Şirin Tahran'da Konuştu(FOTO)

Şirin Tahran'da Konuştu(FOTO)

İslam Devrimi Önderi ve İslam Cumhuriyeti nizamının kurucusu İmam Humeyni'nin 23. vefat yıldönümü dolayısıyla Tahran'da Uluslararası bir konferans düzenlendi.

İran İslam Cumhuriyeti Radyo Televizyon Kurumu'nun konferans salonunda düzenlenen konferansa dünyanın değişik ülkelerinden 500'ün üzerinde alim, aydın, yazar ve İslami hareket mensubu katıldı.

Uluslararası İmam Humeyni konferansında bir konuşma yapan Nureddin Şirin, İmam Humeyni'nin yoluna bağlılığın sözde kalmaması ve bunun ispat edilmesi gerektiğini belirterek, "İmam Humeyni'nin yolunun sürdürülmesi onun ideal ve hedeflerinin gerçekleştirilmesi için mücadele etmeye ve devrimci bir mücadeleyi kuşanmaya bağlıdır. Aksi takdirde birilerinin kendisini İmam Humeyni'ye, Velayet-i Fakih'e nisbet etmesi kuru bir iddiadan ve yalancılıktan başka bir şey değildir" dedi.

İmam Humeyni'nin mücadelesinden örnekler veren Şirin konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Dünyanın değişik ülkelerinden gelen bizler, Hz. İmam rıdvanullahi teala aleyh'in bizlere bıraktığı mirası savunma, onun ideallerine bağlılık ve devrim bayrağını yükseltme ahdi ile, bunun misakını tazeleme sorumluluğu ile toplandık. İmam Humeyni 15 Haziran 1964 yılında Kum'un Fevziye medresesinde şahlık rejimine karşı Amerikan emperyalizmine karşı, müslüman halkın onurunu, izzetini, istiklal ve bağımsızlığını korumak için başkaldırmıştı. Zira şahlık rejimi "Ak devrim" adı altında Amerika'ya öylesine imtiyazlar tanıyordu ki, bu imtiyazlar müslüman İran halkını Amerika'nın kölesi haline getirmekten başka bir anlam ifade etmiyordu. İmam Humeyni'nin bu kıyamı Şahlık rejiminin hışmına uğradı ve İmam tutuklanarak Tahran'daki Savak istihbarat merkezine getirildi.

Savak şefi İmam Humeyni'ye üç şart koytu, bu şartları yerine getirmesi durumunda serbest bırakılacağını belirti. Savak şefinin şartları şuydu: "İslam tehlike altındadır, demiyeceksin! Şahlık aleyhinde faaliyet yapmayacaksın! İsrail'e karşı konuşmayacaksın!"

Şahlık rejiminin istihbarat şefinin bu teklifine karşı İmam Humeyni'nin verdiği cevap çok kısaydı: "Ben zaten bunlar için varım, ölene kadar da bunlar için olacağım!"

Şimdi bizler kendimize dönüp bir bakalım; Eğer İmam Humeyni'nin yolunu sürdürme, onun hattına, Velayet-i Fakih makamına bağlılık iddiasında isek, dünyanın dört bir yanında saldırı ve hakarete uğrayan İslam'ın değerleri ve mukaddesatını savnumak için neler yaptığımızı gösterelim. Dünyanın her neresinde İslam'a bir saldırı olduğunda, İslam'ın emirleri, hükümleri çiğnenip yasaklandığında, bu azgınlık ve tuğyana karşı mücadele için ayağa kalkmıyorsak, bütün gücümüzle İslam'n değerleri ve hükümlerini savunmuyorsak, bizim İmam'a bağlılık iddiamız ne kadar dürüstçe olacaktır.

Bizler aynı şekilde, dünyanın dört bir yanında zulme uğrayan müslümanları, baskı altına alınan, katledilen, işkencelere uğratılan müslümanları savunmuyorsak, diktatör ve despot rejimlere karşı feryadlarımızı yükseltmiyorsak, İslam toplumlarının izzet ve onuru, istiklal ve hürriyeti için, emperyalizmin İslam dünyasındaki sömürge ve sultasına karşı özgürlük ve adalet için kıyam etmiyorsak, o zaman nerede bizim İmam Humeyni'nin ideal ve hedeflerine bağlılığımız? İmam Humeyni "Ey dünya müslümanları İslam'ın yardımına koşunuz! Hükümleri vesayet altına alınan Kur'an'ın yardımına koşunuz! Ey dünya müslümanları, kendi topraklarında zulme uğrayan mazlum müslümanların yardımına koşunuz!" diye feryad ederken, biz bu uğurda ne yapıyoruz!

İmam Humeyni bizlere siyonizme karşı mücadeleyi, işgal altındaki Filistin'in, Kudüs'ün, Aksa'nın kurtuluşunu öğretti. O halde nerede bizim siyonist düşmana karşı mücadelemiz? Nerede bizim Kudüs'ün özgürlüğü yolundaki devrimci kavgamız?

Bugün İslam inkılabına karşı dört bir yandan şeytanca saldırılar ve komplolar gerçekleştiriliyor. Emperyalistler, siyonistler ve bölgedeki hain rejimler İslam inkılabına karşı, direnişe karşı komplo üzerine komplo kuruyor. Bir Suud kralı, bir Bahreyn kralı kalkıp İslam inkılabına meydan okuma cüretini gösteriyor. Yazıklar olsun o kimselere ki, bir taraftan kendilerini İslam inkılabına, velayet-i fakih makamına nisbet edip de, İslam inkılabına yönelik bu alçakça saldırı ve komplolara karşı yumruklarını sıkıp ayağa kalkmayan yalancılara!

Bir sıçandan farksız olan Kral Abdullah gibiler ve onların beslemeleri İslam inkılabına meydan okuma cüretini gösterebiliyorsa, bu küstahlıklarında, kendilerini İnkılapçı, velayet-i fakihe bağlı gösterip de sessiz ve tepkisiz kalanlardan, yerinden kımıldamayıp dünyevi hesapların peşinde koşanlardan cesaret alıyor. Bu alçaklara bu cesareti İnkılab, imam, velayet-i fakih deyip de yerinde oturan bizler veriyoruz. Bizim suskunluğumuz, gayretsizliğimiz veriyor. Herkes açık ve dürüst olsun. Kimse bu inkılabı, rehberiyet, ve velayet-i fakih makamını kişisel ihtiraslarına, çıkar hesaplarına aracı kılmasın.

Medreselerde okuyup da İmam'ın mektebini öğrendiğini söyleyenler nerededirler? Bu inkılabı, inkılabın değerlerini ve şiarlarını savunma gayretleri yoksa, peki neleri vardır onların? Hani neredeler? Niçin meydanlara çıkmıyorlar, niçin feryadlarını yükseltmiyorlar?

Bugün biz burada aziz İmam'ı anma durumunda isek, onun ideallerine ve hedeflerine bağlılık ahdimizi gösterip buradan mücadele cephesine geri dönelim. istikbar ile, siyonizm ile, hain Arap rejimleri ile, diktatör ve despotlarla mücadele sahnesinde yerimizi alalım. Bugün sıçan gibi krallar kalkıp inkılaba meydan okuyorlarsa bize düşen görev onların ellerini ve ayaklarını kırmaktır. Onların küstanlıklarına, ihanet ve zorbalıklarına karşı İmam'ın dostları ve takipçileri olarak onlara günlerini gösterelim. Yoksa kuru iddialarla, amelsiz söylemlerle, korkak ve ürkek tavırlarla kimse İmam'ın takipçisi olduğunu, Velayet-i Fakih'e bağlı olduğunu iddia edip yalancılık yapmasın.

Saldırı ve kuşatmalar karşısında inkılabı, imamı ve Hizbullah'ı yalnız bırakanlar, devrimci bir mücadeleyi kuşanıp bu inkılabın ve direnişin düşmanlarına hadlerini bildirmek için ayağa kalkmayanlar, yalandan kendilerini İmam'a, inkılaba ve rehberiyet makamına nisbet etmeye kalkmasınlar."

.

.

.

.

.

.
velfecr