Abdurrahman Dilipak: Türk'ün Dini Kemalizm'dir!

Abdurrahman Dilipak: Türk'ün Dini Kemalizm'dir!

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak / Türk'ün Dini Kemalizm'dir! /Habervakti.com

“İki Mustafa” ile bu iş olmayacak. Sosyal mediada, Mustafa Kemal ateist mi, Müslüman mı tartışması gırıla gidiyor. Kimi Müslüman diyor, kimi değil diyor. Biliyorsunuz her 10 Kasım da bu konu yine tartışılır. Bu tartışma bu gidişle hiç bitmeyecek.

Memleketimizde 100 önceden başlayan bir “Türkün dini Kemalizm”dir tartışması var. İlk tartışmayı Moiz Kohen, yani “Tekin Alp” başlattı. 1962'lere kadar bu konu tartışıldı. Onlara göre “Kabe arabın olsun Çankaya onlara yeter”di. “Rabbim Atatürk, Kabem anıtkabir, kitabım nutuk” diyenler de vardı 1.11.2009 da Berlin Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD), Cumhuriyet Bayramı çerçevesinde düzenlediği toplantıda konuşan Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç, hükümetin uygulamalarını eleştirerek, "Buraya gelemeden önce Anıtkabir'i ziyaret ettim. Orası bizim Kabemiz. Bizim için dünyada en kutsal yer" diyordu.

Tamam, anlaşalım. Madem Kemalizm bir dindir. Kemalistlerin laiklik inançlarına göre, bu din de devlete karışmasın. Bu teklif, Mustafa Kemali İlah ve Rab, Kemalizmi din kabul edenlere. “Bizim içimizde böyle biri yok” diyenlere kendi parti ya da resmi yayınlardan örnekler verebilirim. Böyle bir şey yapacaklarsa önce 10. Yıl albümü, 15. Yıl albümü, Türkün Yeni Amentüsü ve Behçet Kemal çağların “Yeni Mevlid”i ile Osman Nuri Çağların “Dinde Reform” dergisini bir karıştırsınlar. Ve bir de Nejla Çarpan’ın yeni Nutuk’unu. Ötekilerin bu işi üzerilerine alınmalarına gerek yok.

Kabul etmezler tabi. Bu dinler üstü bir din olmalı. Buna da kabul, sizin dininiz size, bizim dinimiz bize. Bizim dinimize karışmayın. 6 ok sizin amentünüz de olabilir, ama sizin dininiz sizin olsun. Hatta bu dine inananlar kendilerine ayrı bir Mabet de edinsinler. Haftada bir gün ibadet edebilirler. İbadetlerinde, Mustafa Kemalin sevdiği şarkıları söyleyip, nutuktan parçalar okuyup, tuzlu leblebi ile rakı da içebilirler. Tabi önce andımızı okurlar, ardından 10. Yıl marşı. Harbiye marşı, dağ başını duman almışı da koro olarak okuyabilirler.

Mesela Cenazelerini ADD den ya da ÇYDD’den de kaldırabilirler. Tabutlarının üzerine Atatürkün resmi olan bir örtü de örtebilirler. Hatta Kefenlerine de Atatürkün imzasını bastırabilirler. Mabedlerinde Mustafa Kemalin resimleri, sözleri asılabilir. Mesela, bu mabedin ruhanileri, Nejla Çarpanın yaptığı gibi Atatürkün ruhunu çağırıp ondan mesajlar alabilirler. Lucid Dream ile Atatürk’le rüya halinde kutsal buluşma seansları yapılabilir. Atatürk’le Astral yolculuklara da çıkılabilir.

Bilim ve teknolojinin bize sunduğu imkanlardan yararlanarak mesela Mustafa Kemalin Avatarını üretip, MetaVerse de buluşma seansları düzenlenebilir. Klonoid olarak Mustafa Kemali klonlamak da mümkün. Canlanıp aralarına katılabilir de. Humanoid Atatürkler üretip her tapınağa bir tane gönderilebilir. Bu mabedlerin yönü Anıtkabir olmalı tabi. Milli günler, ibadet günleri kabul edilip, özel ziyaretler, anma toplantıları, ibadetler de yapılabilir. Kutsal mekanlar belli: Selanik, İzmir, Samsun, Yalova, Hatay, Çanakkale, İstanbul ve tabi Ankara..

İstanbul’daki Sabatay mezarlığındaki Şemsi Efendinin mezarı da bir ziyeretgah yapılmalı. Anne ve babasının mezarları da tabi. Mustafa Kemale ait bütün eşyalar, emaneti mukaddese olarak ayrıca sergilenmeli. Bununun Amentüsü var zaten, Mevlidi de var. Nutuk da var elde ama bunun tefsiri, şerhi de gerekli. Mustafa Kemal yaşarken ki silah arkadaşları ve siyasette birlikte hareket ettikleri kişilere Havari, Sahabe statüsü verilmeli. Sahi neden birileri hala Nutuk hafızı değil. Nutuk dersleri, Nutuk hatimleri yapılmıyor. Bunun bir de dini vergisi olmalı ve bu imkanla bu. Dinin tanıtılması için misyonerlik faaliyetleri örgütlenebilir. Hatta İlahiyat, İmam-Hatip, Kur’an Kursu gibi bunun özel eğitim kurumları olmalı. 19 Mayıs 1919 Pazartesi gününe denk geliyormuş. O gün bu dinin kutsal günü olabilir.

Bu tür Kemalistler bizim dinimizle uğraşmak yerine kendi dinleri, kendi cemaatleri ile uğraşsınlar. Kendi Hadislerini, fıkıhlarını, kendi akaidlerini oluştursunlar. Diğer dinler ve dini topluluklarla ilişkilerini belirlesinler. Kemalist nikah ve evlilik, Kemalizmin Helalleri, haramlarına yoğunlaşsınlar.. Sünnetlerini, Mekruhlarını, Farzlarını, haramlarını belirlesinler. Kemalizm’e giriş, Kemalizm’den çıkış nasıl olacak, onu belirlesinler. Aslında Kemalizm birilerine göre, “dinler üstü bir din” olduğuna göre diğer dinleri de kapsayıcı bir şekilde yeniden dizayn edilebilir. Mustafa Kemal Papa Eftime “Türk Ortodoks kilisesi”ni kurdurdu. O da sisteme eklenebilir. “Kamalizm fikri”nin asıl sahibi Moiz Kohen olduğuna göre, hatta “Türkçülük fikriyatı”nın şekillenmesinde Lazaro Franco’nun katkıları da dikkate alındığında, bir de Mustafa Kemalin en yakın danışmanlarından biri de Yahudi Cemaatı seküler senyörü olan General Aleksandr Güsberg olduğu da düşünüldüğünde, Sabataylık, Karay Türkleri gerçekliğinde pekala Musevilik de Kemalizmin çerçevesi içinde değerlendirilebilir. Bu konu “Nuhi Yasalar” çerçevesinde BAE’deki gibi “Kollektif Mabed” tecrübesinden yararlanılabilir.. Kamalizmin sağ, sol, liberal, ulusalcı, Globalist, milliyetçi, dindar mezhep ve tarikatleri de olabilir. Musevilik Yahudilerin dini ise, Türk olmayanlar Kamalist olabilir mi mesela. Birilerinin buna bir cevap vermesi gerek. Onun için Kamalistler kendi diyanetlerini, ruhbanlarını da örgütlemeli bana kalırsa.

Ha! Bakın ben “Mustafa Kemal”den söz etmiyorum. “Kemalizm”den, “Kamalizm”den söz ediyorum. Yasa bunları korumaz. “Kemalist” ya da “Kamalist”ler da aynı şekilde yasanın koruma kapsamına dahil değil. Hem zaman Kemalizm bir “doğma” mı, teori mi, doktrin mi, ideoloji mi, yaşam tarzı mı, pozitivist, bilim ve aklı yücelten bir felsefe mi, nedir o da belli değil. Buna kim verecek o da belli değil. Belki, Kemalizm “Din” olarak kabul edilirse, öteki iddia sahipleri de kendini buna göre konumlandırırlar. Bu arada İstanbul sözleşmesi ve Lanzarote ve CEDAW da ülkemizde yeni bir yılmaz savunucu kazanırlar.

Muhtemelen “Kemalizm”i din olarak kabul edenler şapka giyeceklerdir. Şapkanın orta yerine de herhalde bir Atatürk rozeti yerleştirirler. “Biz de onları kıyafetlerinden tanırız” diyeceğim de, memleketimizde kadın-erkek herkesin şapka giyme mecburiyeti var ve bu yasa da değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen Kemalizm dininin olmaz ise olmaz bir NAS’ı hükmünde.

Kemalistler herkese her konuda ayar verebilir, herşeyi söyleyebilir, ama kimse Mustafa Kemalle birlikte onlara hiçbir eleştiri yöneltemez. O Cumhuriyetin kurtarıcı tek adamı yani literatürdeki anlamı ile “Monark”ı, “baş önder”i ya yine literatürdeki anlamı ile Kemalistlerin bilerek ya da bilmeden verdikleri ismin kökeni itibarı ile “Führer”idir. 10. Yıl albümünde durduk yerde ortak ideallerden söz edilmiyor. Onlar la yüs’eldir. Nedense hemen hemen dindar bir Kemalist yok, Ya da Kemalist bir dindar da yok. Dindarlar Kemalistlere karşı genelde savunmada, Kemalistler ise hep saldırıda. Tabi bu durum birazda yargı baskısı, rejim, eğitim, basın ve darbelerle bir anlam kazanıyordu..

Eğer “Kemalizm”, Vehhabilik, Nuseyrilik, Ahmedilik gibi İslam içinde ayrı bir yol izlemek istiyorsa, “Protestan Kur’an” yorumu ile, FETÖ’nünde yapmaya çalıştığı gibi “Protestan İslam” diye bir yol da tutabilirler. Dini kıyafet de belli, başta şapka, üstte frak ve gravat. Rakı yanında tuzlu leblebi de unutulmamalı tabi.

Adeta bu çevrelerin dini kisveye dönüştürdüğü Şapka konusuna gelecek olursak, (ki artık savcılar da şapka giymiyor, ama bir zamanlar İskilipli Atıf gibi bir çok kişi şapka giymediği için idam edildi) karşımıza trajik bir hikaye çıkıyor.

Bakın, Şapka giymeyen memurlara, TCK’nın 222. maddesi uyarınca, “iki aydan altı aya kadar hapis cezası” verilebiliyordu. 1919 yılında Erzurum Kongresi çalışmaları esnasında Mazhar Müfid’e yazdırdığı notlar arasında tesettürün ve fesin kalkacağı ve medeni milletler gibi şap­kanın giyileceği görüşü de vardı. Kastamonu’dan 31 Ağustos 1925’te ayrılan Mustafa Kemal Paşa, 1 Eylül 1925’te Ankara’ya döndüğünde başında şapkası vardır ve kendisini karşılayanlar da şapka giymişlerdir. Ertesi gün 2 Eylül 1925’te Bakanlar Kurulu kararnamesi ile ordu ve donanma mensuplarıyla ulemanın ve hâkimlerin dışındaki bütün memurlar için medenî dünya olan Avrupa’da kullanılan el­bise ve şapkanın giyilmesi zorunlu kılınıyordu. din adamı olmayanların dinî kıyafetle gezmeleri yasak­lanmıştır. Aksine davranışların bir yıla kadar hapisle cezalandırıl­ması kararlaştırılmıştır.

Bu gelişmeleri takiben şapka giyilmesinin yasallaştırılması, millî bir serpuş haline getirilmesi için Konya Mebusu Refik (Koraltan) ve arkadaşları 16 Ekim 1925’te şapka giyilmesi (Şapka İktisası) hakkındaki kanun tekliflerini Meclise vermişlerdir. Yapılan tartışmalardan sonra Bursa Mebusu Nurettin Paşa’nın(Sakallı) itirazına rağmen 25 Teşrinisani (Kasım) 1341(1925) tarihinde 671 sayılı yasayla Şapka giyilmesini düzenleyen ‘Şapka İktisası’ Ka­nunu kabul edilmiştir. Buna göre; “Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalliye ve bil’umum müessesata mensup memûrîn-î müstahdemin Türk Milleti’nin ikti­sap etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye hal­kının da umumi serpuşu olup, buna menafi bir itiyadın devamını hükümet meneder” hükmü ile milletvekilleri, bütün memurlar şapka giymek zorundaydılar. Türk halkının milli serpuşu şapka olmuştur. 1939 yılında ise Türk Ceza Kanunu’nun 526. maddesinde yapılan değişiklikle, şap­kadan başka başlık giymenin cezası üç aya kadar hapis olarak be­lirlenmiştir. Kıyafetteki değişim meslekî kıyafetlerde de görülmüştür. As­ker, polis, sporcu, denizci, öğrenci üniformalarına çöpçülerin kıya­feti de eklenmiştir. Cumhuriyetin 21 Şubat 1925’te İstanbul’da açılan ilk hemşire okulu olan Kızılay Özel Hemşire Okulu’nda Mü­dür Vekili olarak görev yapan Esma Deniz’in çabalarıyla hemşire öğrencilerinin dış giyimlerinde o tarihe kadar başlarına örtükleri ‘peçe’ yerine ‘şapka’ giymeleri sağlanmıştır.

Şapkanın kabulünden sonra Diyanet İşleri Başkanlığı, yeni ser­puşu destekleyerek, şapkayla namaz kılınabileceğini açıklamış­tır. Camilerde bütün cemaatin namaz kılarken şapka giymeleri su­retiyle tek tip düzeni temin etmeleri istenmektedir. Memurlara elbise ve şapka alabilmeleri için verilecek birer maaş avanstan müftülerin de yararlanması istenmiştir.

287 Şapka İktisası Hakkında Kanun No : 671 Kabul Tarihi : 25/11/1925 R.Gazete : Tarih : 28/11/1925 Sayı : 230 Düstur : Tertip : 3 Cilt : 7 Sayfa : 108 Madde 1 – TBMM azaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalleliye ve bilümum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir.Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadın devamını hükümet meneder. Madde 2 – İşbu kanun tarihi neşrinden itibaren meriyülicradır. Madde 3 – İşbu kanun TBMM ve İcra Vekilleri Heyeti taraflarından icra olunur.

Şapka Kanunu'na muhalefet edenlere 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilmesine yönelik düzenleme yeni TCK'dan çıkartılsa da yıllardır uygulanmayan kanun nedeniyle geçmişte insanlar şapka giymedi diye idam edilmiş, Şapkaya muhalefet sebebi ile çıkan isyanları bastırmak için, caydırıcı olsun diye şehirlere top atışı bile yapılmıştı.

Şapka giymemenin uygulanan cezası yok ama yasa hala orada. Ne Cumhurbaşkanı, ne savcı ve ne de hakimler şapka giymiyor. Kendileri uymadıkları yasaya karşı birileri başkalarını yargılayabiliyorlar. Bir başkadır benim memleketim.

Selam ve dua ile..