İdlib'e Dikkat

Zeytin Dalı Harekâtının ilk günlerinde çıkan bir dedikoduya göre Rusya Türkiye’nin Afrin’e girmesine göz yumacak, karşılığında Türkiye de Rusya / İran / Esed rejiminin İdlib’i almasına kayıtsız kalacaktı.

Meselâ, Rus gazetesi Vzglad’a beyanat veren Ortadoğu uzmanı Anton Madrasov diyordu ki:

“Yaşanan gelişmeler Moskova ile Ankara arasında çok büyük ve sıkı bir pazarlığın yapıldığına işaret ediyor. Bu pazarlık odağında da Afrin ile İdlib var. Bilindiği üzere Esad ordusu bir aydan beri İdlib bölgesi güneyindeki Ebu Zuhur askeri havalimanını Rusya ve İran’ın yardımıyla ele geçirmek istiyor. Türkiye’ye bağlı gerillalar ilk başta bu saldırıya karşı koydu ve stratejik üssün Şam tarafından ele geçirilmesi durduruldu. Hemen ardından Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin (Kürt ordusu) çıkışını gerekçe göstererek Afrin üzerine yürüyeceklerini açıkladı. Erdoğan, ABD’nin kontrolü altındaki Cezire veya Kobani yerine Rusya’nın kontrolündeki Afrin’i işaret etti. Sonra daha ilginç gelişmeler yaşanmaya başlandı. Türkiye, İdlib güneyindeki ÖSO unsurlarını Afrin istikametine kaydırmaya başladı. Tıpkı zamanında Halep’ten yandaşlarını çekerek Rusya’nın şehri ele almasına izin verdiği gibi. Dolayısıyla İdlib’e karşın Afrin pazarlığı yapıldığı aşikar.” (Kaynak: hürriyet.com.tr, 21 Ocak 2018)

***

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu Afrin’in merkezine ciddi bir direnişle karşılaşmadan girince bu komplo teorisi iyice kıymete bindi.

İddia sahiplerine göre besbelliydi ki Rusya YPG’yi Afrin’den çekilmeye ikna etmiş ve sıra Türkiye’nin İdlib’de Rusya ve müttefiklerine yapacağı jeste gelmişti.

Derken…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen Cuma günü İstanbul Bağcılar’daki AK Parti İlçe Kongresi’nde yaptığı konuşmada söz konusu komplo teorisinin köküne kibrit suyu döktü.

Şöyle:

“Afrin ile bitmeyecek. İdlib var Menbiç var arkada. İnşallah hak oralarda tecelli edene kadar yola devam.” 

Ayrıntıya dikkat!

İdlib’i Menbiç’ten önce telaffuz etti Erdoğan.

Demek ki İdlib’le ilgili bir acil durum algısı var devletin zirvesinde.

Şükür ki var.

***

Erdoğan’ın o konuşmayı yaptığı gün, Rusya’nın Doğu Guta’da bir sığınakta saklanan ve çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 37 sivili yakarak öldürdüğü gündü.

Uluslararası Af Örgütü Kriz Müdahale Kıdemli Danışmanı Rawya Rageh, Şam yakınlarındaki Doğu Guta’nın Arbin beldesinde yakıcı (yangın çıkaran) bombayla gerçekleştirilen ve dünya savaş tarihinin en vahşi eylemlerinden biri olan bu saldırı hakkındaki açıklamasında diyor ki:

“Yakıcı silahların kullanımının, kelimenin tam manasıyla saklanacak hiçbir yeri kalmayan sivilleri canlı canlı yaktığını daha önce belgelemiştik. Bu saldırının da aynı korkunç yöntemin en son örneği olduğu görülüyor. Siviller bize en büyük korkularının, tıpkı Suriye hükümetinin kuşatma altında tuttuğu Daraya ve diğer bölgelerde olduğu gibi, kuşatmanın son aşamasında, bulundukları yeri terk etmeye zorlanmadan önce, yakıcı silahlarla kendilerine saldırılması olduğunu söyledi. Birçok sivil bize canlı canlı yakılmaktan korktuğu için artık sığınaklara inmediklerini söyledi. En son meydana gelen korkunç yaşam kayıpları düşünüldüğünde bu korkuların giderek arttığı görülüyor.”

***

Doğu Guta’yı ne pahasına olursa olsun düşürmeye azmeden Rusya’nın İdlib’e de göz koyduğu aşikâr.

Geçen aylarda Kaide menşeli Feth-i Şam (Nusret Cephesi) grubunu bahane ederek İdlib’e yoğun olarak düzenlediği ağır hava bombardımanları, Rusya’nın bu şehri gerekirse yerle bir etmek pahasına ele geçirme niyetinin kanlı bir ifadesiydi.

O bombardımanların konjonktür azalmasına aldanılmamalı.

Nitekim, İdlib’deki TSK kontrol noktalarının son zamanlarda hızla çoğalması ve Erdoğan’ın yukarıda mezkûr açıklaması, aldanılmadığına delalet olsa gerek.

Sığınaklardaki çoluk çocuğu yakmaktan bile geri durmayan bu gözü dönmüş katilleri Doğu Guta’da durdurmaya imkânlarımız şimdilik el vermeyebilir; onları hiç olmazsa burnumuzun dibindeki İdlib’den uzak tutmak için gerekeni bir an evvel yapalım.

Zeytin Dalı Harekâtının ilk günlerinde çıkan bir dedikoduya göre Rusya Türkiye’nin Afrin’e girmesine göz yumacak, karşılığında Türkiye de Rusya / İran / Esed rejiminin İdlib’i almasına kayıtsız kalacaktı.

Meselâ, Rus gazetesi Vzglad’a beyanat veren Ortadoğu uzmanı Anton Madrasov diyordu ki:

“Yaşanan gelişmeler Moskova ile Ankara arasında çok büyük ve sıkı bir pazarlığın yapıldığına işaret ediyor. Bu pazarlık odağında da Afrin ile İdlib var. Bilindiği üzere Esad ordusu bir aydan beri İdlib bölgesi güneyindeki Ebu Zuhur askeri havalimanını Rusya ve İran’ın yardımıyla ele geçirmek istiyor. Türkiye’ye bağlı gerillalar ilk başta bu saldırıya karşı koydu ve stratejik üssün Şam tarafından ele geçirilmesi durduruldu. Hemen ardından Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin (Kürt ordusu) çıkışını gerekçe göstererek Afrin üzerine yürüyeceklerini açıkladı. Erdoğan, ABD’nin kontrolü altındaki Cezire veya Kobani yerine Rusya’nın kontrolündeki Afrin’i işaret etti. Sonra daha ilginç gelişmeler yaşanmaya başlandı. Türkiye, İdlib güneyindeki ÖSO unsurlarını Afrin istikametine kaydırmaya başladı. Tıpkı zamanında Halep’ten yandaşlarını çekerek Rusya’nın şehri ele almasına izin verdiği gibi. Dolayısıyla İdlib’e karşın Afrin pazarlığı yapıldığı aşikar.” (Kaynak: hürriyet.com.tr, 21 Ocak 2018)

***

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu Afrin’in merkezine ciddi bir direnişle karşılaşmadan girince bu komplo teorisi iyice kıymete bindi.

İddia sahiplerine göre besbelliydi ki Rusya YPG’yi Afrin’den çekilmeye ikna etmiş ve sıra Türkiye’nin İdlib’de Rusya ve müttefiklerine yapacağı jeste gelmişti.

Derken…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen Cuma günü İstanbul Bağcılar’daki AK Parti İlçe Kongresi’nde yaptığı konuşmada söz konusu komplo teorisinin köküne kibrit suyu döktü.

Şöyle:

“Afrin ile bitmeyecek. İdlib var Menbiç var arkada. İnşallah hak oralarda tecelli edene kadar yola devam.” 

Ayrıntıya dikkat!

İdlib’i Menbiç’ten önce telaffuz etti Erdoğan.

Demek ki İdlib’le ilgili bir acil durum algısı var devletin zirvesinde.

Şükür ki var.

***

Erdoğan’ın o konuşmayı yaptığı gün, Rusya’nın Doğu Guta’da bir sığınakta saklanan ve çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 37 sivili yakarak öldürdüğü gündü.

Uluslararası Af Örgütü Kriz Müdahale Kıdemli Danışmanı Rawya Rageh, Şam yakınlarındaki Doğu Guta’nın Arbin beldesinde yakıcı (yangın çıkaran) bombayla gerçekleştirilen ve dünya savaş tarihinin en vahşi eylemlerinden biri olan bu saldırı hakkındaki açıklamasında diyor ki:

“Yakıcı silahların kullanımının, kelimenin tam manasıyla saklanacak hiçbir yeri kalmayan sivilleri canlı canlı yaktığını daha önce belgelemiştik. Bu saldırının da aynı korkunç yöntemin en son örneği olduğu görülüyor. Siviller bize en büyük korkularının, tıpkı Suriye hükümetinin kuşatma altında tuttuğu Daraya ve diğer bölgelerde olduğu gibi, kuşatmanın son aşamasında, bulundukları yeri terk etmeye zorlanmadan önce, yakıcı silahlarla kendilerine saldırılması olduğunu söyledi. Birçok sivil bize canlı canlı yakılmaktan korktuğu için artık sığınaklara inmediklerini söyledi. En son meydana gelen korkunç yaşam kayıpları düşünüldüğünde bu korkuların giderek arttığı görülüyor.”

***

Doğu Guta’yı ne pahasına olursa olsun düşürmeye azmeden Rusya’nın İdlib’e de göz koyduğu aşikâr.

Geçen aylarda Kaide menşeli Feth-i Şam (Nusret Cephesi) grubunu bahane ederek İdlib’e yoğun olarak düzenlediği ağır hava bombardımanları, Rusya’nın bu şehri gerekirse yerle bir etmek pahasına ele geçirme niyetinin kanlı bir ifadesiydi.

O bombardımanların konjonktür azalmasına aldanılmamalı.

Nitekim, İdlib’deki TSK kontrol noktalarının son zamanlarda hızla çoğalması ve Erdoğan’ın yukarıda mezkûr açıklaması, aldanılmadığına delalet olsa gerek.

Sığınaklardaki çoluk çocuğu yakmaktan bile geri durmayan bu gözü dönmüş katilleri Doğu Guta’da durdurmaya imkânlarımız şimdilik el vermeyebilir; onları hiç olmazsa burnumuzun dibindeki İdlib’den uzak tutmak için gerekeni bir an evvel yapalım.

Bu yazı toplam 966 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar