Ahbaşi’lerden, Haşhaşi’lere... Gülen, İsrail’e beddua edemez, çünkü!

Pensilvanya’da mukim Fethullah Gülen’in yaptığı son “beddua”, Türkiye’nin gündeminde... Hemen herkes konuşuyor, tartışıyor ve “bedduanın şifreleri”ni çözmeye çalışıyor.

İşte böyle bir ortamda, en isabetli “çağrı”yı dün Akit yaptı... Fetullah Gülen’e seslenip, dedi ki;

“Erkeksen İsrail’e beddua et!”

Öyle ya;

Başbakan Tayyip Erdoğan’a “beddua” etmek, “CHP ve MHP’nin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy verin” demek kolay!..

Akit’in haberinde denildiği gibi; 

“Erkeksen İsrail’e beddua et!”

Peki, Fetullah Gülen, “İsrail’e beddua” edebilir mi?.. Bırakın “beddua” etmeyi, bırakın “Lânet olsun” demeyi, bir cümle ile olsun “İsrail terörünü kınama” açıklaması yapma cür’etinde bulunabilir mi?

Diyebilir mi;

“Gazze’de, 7 Temmuz’dan bu yana bombalarla, füzelerle, tanklarla giriştiğiniz soykırım harekâtında 2 bine yakın Müslümanı katlettiniz, 10 bine yakın Müslümanı yaraladınız... Lânet olsun size!.. Bu insanlık dışı saldırılarınızı kınıyor; şehitlere rahmet, yaralılara şifa diliyorum.”

“Sohbet”lerinde böyle bir ifade kullanabilir ya da herkül.org’ta böyle bir “açıklama” yapabilir mi?..

Ben sordum, cevabını ben vereyim:

“Yapamaz!”

Dahasını da söyleyeyim:

“Yaptırmazlar!”

ORTAK DOSTLARI İSRAİL

Çünkü, böyle bir açıklama yapmak, “Paralel’in ruhu”na ve “kuruluş amacı”na aykırıdır!..

Çünkü Paralel, çünkü Cemaat; 

Kurulduğundan bugüne kadar “önce ekonomik, sonra da siyasal güce ulaşmayı”,en sonunda da “iktidarı ele geçirmeyi”; “temel hedef” olarak almıştır.

Bu “hedef”lerine ulaşabilmek için de; önce “yumuşak güç” olarak ortaya çıkmışlar, sonra da, “çeşitli güç odaklarıyla ilişkiler” kurmuş ve onları da yanına alarak “şahinleşmeye” başlamış, “güç zehirlenmesi”nin getirdiği bu halet-i ruhiye ile de “Hükümet’e kafa tutmaya” başlamışlardır!..

Hele hatırlayın,

“28 Şubat süreci”nde, “okullardan ve dershanelerden bile feragat edebileceğini” açıklarken, aynı günlerde “28 Şubat’ın kudretli generali Çevik Bir’e mektuplar yazan” ve ona “elçi”ler gönderen, Fetullah Gülen’den başkası değildi.

Yine hatırlayın ki;

Çevik Bir denilen general; “İsrail’e olan tavırları” sebebiyle merhum Erbakan Hoca’yı “iktidardan düşürten” adamdır!..

Demek oluyor ki;

Gülen’le, Bir arasında tek bir “ortak nokta” vardır, o da “İsrail”dir!..

Denilebilir ki;

Fetullah Gülen ya da Cemaat veya Paralel; “Düşmanımın düşmanı dostumdur” kuralarından hareketle, “İslâmî bütün kuruluş ve partilere düşman” olmuş, buna karşılık “İsrail’e dost” olanlarla çıkar ilişkileri kurup, onları da “yanına” almıştır...

Cemaat mensupları Türkiye’de “İsrail’in dostları” ile “ananaslı ilişkiler” kurup, “Hükümet’e kafa tutmaya” başlarken, Fetullah Gülen de, Pensilvanya’da; bir yandan “İllüminati Çetesi”, bir yandan da Amerika’daki “Neo-Con”larla ilişkiye ağırlık vermiştir.

Öyle ya, “hedef”leri aynıdır!..

“Cenneti Yeniden Yaratma”(!) projesi ile “Kristal Krallığı” kuracaklar ve “dünyayı yeniden şekillendirecekler”dir!..

“Dinlerarası Diyalog”un asıl hedefi; bütün dinlerin bertaraf edilmesi, “yeni bir dünya dini”nin kurulması, yani “tek din”e ulaşılması değil midir?..

“Plan” budur, “proje” budur, “inşa edilmek” istenen budur... Fetullah Gülen de, işte bu “inşaatın taşeronlarından biri”dir!..

Dedik ya;

“Fetullah Gülen İsrail’e beddua edemez, tepki gösteremez, zulümleri kınayamaz!”

Sebebi, işte bu!

“İhanetin şifresi” de bu!..

AHBAŞİ’LER VE İSRAİL

Bu yazdıklarıma “komplo teorisi” deyip, geçenler olabilir... O halde, başka bir “dinî(!) yapı”dan söz edeyim de, yazdıklarımın “komplo teorisi” olup-olmadığını görün...

Efendim, dünkü yazımda, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in bir açıklamasından bahsetmiştim...

Prof. Mehmet Görmez diyordu ki;

“Yapılan bazı araştırmalara göre son yıllarda günde ortalama bin Müslüman katlediliyor. Bunun yüzde 90’ı Müslüman tarafından, kardeşi tarafından katlediliyor. 

Sadece Suriye’de, Irak’ta değil Libya’da, Pakistan’da, Afrika’da, Myanmar’da... Buralarda ortaya çıkan hareketler var. 

Ahbaşiler, Şebablar, IŞİD’ler, Boko Haram’lar var. 

Bütün bunlar nasıl türedi?”

Ne yalan söyleyeyim;

“Şebab”ları, “IŞİD”leri, “Boko Haram”ları duymuştum da, “Ahbaşi”lerin kimler olduğuna dair bilgim yoktu...

Hoş, IŞİD’le ilgili de pek fazla bilgim yoktu... Hemen herkes gibi; “IŞİD’in lideri”nin Ebubekir el Bağdadi olduğunu sanıyordum... Ama sonradan öğrendim ki, hareketin asıl kurucusu; “Amerika’nın ya da CIA’nın güdümünde hareket eden bir adam”dır... Hayır, Ebu Ömer el Çeçen’den söz etmiyorum.

Ondan da öncesi var!..

Sizin anlayacağınız;

“Kelle uçurmak” gibi “dehşetengiz görüntüler”le gündeme gelen IŞİD’in kuruluşunda “CIA parmağı” vardır!..

Her neyse... Biz gelelim, Prof. Görmez’in bahsettiği Ahbaşi örgütüne...

Aylık Misak dergisinin “285. sayı”sında, yani Ağustos 2014 sayısında, “Ahbaşi” örgütü ile ilgili kısa bir bilgi var.

Örgüt, şöyle tanıtılıyor:

“Hareketin lideri olan Abdullah Habeşi, 1970’li yılların başında Habeşistan’dan Şam’a gelmiştir. 

1983 yılından itibaren Habeşiler Ahmed Acuz’un kurduğu İslâmî cemiyet vasıtasıyla Lübnan’da dinî faaliyetlerine başlamışlar... Devlet tarafından ruhsatlı olan cemiyet aracılığıyla güçlenmişler ve kendilerine taraftar bulmuştur... Onları diğer gruplardan ayıran kendilerine has bazı önemli özellikleri ve görüşleri vardır... Bu görüşlerden bazıları kitaplarında yazılıdır, bir kısmı ise taraftarlarına şifahî olarak aktarılmaktadır.”

Peki, nedir o “görüş”ler?..

Misak’a göre “Ahbaşi”ler;

Günümüzde bütün alışverişlerin yapıldığı “Kâğıt para”ya, yani “banknot”a “zekât düşmediğini” ifade ediyorlarmış... Ki, böylece “zekâtı tatil ediyorlar”mış!..

Ama, asıl önemlisi, şu görüşleri:

“İsrail’le savaşmak haramdır!

İsrail’le savaşırken ölenler, asi olarak ölmüş sayılırlar.”

Breh... Breh... Breh!..

Şu hâle bakın;

Öyle bir “İslâmî örgüt”(!) ki, “İsrail’le savaşmak haram”dır ama, meselâ “Muhammed Gazali’yi tekfir etmek” helâldir!..

Görüyorsunuz ya;

İsrail’le ve İslâm düşmanlarıyla meşgul olacaklarına, sürekli olarak ihtilaf meselelerini kaşıyorlar ve İslâmî hareketler ve gruplarla cedelleşiyorlar...

Zina dışında her türlü kadın-erkek münasebetini küçük günah olarak vasıflandırmaları da hayli ilginçtir. Keza kadınların kot pantolonuyla sokağa çıkışına şer’an izin vermeleri de aynıdır.

Müslüman Kardeşler’i ve Lübnan’da bu çizgide olan Cemaat-ı İslâmî’yi İslâm dışı grup olarak değerlendirmeleri de hayli gariptir.

AAA, NE KADAR TANIDIK!

Şimdi, bazıları çıkıp, şöyle diyebilirler:

“Ne yani, şimdi sen Ahbaşi’lerle, çağdaş Haşhaşi’ler arasında bir bağlantı kurmaya mı çalışıyorsun?”

Asla!..

Ben “Ahbaşi”lerle çağdaş “Haşhaşi”ler arasında bir bağlantı kurmaya çalışmıyorum...

Ama, “her ikisi” de, kendilerinin “İslâmî Cemaat” olduğunu iddia ederken; “İsrail’le savaşmak haramdır!.. İsrail’le savaşırken ölenler asi olarak ölmüş sayılırlar” noktasında birleşmişlerdir ve bu da bana “son derece ilginç” gelmiştir!..

Hele söyleyin;

Bu “tanıdık bir söylem” değil midir?.. Biri “İsrail’le savaşmak haramdır” diyor, öteki İsrail’i “otorite” olarak kabul ediyor ve “otoriteden izin alınmadan, Gazze’ye gıda yardımı bile yapılamayacağını” söylüyor... Merak ediyorum; “Mavi Marmara’da İsrail’in şehit ettiği 10 Türk vatandaşı” da, bu durumda “asi” mi oluyorlar acaba?..

Uzatmaya gerek yok;

“Halkı Müslüman bazı ülkeler”de yaşanan “mezhep savaşları”nda; “CIA tarafından kurdurulan örgüt ve cemaatlerin parmağı” vardır...

Evet; “mezhep savaşları, ABD’nin bir oyunu”dur... Bunu da, “yerli piyonlar” ve “kuklaları” vasıtasıyla gerçekleştirmektedir!..

FİDAN NİYE HEDEFTE?

Söyleyin Allah aşkına; 2010 yılında, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ilk “hedef tahtası”na koyan ve ondan “rahatsız” olduklarını açıklayan İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ve “ABD’nin Neo-Con’ları” değil miydi?..

Dahası da var...

“Yahudi Lobisi”nin internet sitesi Jewish Press’te yazan Yori Yanover; cüretkâr bir ifade kullanıp, “Hakan Fidan bir sabah aracına binerken bombayla havaya uçurulmayı hak ediyor!” dememiş miydi?..

O halde sormaya devam edelim;

Sırf “Oslo görüşmeleri”nde bulunduğu için Hakan Fidan’ı “vatana ihanet”le suçlayıp, 7 Şubat 2012’de “ifade”ye çağıran, onu “gözaltı”na aldırıp, “tutuklatmak” isteyen, Hakan Fidan’dan hareketle “Erdoğan’ın bileklerine kelepçe takmayı” plânlayan bu “Haşhaşi”ler, bu “Paralel Çete” değil miydi?..

Kurulan birçok “tuzak” vardı... Hedef de; “paralel hakim, savcı ve polis” marifetiyle “Erdoğan’ı ve Fidan’ı tutuklayıp, hapse tıkmak”tı!..

Bu “operasyonlar” başarılı olsaydı var ya; bugün “Hükümet’in devrildiği, ekonominin çökertildiği” bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık!..

Allah’a şükürler olsun ki, bu “oyun”lar, bu “tuzak”lar, bu “operasyon”lar başarılı olamadı... Yoksa, “iplerin ABD ve İsrail’in elinde olduğu” bir Türkiye’de, herhalde “cehennem azabı” yaşıyor olurduk!..

Tabiî, “yaşatırlarsa!”

Bütün bu bilgi ve belgelerden sonra sormak istiyorum;

“Fetullah Gülen, terör devleti İsrail’e beddua edebilir, hiç olmazsa onun zulümlerini kınayabilir mi?”

Soru, gayet açık:

“İsrail’e beddua edebilir mi?”

Cevabını size bırakıyorum...

Başbakan Tayyip Erdoğan, bir televizyon programında, “Paralel Yapı” ile ilgili olarak; “Şifreleri tamamen çözdük diyemem... Çözmeye başladık” diyordu ya, “Şifre kelime” galiba şu:

“İllüminati Çetesi!”

**********************************************************

Ben, Doğu Perinçek’in “omurgalı” olduğunu zannederdim!

Açık ve net söyleyeyim: 

İşçi Partisi ve Doğu Perinçek’in alacağı veya vereceği oylarla pek fazla ilgilenmiyorum... 

Öyle ya; “binde 3-5 oy”un nesini konuşacaksın?.. Ama, söylenen “söz”ler, alınan “tavır”lar bir “duruş”u ifade eder... Bunlar, bir insan veya partinin “omurgalı” olup-olmadığını gösterir.

Doğu Perinçek’in; 18 Haziran günü; “Ekmeleddin İhsanoğlu, bir kırmızı halıdır... Çankaya yolunda Tayyip Erdoğan’ın ayaklarının altına serilmiştir” sözlerini duyduğumda ve de gazetesi vasıtasıyla CHP’ye, Emine Ülker Tarhan’ı önerdiğinde, “Tamam” demiştim, “Bunlar İhsanoğlu’na oy vermeyecek!”

Sonra baktım; Aydınlık’ın 2. sayfasında bir yazı çıktı: “Ailesi modern!.. Uygar!.. Yumuşak başlı!.. Birkaç dil konuşan bir Prof!.. O halde, oylar kötünün iyisine!”

Ben bunun “şahsî görüş” olduğunu zannetmiştim... Önceki günkü Aydınlık’ta, Doğu Perinçek’in; “Erdoğan’a da, Demirtaş’a da oy yok!” sözlerini okuyunca, şaşırdım... 

Demek ki, oylar “kırmızı halı”ya!..

Tek bir soru soracağım:

Bunun adı “omurgasızlık” değil mi?..

Bu nasıl Kemalistlik, nasıl ulusalcılık?..

yeniakit

Bu yazı toplam 630 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar