İktisad Ve İslami Davranış Tarzı

İktisad Ve İslami Davranış Tarzı

İslam Ve İktisadi Nizam Gerek kapitalizm ve gerekse sosyalizm; materyalist, maddeci bir dünya görüşe sahiptir

İslam Ve İktisadi Nizam Gerek kapitalizm ve gerekse sosyalizm; materyalist, maddeci bir dünya görüşe sahiptir. Bu dünyayı düzenleme tarzında birbirlerinden ayrlırlar. Fakat yola çıktıkları temel nokta aynıdır. Halbuki islam ekonomisinde, düşünülen insan Allahın emir ve nehylerine kitabı olan Kurana, peygamberimizin sünnetine, alimlerin müşterek kanaatlerine (icma-ı ümmet) ve büyük alimlerin ictihadları sonucunda tavsiye ettiklerine göre yaşayış ve davranışlarını düzenleyen insanlardır. Bu insan onların dediği gibi homo-economicus değil Kuranın tarifince "Allahın ipine sımsıkı sarılıp ayrılmaz."(3/103*109)

Gerçi ferdin aslında menfaatini seven bir fıtratta yaratıldığı kabul edilmektedir. "Hakikat şu ki, o mal sevgisinde pek katıdır." (100/8) Menfaat ve tamah duygusunun, insanı tamahkarlığa, cimriliğe sevkettiği bilinir.(17/100, 4/128) Bu sebeble insanın iktisadi davranışları, yoğun bir meta-ekonomik baskı altında maceralara kanalize etmektedir. İslam iktisad teorisi ahlakidir. iktisadi hayatta serbest bırakır. Fakat onu fıtri ve nefsani duygularıyla oraya salmaz. Onu islami prensiplere, Allahın emirlerine binaen eğittikten sonra, iktisadi hayata salar ve serbest bırakır. Bu sebeble islami cemiyette, çocuğun rüşt çağına kadar, inançlarında serbest bırakılması söz konusu olamaz. Bu sebeble islam iktisad teorisi, fıtraten mevcut iktisadi kanunlarla, normatif islami prensiplerin birbiriyle imtizacından meydana gelmiştir. İstihsalde emek (say) ve teşebbüs İnsan davranışında dengeli olacaktır. Çünkü o homo- ekonomikus değil Allahın kuludur. İnsan rabbine: "bize dünyada da iyi bir nasib ver, ahrette de iyi bir nasib ver ve cehennem azabından koru" diyen ahret için hemen ölecekmiş gibi, dünya için ise hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışan insandır. "Bugünün işini yarına bırakma, aksi halde işleri ve hakları zayi etmiş olursun. Ecel, emelin önündedir. Ecele iş ve amel ile koş. Çünkü ecel geldikten sonra artık iş ve amel yoktur." Müslüman beşikten mezara kadar ilim tahsil eden ve kaabiliyetlerine göre iş seçen insandır çünkü "Allah katında en şerefliniz işinde en iy olanlarınızdır.(49/13) Mesleği işcilik ise, veya kendi başına çalışıyorsa, islami ahlakın şu prensiplerine uygun biçime hareket eder: a-Maişetini temin için fikri ve bedeni mesai sarfetmiş olmasından dolayı iftihar eder. b-"Yaptıklarınızdan elbet mesul olacaksınız","işçinin işi yaptığı vakit, güzel yapmasını Allah muhakkak ki sever." sözlerini bilerek çalışır c-Gelmiş geçmiş peygamberlerin hepsinin maişetini temin için bir meslek erbabı olduklarını bilir. d-peygamberimizin çalışanları verdiği müjdeleri bilir. e-Müslüman adam işinde şu prensiplerle çalışır: temzidir, görünüşü iyidir, geçimlidir, emir ve talimatları dinler, tezcanlıdır, işini sever, işini sonuna kadar yapar, süratli çalışır, temiz iş çıkarır, işbirliği yapar, tenkide açıktır, iş başında uygun şekilde hareket eder, düzenli bir iş sırası takib eder. alet-teçhizat, hammadde ve malzemelere gereken ihtimamı gösterir, alet ve motorlu teçhizatı uygun şekilde kullanır, verimli çalışma metodlarını uygular, sağlık ve emniyet tedbirlerine riayet eder. f-bütün çalışması sonucunda aldığı ücretten dolayı Allaha şükretmesini bilir; başkalarının kazancına göz dikip hased etmez, işverene kinle bakmaz. g-çalışmadığı zaman, iktisadi hayatın çeşitli risklerine maruz kaldığı zaman, devletçe kendisinin ve çoluk çocuğunun sosyal güvenliğinin sağlanacağını bilir. a-Eğer bu müslüman işveren ise, özel teşebbüs erbabı olup ziraat, ticaret, hizmet veya sanayi kesiminde çalışıyorsa, mülkiyet hakkının devletçe güvence altına alındığını bilir, kazandığı servetinin ehline miras kalacağından emin olarak, devletin iktisadi hayata müdahele etmeyeceği güveni içinde istikbale emniyetle bakar, geçimini helal yollarla temin etmenin şart olduğunu bilir. b-Fakat elde ettiği bu gelirin sırf çalışmasının sonucu olmayıp Allahın takdiriile tahakkuk ettiğine inanır. Mülkiyet hakkını istimalde bilhassa şu hususlara riayetle çalışır: Malını atıl tutmaz, faydalı olma amacıyla başkalarına zarar vermeden, yararlı alanlarda kullanır. Zekatını verir Malını helal yollardan kazanır Malının tükeminde ne israf ve ne de cimrilikte bulunur. İslamın miras hukukunu eksiksiz uygular. c-işçisini gözetir, kalbini hoşnut eder. Ücretini hakkı ölçüsünde, vaktinde öder. d-İşçinin iş yükünü makul şekilde düzenler. e-iş yaparken, hileden, spekülasyondan, vurguncu ve tekelci davranışlardan kaçınır. f-faizden kaçınır. g-Ayrıca Allah yolunda harcamada bulunur h-doğru sözlü, dürüst bir tüccarın peygamberlerle, sıddık ve şehitlerle birlikte olduğunu bilir. İstihsalden sağlanan gelir: Bir müslüman için 3 çeşit gelir vardır. Ücret, kar ve kira. Faiz alamaz. Bu gelirlerin sağlanmasında: Haram ve helal hudutlarına riayet eder. Helal peşinde koşar Kazancını mutlaka emek ya da risk unsurlarına dayandırır. Emek sarfetmeden ve riske katlanmadan sırf parasını kullanarak para kazanmasının mümkün olmadığını haram olduğunu bilir. İnsanlar arasında kazanç ve gelirde mutlak bir eşitlik olmayacağını kabul eder. Başkalarının gelirine göz dikmez. Baht oyunları, kumar v.s. gibi zahmetsiz ve kolay kazanç yollarına gitmez, bunların haram olduğunu bilir. Ticaretin helal olduğunu, fakat spekülaston ve karaborsacılığın haram olduğunu ve kim ihtikar yapacak olursa onun büyük bir günah işlemiş olduğunu bilir. İsraftan ve cimrilikten ve serveti yığmaktan yani iddihardan kaçınır. Servetini toplum aleyhine kullanmaz. Tüketim: Şimdi, islami prensiplere ve islami ahlaka göre hareket eden bu insanın en doğru şekilde davranışı nasıl olmalıdır? Önce mevcut ihtimalleri düşünelim: Bir insan; Önce ihtiyaçlarını tatmin için istihlake yönelir, tüketim harcamalarında bulunur. Geliri ihtiyacından fazla ise tasarrufta bulunur. Bu tasarruflarıyla kıymetli madenler slıp saklayabilir.(iddihar, kenz) borç verebilir yeni bir teşebbüse girişerek, bir şirket kurarak, tasarrufunu yeniden üretime tahsis edebilir, yatırım yapar. Acaba müslüman adamın tüketimle ilgili bu faaliyetlerini düzenleyecek islami faktörler nelerdir? Bir müslüman önce, tüketim harcamalarının münhasıran gelirin bir fonksiyonu olmadığı görüşünden hareket eder. İnsan gelirlerinin eşit olmadığını bilir, gelirin tüketimi sınırlayıcı rolü olduğunu da bilir, fakat, tüketim harcamalarını tayin eden tek faktörün iktisadi bir unsur olan gelirden olmadığını, istihlak alanının, ayrıca meta-ekonomik prensiplerle düzenlendiğini bilir. Müslümanın tüketimini engelleyen meta-ekonomik faktörle şunlardır: a-Müslümanın harcama sahaları islami meşruiyet çerçevesi ile sınırlandırılmıştır. Haram ve fuhşiyata mal sarfedemez. b-Lüks ve gösterişe olan masraflara da girişemez. c-İsraf şeklinde harcamalara yönelemez d-israfa gitmediği gibi mecbur kalmadıkça borç altına da girmeyecektir. Böylelikle de varlıklı yani geliri ihtiyacını aşan müslüman adamın tüketim harcamaları islami prensiplerle sınırlandırılmaktadır. Tasarruf: Müslümanın geliri giderini aşınca tasarrufa gidecek, mal ve parasını biriktirmeyi düşünecektir. Bu noktada da islamın iki prensibi önüne dikilecektir. Birincisi İddiharı men eden prensip. Çünkü allah altın ve gümüş biriktirip bunları allah yolunda sarfetmeyenleri kınamıştır. Müslüman ileride yatırımda bulunmak üzere, belirli bir süre bu yola gitmek isterse, islamın diğer bir prensibi yani vecibesiyle karşılaşacaktır. Çünkü atıl duran servetin yılda %2,5'i orannda bir kısmı zekat olarak ödenmesi gerektiğinden, atıl duran nakdi servet durduğu zaman eriyecektir. Şu halde akıllı bir müslüman, hem allahın emrine uymak, hem de menfaatini savunabilmek için nakdi servetini atıl tutmak istemeyecektir. Bu davranış tarzı islam cemiyetinde tasarrufların atıl şekilde kalmasını önleyecek, gelirin yeniden iktisadi hayata dönmesine yardım edecektir. Paranın tedavül ve süraatinin artışı, para miktarındaki artış gibi iktisadi hayatı canlandıracak ve üretimi artıracaktır. İkrazda bulunmak: Müslüman adam servetini atıl tutmak istemezken, geriye iki ijhtimal kalacaktır. Ya, bu gelirini iş yapan kimselere borç verebilir, veya kendisi iş yapıp, yatırıma yönelebilir. Şayet servetini, başka birine ikraz etmeyi düşünür ve bunu bir sosyal yardım şeklinde değil de iktisadi bir faaliyet olarak ifa etmek isterse, karşısına islamın en büyük duvarı çıkacaktır. O prensip: Emek sarfetmeden ve riske katlanmadan sırf parakarşılığında para kazanma yani Faiz yasağıdır. Faizi Allah yasaklamıştır (2/275-276) Şu halde böyle bir şekilde parasını işletme imkanı kalmayacaktır. Yatırım Yapmak: Bu durumda müslüman damın yapacağı rasyonel davranış nakdi servetini üretime tahsis etmek, yani yatırım yapmaktır. Çünkü başka yapacak makul bir şey ypktur. Yatırımla müslüman kişinin muhtemelen karı artacaktır; başarılı olduğu takdirde yeniden şirketler kuracak, fabrikalar inşa edecek, hisse senetleri satın alacak ve mutemadiyen faaliyetini genişletecektir. Bu adamın bu arada artan geliriyle hayat seviyesi de çevre şartların üstüne çıkmayacaktır. Aksi takdirde onun üretimiyle tüketimi arasındaki fonksiyonel bağıntı tamamen kopmuş olacaktır. Müslüman adamın yatırımlara yönelme zorunluluğu, yatırımlar, iktisadi kalkınmanın müşevvik unsurları olduğundan, iktisadi kalkınmayı hızlandıracak, müslüman adamın geliriyle birlikte milli gelir de artacaktır. Müslüman adama gelince, iktisadi başarının doruğuna yükselen müslüman adam, karşısında islamın çok çeşitli sosyal prensiplerini bulacaktır. Çünkü, Peygamberimiz Allahın sevmediği ve günahlarını affetmeyeceği ikinci insab tipi: "diğer insanlara olan mesuliyetlerinden bi-haber olandır." İslamın bu prensipleri müslümanı hayır sahasına yöneltir ve Allahın verdiği serveti Allah yolunda harcama eğilimini arttırır. Çünkü iyi bir müslüman, kazancının belirli bir nisbetini zekat olarak devlete veya fakirlere verdikten sonra da her müslümanın öbür müslümanların durumundan sorumlu olduğu bilincine varınca; "Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. mealindeki müjdesini hatırlar. Bu nokada kişinin ihtiyaçları doyum noktasındadır. Bu noktadan itibaren, ilave tüketim harcamalarının azalan fayda kanunun gereğince faydası süraatle azalacak, sıfıra inecek, hatta negatife dönüşebilecektir. Bu durum ise insanı bunalıma götürür, hayattan lezzet almaz bir noktaya getirir. Müslüman şahsiyet ise böyle bir noktaya gelmez. Çünkü ona israf ve lüks düşkünlüğü yasaklanmıştır. Bu minval üzere müslüman adam islami prensiplere göre hareket ettikçe rasyonel bir davranış olarak sosyal yardım cihetine yönelir. Müslüman kişi gelirini hayra sarfedince, fakirin nezdinde itibarı artmış olur. Sınıf mücadelesi ve nefreti, yerini insanları ahenk ve sevgiye bırakmış olur. Bu arada bu zengin müslüman, yardıma muhtaç insanlarla, dara düşmüş tüccarlarla, borç isteyen müslümanlarla karşılaşır. Karz-ı Hasen: Müslüman adam, hemcinslerine karşılıksız borç verir. (2/280) Karz-ı Hasen, menfaat düşünmeden, hayır için borç vermek, olduğundan müslüman adam kime borç verecektir. Tabiatıyle, ihtiyacı olan iyi bir müslüman adama...Böylece varlıklı müslüman adam cemiyette her yönüyle pirim yapacaktır. Müslüman adam şahıslara direk borç verebileceği gibi hayır kurumları vasıtasıyla da yapabilir. Mudarebe yoluyla islami bankalara para yatırıp, bu kanalla ihtiyacı olan müslümanlara kredi verilmesini mümkün kılar. Mudarebe prensibinde emekle sermaye bir işe ortak olarak girer ve ikraz edenin hem kara, hem de zarara ortak olması sağlanır. Emek-sermaye çatışmasını engelleyen bu sistemle: sınai ticari ve zirai teşebüslerin çeşitli üretim birliklerince mudarebe prensiplerine göre işletilmesi mümkün olur.(Kara iştirak sistemi) ÖZET İslam cemiyetinin iktisadi bünye itibarıyla dengeli bir yapı arzetmesi her şeyden evvel, bu müslüman adam tipinin yetiştirilmesine bağlıdır. Çünkü toplumun temelinde fertler vardır. Eğer iktisadi hayatta müslüman adam tipi hakim olur, fertler islam ahlakına göre davranışlarına ayarlarsa adamın eline geçen imkanları iş hayatında iyi değerlendirmesi, talebi meşru ve faydalı sahalara yöneltmesi, üretimi arttırması, işte verimi çoğaltması, artan tasarrufu faydalı yatırımlara yatırması, ve ya başka müteşebbislere devamlı bedava sermaye olarak ikrazda bulunması, devletin vergi ve zekatını tam olarak ödemesi, servetini Allah yolunda sosyal yardımlara harcaması neticesinde, böyle bir cemiyet modelinde sosyal adalet içinde iktisadi gelişme sağlanmış olur