Topkapı Sarayındaki Mushaf Hz Osman'ın Değil

Topkapı Sarayındaki Mushaf Hz Osman'ın Değil

Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'in en eski nüshasıyla bugün okuduğumuz nüshası arasında bir fark var mı?

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in en eski nüshasıyla bugün okuduğumuz nüshası arasında bir fark var mı? Prof. Dr. Tayyar Altıkulaç on yıl süreyle bu sorunun cevabını araştırdı. Altıkulaç ile araştırmalarının sonuçları üzerine konuştuk.

İslâm medeniyetini doğru anlatmayı ve tanıtmayı hedefleyen, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), yine önemli bir çalışmaya imza attı. Topkapı Sarayı’ndaki ve ‘Hz. Osman Mushafı’ olarak bilinen Kur’an-ı Kerim tıpkıbasımı, akademik nüsha olarak IRCICA tarafından yeniden basıldı. Bu Mushaf’ın ilmî tahkikini Türkiye’nin yetiştirdiği önde gelen Kur’ân ilimleri uzmanlarından Prof. Dr. Tayyar Altıkulaç gerçekleştirdi. Altıkulaç’ın on yıl gibi uzun bir sürede yaptığı çalışma, bundan sonra yapılacak Kur’an çalışmaları için önemli bir kaynak olacak. Bu araştırma sonucunda Kur’an’ın hiçbir harfinin değişmediği savı bir kez daha kanıtlanmış oldu. Ayrıca Topkapı’da bulunan Mushaf’ın Hz. Osman’ın şahsî nüshası olmadığı gibi, oluşturduğu heyete yazdırdığı Mushaf’lardan biri de olmadığı anlaşıldı. Mushaf’ın tıpkıbasımı için özel kâğıt ve orijinaline en yakın cilt kullanıldı. Mushaf’ın baskı masrafları ise Şarja Emiri, Şeyh Dr. Sultan bin Muhammed el Kâsımî tarafından karşılandı. Prof. Dr. Altıkulaç ve IRCICA Direktörü Dr. Halit Eren bize bu önemli çalışmayı anlattı.

Bu çalışmaya yıllar önce başladığınızı biliyoruz. Bu yorucu çalışmaya nasıl karar verdiniz, size vesile olan neydi?

Kur’an tarihi ile ilgili ilk bilgileri aldığım öğrencilik yıllarımdan itibaren Hz. Osman’ın yazdırdığı Mushaf’lar konusunu hep merak etmişimdir. Bu Mushaf’lardan birine ulaşma arzusu hep gündemimdeydi. Bazı bilim adamlarının bunlardan birinin Taşkent’te, birinin Topkapı Sarayı Müzesi’nde, diğerinin Kahire’de olduğuna dair verdikleri bilgiler üzerine ilgim bu yerlere yöneldi. 1969 yılı yazında Kahire’ye gidip oradaki Mushaf’ı görmek istediysem de başaramadım. Taşkent’tekinin mikrofilmini getirtmek için girişimlerim sonuç vermedi. Nihayet emekli olup bu konu ile uğraşma imkânı bulunca bu Mushaf’lar üzerinde çalışmaya karar verdim ve ilk çalışmayı altı yıl önce elimizin altında sayılan Topkapı Sarayı Müzesi nüshası ile başlattım.

Çalışmalarınızda hangi önemli sonuçlara vardınız, özetler misiniz?

Topkapı Mushaf’ı ile ilgili özetle belirtmek gerekirse: İlk varak’ından önceki Osmanlıca 1226 (1811) tarihini taşıyan açıklamada bu Mushaf’ın Hz. Osman’ın mübarek eliyle yazıldığı kaydediliyorsa da, benim incelemelerime göre bu Mushaf Hz. Osman’ın şahsî nüshası olmadığı gibi oluşturduğu heyete yazdırdığı Mushaf’lardan biri de değildir. Baş taraftan birkaç varak zarar gördüğü veya zayi olduğu için sonradan yazılmıştır (Mushaf’ın yazılışından sonra yaklaşık 50-100 yıl içinde kaleme alınmıştır). Başından sonuna kadar kelime kelime, harf harf incelediğimiz bu değerli kültür varlığımızın metni ile bugün okuduğumuz Mushaf’lar arasında -çok basit, manayı etkilemeyen bazı imlâ farklılıkları istisna edilecek olursa- bir farklılık yoktur. İmla farklılıklarıyla ilgili bir örnek vereyim. Meselâ “alâ” kelimesi pek çok nüshasda yâ ile yazılırken bu Mushaf’ta elif’le yazılmış. Aslında bu örnek bu Mushaf’ın Hz. Osman’ın Mushaflarından olmadığının da delillerinden biri. Bu Mushaf Hz. Osman’ın yazdırdığı Mushaf’lardan biri olan Medine nüshasından veya bu nüshadan yazılmış bir Mushaf’tan istinsah edilmiştir. Hat uzmanlarına göre hicrî I. asrın sonunda veya II. asrın ilk yarısı içinde yazılmış olmalıdır.

Özellikle İslam ve Kur’an araştırmacıları için yeni bir yol oluşturdu mu bu çalışma?

Elbette oluşturuyor. Biliyorsunuz Mushaf’larda imlâ konusunda İslâm ülkelerinde birlikten söz edemiyoruz. Kendi Mushaf’larının Hz. Osman’ın Mushaflarındaki imlâya uygun olduğunu iddia eden ülkelerin dayanakları sadece Hz. Osman’ın Mushaflarından bazı eski kaynaklarda nakledilen bilgiler değil, bu kaynakların yararlandıkları eski Mushaf nüshalarıdır. O halde ezbere tartışmak yerine elimizdeki en eski Mushaf’lar olan Topkapı Müzesi, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, Kahire’de El Meşhedü’l-Hüseynî nüshalarının ve diğer noksan eski Mushaf nüshalarının birlikte incelenmesi gerekmez mi?

Bu çalışma için ülke olarak geç kalmadık mı?

Elbette çok geç kaldık. Ama ben şahsen bu konuda ilk adımı atmaya çalıştım. Diğer adımları da -inşallah- Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde ve Kahire’de El Meşhedü’l-Hüseynî’de bulunan ve her ikisinin de Hz. Osman’ın Mushafları olduğuna inanılan nüshalarla atmış olacağız. Bunlardan ilkinin bir ay içinde meraklılar ve araştırmacılarla buluşacağını umuyorum.

Bu araştırma sonucunda Kur’an’ın hiçbir harfinin değişmediği savı bir kez daha kanıtlanmış oluyor sanırım?

Bu savda “bir harf” ifadesi ile Yüce Kitab’ın herhangi bir tahrife uğramadığı kastediliyorsa bu sorunun cevabı elbette “evet” olacaktır. Bu sonuç sadece Medine çevresine ait olduğunu tespit ettiğimiz bu nüsha ile değil, Basra çevresine ait bir nüsha olduğunu tespit ettiğimiz Türk ve İslâm Eserleri Müzesi nüshasıyla da ortaya çıktı, incelemesini tamamladığımız ve henüz herhangi bir bölge ile irtibatını belirleyemediğimiz Kahire nüshası ile de teyit edilmektedir. Ancak mana açısından hiçbir önemi olmayan imlâ farklılıklarının bu savla çelişmediğini de söylememiz gerekir.


‘Mushaflar arasında hiçbir fark yok’

“13 asır önce yazılmış Mushaf’larla bugün okumakta olduklarımız arasında çelişkili bir durum ortaya çıkacak mıydı? Ben bu heyecanı çalışmam süresince yaşadım. Ancak gördüm ki, asırlar önce, hem de birbirinden çok uzak coğrafyalarda yazılmış Mushaf’larla bugün elimizdekiler arasında hiçbir fark yoktur. Bir araştırmacı için bundan daha ilginç bir şey olabilir mi? Bir Müslüman için bu sonuçtan daha büyük bir huzur ve mutluluk düşünülebilir mi? Bunu zaten biliyorduk. Ama elde çok eskilerden, asırlar öncesinden bize ulaşmış somut örnekler, yani yazılı vesikalar üzerinde çalıştığımız zaman ortaya çıkacak sonuç ne olacaktı? Bu çok eski nüshalar üzerinde yapılmış hiçbir çalışma olmamıştı. Bu nüshalar hakkında yazıp çizenler onların birkaç yaprağı üzerinde göz gezdirmekten başka bir şey yapmamışlardı. Baştan sona kadar onları kimse okumamıştı. Ya da biz böyle bir şeyden en azından bilgi sahibi değildik. Çok şükür, büyük sorumluluğu olan bu iş fakire nasip oldu. Lehü’l-hamd ve’l-minne.”


Bu çalışma çığır açacak

“80’li yıllarda bu Mushaf’ın basımı için girişimde bulunmuştuk, o zaman nasip olmamıştı. Sonra Tayyar Bey’in bu Mushaf üzerinde çalıştığını öğrendik. Filmlerin çekilmesi, orijinaline yakın kâğıdın ve cilt örneğinin bulunması kolay olmadı. Bu çalışmadaki en önemli husus tıpkıbasımın yanında akademik nüshanın da yayınlanmış olması. Çalışma çığır açacak ve sonraki Kur’an çalışmalarında önemli bir kaynak olacak. Bugüne kadar bu alanda çalışma yapanlar bu çalışmalarını daha önce neşredilmiş kaynaklara dayanarak yapıyorlardı. İlk defa ilk dönemlere ait yazma bir Mushaf üzerinden yapılıyor. Burada tamamı harf harf incelendi. Bu çalışmanın ardından Türk İslam Eserleri Müzesi’ndeki ve Kahire’de bulunan Mushaf üzerinde yapılan çalışmalar da basılacak.”

ZAMAN