“Çözüm Süreci”yle 25 bin doları yakalarız

Hayli yorulduk ama, değdi...

Kolombiya, Küba ve Meksika’ya yaptığımız 4 günlük seyahatin ardından Türkiye’ye döndük... Gezi ile ilgili “gözlem ve izlenim”lerimi, Allah nasip ederse yarın yazacağım... Bugün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la, Meksika dönüşü uçakta yaptığımız sohbetten kesitler aktaracağım...

Ama, önce “bir önemli husus”ta bilgi vermek istiyorum.

NİYE HOUSTON’A İNDİK?

“Erken dönme” ve “Houston’a iniş” meselesine açıklık getirmek istiyorum...

“2 gün” olarak plânlanan Meksika seyahatinden “1 gün önce” döndük çünkü; “resmi temaslar” tamamlanmış, geriye “turistik gezi” kısmı kalmıştı... Bir gün daha kalsaydık, M.S. 150 yılında inşa edilen “Meksika Piramitleri”ni gezecektik...

Ne var ki; hem yorulmuş, hem sıkılmıştık... Bu isteğimizi Sayın Cumhurbaşkanı’na iletince, bir “anket” yaptırdı;

“Bir gün daha kalmak isteyenler,

Bir an önce dönmek isteyenler.”

Bu “demokratik oylama” sonunda, “dönelim” isteği ağır bastı... Dolayısıyla, geziyi “1 gün önce” bitirdik...

Olay budur...

Dönüşte “Houston’a inme” meselesine gelince... Öğrendim ki; özellikle“Paralelci internet siteleri ve yeminli Erdoğan düşmanı yazarlar”, uçağınHouston’a inmesi üzerine öyle “senaryo”lar üretmiş, öyle “spekülasyon”lar yumurtlamışlar ki, akıl-havsala alacak gibi değil... 

Neymiş; “Erdoğan’ın rahatsızlığı nüksetmiş de, Houston’da acil ameliyat olmuş!”

Neymiş; 

“Büyükelçi Serdar Kılıç ile MİT Müsteşarlığı meselesini görüşmüş!”

Hepsi yalan, hepsi palavra!..

Uçak, Houston’a tamamen “teknik sebepler”den dolayı indi... Daha önceRublin’e inmesi planlanmıştı ama, Houston’a inerse “yolun daha da kısalacağı” hesaplandı ve Houston’a inildi...

Ne ameliyat ne görüşme!..

Tamamen palavra!..

Ulan, bir “palavra” atacaksanız, bari bir ayağı yere bassın!..

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “45-50 dakika süren yakıt ikmali”esnasında “uçaktan hiç inmedi” ki; “ameliyat” olsun veya “görüşme”yapsın!.. Heyet üyelerinin bir kısmı uçaktan inip, bir anlamda “sigara molası” verdiklerinde; “Erdoğan uçakta uyuyordu!”

Söyleyin Allah aşkına;

“Uçakta uyuyan” bir insanın “ameliyat olması” veya kendisini karşılamak için alana gelen Büyükelçimiz Serdar Kılıç’la görüşmesi mümkün mü?..

Gözümüze mi inanalım, yoksa “siz Paralelci’lerin uydurmaları”na mı?..

Kullarından utanmıyorsunuz,

Bari Allah’tan korkun!..

Tabiî, Allah’a inanıyorsanız!..

3 ÜLKEDE NELER GÖRÜŞÜLDÜ?

Bu iki önemli mevzuya açıklık getirdikten sonra, gelelim “Erdoğan’la sohbet” meselesine...

“Meksika-İstanbul arasındaki 15 saatlik yol”un “son 3 saat”ine geldiğimizde; “uçakta bulunan 17 gazeteci” olarak Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanına gittik... Gidilen ülkeler ve gündemdeki konularla ilgili“soru”lar sorduk, “dobra-dobra cevaplar” aldık...

İşte sorular ve cevaplar:

l Kolombiya, Küba ve Meksika… 3 ülke ve hızlı bir ziyaretti. Aklınızda kalan, sizi etkileyen ne oldu?

- Buraları ziyaretimizde her bir ülkede 2 gün 3 gün kalmak suretiyle yapacağımız iş sadece turistik ziyaret olur. Bu sürede yapmamız gereken görüşmeleri gerçekleştirmekti. Ziyarette bunu gerçekleştirdik zaten. Fazladan kalmanın bir anlamı yoktu.  Tabi gittiğimiz ülkeleri de iyi değerlendirmek lazım. Bakıyorsunuz. Kolombiya’ya. Yaklaşık 1.2 milyon yüzölçümüne sahip bir ülke ama nüfusa baktığınızda 48 milyon kişi. Yüzölçümü ile nüfus orantılı değil. 

Küba’ya bakıyorsun. Ülkede 111 bin kilometrekare yüzölçümü, 11 milyon nüfus var. Dar bir yere sıkıştırılmış. Tabii özellikle Sayın Santos (Kolombiya Devlet Başkanı) sempatik ve Türkiye ile Kolombiya arasında bir şey yapalım gayreti içinde olan bir insan. 

Bizim tabii burada en çok etkilendiğimiz bizim dış ticaret hacmimizin maalesef kömür ağırlıklı olması. Maalesef diyorum... Kömür almamız nedeniyle dış ticaret hacminin ağırlığı olmuş. Bu ülkeden, yaklaşık 700 - 800 milyon dolar kömür ithal ediyoruz… Ama ben bunu doğru bulmuyorum. Kolombiya’dan alınan kömürün kalografik değeri yüksek olabilir ama biz kendi ülkemizin kömürünü kullanmalıyız. Bizim kömürümüzün kalografik değeri düşük olsa da bizim kömürü kullanmalıyız.. Tabii Küba farklı. İkili görüşmelerde çok çok önemli anılar var. 

ÖNEMLİ OLAN HALK DEVRİMİ

l İki devrimci sohbet etti diyorlar..

- Ben de şöyle söylüyorum, önemli olan halkın devrimidir. Silahlı devrim değil. Halk sandıkta devrim yapar ve onun için de mutlu olur. Yoksasilahla yapılan devrim, devrim değildir. Bunu tabii ben söyledim, Raul Castro değil...

Tabii Meksika’da Nyeto devlet başkanı. Seviliyor ülkesinde. Türkiye olarak burada belli bir performans ortaya koyarsak bir ilerleme kaydederiz.Meksika’da başkanlık 6 yıl. İki dönem yapılamıyor. Sayın Nyeto ile uzun uzun başkanlık konusunda konuştuk. Bu arada İbrahim Kalın Bey’i görevlendirdim. İbrahim Bey bu konuyu karşılıklı görüşecek ve içerik alacak.

BM’DE ROTASYON OLMALI

“Dünya 5’ten büyüktür” derken; sadece bu beş ülkenin neredeyse her dediği oluyor. Geri kalan ülkelerin dediği olmuyor. Filistin meselesinde de durum aynı. Tabii burada baskı, sindirme olayı devreye giriyor. Tüm dünya devletlerinin adaletli şekilde kurula gelebilmesi için mesela rotasyon olmalı. BM de bunu kabul ettiğinde, yani rotasyon BMGK’da da olmalı. Yani bu demektir ki her 10 yılda bir her ülkeye sıra gelir. Kıtalar, inançlar ona göre dengelenip her ülkenin hakkı olur... Mesela BMGK’da bir Müslüman ülke yok. Bu olmaz... Nasıl olacak?.. Geçici üyelik göz boyamadan ibaret.

l Obama’ya çıkışınızın gerekçesi neydi? Kimileri bunu sert bir açıklama olarak niteledi. Size gelen bir bilgi üzerine mi böyle bir açıklama yaptınız?

- Olaydan haberim vardı. Obama’ya yönelik sertti yumuşaktı derseniz bilmem. O sizin takdiriniz. Ama bir olay olduysa benim muhatabım o ülkenin başkanıdır. Benim çağrım onlaradır. Sonrasında yardımcısına da seslendim. Bu olmaz. Mesela bu ülkede değil de bizim ülkemizde olsaydı sessiz kalmazdık. Örnekleri var. Mesela büyükelçilik saldırısında biz tüm açıklamaları yaptık. DHKP-C ile ilgili araştırmalarımızı ve olayın detaylarını araştırdık. Tüm bilgileri de ABD ile paylaştık. Stratejik müttefiklik bunu gerektirir. Biz de kendilerinden aynı şeyi bekliyoruz…

NİYE SURİYE’Yİ GÖRÜŞMEDİLER?

Bir şey daha söyleyeyim. Mesela Ukrayna meselesi. Bunu Sayın Putin ile de birkaç kez görüştüm. Ülkede 5-6 bin kişi öldü biliyorsunuz. Görüşmeler yapıyorlar, müzakereler yapıyorlar, gidiyorlar geliyorlar yine Ukrayna’yı konuşuyorlar. Suriye’de 350 bin kişi öldü. Bu nedir diye sormayacak mıyız? Hâlâ Esed’le devam etme fikrindeler. Bir şey demeyecek miyiz?

Ukrayna için gösterdikleri hassasiyeti aynen Suriye için de bekliyoruz,Mısır’da da bekliyoruz. Mısır’da darbe oldu, bu ülkeler bu darbecileri desteklediler. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Bunları konuştuğunuzda yalnız kalıyorsunuz. Ama bu durum halklar nezdinde değil. Halklar nezdinde olunca karşılığını buluyor. 

PARALEL’İN İSRAİL ÖVGÜSÜ

l Paralel medya Amerika’da 3 Müslümanın öldürülmesini, öldürülenlerin dini kimliğine vurgu yapmadan sadece 3 kişi öldürüldü şeklinde verdi. Tabii bu tutum eleştirildi. Bunların bu tutumu ne anlama geliyor? Dini kimliklerine atıfta bulunmamaları ne demek?

- Paralel yapı hiçbir zaman dini kimliği kullanmamıştır. En önemli örnekMavi Marmara olayıdır. Başlarındaki zatın o konu ile ilgili İsrail’e övgülerini hatırlayın. Tavandakiler böyle. Taban ile bunları ayırmak lazım. Geç de olsa farkına varacaklar ama gecikiyoruz... Taban bunun bir an önce farkına varmalı. Ölen o üç kişinin annesi babası doktor. Kardeşler mimarlık okuyorlar. Bunları bir cani geliyor ve öldürüyor. Bunu kabul edemezsiniz. 

Şimdi bunlar kendileri bu tarz durumlarla karşılaşınca, mevzubahis olunca hemen fetvayı buluyorlar. “Faiz haram” derler, konu Bank Asya olunca herkese; “Gidin başka bankalardan faizle para çekin getirin Bank Asya’ya yatırın” derler. 

HALK BENİ BAĞRINA BASTI

l One minute gibi açıklamaların, sizi dünyada yalnızlaştırdığını ileri sürenler var. Ne dersiniz?

- Dünya nezdinde yalnızlığı umursamıyorum. Bizim için halkın nezdinde bir durumdur. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde görüyoruz ki halk bizi yalnızlığa itmemiş. Bağrına basmış. Dünyaya baktığınızda halklar nezdinde de yalnızlık yok. Liderler nezdinde olabilir ama bu durum da kıskançlıktan başka bir şey değil. 

ÇÖZÜM’LE 25 BİN DOLARA ÇIKARIZ 

l Ve son soru: Çözüm süreci ile ilgili birkaç güne kadar silah bırakma olacağı yönünde bilgiler var...

- Doğrusu bu açıklamayı Cuma günü bekliyordum. Olmadı. Doğrusu bugün-yarın böyle bir açıklama gelebilir ama biliyorsunuz uygulamaönemlidir. Geçen Nevruz’da da yaptılar açıklamayı ama uygulamadılar. Biliyorsunuz Habur’u da açtığımızda biz barış ve kardeşlik için yapmıştık bunu, onlar bunu şova çevirip lehlerine kullanmak istediler. 

Bunu uygulamada göstermeleri lazım... Tüm Türkiye’nin buna, bu kardeşliğe, bu birlikteliğe ihtiyacı var... Bu başarılırsa, bunun huzuru tüm Türkiye’yi etkiler. 78 milyon bu huzurdan nasibini alır.

Diyoruz ki biz niye 11 bin dolarda kalalım. Bunu 25 binlere çıkarmamız lazım.

Gözünüz Saray görsün

l Küba’ya Türk eli değmeli dediniz?

- Eski Havana’yı gezdiğimizde oranın mimarisini yapan zatla da görüştük. Türkiye’ye de gelecek. Tabii yukarıdan bakınca eski Havana muhteşem. Ama bunu geleceğe taşırsanız mümkün. Sayın Castro ile de görüştüm. Orada işler yavaş yürüyor tabii. Rakamlarda baktığımızda kişi başına düşen milli gelirlerinin 13 bin dolar olduğunu görüyoruz ama uygulamada sanki böyle değil. Ama doktor meselesinde sanırım 60-70 bin doktor ülke dışında. Bizim sağlık bakanımızla da görüşeceğim dönüşte. Olmazsa oradan doktor ithal edelim. Gelsinler bizim ülkemizde de çalışsınlar. Mevzuat belki uygun değil ama ona uygun hale getirelim. Faydalanalım bu durumdan. Madem iyiler, bize de faydası olsun. Mehmet Bey (Sağlık Bakanı) bir tıp merkezi üzerinde çalışıyor. Bunu Küba ile  paylaşabiliriz. Ortak çalışılabilir. Sağlıkta bazı sorunlar var. Yetiştirmek üzere gönderdiğimiz, gelmiyor. Bunu da halletmeliyiz.

l Fidel Castro ile görüşme şansınız oldu mu?

- Talep ettik ama sanırım sağlık şartlarından dolayı mümkün olmadı.

l Ziyaretinizi yarıda kesmeniz sosyal medyada tartışma konusu oldu...

- Sizinle anket yaptık. Dönmek istediniz, dönelim dedik. Tamamen demokratik.

Sayın Cumhurbaşkanı, “Kanalistanbul” başta olmak üzere, “bütün yatırımları titizlikle takip ettiğini” ve hangi yatırımın hangi aşamada olduğunu, rakamlar vererek tek tek anlattı...

Sonra, “Cumhurbaşkanlığı Sarayı”na kafayı takanların, gelip de;“Meksika’daki 500 yıllık Başkanlık Sarayı” ile “Küba’daki muhteşem sarayı görmeleri gerektiğini” söyledi ve ekledi: “Küba’daki sarayı görünce imrendim.”

Gerçekten muhteşem bir saray... Saray’ın içine girince sanki bir binaya değil, “orman”a girmiş gibi oluyorsunuz... Çünkü; Saray’ın her yanı çeşitlibitkiler ve ağaçlarla dolu.. Sayın Erdoğan, “Eğer bu Saray’ı daha önce görseydim aynısını bizim Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne de yaptırırdım”dedi... 

Kafalarına bizim Saray’ı takanlar, gelsinler de Saray nasıl olurmuş bir görsünler...

Bu Saray’ın herhangi bir zengin ülkede değil, sosyalist ve ambargo altındaki Küba’da olması çok daha anlamlı...

BİZİ, KİMSE ZORLAYAMAZ

l Küba’da “One minute” ile biliniyorsunuz. Bu çıkışınız nasıl bulunuyor bu ülkelerde? 

- Nyeto (Meksika Devlet Başkanı) ile bu konuları konuştuk. Örneğin“Dünya 5’ten büyüktür” sözünü söylediğimde Nyeto bunu onayladığını ifade etti. Bu arada biliyorsunuz Meksika’nın yüzde 80 ihracatı Amerika’ya. Bu arada, Nyeto’nun başkanlığına Amerika destek olmuştu. 

Bu arada benim de Obama’yla ilk göreve geldiği dönemde aram çok iyiydi. Hatta biliyorsunuz bizi Beyaz Ev denilen yerde ailecek ağırladılar. Orada bire bir toplantılar yaptık. Bütün bu görüşmelerden sonra baktık mesele anlayamadığım şekilde farklı gelişmeye başladı.

Biz “One minute” derken, Allah’tan başka kimse bize başka bir çizgi çizdiremez dedik... Bu çizgi doğruysa gideriz ama doğru değilse kimse bizi zorlayamaz. Biz “One minute” derken, kime dediğimiz belli. Bu zat (Şimon Peres’i kastediyor) bana, Cumhurbaşkanı olmadan önce bir teklifte bulundu. Burada, “Batı Şeria’da bir yapılanmaya gideceğiz. Parayı biz bulalım siz de inşaatta iyisiniz” dedi. Biz de “Tamam” dedik. “Parayı siz bulun, biz de TOKİ ile yapalım.” Tabii fazla uzun sürmedi, kendisiCumhurbaşkanı oldu. Fakat Cumhurbaşkanı makamı ona farklı bir hava getirdi. “Ne oldu Batı Şeria meselesi” dediğimizde; “Görüyorsunuz İsrail’in işleri ile uğraşıyorum” dedi... Oysa, İsrail’de cumhurbaşkanının bir fonksiyonu yoktur.  Biliyorsunuz başbakan etkilidir İsrail’de. SonraDavos’ta bir araya geldiğimizde, benim de taşı gediğe koymam gerekirdi.. O toplantıdan önce plaj bombalaması olmuş, çocuklar ölmüştü. Sonrasında Gazze’ye yönelik bombardıman yaşanmıştı. 

Biliyorsunuz biz, Olmert (Dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert) ile bir araya geldiğimizde aslında İsrail-Suriye arasındaki sorunun da son raddesine gelmiş, son cümleyi tamamlayıp imza aşamasına kadar gelmiştik. O son cümle edilse, Suriye ile İsrail arasında sorun kalmayacaktı. “Cuma’ya erteleyelim” dediler. Tabii biliyorsunuz Cuma’ya da Gazze’yi bombaladılar. O bombalamadan sonra 15 gün Olmert’e ulaşmaya çalıştım. Tabii Olmert’ten daha bir üst akıl, güç vardı. Tüm bunlar olunca Davos’ta karşı karşıya geldiğimizde böyle bir durum oluştu.

 ******************************************************************************

Seyahatlerin paralarını devlet değil, gazetelerimiz karşılıyor!

Hem “önyargılı” hem de “kalın kafalılar”ın bilmesini istiyorum ki; bu seyahatlerin “para”larını, kesinlikle “kendi cebimizden” ödüyoruz. 

Bunu açıklıyorum, çünkü bu olayı “yanlış bilenler” var... Meselâ; “turistik bir seyahat” için Küba’ya gelen “göbeği şişkin, ensesi kilise direği gibi kalın” bir Türk, gazeteci arkadaşlarımızdan birinin karşısına dikilip, şöyle demiş:

“Ben kendi paramla geziyorum... Siz de benim paramla geziyorsunuz!”

Arkadaş cevap vermiş:

“Sizin kimin parasıyla gezdiğiniz beni ilgilendirmez... Ama benim paramı, sen değil; gazetemin patronu ödüyor!”

Bu cevabı alan “göbeği şişkin, ensesi kalın” şahıs, “Haa, öyle mi” deyip, hemen uzaklaşmış!..

He ya, öyle!..

Ne sandıydın şaşkoloz!..

Şahsen ben, bu “seyahat”lere “son 10 yıldır” katılıyorum... Sadece “uçak ücreti” ödemiyoruz... Onun dışında, “bütün harcamaları” kendimiz yapıyoruz... “Otel ücreti, yeme-içme” filan, hemen hepsi, “kendi cebimizden” çıkıyor.. Ki, “bir gecelik otel ücreti”; bazen “250-300 dolar”, bazen de “1000-1700 dolar” olabiliyor.

Meselâ, bir-iki yıl önce “G-20 Zirvesi” için gittiğimiz Petersburg’ta; “iki gecelik otel ücreti olarak 3 bin 400 dolar” ödedik!..

Bu ücretleri; “Cumhurbaşkanlığı” veya “Başbakanlık” değil,“gazetelerimiz” ödedi!..

“Sizin paranızı ben ödüyorum” diyen “ensesi kalın gerzekler” bilsin ki; bizim paralarımızı, “yeminli Erdoğan düşmanları” değil, “okurlarımız”ödüyor!..

Bunu bilin, daha da konuşmayın!..

yeniakit

Bu yazı toplam 514 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar