Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bu Suriyelileri ne yapalım!?

Bakın, Suriye bizim can damarımızdır. Orayı boş bırakırsanız, birileri yeniden PKK koridoru, Şii koridoru açmaya çalışacaktır. Bu zorunluluk bir yana, Suriye davası bizim için din davası, tarih davası, insanlık davasıdır.

Biz Suriye’de etkin güç olmaya başlayınca birileri Libya’yı, Doğu Akdeniz’i, Kıbrıs’ı kaşıyacaktır. Oralarda da bayram gösterince Ege’yi kaşıyacaklardır. İyi ya bizim tarihi sınırlarımıza geri dönmek için bize fırsat sunuyorlar. Korkaklar tarih yazamaz ve biz biliyoruz ki “La galibe illallah”! Biz Allah’ın ipine tutunduktan sonra, onun rızasına teslim olduktan sonra ne gam!

Bugün Haleb’teyiz, yarın nerede olacağız bakalım. Milli ordu mutlaka Haleb’e girmeli. 2 yıl sonra seçim var. Seçmenler yazılırken, Türkiye’deki göçmenler evlerine dönmeli. Türkiye, Haleb, İdlib’deki Suriyeliler zaten Suriye nüfusunun yaklaşık yarısı.. 

Ne buyurmuştu Allah (c.c) Nisa 75’te: “Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” Hani “Müslümanlar kardeş”ti. Evet, bir Müslüman Resulullah’ın buyurduğu gibi; Müslümanlar sadece kardeşine zulmetmemekle kalmaz, kim kime zulmederse o mazlumun yanında zalime karşı durur ve insanlar onların elinden, dilinden yaptıklarından emin’dir. Müslüman biri, kendine sığınan bir Müslümanı, bir mazlumu düşmana, zalimlere teslim etmez. “Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim, bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır.” Onların dedikodusunu, gıybetini yaparak onların hatalarını ortalığa yayarak onları itibarsızlaştırmaz. 

Mekke’den Medine’ye hicret edenlere nasıl davranmıştı Müslümanlar. “Bizim Suriye’de ne işimiz var”, “Onların burada ne işi var” diyenler tarihi cahilleridir. Vicdansızlardır, dinden haberleri yoktur.

Ebu Eyyub el Ensari kimdir. O semtin adı niye Eyyub. O kişi değil mi idi, bizim için takvim başlangıcı olan Hicret’te peygamberimizin evinde kaldığı kişi. Eyyub Ensar’dandı. Ve bizim de bugün “Ensar” geleneğini sürdürmemiz gerekmiyor mu? Peygamberimiz de muhacirdi! İnsanlık tarihinin, sıfatı adı olan en muhteşem kadınının adı neydi: “Haacer”! O muhacir kadın! Hacca-Umre’ye gidenler niye Safa ile Merve arasında koşarlar, şeytan taşlarken kimin yerine koyarlar kendini, Kâbe’yi tavaf ederken içeride kim vardır.

Yesrib’i “Medine” yapan ve İslam medeniyetinin başlangıcı yapan olay bir Hicret olayı ardından yapılan sözleşme değil mi idi. Birileri hâlâ bu değerden uzak ve onlar Mekkeli müşrikler gibi davranarak, o zamanının müşriklerinin “Ebul Hakem” diye etiketledikleri ve yücelttikleri Ebu Cehil’in peşinden gidiyorlar. Suriye gerçeğini anlamayanlar, ne Alparslan’ı, ne Fatih’i ve ne de Selahaddin’i anlayabilirler. Onlar Allah’ın emrini bırakıp kafalarını ve gönüllerini Sykes-Picot’a endekslemişlerdir. Eğer akletmeden bu inatlarını sürdürecek olurlarsa yarın onlarla haşrolacaklardır.

Bu fikrin sahipleri kadir-i mutlak ve bir olan Allah’ın hükmünden habersiz gözüküyorlar. Bush’un planı neymiş, Trump ne demiş, Siyonist planlar, Trump’ın siyasi planlarından söz ediyorlar. Kraliçe’nin, Macron’un, Merkel’in hesapları arasında kaybolup gitmişler. “Allah’ın rızası” kimin umurunda. Bir işte “kişisel çıkar” ya da “Ulusal çıkar” yoksa “bize ne” değil mi?

Sahi biz bu dünyaya niçin gönderilmiştik. “Ahiret” diye bir âlem vardı değil mi? Bunların borsa/piyasa değeri yok değil mi? Hoş din tacirleri ellerinden gelse dini de metalaştıracaklar ve emtia borsasına kote edecekler. Ama bu kafada olanlar, hacca, umreye de gitseler “Medine”yi hiçbir zaman anlamayacaklar. Oraya gidip şeklen belli seremonileri, ritüellerini yerine getirip bir takım ikonlaştırdıkları hediyelik eşyaları alıp gelecekler. Sahi, Suriye ne demek? “Asur’ların ülkesi”. Ellerinden gelse Anadolu’yu da “Etilerin-Sümerlerin ülkesi” yapacaklardı. Suriye dedikleri yerin eski adı Bilad-ı Şam. Daha doğrusu Dımaşk. Arap yarımadasının kuzeyi. Yani Arz-ı Mev’ud coğrafyası. Yani Nil ile Fırat arasındaki yer. Siyonistler “Süleyman Mabedi”ni yeniden inşa ettiklerinde, Kudüs tamamen onların olunca Arz-ı Mev’ud’a yönelecekler. Yani Nil ile Fırat arasına. Anadolu coğrafyasının Güney Anadolu hattı bu bölgenin içinde. Birçok kişi şunun farkında değil, benim babam doğduğunda, Torosların güneyi, Osmanlı’nın Halep eyaletine bağlı idi. Yani 100 yıl kadar önce bir Maraşlı, Osmaniyeli olarak ailemizin tapu, nüfus ve mahkeme kayıtları Halep’teydi. Bakın, insanlık tarihinin ilk kanı bugünkü Şam vilayetinde, Habil Kabil arasında döküldü. Son büyük kitlesel kanlı olayı da, rivayetlere göre Haleb civarında, El Bab denilen kapıdan giriş yapan Müslümanlarla İskenderun’dan giriş yapacak ehli Salim arasında, Melheme-i Kübra ya da adına Armageddon denilen savaştan önce dökülecek. Birileri ne Antakya’yı bilir, Ne Simon dağını, ne de Amik ovasını, Amanos’ları. Antakya’da Çingene kız mozaikleri vardır, Simon dağının adı Samandağı olmuştur. Amik ovası bereketlidir, Amanos, yaylaları ile ünlüdür. Bu kadar bilgi ile bu insanlardan neyi bekleyeceksiniz ki! Ne verdiniz ne istiyorsunuz. Aşağıda konuyla ilgili bazı ayet mealleri veriyorum. Bunlara, eğer müfsit bir gaye taşımıyorlarsa, kapınızı kapayamaz ve özellikle de gayrimüslim bir ülkeye göçe zorlayamazsınız. Burada kalmaya da zorlayamazsınız. Kendileri gitmek istiyorlarsa o başka. Yurtlarında esenlik ve güven sağlanana kadar onlar misafirimiz olarak kalacaklardır.

İbrahim 14/13-14: “O küfredenler, Peygamberlerine şöyle dediler: “Elbette ve elbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız yahut mutlak ve mutlak dinimize döneceksiniz”. Bunun üzerine Rableri kendilerine (o peygamberlerine): “O zalimleri muhakkak helak edeceğiz” diye vahiy etti. Ve onlardan sonra sizi behemehâl, o yurda yerleştireceğiz. İşte bu (mükâfatım), benim makamımdan korkanlara, benim tehdidimden korkanlara hastır.”

Ankebut 29/56: “Ey inanan kullarım, benim arzım geniştir, bana kulluk edin. (Eğer bir şehirde bana kulluk etmeniz mümkün değilse, bana rahatça kulluk edeceğiniz başka bir şehre göçün).” 

Hac 22/40: “Onlar (o müminlerdir ki) haksız yere ve ancak “Rabbimiz Allah’tır” diyorlar diye yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah bazı insanları(n şerrini diğer) bazısı ile def etmeseydi, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yıkılıp giderdi. (Dinine) yardım edenlere elbet Allah da yardım eder.” 

Al-i İmran 3/195: “Nihayet Rableri onlar(ın duaların)a (şöyle) icabet etti: “İçinizden gerek erkek, gerek kadın -ki kiminiz kiminizden (hâsıl) olmadır- (hayırlı) bir iş yapanın amelini ben elbette boşa çıkarmayacağım. İşte hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda işkenceye, hakarete, ziyana uğrayanların, muhabere edenlerin ve öldürülenlerin de, andolsun suçlarını örteceğim ve andolsun Allah canibinden bir mükâfat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan cennetlere de sokacağım.” 

Nisa 4/100: “Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde gidecek, barınacak birçok yer bulur, genişlik de bulur. Kim evinden, Allah’a ve O’nun Peygamberine muhacir olarak çıkıp da sonra kendisine ölüm yetişirse muhakkak ki onun mükâfatı Allah’a düşmüştür.” 

Nahl 16/41-42: “Zulme uğratıldıklarından sonra Allah yolunda hicret edenleri biz dünyada elbet güzel bir surette yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise herhalde büyüktür.” (o muhacirler hak yolunda) sabır ve sebat edenler ve ancak Rablerine güvenip dayanmakta olanlardır”. 

Enfal 8/72: “İman edip hicret edenler, Allah yolunda bulunanlar, canları ile (mallarıyla) cihatta bulunanlar, (muhacirleri) barındırıp yardım edenler (yok mu?), işte onlar birbirinin (mirasta) velileridir. İman getirip de hicret etmeyenlere ise, hicret edecekleri zamana kadar, sizin onlara hiçbir şey ile velayetiniz yoktur. (Bununla beraber) eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse yardım etmek üstünüze borçtur. Şu kadar ki sizinle aralarında muahede bulunan bir kavmin aleyhine değil.” 

Hac 22/58-59: “Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlar(a gelince) Allah onları muhakkak güzel bir rızık ile rızıklandıracaktır. Çünkü rızık verenlerin en hayırlısı muhakkak ki Allah’tır, bizzat kendisidir. O, her halde bunları hoşnut olacakları bir yere sokacaktır.” 

Nisa 4/98-99: “Erkeklerden, kadınlardan, çocuklardan zaaf ve acz içinde bırakılıp da hiçbir çareye gücü yetmeyen ve (hicrete) bir yol bulamayanlar müstesna. İşte onlar (böylece) Allah’ın onları affedeceğini umabilir(ler). Allah çok affedici ve yargılayıcıdır.” 

“Allah yolunda hicret eden müminlerin mükâfatları”ndan bahseden başka çok sayıda ayet var. Bunlardan bazıları şöyle: Bakara 218, Enfal 26, 28, 72, 74, 75, Hac 58, 59, Tevbe 20, Nahl 40, 41, 91, 105, 110 Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 672 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar