Vasat, 1997’de bitti... Paralelciler hâlâ hasat peşinde!

Merhum Nasreddin Hoca’ya sormuşlar;

“Hocam, eski ayları ne yaparlar?”

Cevap vermiş;

“Kırpıp kırpıp, yıldız yaparlar!”

Merhum Nasreddin Hoca yaşıyor olsaydı ve ona; “Hocam, eski dâvâları ne yaparlar?” diye sorsalardı, acaba ne cevap verirdi?..

Ne cevap verirdi bilmem, ama benim gördüğüm ve bildiğim o ki; eski dâvâlar “tozlu raflar”dan indiriliyor, allanıp-pullanıp “yeni dâvâ” olarak sunuluyor!..

Tıpkı “Tevhid-Selâm Örgütü Dâvâsı” gibi, “Vasat Dâvâsı” da bunlardan biri!.. Malûm, Vasat Dâvâsı, 1997 yılında başlamış, “tutuklamalar” olmuş ve kapanmıştı...

“Tevhid-Selâm Örgütü Dâvâsı” da 2000 yılında başlamış, bazı “zanlı”lar tutuklanmış; hapsedilmiş, bu dosya da kapanmıştı!..

Sonra, ne oldu bilinmez; “iflâs eden Yahudi tüccarın eski defterleri karıştırması” gibi, “tozlu raflar” yeniden karıştırılmaya ve “eski dosya”lar tekrar açılmaya başlandı!..

Enteresan olanı şu:

Bu dosyaları yeniden açan ve “temcit pilavı” gibi yeniden önümüze süren,“Yargı ve Emniyet içindeki Paralel Cunta”nın elemanları!..

DİNDARLARA BU KİN NİYE?

Hani, hep diyorlar ya:

“Cemaat üzerindeki baskılar, 28 Şubat dönemindekinden daha fazla!”

Oysa, manzara tam tersi!..

Asıl “baskı” kuran kendileri!..

Hem de, özellikle “Müslüman”ları hedef alıyorlar, onları tutuklayıp, hapsediyorlar!..

Tutuklayıp hapsettikleri insanların da; “Dinlerarası Diyalog’a karşı çıkan, bu projenin bir Vatikan Projesi olduğunu” söyleyen “dindar”lardan seçilmesi hayli enteresan!..

Demek oluyor ki; hiç kimse “Dinlerarası Diyalog”a karşı çıkamayacak, hiç kimse, bunun bir “Vatikan Projesi” olduğunu söyleyemeyecek!..

Aksi halde; yakala, bir “örgüt” uydur ve at kodese!..

Bu vesileyle, hemen şunu ifade edeyim: Ben, bugüne kadar “PKK’lı teröristler” ile “Kürt vatandaşlar”ı sürekli birbirinden ayırdım, “aynı kefe”ye koymadım... “Paralel Cunta” veya “Paralel Çete” derken de, kesinlikle “tabandaki saf, temiz ve dindar insanları” kastediyor değilim...

“Paralel Yapı” ayrı,

“Masum Cemaat Mensupları” ayrı,

Bugüne kadar, bu ikisini “aynı kefede” göremediğim gibi, bundan sonra da görmeyeceğim... Dolayısıyla, “tabandaki cemaat mensupları”nın kırılıp gücenmelerine gerek yok!..

76 YAŞINDAKİ EMEKLİ MÜFTÜ!

Bunu, böylece ifade ettikten sonra, gelelim “Vasat Dâvâsı”na... Dediğim gibi; bu dâvâ1997’de açıldı, bazılarının boynuna “örgüt üyesi” yaftası asıldı ve tutuklandılar!..

“Dâvâ kapandı”derken, öğrendik ki; dosya yeniden açılmış ve bu defa da, “76 yaşındaki emekli müftü Çetin Yıldırım”, hem de,“Paralelci polisler”tarafından 2005yılında “evine düzenlenen baskın” sonrasında gözaltına alınmış, serbest bırakılmış ama, her ne hikmetse; “2013 yılı Kurban Bayramı’nın 3. günü”nde “Örgüt Lideri”suçlamasıyla tutuklanıp, hapse atılmış!..

Hem yaşlı, hem hasta!..

Ama, kim dinler?..

“Paralel Yapı’yla ilişkili oldukları iddiasıyla tasfiye edilen” hakimler Ömer Diken ve Gökmen Demircan, vermişler kararlarını: “15 yıl hapsine!”

Ayrıntılarını, Murat Alan’ın bugünkü haberinden okuyabilirsiniz...

Ama, şu kadarını söyleyeyim:

Vasat örgütü(!)nün lideri(!) 1997 yılında Şahmerdan Sarı’ydı... Şimdi de,Çetin Yıldırım’ı örgüt lideri yapmışlar!..

HEM VASAT, HEM AŞIRI!

“76 yaşındaki emekli müftü”ye kurulan “tuzak”lar ve onun hâlâ hapiste olması, elbette çok önemli ama, ben diyorum ki; “Vasat Dosyası, madem ki tozlu raflardan indirildi ve yeniden önümüze konuldu, o halde biz de olayın geçmişini kurcalayalım ve bazı sorular soralım!”

Efendim; 20 Eylül 1997 tarihinden itibaren, “Vasat Dâvâsı” ile ilgili“birkaç yazı”yazdım.

“Müjde!.. Nurtopu gibi bir örgütümüz daha oldu” başlıklı ilk yazımda dedim ki;

“Duyunca güldüm...Gaziantep’teki fuarda İncil satan Müjde Yayınevi’nin standını bombalayanlar, “Vasat” adlı bir “örgüt”ün üyesi olasıymış!

Bildiğim kadarıyla; Vasat, Gaziantep’teki “yerel bir dergi”nin adı.

Türkçe’deki karşılığı da şu:

“Orta yol”

Oysa; Gaziantep Emniyeti’nin açıklamasında; “Vasat”çıların, “aşırı dinci bir örgüt üyesi” oldukları ileri sürülüyor.

İşte, buna gülüyorum:

Hem “Orta Yol” hem de “Aşırı”!.. 

Nasıl bağdaştırılıyorsa?!

Bana kalırsa; Gaziantep Polisi; ya örgütü karıştırdı, ya da Türkçe bilgileri kıt!

Yakalanan adamlar, “aşırı” olsalar; hiç, “orta yol” izleyen “Vasat” diye bir dergi çıkarır mı?

Hem sonra;

“Kalem” gibi güçlü bir “silâh”ı olan insanlar, niye “bomba” kullansınlar ki?

..........

Bu işte bir “bit yeniği” var ya; bakalım ne zaman çıkar kokusu!”

HEP AYNI NUMARA!

20 Eylül 1997’de bu soruyu sorduktan sonra, “gelişme”leri günü gününe takip etmeye başladım...

“Porno, prezervatif... Koktu bu ayaklar” başlığı ile 25 Eylül 1997’de yazdığım yazıda da, dedim ki;

“Gaziantep Polisi “yanlış adres”te “yanlış adam” aramayı sürdürüyor... Gaziantep’teki 12 kişiden sonra, Mersin’de de 5 kişiyi almışlar içeri.

Yakalanan kişilerin teşhir edildikleri duvarın önünde neler yok ki?..

Bombalar, silâhlar ve malûm olduğu üzre, porno dergiler!

Yapmayın Allah aşkına!...

Hadi; diğerleri su götürür de; çıplak karı fotoğraflarının yer aldığı o “porno dergi”ler n’oluyor öyle?..

Aklınız sıra; 

“Bunlar böyledir işte!... Hem dinci geçinirler, hem de porno dergilere bakarlar!” demeye ve toplumu böyle manipüle etmeye çalışıyorsunuz!

Size bir şey söyleyeyim mi;

Millet yemiyor artık, bu “bayatlamış numara”ları!

Çıkarın o yıllanmış çoraplarınızı... Çünkü, koktu bu ayaklar!

İzmir’de; Sevgi Engin olayında da aynı numarayı yaptınız... Kadıncağızın evinde porno dergiler ve kasetler elegeçirmiştiniz (!) de, bazıları; güya Müslümanları korumak amacıyla, “Bunlar Müslüman olamaz!.. Olmadıkları, evde bulunan porno yayınlardan da belli!” deme garabetinde bulunmuştu!... Hapislerde çürütülen kadıncağız; “namuslu bir hanım”olduğunu, aylar sonra anlatabilmişti kamuoyuna! 

Bana kalırsa;

Müslümanları gözden düşürmek için, başka “yumuşak karın”lar bulun!

Bu gidişle; 

Değil “porno dergi” ile yakalamak, “çırılçıplak bir kadın”la yatakta da yakalasanız, artık inandıramazsınız milleti!

Sonuç olarak, diyeceğim o ki;

Adam gibi suçlayın şu adamları!

Bırakın “prezervatif”leri de, başka “kılıf”lar bulun!

Suçüstü yapayım derken, “suçüstü” yakalanıyorsunuz!

“Suçlu ve suç üretmek”ten, hele hele “bayatlamış tezgâh”lardan vazgeçin artık!

Yıkayın şu ayaklarınızı da; kokmasın!..

Her defasında; burnumu tıkamaktan usandım!”

MÜJDE’NİN DIŞ BAĞLANTILARI!

Daha sonra, şu soruları yönelttim “yetkili ve dahi etkili” şahıslara:

l “Gaziantep’te 14 Eylül 1997 tarihinde meydana gelen patlamada 1 kişi öldü, 25 kişi yaralandı... Gaziantep Sanayi Fuarı’ndaki bombalama olayından sonra yaralananlar Devlet Hastanesi’ne kaldırılırken, Müjde Yayınevi standında görevli olan İbrahim Erdoğan neden Amerikan Hastanesi’ne kaldırıldı?.. Kendisinden tedavi ücreti alındı mı?  İbrahim Erdoğan, Dev-Sol üyesi olduğu halde Müjde Yayınevi ile aralarında bu bağlamda ne tür bir ilişki var? Amerikan Hastanesi’nin bir misyoner kuruluş olduğu biliniyor. Amerikan Hastanesi’nin bu misyonu ile Müjde Yayınevi’nin misyonu aynı mı?

l Müjde Yayınevi sahibi Mustafa Efe; Gaziantep’e geldiğinde neden Güney Fırat Koleji’nde İngilizce öğretmeni olan İngiliz uyruklu öğretmenin evinde kaldı?.. Aralarındaki ilişki nedir? Yabancı uyruklu öğretmenler bu kolejlerde aynı zamanda Hristiyanlık propagandası için mi kullanılıyorlar?

l Müjde Yayınevi sahibi Mustafa Efe; patlamadan hemen sonra Amerika’ya neden gitti? 

l Bir türlü bulunamayan askeri yapım bombaları temin eden kim?

l Firarda olan Burhan Kaba’nın eşine hâlâ işkence yapılıyor mu?”

Sadece “soru”sormakla kalmadım, “olayın altındaki bit yeniği”ni ortaya çıkarabilmek için,“bilgi”ler de verdim...

Dedim ki;

l Mustafa Efe;Müjde Yayınları’nın sahibi... Ortakları arasında David Muratoğlu ve İandiye birisi var... İan;kendisini “Can”diye tanıtıyor etrafa... Yanılmıyorsamİstanbul/Avcılar’da oturuyorlar... 

lWilber Müller ise; Müjde Yayınları’nın “Gaziantep Şubesi” gibi çalışıyor... Gaziantep’te İngilizce kitap satan tek dükkân olduğu için geleni-gideni çok!.. Eşi Şarli de, Amerikan hastanesi ve devlet hastanesinde “hemşire”olarak görev yapmış bir hatun kişi... Şarli, Kanada uyruklu!

Adından söz ettiğim kişilerin ortak özelliği şu: Kendilerinden “İncil”isteyen veya kendi ağlarına düşürdükleri kişilerle “sürekli ilişki” içinde bulunmak... Yani; yaptıkları tek iş, “misyonerlik” faaliyeti!”

O zamanlar, bu kişilerin üzerine hiç gidilmedi, “bağlantı”ları da hiç araştırılmadı!..

Neden acaba?..

“Dinlerarası Diyalog” hassasiyeti mi?..

PKK’LI DA VASAT’ÇI!

Ne ilginç değil mi; o kişilerle ilgili tek bir araştırma yapmayan ve“soruşturmaya dahil etmeyen” Gaziantep Polisi; “Hayali Vasat Örgütü üyeleri”nin arasına, “örgüt”(!)le uzaktan yakından ilgisi olmayan kişileri sokmuştu, iyi mi?..

Bunlardan biri “alkolik” ve aynı zamanda “sapık eğilimli” idi. İşte bu“alkolik ve sapık” adam, “Vasat”çılarla birlikte teşhir edildi!..

Böylece; Müslümanları, “en hassas yerinden” vurmuş olacaklardı!... Yani, millet, o görüntülere bakıp, “Vaaay, hem Şeriatçı, hem de pornocu!”diyecek ve milletin “İslâm” diyenlere sempatisi azalacaktı!

Yakalananlar arasında bulunan Faruk Öztürkoğlu; hayalî Vasat Örgütü’nün lideri olarak tanıtılan Şahmerdan Sarı’nın hanımının bir akrabası!... Ancak,“ideolojik” olarak, Vasat’çılarla uzaktan-yakından ilgisi yok!

Bunun böyle olduğunu polis de biliyor... Polisin kayıtlarında; Faruk Öztürkoğlu’nun “PKK militanı” olduğu yazılı!

İyi de; böyle bir adam, niçin Vasat’çıların arasına sokuldu?..

İşte, orası biraz karışık.

Kimbilir; belki de, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın, “Cuma göstericilerinin arasında PKK militanları da var!” sözlerine haklılık kazandırmak için düzenlenmiş bir mizansen olabilir!

Peki ama, adam ne diyor ifadesinde:

“Ben, Mersin’den Gaziantep’e, karılarla âlem yapmak için geldim!”

Yani; hem eski bir PKK’lı, hem de “karı düşkünü” bir adam!

HÂLÂ ZULMEDİYORLAR!

Uzattığımın farkındayım... Yazıların özü ve özeti şudur: Gaziantep’teki Kitap Fuarı’nda meydana gelen patlamadan sonra, birçok kişi gözaltına alındı, bazıları tutuklandı... Bir kısmı daha sonra serbest bırakıldı, ardından tekrar tutuklandı...

Ama, her ne hikmetse;

“Müjde Yayınevi” ile ilgili hiçbir “soruşturma” açılmadı, onların “dış bağlantıları” araştırılmadı.

Olan, “nüfusunun yüzde 99’u Müslüman” denilen bu ülkenin insanlarına oldu!..

İşin acı tarafı şu:

“Müslüman”lara; kendilerinin de “Müslüman” olduğunu iddia eden kişiler zulmettiler!..

Hâlâ da zulmediyorlar!..

Daha ne diyeyim; “76 yaşında ve ağır hasta olan Çetin Yıldırım adlı emekli müftü, hâlâ hapiste!”

Onu hapsedenler de,

“Emniyet ve Yargı’daki Paralel Yapı’nın adamları”ndan başkası değil!..

Ortada “Vasat” diye bir örgüt yok ama onlar hâlâ “Hasat” peşinde!..

Hâlâ “Müslüman”lara zulmediyorlar!..

Bunları yazınca da kızıyorlar!..

Gel de yazma!..

*****************************************************************

Osmanlıca’yı beğendiremedik, o halde Sanskritçe verelim!

CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ve CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün başını çektiği CHP’li kurmaylar, “Osmanlıca”ya o kadar karşılar ki; ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor!..

Kimi “küfür” yağdırıyor, kimi “hakaret” savuruyor, kimi de “tehdit”ediyor!..

“En usturuplu eleştirileri” şunlar: “Osmanlıca’yı öğretip, herkese mezar taşı mı okutacaksınız?.. Osmanlıca bir bilim ve teknoloji dili değildir!.. Bu dil, çağdışı bir dildir!”

Hadi, farzedelim ki; Osmanlıca, “bilim ve teknoloji dili değil”dir, ayrıca“çağdışı”dır!..

O halde soralım: “Sanskritçe” denilen dil, “çağdaş bir dil” midir, bir “bilim-teknoloji dili” midir?..

Şunun için soruyorum: CHP’lilerin, “yolu, yolumuzdur” dedikleri bir Bülent Ecevit vardı ya, hani bu ülkede “Başbakanlık” yapmıştı ya, işte o Ecevit;“14 yaşında tanıştığı” Sanskritçe’yi 1946’da gittiği Londra’da öğrenmiş,“Sanskritçe kitap ve şiirler”den tercümeler yapmıştı!..

Peki, Ecevit’in “öğrendiği” Sanskritçe, “çağdaş bir dil” miydi?.. Hemen söyleyelim: “Sanskritçe’yi ilk konuşanlar, milattan önce 2 bin yılında yaşamışlar”dır!.. İlk “gramer” çalışmaları “Milattan önce 5. yüzyıl”da yapılmış, “Milattan önce birinci yüzyıl”da da ilk yazılı eserini vermiştir!..

Bugün “konuşulmayan” bu dil; sadece, Ecevit gibi “Hint edebiyatı”na ilgi duyan kişiler tarafından yaşatılıyor!..

Hele söyleyin CHP’liler; “Lideriniz Ecevit de, bilim ve teknolojiden nasipsiz, çağdışı bir lider miydi?”

Değilse; Osmanlıca’dan vazgeçip Sanskritçe mi öğretelim çocuklarımıza?!?..

yeniakit

Bu yazı toplam 702 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar