Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Laiklik mi dediniz!

Yine Laiklik tartışması.

Bu tartışma bitmeyecek galiba.

Şeriat ya da Cumhuriyet de, Hilafet de öyle. Aslında bu kavramları seven de, ona karşı çıkanlar da bilmiyorlar. Bilmediklerini de bilmiyorlar. Ve herkese akıl vermeye kalkıyorlar. Kendileri gibi düşünmeyenleri tehdit ediyorlar.

Çevrenizdekilere sorun bakalım, “Cumhur” ne demek!.

Çoğu Cumhur “Halk”, Cumhuriyet “Halkçılık” filan diyecektir. Oysa 6 Ok’un biri Cumhuriyetçilik, diğer Laikçiliktir.

Peki Cumhuriyeti bilmiyoruz da, Hilafeti biliyor muyuz!

Yok canım!

Birçok kişi Hilafetin kaldırıldığını sanıyor.

Açın bakın yasaya, Hilafet değil, Hilafetin makamı kaldırıldı.

Peki yasada bu nasıl ifade ediliyor: “Hilafet mana ve mefhum olarak Cumhuriyetin şahsı manevisinde mündemiçtir”.

Mecliste konu tartışılırken birçok milletvekili, Hilafetin aynı zamanda Millet Meclisinin şahsı manevisinde mündemiç olduğunu konuşuyordu.

Ya hu, abiler, ablalar, etmeyin, tutmayın. Hilafetten Cumhuriyete intikal eden yetki ve sorumluluğu tedvire memur olmak üzere Diyanet örgütlendi ve Dini Vakıflar, Vakıflar İdaresine bağlandı.

Siz “Laik devlet” diyorsunuz ya, o devlette imamlar devlet memuru, siz “Hacı-hoca” demeyi yasakladınız ya, o “Hacı - hoca” takımı maaşlı devlet memuru, zorunlu din dersi var bu memlekette.

Bir yanda “Hacı” demek yasak, öte yandan devlet “Hac yönetmeliği” yayınlar ve insanların hacı olması için organizasyon yapar.

Diyaneti kaldıralım desen, dini vakıflar kurulacak sivil bir dini cemaat yapısına devredilmesi gerek.

Tüm dünyadaki Müslümanların cemaat örgütleri de bir araya gelip kendileri için bir yönetici seçmesi gerek. Ne Türkiye, ne öteki İslam ülkeleri, ne de batılılar böyle bir şey istemezler.

Eğer Şerif Hüseyin gibi, FG gibi ABD’liler ya da İngilizler, ya da AB kendilerine uygun bir Halife bulsalar hemen bu işi hayata geçirirler.

Sahi devlet Müslümanları kendine bağladı da, Patrikhaneleri niye kendine bağlamadı da, batılıların kucağına itti!?

Konuşturmayın beni. Bu konular, kaset ve yolsuzluk dosyalarından daha tehlikeli konular.

Mesela Şeriat da öyle!

Birilerine göre Şeriat irtica. Ama gayri meşru dediği şey “şeriata aykırılık” iddiasıdır.

İslam Şeriatı dediğin İslam’ın meşru ya da gayrimeşru ilan ettiği alanı ifade eder. Hristiyan şeriatı, Yahudi şeriatı, ya da başka şeriatlar için, onların meşruiyet alanını ifade eder. Buna niye kızıyorsunuz.

Bir dinin emir ya da yasakları alay konusu edilebilir mi?

Nasıl bir Laiklik bu. 28 Şubat’ta “Yaşasın Şeriat” diye bir kitap yayınladım, o zaman bu tartışma bitti ama meğerse yargı açısından bitmiş, hâlâ bir şekilde tartışmaya devam ediyor. O kitap bugün “Niçin şeriata karşılar” adı ile piyasada.

Laiklik konusunu da çok yazdım çizdim ama kellim kellim la yenfağ.

Hâlâ piyasada bu kitabın son baskısı; “Laisizm” adı ile. Laikçiler aslında laik de değildirler.

Tek bildikleri “Din devlet ayrılığı”. Laiklikte öyle bir şey yok.

Sorsan “din”i de bilmezler “devlet”i de. Mesela Fransa’yı kamil anlamda Laik bir ülke zannederler, bilmezler ki Fransa’nın, Strasbourg’un başşehri olduğu Alsace Laoronne eyalet bölgesi Laiklikle değil Kontrat esaslarına göre yönetilir. Ülkenin diğer bölgelerindeki okul, insani yardım kuruluşları, hastahaneleri büyük bir bölümü kiliseye bağlıdır. Avrupa’nın hemen her yerinde “Hristiyan Birlik, Hristiyan Demokrat” partileri” vardır. Bizim kendini Laik sananların çoğu, Laiklikle Sekülerizm ya da Bizantinizm arasındaki farkı da bilmezler.

Mesela Laikliğin aslında varlık ve meşruiyetini İncil’den alan bir kilise kurumu olduğunu da bilmezler. İncil’de “Tanrının hakkı Tanrıya, Sezar’ın Hakkı Sezar’a” diye bir ayet var. (Bkz: Matta Bölüm 22)

Laiklik bütün Hristiyanları da bağlamaz.

Protestanlar Sekülerdir. Ortak bir dini hiyerarşiye bağlı değillerdir. Ortodoksluklarda ise kilise imparatora bağlıdır.

Laiklik sadece Katolikleri bağlar. Laiklik İncil’deki bir kuraldır, din devlet ayrılığı ile ilgili değil egemen kilise/devlet, Ruhani devlet ile egemen siyasi devlet arasındaki ilişkiyi düzenler. Westefelya öncesi derebeyler ve kilise arasındaki tartışmaları bitirmek için ruhun egemenliği kiliseye, bedenin egemenliğinin temsili ulus devlete bırakılmıştır. Bu düalist bakış açısı ile kilise devleti ile siyasi devletin arasındaki çatışma bitirilmiş, mütareke yapılmış, egemenlik paylaşılmış ve ruh ile beden arasındaki uyum içinde bir işbirliğine gidilmiştir.

Din değil, Katolizm, Devlet ise Tanrının kırallığı ile dünyevi kırallığın uzlaşmasıdır. Laik, Ruhban olmamak anlamına gelir, Yani Tanrı’nın kırallığında hiyerarşi içinde yer almayan herkes Laiktir. Bu dinsiz ya da dine günahkar anlamına gelmez. Çok dindar bir kişi olabilir, kiliseye vergisini ödeyen tembel bir ruhaniden daha çok çalışabilir. Ama o laiktir. Laiklik, ne Cumhuriyetle, ne de Demokrasi ile yani çoğunlukla ve de çoğulculukla ilgili bir kavram değildir. Her ikisi de siyasi devletin niteliği ve toplumun katılımı, özgürlük alanı ile ilgilidir.

Mesela şunu kabul edelim, bu ülkede Katolikler vardır. Vatikan ayrıca ülkemizde hem kiliseye sahiptir hem de büyükelçilikleri vardır. Her Katolik, kilise hiyerarşisi içinde olmak zorunda değildir.

Dolayısı ile kendini Laik olarak tanımlayacaktır. Laikliğin bu anlamda Katolikler için korunması gerekir. Bu o Religio içinde ayrı ve özel bir anlam ve değere sahiptir.

Laiklik, başka din mensuplarını ilgilendiren bir konu da değildir.

Türkiye’de sorun olan Tek Parti döneminin Laikçi uygulamalarıdır.

Bu uygulamalar, dine de, hukuka da, ahlaka da uygun uygulamalar değildir. Sovyetik Laikçi uygulamalarına benzemektedir. Bu tabir de aslında yanlıştır. Çünkü Sovyetik uygulama din dışı değil, din karşıtı bir uygulamadır. Bugün Globalist çete ise biyolojik insan ile birlikte, devleti, aynı zamanda Tanrıyı, dini, ahlakı da tedavülden kaldırmak istemektedir. Dolayısı ile bu akım açısından Demokrasi, Cumhuriyet gibi Laiklik de anlamsızlaşmaktadır. Laikliği “dine karşı bir din” gibi algılayanlar, Laik olmadan Cumhuriyet de olmaz, Demokrasi de, hatta insan da olamazlar” gibi yaklaşım toplumda ciddi tepkilere sebeb olmakta, benzer ifadelerle kendilerine hitap edildiğinde bundan rahatsızlık duyanlar, ne yazık ki, kendileri başkalarına bu ifadelerle hitap ederken, bu konuda kendilerini eleştirme gereği duymamaktadırlar.

Tamam birileri Laik olsun, birileri de olmasın.

Ama kim Laik, kim değil bilerek savunsun ve karşı çıksın. Ama Laikçilik ya da dünyadaki kimi uygulamaların Laiklikle ilgisi yok.

Laikliği dine karşı bir din gibi algılayan ve bunu dayatanlara da hep birlikte karşı çıkalım.

Yaralı bilinçleri kanatmayalım.

İslamofobik şartlandırmaların sonucu oluşan korku psikolojisine karşı da duyarlı olalım, aynı şekilde geçmişten gelen Laikçi uygulamalara karşı tepki konusunda da.

Sanırım birbirimize karşı daha fazla tahammüle ihtiyacımız var. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 418 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar