Abdurrahman Dilipak: Bir Elime Ay’ı, Bir Elime Güneş’i Verseniz...

Abdurrahman Dilipak: Bir Elime Ay’ı, Bir Elime Güneş’i Verseniz...

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak Bir Elime Ay’ı, Bir Elime Güneş’i Verseniz

HABERVAKTİ.COM

“BİR ELİME AY’I, BİR ELİME GÜNEŞ’İ VERSENİZ..”

Geçen gün “Mirat Haber” de Ali Rıza Demircan güzel bir yazı yazdı.
Hele Şevki Yılmaz’ın, habervakti.com’da küresel dayatmalar sonucu TBMM’ye taşınması sözkonusu olan yasa tekliflerine “oy vermeme” çağrısını da burada not etmek gerek.
Ben siyasetten çok toplumu okumaya öncelik verenlerdenim.
Genel olarak siyasilere güvenmiyorum ama o siyasete de, siyasi kadrolara vekalet verenler de bu toplumun insanları değil mi?
İster cahilliğinden, ister korkusundan ya da menfaat umarak onların peşine takılsınlar, sonunda onlar onlarla birlikte hesaba çekilecek.

Resulullaha amcası Ebu Talib şöyle demişti; “Kardeşimin oğlu, kavminin ileri gelenleri bana başvurarak senin onlara dediklerini bana ârzettiler. Ne olursun, bana ve kendine acı! İkimizin de altından kalkamayacağımız işleri üzerimize yükleme. Kavminin hoşuna gitmeyen sözleri söylemekten artık vazgeç".
Resulullah’ın cevabı şöyle oldu:
“Bunu bilesin ki, ey amca! Güneş'i sağ elime, Ay'ı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar, yahut ben bu uğurda canımı veririm."

Ahir zaman peygamberinin ayak izinden yürümek isteyenler için, “Galu bela” zamanında “elestü bezmi”nde verdikleri sözde durma zamanı! Hiçbir mazeret, bahane, gerekçe, Deccaliyet komitesi’nin adamları ile masaya oturmayı meşrulaştıramaz. Dünya gerçekten büyük bir irtidat tehlikesi ile karşı karşıya. Muhafazakar Demokrasi ile başlayıp, “One Minute”, “Dünya 5’den büyüktür” sonrası, Mısır'da ki Rabia direnişini isim olarak intihal edilip “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” diye çıkılan yolun sonunda herhalde “yerli ve milli” gömleğini de artık çıkartmanın zamanı geldi.

Aslında, Demokrasinin de, Kapitalizmin de, Liberalizmin de, Milliyetçiliğin de, Sosyalizmin de geni ile oynandı. Bozulan sadece bitki ve hayvan geni değil. İnsanla birlikte Fıtrat da bozuldu. İnsan bozduğu fıtranın kurbanı oluyor bugün.

“İstikbal inkılabatı içinde en gür sada İslamın olacaktır” diyoruz da, İslam’ın sadası her zaman gür de, sağır kulaklar işitemez ki! Onların gözleri var görmez, kulakları var duymaz, kalpleri var hissetmez. Sur’a üflendiğinde onlar da duyacak, ama çok geç olacak. Müslüman olduklarını söyleyenlerin çoğu dünya menfaat, kavgası, gulgulesi, eğlencesi içinde vijdanının sesini bile duymuyor. “En gür sada” “Müslümanların sadası” olmasını istiyorsak, önce bizim İslam’ın sadasına kulak vermemiz gerek. “Şeytanın Allah’la aldattığı kalabalıklar”ın Allah’la dönmeleri, tevbe etmeleri gerek. Şeytanın sesi, onun sesine kulak verenlerin, seslerini onun sesine katanların çokluğu kadar büyüktür. İslamın sadasına, bir kısım isyankar insanoğlu kulak vermesede, Melekler, mümin cinler, hava, su, toprak, bitkiler ve hayvanlar duyacaktır.

Küçük Amerika olacaktık, Pan Amerika, Pan Avrupa derken, aslında onların arkasında Pan İsrail vardı. Onun arkasında da Meşiah’çı Pan Habat var. GlobalReset ile insanlığın gemisinin onların limanına demir atması isteniyor. “İslam milliyetçiliği”, “Ulusçu Müslümanlık” gibi bir sürü İslam icad edildi. Selefi, Şii, Sünni, Sufi yetmedi, Amerikano İslamımız, Laik İslamımız da var artık. Ilımlısı var, Radikalı var. Maturidisi, Eş’arisi şöyle dursun, LGBT’lisi bile örgütlenmeye çalışılıyor.

“yeni milliyetçilik” muhafazakar ideolojiye ihanet gibi görülse de Muhafazakar Demokratlar ona da bir kılıf bulurlar. Muhafazakarlık, Muhafazakar Demokratlığa dönüşürken, Milliyetçi ittifakla birlikte, devletçi politikalardan, Karma ekonomiye, Serbest piyasa ekonomisinden Sosayal Kapitalizm’e doğru evriliyor. Sırada örnek olarak Çin sosyal kapitalist milliyetçiliği var. Sosyal demokrosi, demokratik sol, sınıf demokrasisi artık out.

İnkılabcı ulusalcılar bile artık Muhafazakar. Cumhuriyet rejiminde “Tek Adam/Monark”lığı örgütleyen akıl, bunu da örgütledi. Anlayacağınız Mümkünlü’de her şey mümkün! Yeni Muhafazakarlık ya da Muhafazakar Ulusalcılar “Tek dünya, tek insan, tek gelecek” sloganına itiraz ediyorlar mı? GlobalResetçiler yeryüzünde yeni İlahlık ve yeni Rablik rolüne soyunuyorlar. Bunlar Rasyonalist, Denetminist, Pragmatist, bir mantıkla kitleleri peşlerinden süreklerken, aslında neye inandıkları da çok belli değil. Oportünist bir mantıkla “Dün dündür, bugün bugün ve bundan sonra herşey mümkün” diyen, gayelerine giden her yolu meşru gören insin Şeytanı bunlar. Bunları neo sosyalist, ne o faşist, neo liberal her kılıkta görebilirsiniz bundan sonra. Genelde popülist, özgürlükçü ama acımasız da olabilirler. Bunların dinleri de, cinsiyetleri belli değil.

Başta sözünü ettiğim Demircanın yazısında ne diyordu: “Büyük Aile Platformu, niçin LGBT karşıtı Büyük Aile Buluşması yapıyor? Organizesi ve katılım büyük zaman ve para israfı değil mi? Bu gibi toplantıların amacı farkındalık uyandırmak ve Ankara’yı uyarıp harekete getirmektir. Biz görevimizi yapıp AK PARTİ’yi iktidara, iktidarımız muktedir olsun amacıyla taşımadık mı? Birileri millet vekili, bakan ve İmam Hatipli kardeşimiz de Cumhurbaşkanı olsun diye mi mücadele verdik? Ey Ak Parti yönetimi ve milletvekilleri! Sizin bağımsız şahsiyetleriniz yok mu? Göreviniz, Recep Tayyip kardeşimiz işaret ettiğinde parmak kaldırmak mı? Müslüman olarak İslam’ın, ortak aklın ve bilimin verileri ışığında eylem yapmak ve önlem almak/aldırmak göreviniz yok mu? Allah’ın huzurunda kendi derdine düşecek olan Recep Tayyip kardeşimiz mi sizi kurtaracak? Gerçi aranızda kalbinde maraz olanlar da var ya…”

Evet gerçekten bu toplantıyı düzenleyenlerin bir kısmı AK Parti'nin arka bahçesindeki kuruluşlar değil mi?
İktidara sokaktan sesimizi duyurmaya mı geldi sıra, yoksa birileri sokakta slogan atarak görevini yaptığını mı sanmış oluyor.
Nenemin dediği gibi dostlar alışverişte görsün kabilinden, “eli ayağı boş değil, yaptığı iş değil” bir iş bu!

Mitinge cevap BM kürsüsünden geldi. “LGBTlilere tanınan HAK’(!?)lar, LGBT karşıtlarına da tanınmalı mı?”.

Aslında bu işin arkasında gizlenen “Toplumsal Cinsiyet” politikalarına sadakat metni G20’de her zaman olduğu gibi oy birliği ile imzalandı.
Hatta İklime duyarlı Çevre için bir kısım KADEM’ciler hemen eyleme geçtiler bile.
BM zirvesinden sonra kucaklaşılan HABAT’cilar da, bu işin ana sponsorlarından biri değil mi idi?
Sahi bu gidiş nereye!

Selam ve dua ile.