanzarote’yi milletin başına bela edenler, hep birlikte AİLEyi çökertmediler mi? “Milli Eğitim” “Milli Cultur!?” ve malum basımızla, işleri “Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkün” noktasına taşımadılar mı? Gençleri Agnostik, Hedonist, Ateist, Deist hale getirip, fuhuş ve uyuşturucu bataklığına yönlendirenler karşısında, bunları manevi, sosyal korumadan mahrum bırakmadılar mı? Şimdi kalmış, “Aile ve LGBT bizim kırmızı çizgimizdir” diyorlar. Böyle de bu sonucun Cumhuriyetin ilk yüzyılının son çeyreğinde kimler iktidar imkanına sahipti.

Ya hu, halimiz ortada değil mi? Savaşa giden süreçte, “itidalli savaş” olmaz.. Silahlar konuşurken insanlar konuşmaz savaşır. Önce ateşkes olması gerek. Diplomasinin bittiği yerde savaş başlar. Sivil, siyasal olmayan demektir. Sivil anayasa olmaz. Bu anayasayı siyasiler yapıyor. Anayasa en temel siyasi belgedir. Sivil hakların korunmasına öncelik verecek bir anayasadan. Söz edebilirsiniz. Sandalyelerin havada uçmaması, her şey yoluna gittiği anlamına gelmez. LGBT’ye pozitif ayırımcılık öngören mevzuatı kim hayata geçirdi. Kimlik kartlarındaki GENDER kimin marifeti. Daha dün G20’de “Siyasi, sosyal sapkın akımlara” meşruiyet için kapı aralayan teahhütleri kim imzaladı. İstanbul sözleşmesi, CEDAW ve Lanzarote ve bu sözleşmelerin tekrarı anlamındaki düzenlemeler nasıl hala yürürlükte. Daha dün, bu sözleşmelerin hayata geçirilmesi için örgütlenen UN WOMAN’a kim yargı bağışık, vergi muafiyeti ve diplomatik imtiyaz tanıdı. Bu işlerin bir adım sonrası senaryoları hayata geçirmek için hazırlanan İklim yasasını kim TBMM’ye getirmeye hazırlanıyor. HABAT ve Uluslararası sistemle birlikte hareket etme sözü verirken, bu konudaki çelişkileri nasıl açıklayacağız.

Terörü, Soylu, “bitiriyoruz, az kaldı, ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz” derken, bu operasyonları nereye koyacağız!. Bir NATO ülkesi, bir başka NATO ülkesinin SİHAsını vuruyor. TSK’nın vurulan SİHA’dan haberi yok. Sahi ABD, o SİHA’yı niye StarLinklerle, ya da yerden bir güdümlü füze ile vurmadı da savaş uçağı ile, göstere göstere “ben vurdum” dedi. Faili meçhul bir saldırı ile de düşürebilirdi SİHA’yı!? Yahu, bu gün operasyon düzenlediklerimizi, Kandil’den Suriye’deki kamplara taşınması için güvenli koridoru kim açtı. Kendi topraklarımızla geçişlerine biz izin vermedik mi?

TBMM, Terör’ün arkasındaki kirli, kanlı, derin gerçeği bir sorgulasa. Bu “derin ailenin çocuğuApo kim, PKK nasıl doğdu. Eşref Bitlisin ölümü, Fehriye Erdal gerçeği! ABD, AB ülkeleri, NATO bu işin neresinde! Ah Muhsin Yazıcıoğlu, ah Uğur Mumcu, Ah Hrant Dink, Ah Hablemidoğlu. Ya hu, bu Pedefolik Satanist karanlık lobinin zulmetmediği ahali kalmadı. Ve kimse bu Şeytani lobinin karanlık perdesini aralamadı. Bir çok kişinin bildiği bu derin sır konusunda neden yetkili kimse konuşmaz!? Biz söyleyince onlar hep “komplo” diyor. Asıl komplocular onlar!

Hep değişiklik bekliyor millet ama, değiştiriliyormuş gibi yapılıyor siyasette bağzı isimler, ama sonuç değişmiyor. Yeni isimler, ötekilerin devamı, yeniler eskilerin zihniyet ikizi. Belli lobilerin adamlarının biri gidiyor, öteki geliyor. Futboldaki oyuncu değişikliği gibi bir şey. Yıpranan, parçalar yenileri ile değiştiriliyor.

“Parti” dediğin, memlekette “Parça” değil, kendini bütün zannediyor, ötekilere “Hain” diye bakıyor. Büyük-küçük fark etmiyor, hemen hepsi böyle. Aslında ortada parti de yok, siyasi olarak bir kutsanmış, peygamberlerde bile olmayan yetkiler ve güçler vehmettiler bir kişilik var. Boşuna demiyoruz “Din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmeyin” diye. Ve peygamberler boşuna demiyorlar “Göklerin hazinesinin anahtarı, göklerin ordularının komutası, benim ellerimdedir demiyorum” diye..

Cumhuriyetin yeni yüzyılına girerken, aynı zamanda, Alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmeti olarak kıyametin son kavşağının eşiğindeyiz. Bundan sonra gelecek günler, geçen günleri aratabilir. Resulullah kendi dönemini, zamanın ikindi vaktine benzetmişti. Sanırım biz bugün, “Tarihin sonu”na doğru, zamanın akşam vaktine giriyoruz.

Çokça tevbe edelim. İmanı elde tutmanın ateşi elde tutmak gibi zor olduğu bir zamana doğru gidiyoruz. Asr’a yemin olsun ki, (Allaha, resulüne ve kitaba, ahiret gününe) İman edenler, amel-i salih işler yapanlar, (adaletten ayrılmayanlar, dünya malına tamah edip, güç ve iktidar devşirmek uğruna kul hakkına girmeyenler, torpiden, rüşvette n uzak durup, istişare ve şuradan, ehliyet ve liyakattan ayrılmayanlar) sabredenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna, herkes hüsrandadır. Şeytan’dan ve İnsin ve Cinnin Şeytanlarından ve onların dostlarından uzak durun.

Şeytanın taht kurup oturduğu nefsimizin şerrinden de Allaha sığınalım. Hepimiz kendi nefsimizden başlayarak tabi olduğumuz ve sahibi olduğumuz her şeyin (mal, mülk, para, makam vs.) Allah’ın rızasına uygunluğu gözden geçirelim.

Yaşadığımız zamanın adil şahidleri olalım. Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi, Allah’ın açıklanmış rızasının, yani Kur’an-ı kerimdeki beyanın tecellisinin vesilesi olalım. Tefrikaya düşmeyelim. Allaha dayanalım, sa’ye sarılalım, hikmete ram olalım. Kul hakkından uzak duralım, adaletten ayrılmayalım, kavmiyetçilik yapmayalım. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı duralım. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. “Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol” Selam ve dua ile.

NOT: Biz tarihin yaşayan tanıklarıyız. İmtihan oluyoruz. Hiç kimse dünyada olup-bitenleri görmezden, duymazdan bilmezden gelme hakkına sahip değildir. Bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız, söylediğimiz ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz her şeyden hesaba çekileceğiz. Bugün Filistin’de yaşananlar, yarın bizim ülkemizde, ya da bir başka yerde de yaşanabilir. Unutmayın ki, bizim coğrafyamızın önemli bir bölümü “Arz-ı Mevud” coğrafyasıdır. Filistin kalbinde Kudüs var. Kudüs kalbinde İsra’nın makamı ve kalbi olan Mescid-ı Aksa var. Kıyametin kilidi burada gizli. Burada yaşananlar bizim de başımıza gelecek. Onun için herkes şimdiden safını seçsin ve sonucuna razı olsun! Unutmayın, ecelimizden önce ya da sonra ölmeyeceğiz, Rızgımızdan az ya da çok yemeyeceğiz. Kaderimizden başka da kaderimiz yok. Kudüs bizim için din, Filistin insanlık, hep bir tarih ve hepsi bizim için, bölge halkı ve insanlık için bir gelecek davasıdır.

Bu yazı toplam 261 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar