Abdurrahman Dilipak: Ben Nerede Duruyorum?

Abdurrahman Dilipak: Ben Nerede Duruyorum?

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak Ben Nerede Duruyorum?

HABERVAKTİ.COM

Elhamdülillah, ben iman eden bir kul’um.
Müslümanlardanım.
Allah’ın kuluyum.
Kula kulluk etmem, o kral da olsa, bir din büyüğüde olsa!
Kula kulluk yoktur. O kul “Resul” de olsa olsa.
O kişi ne söylerse söylesin onu doğru kabul eder, o sözü ve kişiyi mutlaklaştırır, soru sormaz, mutlak anlamda sözüne itaat eder, yanlış yapsa da itiraz etmezseniz, bu o kişiyi “İlah ve Rab edinmek” demektir.

Allah’ın takdir ettiği, Kadere, Rızka ve Ecel’e razıyım.
Yeter ki O benden razı olsun.

Doğduğum anne-babayı, toprağı, zamanı, derimin rengini ve cinsiyetimi ben seçmedim. Bundan dolayı üstün ya da geri olmadığımı da bilirim. Bilirim ki üstünlük / Takva, imanımı güçlendiren işlerle ilgilidir.
Ve bilirim Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. O’ndan hayırlı ve bereketli bir ömür ve hayırlı, onurlu, hayırla anılmama vesile olacak bir ölüm dilerim.

O gören, duyan, her şeyi hakkıyla bilen, Kadere, Rızka, Ecele hükmeden, Ehad, Samed, zaman ve mekandan münezzeh olandır. O’nun rızasının tecellisi olmaktır muradım. Zira o benim ellerimle cezalandırmak ister zalimleri ve benim ellerimle yardım etmek ister mazlumlara, her kulu için istediği gibi. Bu her kul için gerçekleşecek olan bir imtihandır. Bu anlamda Allah bizi, yaşadığımız zaman, mekan, kişi ve olaylara şahit kıldı. Adil şahitler olmamızı istedi.

Benim derdim bu...
İnanın şu CoVID belasına, iklim belasına ilişkin olarak, bilirim eceli gelmiş bir tek kişiyi bile kurtaramayacağım. Ama kurtulacak olan, kurtuluşu hakedenlerin kurtuluşuna vesile olmaktır hedefim. Allah’ın (haşa), yetmeyen gücüne güç, yetmeyen aklına akıl yetirecek değilim. O bana muhtaç değil, ben O’na muhtacım. O dilerse bukağılı şeytanlara da yaptırır dilediğini.

Evet, görünen o ki, kıyamete ilişkin haberlerde işaret edildiği gibi, dünya nüfusu büyük bir kırıma uğrayacak!. Hem de tarihin en büyük kırımlarından biri olacak bu. Evet Mazlumlar da ölecek. Birileri zalim olacaksa bir mazlum da gerekli!. Zulüm olacak ki, zalimler cehenneme gitsin. Zulme uğrayanlara gelince onlar da iki grup, biri zalimlerden korkularından ya da onların yağmasına kendileri de ortak olmak istedikleri için onlara karşı sessiz kalan ya da onlara yardım edenlerdir. Allah (cc) o zalimleri, onların da başına bela ediyor olabilir. Diğer grup, onlara karşı direndikleri için zalimlerin gazabına uğrayanlardır ki, onlar bu sebeple öldürüldüklerinde şehit, yaşarlarsa gazi olacak olanlardır. Ölümüne bir direniş gösterip hayatta kalan ve zalimlere karşı mücadelesini sürdürenlere gelince, onlar “Yaşayan şehitler”dir..

Bir de zaten ''Şehitler ölmez, onlar Rableri katında diridirler”. Ama onların şehadetine vesile olanlar, Allah’ın gazabının da vesilesi olurlar.

Şehit olmak için savaş şart değil, “personel” olmanız da gerekmez! Her gerçek mü’min için “hayat iman ve cihaddan ibarettir”. Bu Cihad’da sadece silahla olmaz, Zalimlere karşı, o kim olursa olsun, direnmek, mazlumlara yardım etmek için çırpınmak da Cihaddır. Cihad sadece birilerini cezalandırmak için de yapılmaz. İyiliği yaymak, mazlumlara yardım etmek de Cihaddır! Belki de, ordularla savaş asgari, yani küçük olan cihad’dır. Hak namına gösterilen her çaba Cihada dönüşecek bir eylemdir aslında! Asıl büyük cihad, zalim yöneticilere, örgütlü kuruluşlara, “kendinden olanların zulmü”ne karşı direnmektir. Bu arada “zulüm”, bizim geleneğimizde “Adaletin yokluğudur”. Nasıl karanlık aydınlığın yokluğu ile, “Zulüm” de Adaletin yokluğudur. “Kendinden olan” derken, akraban, milletin, yöneticinin, yakini oldukların, itibar ettiklerinle cihad’dır. Ve en büyük cihad ise, Ekber olan cihad, kendi öz nefsinle yapılan Cihad’dır. İntihar etmek değil, manen diriltmendir, nefsine taht kurup oturan Şeytanı öldürmektir cihad!

Tekrar söylüyorum: Benim mücadelemde, ben kimseyi, iyi olsun, kötü olsun, Allah’ın elinden alacak değilim. Eceli gelen ölecektir. Ama ben zalimlere de, onlara destek olanlara da, onlar karşısında sessiz kalanlara da, onlara karşı direnenlerle birlikte direnenlerden olacağım .

Zaten , değil mi ki, zaman ve mekandan münezzeh olan Allah ezeli ve ebedi olan bilgisi ile, her şeyin, evvelini, ahirini, zahirini ve batınını bilmektedir.

Bizim görevimiz, birileri dinlesin ya da dinlemesin insanları Hakka, Hakikate, Hayra çağırmaktır. Birilerine söylesen de bir söylemesen de, gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyor, dünyaya ve makamına tamah etmiş, aşk ve öfke, korku aklını zail etmiş olsa da, hatta kendilerine hakikati anlatmaya çalışanlarına ayaklarına taş atsalar, yollarına diken dökseler, arkasından küfretseler de, biz sonuna kadar görevimizi yapalım ve bu çabalarının karşılığını birilerinden değil, Hak’tan bekleyelim.

Bilelim ki, Allah (cc) hiçbir iyiliği, çabayı, güzelliği karşılıksız bırakmayacak. İyiliğin karşılığını 10 katı, 100 katı ve hatta 700 katı ile ödüllendirecektir. Bu davaya ayırdığınız zaman içinde ayrıca ömrünüzü bereketlendirecek, sizin için zaman içinde zaman yaratacaktır.

Eğer bu yolda, Allah rızası için canımızı feda edecek olursak, bu şahitliğimizin sonucu şehit olurken, aynı zamanda ölümsüz de olacağız.. Kişisel günahlarımız da bağışlanacak.

Umulur ki, geçmişte yaşadığımız kul hakkı ihlallerinde hak sahipleri haklarını helal eder, ya da kadirşinas insanlar, hak ihlali doyan zararları tazmin ederek helallik alırlar.

Söyledim: Yakın gelecekte, insanlık için çok büyük bir takım felaketle karşı karşıya kalacağız endişesi taşıyorum. Büyük bir kıyım ve yıkım.. İçimizdeki beyinsizlerin işedikleri yüzünden, Hz. Nuh, Hz. Hud ve Hz. Salih peygamberler döneminde yaşanan felaketlere benzer felaketler yakın gelecekte de yaşanacak. Biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Daha sonra gelecek felaketler, öncekilerden daha büyük olacak. Neyse ki, tarihin sonundaki o felaketleri müminler görmeyecek..

Şu var, eceli gelmeyenler ölmeyecek. Allah’ın verdiği canı Allah alır. Onun için Müslümana ölüm korkusu yakışmaz! Ecelinizden önce ölmeyecek, rızkınızdan az ya da çok yemeyeceksiniz. Kaderimizden başka kader de yok bizin için. Allah’ın ipine tutunanlar bir şekilde kurtuluşa erecekler. Onlar dünyevi bir zarara uğrarlarsa, ahirette kaybettiklerin çok daha fazlasına sahip olacaklar.

Başarı ya da başarısızlık önemli değil.
Siyaset, eğitim, iş dünyası hep başarıya odaklanmış durumda.
Kazanılan zaferlerin hainleri olabileceği gibi, kaybedilmiş savaşların da kahramanları olabilir.
Kudüs’ün kurtuluşunu Hz. Musa ve Hz. Harun göremedi.
Sizi zafere götürecek olan liderinizin zekası, kılıcınızın keskinliği değil; rızaya sadakatle, adalet ve aklınızın keskinliği ve merhametiniz sonucu size ulaşan Allah’ın yardımıdır. Yoksa size zafer gibi gelen şeyin arkasında Gazap, yenilgi gibi görünen şeyin arkasında kefaret ve bağışlanma da olabilir.

Hatırlayın, Halid b. Velid niçin görevinden azledilmişti?
Hatırlayın, Hz. Musa Denizi geçerken 40 yıl süren Tih çölündeki yolculuk sırasında kavmine hep vadilerinden bal ve süt akan bir yerden söz etti. Ama o sözlerin duyanların büyük bir çoğunluğu da o beldeyi göremedi. Sina’ya geldiklerinde genç bir delikanlı olan Hz. Yuşa, 60’ında ancak Kudüs’e ulaşabildi.

Başınızda insanlara Tevrat’ın getiren bir Resul de olsa, önünüzde bir melekler topluluğu, omuzlarında vahiy sandığı ile yürüseler de, 10 günlük yolu, 40 yılda geçmek durumunda kalabilirsiniz. Oysa o halkın tamamı, arkalarında Firavun'un ordusu, önlerinde deniz olduğu halde, hiçbir kayıp vermeden denizi geçmişlerdi. O nimet verilenler, daha ilk 40 günün sonunda, Samiri’nin yalanına kandılar ve lanetlendiler, Binlercesi helak oldu. Biri geldi diye kurtulacak, gitti diye helak olacak değilsiniz.

Kurtarıcı yok!
Herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır ve biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Sonuçta her topluluk layık olduğu gibi yönetilecektir. Tencere yuvarlanacak, kapağını bulacaktır. Birinin başınızda olması sizin kurtuluşunuzun garantisi değildir. Aklınız başınızda mı ve aklınız vahyin peşinde mi o önemli.
Çünkü Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet etmez.
Siz İbrahim iseniz, güzel örnek te gerekmez.
Aklınız, kalbinize yaratılıştan yüklenen hakikatin bilgisi ışığında buluştuğunda siz kurtarılmayı bekleyen biri değil, kurtuluşu müjdeleyen ve kurtuluşun vesilesi olan bir rehbere dönüşürsünüz.
İşte o zaman Allah sizin ellerinizle zalimleri cezalandırır ve mazlumlara yardım eder.
Siz, O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olursunuz.
Allah’ın yardım eli, sizin ellerinizin üzerinde olduktan sonra ne gam!

Selam ve dua ile.