“Diyalog”tan “Düello”ya... Fetullah Gülen’in kimyası bozulmuş!

Benim bildiğim; söz “ağız”dan çıkar... Ama, görüyorum ki, “kuyruk”lar “baş” olmuş, şimdi “buyruk” yayınlıyorlar:

“Haddi bildirile!”

Hemen söyleyeyim;

“Haddi bildirile!” denilen kişi, benden başkası değil!.. Nice hakaret aldım, nice küfür yedim, sayısı belli değil!..

Dün, Fetullah Gülen’e; “Sen de bunlara yemin edebilir misin?” diye ufacık bir yazı yazdım ve “soru”lar sıraladım ya ona çok kızmışlar!..

Öfkelenmişler, çılgına dönmüşler!.. Neredeyse “kudurma” aşamasına gelmişler!..

ABD POLİSİ CİCİ!

“Utanmıyor musun?” diyorlar; “Sen kim oluyorsun ki Hocaefendi’yi yeminleşmeye çağırıyorsun?”

Sonra da, “kel alâka” bir konuyu gündeme getirip, Amerika’nın Ferguson şehrindeki olaylarda, “Amerikan polisi”nin ne kadar “hümanist” ne kadar “hoşgörülü”, ne kadar “medenî” davrandığından dem vuruyorlar. 

Diyorlar ki;

“Gezi’de, protestoculara çapulcu diyen, polisi gençlerin üzerine salan, tansiyonu yükselten bir Türk Başbakanı vardı... Ferguson’da ise protestocuları anlayan, tansiyonu düşürmeye çalışan bir Amerikan Başkanı var.

Gezi’de, Türk polisi her gece biber gazı sıktı... Ferguson’da ise, polis; el sıkma diplomasisi başlattı!..”

İyi de; bunun, benim dünkü yazımla ilgisi ne?..

Ama, yine de cevap vereyim:

ABD’de “zenci bir gencin öldürülmesi” üzerine başlayan olaylar devam ederken, “bir zenci genç daha” öldürüldü, hem de “9 kurşun”la, haberiniz var mı?!?..

Ne yani;

“Biber gazı sıkmak” insanlık dışıdır da, “9 kurşun sıkmak” hümanistlik mi oldu?..

Sorarım size;

Gezi kalkışması esnasında Amerikalı gazeteci Ivan Watson; Taksim’de nöbet tutup; “Belki darbe olabilir!.. Geziciler belki Erdoğan’ı düşürebilir” umuduyla beklerken, bir polis “kimlik” sorup oradan uzaklaştırmıştı ama, Ivan Watson şikâyetçi olmuştu:

“Polis kıçıma vurdu!”

Peki, bizim “Gezi Zekâlı medya” ne yapmıştı?. Demişti ki; “Polis CNN muhabirini gözaltına aldı!”

Demek oluyordu ki;

Bizim polis “barbar”dır!..

Ama, Amerikan polisi “cici”dir!.. Hem de; AA muhabiri Bilgin Şaşmaz’ı kelepçelemesine, “ölümle tehdit” etmesine ve “5 saat hücrede tutmasına” rağmen “cici”dir, “hümanist”tir, “hoşgörülü”dür!..

Ulan, bu “barışçıl” adamlar, daha yeni, “zenci bir genci 9 kurşunla öldürmediler” mi?..

El insaf ve de yuh!..

49 CAN TEFERRUAT!

Dedim ya; “Amerika’daki olaylar”la, benim “yeminleşme” konulu yazımın ne alâkası var?..

Ben diyorum ki; “Fetullah Gülen bunlara yemin edebilir mi?”

Onlar diyor ki;

“IŞİD’ten n’aaber?”

Allah Allah; ya ben “anlatma özürlüyüm” ya da bunlar “anlama özürlü!”

Ben diyorum “yeminleşme”

Onlar diyor “IŞİD’le anlaşma!”

Ne IŞİD’i, ne anlaşması?..

Diyorlar ki;

“49 rehinenin serbest bırakılması karşılığında; Türkiye’nin yurtdışındaki tek toprağı olan 928 yıllık Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi’nin IŞİD’e verilmesi kabul edildi!”

Yok böyle bir şey!..

Bunlar “Geri Zekâlı” değilse bile, mutlaka “Gezi Zekâlı” olmalı ki, Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan “yalanlama”yı da duymamışlar!..

“Tam da, Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olarak ilân edileceği gün” yayınlanan bu “düzmece haber”e dört elle sarılmaları şunu gösteriyor:

“Süleyman Şah Türbesi verilmesin!.. 49 can giderse gitsin!.. 

Türbe’nin yanında, 49 canın lâfı mı olur?.. 

Sözkonusu olan Türbe ise, 49 can teferruattır!”

Çok doğru... Bunlar için, “Paralel hedefe yaramayan” her şey “teferruat”tır!..

Malûm, “İslâm’ın emri olan başörtüsü” için de “teferruat” demişlerdi!..

ÖLME EŞEĞİM ÖLME!

Yine söylüyorum: Bütün bunların “yeminleşme” meselesi ile ilgisi ne?..

Fetullah Gülen, “Cemaat’ine gaz vermek” için demiş işte;

“Geleceği daha iyi temaşa etmeye hazır olun!.. Hizmet Hareketi için söylenen yalanların bir bir ortaya çıkacağını göreceksiniz!.. Yalanların nasıl döküldüğünü, hayatını kezibe bağlamış insanların yüzükoyun nasıl sürüm sürüm süründüğünü göreceksiniz!”

Ben ne diyeyim şimdi?..

Merhum Nasreddin Hoca; mevsim kış olduğu için, eşeğine “kuru ot” verirmiş de, yemezmiş... 

Merhum Hoca; “ölümün eşiğine” gelmiş eşeğine her seferinde dermiş ki;

“Ölme eşeğim ölme!..

Bahar gelsin de; sana taptaze, yemyeşil otlar yedireyim!”

Pensilvanya mukimi Fetullah Gülen Hoca da, n’aapsın, o da “dağılmanın eşiği”ne gelen bağlılarına “moral” vermeye çalışıyor:

“Yalanlara kanmayın!.. Geleceği daha iyi temaşa etmeye hazır olun!”

Bu “gaz”ı vermese; biliyor ki cemaat dağılacak, un-ufak olacak!..

Sonra kimden “himmet” toplayacak, nasıl “saltanat” sürecekler?..

Baktı ki; “Gezi Zekâlı” taifesi bir şey beceremedi... Amaçları “Erdoğan’dan kurtulmak”tı ama, kendi canlarını zor kurtardılar!..

Ama o “direnin” dedi!.. Hattâ, “çapulcular” için “kahraman” bile dedi!..

Baktı ki; “Erdoğan’ı düşürme” amaçlı “Kirli 17-25 Aralık Operasyonları” da “fiyasko”yla sonuçlandı.

El mecbur; “operasyonları yapan polislerin binde birini bile tanımadığını” açıkladı... Sonra baktı ki, “taban kayıyor”, hemen düzeltti.

“Onlar haram yemedi!.. Onlar yasalara saygılı vatansever çocuklardır!”

Eee, hani tanımıyordun?!?..

Ardından, 30 Mart seçimlerinde “kirli ittifak”lar kurdu, Mustafa Sarıgül’ü destekledi... O da fiyasko!.. 10 Ağustos’taki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “İngiltere Kraliçesi’nin has adamı Ekmeleddin İhsanoğlu”nu destekledi, ona “Ekmel-i İhsan” güzellemeleri yaptı ama yine avucunu yaladı!..

“Tabanda homurdanma” başlamıştı:

“Tweetleri ikiye katla” dedin, katladık!.. “Elimizde Hükümet’i götürecek görüntüler var” dedin, bekledik... “Erdoğan 3 hafta mı desem, 3 ay mı desem; ölecek” dedin, gün saydık!.. 

“Teheccüd Namazı’na kalkın, beddua seanslarını arttırın” dedin, arttırdık!..

Ne dedinse yaptık,

Her dediğine inandık!..

Ama, ne oldu?.. “Erdoğan Cumhurbaşkanı, Davutoğlu Başbakan” oldu... Değişen hiçbir şey yok!.. “Daha ne kadar bekleyeceğiz?”

Tabandaki bu homurdanmalar artmaya başlayınca; Fetullah Gülen, “beddua seansları”nı bırakıp, “moral seansları”na başladı;

“Yalanlara aldanmayın... Geleceği daha iyi temaşa etmeye hazır olun!”

Taban, “moral”e muhtaç!..

“Pensilvanya mukimi”nin bütün dedikleri “fiyasko” ile sonuçlansa da, “ona inanmak” istiyorlar!.. Ne yapsınlar, ona “kör bir taassup”la bağlanmışlar!..

Hâlâ;

“Erdoğan gidecek” diye bekliyorlar... Tıpkı, “tuzluk” vekiller gibi!..

Bu “bahar” da bir türlü gelmedi!..

HADİ, HODRİ MEYDAN!

Dolayısıyla, Fetullah Gülen, “yeni taktikler” bulmak zorunda... Öyle ya; “tweetleri ikiye katlama” tutmadı!.. “Beddua seansları” işe yaramadı!.. “Mübahale, muhavele, müzakere, mülaane” şeklindeki kelime oyunlarına itibar eden olmadı!..

O halde yeni taktik bulmalı!.. Daha düne kadar; “Ben beddua etmedim” diyen zat, ağzındaki baklayı nihayet çıkardı:

“Hodri Meydan!”

Sonra, “yürekleri varsa...” diyerek meydan okumasını sürdürdü ve dedi ki;

“Hakkımızda iddia edilen şeylerin onda birini irtikâp etmişsek, onda bir, denen şeyleri çalmışsak, ihaleye fesat karıştırmışsak, yalan söylemişsek, iftirada bulunmuşsak eşlerimiz, hepimizin eşi ebediyyen boş olsun! Bunlara inanıyorlarsa ve yürekleri de varsa, bu dediğim şeyi deyiversinler.

Benim öyle ailem-mailem olmadığından, ben onu onlara bırakıyorum... Benim de ne dememi istiyorlarsa, bir araya gelsinler, kafa kafaya versinler, ortak akla müracaat etsinler, ‘Bu adamın elini kolunu bağlayacak bir şey bulalım, bunu da o meseleye yemin ettirelim!’ desinler; onu da kendileriyle baş başa bırakıyorum! Çünkü her hususta bin defa yemin etmeye hazır, bütün insanların huzurunda kasemle ifade etmeye âmâde ve teşne bulunuyorum.”

Görüyor musunuz “hoşgörü”yü?!?..

Görüyor musunuz “diyalog”u?!?..

Nereden, nereye?..

“Gazze’de 2 bini aşkın Müslümanı katleden İsrail”e karşı son derece “müşfik”ler ama, “Yönü Kıble’de, alnı secdede Müslüman”lara karşı son derece “şedit”ler!..

Sanıyorum; “hezimet üstüne hezimet” yaşayınca, kimyası iyice bozuldu!..

Baksanıza, “düello”ya çağırıyor Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını!.. Oysa; düne kadar “dinlerarası diyalog”u dilinden düşürmezdi.

Ve de, ekliyor:

“Ben de yemin ederim.

Vallahi, Billahi, Tallahi!”

HADİ, BUNLARA YEMİN ET!

O halde, dün kaldığımız yerden sormaya devam edelim:

l “Pensilvanya’da kaldığınız malikanenin helal paralarla alındığına yemin eder misin?

l “7 katlı Piramit’in tabanındaki gariban Müslümanlardan toplanan himmet paralarından İsrail’e bağış yapılmadığına yemin eder misin?”

l “Peygamber Kurbanı diyerek, Müslümanlardan topladığınız bağışlarla, Kiliseleri restore ettirmediğinize yemin eder misin?”

l “Paralelci Abi’ler ve Abla’ların sınav sorularını çalmadığına, çalıntı sorularla sınav kazandırmadıklarına, sınavı kazandırdıkları kişilerden her ay belirli bir haraç almadıklarına yemin eder misin?”

l “Başbakan’ın evini ve ofisini, Dışişleri Bakanı’nın çok gizli toplantısını dinletmediğine ve bu devlet sırlarının CIA’ya, İngiliz ve Alman İstihbaratı ile MOSSAD’a servis edilmediğine yemin eder misin?”

l “Zaman gazetesinin, Müslümanların bağışlarıyla kurulmadığına, bazı yöneticilerinin milyonlarca dolarlık yalılarda oturmadığına ve Müslümanların parasıyla kurulan ve her manşetinden haberdar olduğun bu gazetenin tam bir İslâm düşmanı gibi yayınlar yapmadığına yemin eder misin?”

l “Şantaj deseniz sizde!.. Montaj deseniz sizde!.. Pornoculuk deseniz sizde!.. İntihal deseniz sizde!.. Tehdit deseniz sizde!.. Casusluk deseniz sizde!.. İhaleye fesat karıştırma deseniz sizde!.. İsrail’e para vermediği için EPDK Başkanı Mustafa Yılmaz’ı mimlemek ve dinlemek sizde!.. Aylık ücretlerini zamanında ödeyemedikleri için, kız öğrencileri gecenin bir yarısı sokağa atmak sizde!.. Müslümanın parasıyla banka kurmak ve batışın eşiğindeki o bankayı kurtarmak için, faizli krediler aldırmak sizde!” deseler, bütün bunlar için; “Vallahi, Billahi, Tillahi hepsi yalan!.. Yemin ediyorum ki, bunların hiçbiri olmamıştır” diyebilir misin?..

Dün de söylediğim gibi;

“Hodri meydan” diyen ve iktidar mensuplarını “düello”ya çağıran sensin... 

Dolayısıyla, “ilk yemin”i etmek de sana düşer!..

Sen “Vallahi” de; söz veriyorum burada yayınlayacağım!..

Son sözüm;

“Paralelci şabalaklar”a!..

“Yeminleşme” başka şeydir,

“İğrençleşme” başka şey!..

Adam olun, iğrençleşmeyin!..

*******************************************************************

Ahmet Davutoğlu’nu niye hedef tahtasına oturttular?

Ahmet Davutoğlu’nun “Müslüman”lığından şüphe edilir mi?.. Elbette edilmez... Peki, işlerine geldiğinde “dini bir cemaat” olduklarını iddia eden “Paralel Çete”nin elemanları niye “hedef tahtası”na oturttular Davutoğlu’nu?..

Herhalde şu sözleri için:

“Gazzelilerin bize söylediği gibi bütün bu mazlumlar bize Allah’ın emanetidir ve Allah şahit olsun ki o mazlumlara sonuna kadar ezeli ve ebedi olarak sahip çıkacağız ve hiçbir yerde Filistin, Gazze davasını yalnız bırakmayacağız. Birileri tarafsız olalım diyecek belki, belki birileri Ortadoğu bataklığına bulaşmayalım diyecek ama biz o bataklık dedikleri Şam’ı, Şam-ı Şerif bilmişiz, o bataklık dedikleri Ortadoğu’daki Mekke’yi Medine’yi Kabe bilmişiz, o bataklık dedikleri Ortadoğu’daki Bağdat’ı kardeş bilmişiz, o bataklık dedikleri Kerkük’ü aziz bilmişiz, Ortadoğu bataklık değil, insanlığı ayağa kaldıran o aziz vahyin merkezidir, Hira’nın merkezidir, Beytül Dağı’dır, Kudüs’tür, Kahire’dir. Ana muhalefet partisi lideri ve birileri bataklık diyorlar, insanlığı aydınlatan Hira mağarasının olduğu Ortadoğu’ya... Oraya bataklık dedirtmeyeceğiz. Ortadoğu üzerindeki sömürgecileri bu bölgeden uzaklaştırana kadar gece gündüz çalışacağız, bataklık diye andıkları Ortadoğu’dan büyük bir medeniyet meşalesini ayağa kaldıracağız, Allah’ın izniyle.”

“Müslümanca bir duruş” sergileyen bu adamı hedef alanlar; nasıl bir “dinî cemaat”tir ve “hangi dinden”dir acaba?.. Buyursunlar, cevap versinler!..

yeniakit

Bu yazı toplam 401 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar