Koşaner"in açıklamaları... Cevap bekleyen sorular!

Her gün olduğu gibi, önceki gün de; Ankara Temsilcimiz Yener Dönmez"le, "mutad görüşme"lerimizden birini yaptık.

"Ne var, ne yok?" diye sorduğumda; "yaprak kımıldamıyor" dedi...


Ben, "İstanbul"un fırtınası"na takıldım ya, Ankara"da da, havanın "sakin" olduğunu düşünüp, "oh, ne iyi" dedim...


"Burada müthiş bir fırtına var... Camlar zangır zangır!.. Teraslarda ve çatılarda ne varsa, uçuyor" deyince, "yok" dedi Yener; "Ben fizikî havadan değil, siyasî havadan söz ediyorum!.. Yaprak kımıldamıyor... Hiçbir yerde hareket yok... Ben, bu durağan gazeteciliği hiç sevmiyorum!.. Hareketsizlikten hantallaşacağız!"


Sonra;


"Düşünebiliyor musun" dedi, "Org. Koşaner"in itirafları, bütün gazetelerde manşet ama, kimseden çıt çıkmıyor... Ne ordu kanadından, ne de iktidar kanadından!"


"Muhalefet konuşuyor ya!" dedim.


"Haklısın" dedi... "CHP ve MHP sözcüleri, Koşaner"in sözleriyle ilgili yorum yapmak yerine, her zamanki gibi, bu kaydı kimin yaptığının, kimin sızdırdığının peşine düşmüşler!"


HIRSIZIN HİÇ Mİ SUÇU YOK?


İşte ben, bunu anlayamıyorum...


Bir Genelkurmay Başkanı ki;


"Balyoz Plânı"nı çaldırmışız, rezil olduk!.. Enayi miyiz ki, hukuka saygılı olalım!.. Zaman zaman yasa dışına çıktık, bunu yol yaptık... Bu devran, hep böyle gider zannettik!.. Yanlış şeyler yaptık, halen de yapıyoruz!..


Darbeye dayanak olan 35. madde kalksa da, yine yaparız!..


Erleri özel işlerde kullandık!.. Kimine evimizin badanasını yaptırdık, kimisine köpeklerimizi gezdirttik!..


Sayıştay Kanunu değişti, çok dikkat ediniz!.. Para işleri, bundan sonra çok ciddiye bindi!.." diyecek, yani "TSK"nın vurdumduymazlığı"nı tek tek "itiraf" edecek, onun yakasına yapışılıp hesap sorulmayacak ama; "Kim kaydetti, kim sızdırdı"nın peşine düşülecek!..


CHP ve MHP sözcülerinin bu yaptığı, yine de anlaşılabilir... Öyle ya, onların birer "kuyruk acıları" var!..


Deniz Baykal"ın ve "MHP kurmayları"nın "seks kasetleri" ortaya döküldüğünde de böyle yapmışlardı;


"Kim çekti?.."


"Kim sızdırdı!"


"Bunlar özel hayattır!"


Şu hâle bakın;


"Evli-barklı" adamlar, kendi "nikâhlı" kadınları dururken, başka kadınlarla "cinsel ilişki"ye girecek, hiç kimse bunu sorgulamayacak, ama "kasede alanların ve yayanların" peşine düşülecek, öyle mi?..


Bunun neresi "özel hayat?"


Nerede bu yoğurdun bolluğu?..


Kaldı ki, Genelkurmay eski Başkanı Işık Koşaner"in, "üst düzey bir toplantı" esnasında yaptığı sanılan bu konuşmanın hiçbir "özel" tarafı da yoktur!..


Dolayısıyla;


CHP ve MHP"liler, "Seks veya ses kasedi"ni kimlerin kaydettiğini, ya da kimlerin sızdırdığını araştırmak yerine, "yapanlar"ın peşine düşmeli, asıl bu "ayıp"ları sorgulamalıdır!..


Yoksa, merhum Nasreddin Hoca gibi birileri çıkar ve soruverir;


"Hırsızın hiç mi suçu yok?"


BORU DEĞİL, SORU!


Bizim Yener, "Ankara"da yaprak kımıldamıyor" dedi ya, demek ki; iş yine İstanbul"a düştü.


Efendim, "Genç Siviller" adlı grup, önceki gün Beşiktaş Adliyesi"ne gidip, Org. Işık Koşaner hakkında "suç duyurusu"nda bulunmuşlar.


Dilekçede, "17 soru" sorulmuş!..


İşte onlardan bazıları:


¥ "Operasyonların sevk ve idaresi hangi birimler tarafından, nasıl yapılıyor? Bu konuda yetki kargaşası sona erdirildi mi?


¥ Sahada bulunduğu söylenen tugay komutanı kimdir?


¥ Operasyon sırasında hava araçlarının çektiği görüntüleri istemiş midir? İstediyse neden kendisine ulaştırılmadı? Veya istemediyse bunun herhangi bir açıklaması var mıdır?"


Kayıtlarda geçen "Eğitim zafiyeti nedeniyle terörist diye masum erimizi kendimiz vurduk" cümlesiyle Koşaner"in yaşanmış bir örneği aktardığı belirtilen dilekçede;


¥ "Terörist zannedilerek vurulan er kimdir? Ölüm sebebi ailesine nasıl açıklanmıştır? Bu akıl almaz ölüme sebep olan eğitim zafiyeti ve emir komuta eksikliğinin sorumluları kimlerdir? Bu konuyla ilgili açılmış ve yürütülen bir soruşturma var mıdır? Yoksa neden soruşturmaya gerek duyulmamıştır?" soruları da yer aldı.


DİĞER SORULAR


Dilekçede;


"Artık her şeyi yasal zemine oturtmak zorundayız. Herkesin gözü üzerimizde" ifadesi üzerine de, şu sorular sorulmuş:


¥ "Daha önce yapılan işlemlerin yasal dayanağı yok muydu? Yoktu ise bunlar hangi işlemlerdi? TSK"nın kendi iç denetleme mekanizmaları yok mudur? Bu mekanizmalar neticesinde tespit edilen aksaklıklarla ilgili gerekli işlemler yapılmamakta mıdır?


¥ Yapılan hataların tespiti ve soruşturması için basına taşınmış olması mı gerekmektedir? Valilerle konuşularak alınması istenen yetkiler nelerdir? Bu yetkiler için valilere herhangi bir baskı yapılması söz konusu mudur?


¥ Hükümet tarafından kaldırılan EMASYA uygulaması ile ilgili geliştirilen formül, yasaları dolanmak mıdır? Bahsedilen protokol neleri içermektedir? Uygulamaya konmuş mudur? Hangi yolla yapılması planlanmıştır?"


Dilekçeyi sunan grup adına bir basın açıklaması yapan Fatih Demirci, demiş ki;


"Bir kere duymuş olduk. Bu duyduklarımızla bayrama, tatile girmeye içimiz el vermedi. Yanlışlıkla alnından vurulan, kötü karakollara canlı hedef gibi bırakılan, toprağa tohum gibi saçılmış mayınlarla hayatı karartılan tüm insanların ve acılı ailelerinin adına buradayız" diyerek, "6 sayfa tutan sorularımıza cevap almadan, sorumlulardan hesap sorulduğunu görmeden, bir daha yapamayacak olmaları garanti altına alınmadan bize bayram yok."


ŞEHİT Mİ, NİYAZİ Mİ?


"Genç Siviller"in sorduğu bu sorular, gerçekten de can alıcı sorulardır ve bir an önce cevaplandırılmalıdır.


Bu sorulara cevap verilmelidir ki;


Evlâtları "şehit" düştüğünde, acılarını yüreklerine gömüp, "vatan sağolsun" diyen anne ve babalar, çocuklarının gerçekten "şehit" mi olduğundan, yoksa "bir hiç yoluna" mı gittiğinden emin olsunlar!..


Kamuoyu, bunu bekliyor!..

 

 

Bir Ahmet Hakan magazini!!!


Bir okurum, "e-mail" göndermiş... "Ben bir emekli albayım" diye girmiş yazıya... Nişantaşı"nda ikametgâhı olan bir emekli albay...


Bir "ibret-i alem" olay aktarmış bize...


Hani "İslâm hukuku"nda; "Yapılması, taşınması, satılması ve içilmesi haram" olan "içki" var ya, işte onunla ilgili bir olay...


Buyrun, "emekli albay"ımızın bize gönderdiği elektronik mektubu birlikte okuyalım: "Ahmet Hakan 27 Ağustos 2011 Cumartesi günü Hürriyet Gazetesi"ndeki köşe yazısında Bengi Yıldız olayıyla ilgili olarak; "Bir milletvekili Bodrum"da "biralama" yaparken yakalanırsa... Bu en hafifinden bir magazin haberidir... Kısacası... Benim Bengi Yıldız"a duyduğum şefkat, yapılan haberciliğin kadrini kıymetini bilmeme engel değil" diye yazmış.


Bu satırları okurken hayretler içinde kaldım. Nedenini açıklayayım: 25 Ağustos 2011 Salı günü, yani "Ramazan ayının 23"ü"nde; saat 22.35"te Nişantaşı"ndaki Rumeli caddesindeki bir büfeye sigara almak için uğradım.


Monopol adlı o küçücük büfeye girerken içeride Ahmet Hakan"la karşılaştım. Yanında kendi yaşlarında, depresif bir yüz ifadesi olan, görünüşü sıradan bir kadın vardı. Ahmet Hakan elindeki uzunca şişeyi dikkatle inceliyor ve tezgahtardan onun hakkında bilgi alıyordu. Sonunda büyük şişe kırmızı şarabı, 87.5 TL"ye almaya karar verdi. Tezgâhtar paranın üstünü uzattığı zaman şarabın fişini ve paranın üstünü almadan oradan ayrıldı.


Ayrılırken tezgahtara şarap parasının bahşişi olarak "ÜSTÜ KALSIN" yerine "HELAL OLSUN" deyişi ve yanındaki kadınla birlikte Nişantaşı"nın sokaklarına doğru süzülüşü görülmeye ve ibret almaya değerdi..."
 
akit

Bu yazı toplam 1114 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar