Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

Bölgemizde Yeni Gelişmeler Sürpriz İttifaklar ve Omuzlarımızdaki...

Bölgemizde Yeni Gelişmeler Sürpriz İttifaklar ve Omuzlarımızdaki Tarihi Sorumluluk

Biraz geriden alacak olursak; aslında bölgemizdeki en sürpriz gelişme; Mısır’daki İhvan yönetiminin, meşru cumhurbaşkanı Dr. Muhammed Mursi’nin doğrudan Suud rejiminin talimatı ile devrilmesi oldu.

Petro dolarlarıyla dünyada “İslam’a hizmet” yolunda çabalarıyla (!) tanınan Suud rejiminin, Mısır’daki kanlı darbenin arkasındaki asıl güç olduğu zamanla çok daha iyi görülür oldu. Öyle ki, Darbe karşıtı yüzbinlerin toplandığı Rabia ve Nahda meydanlarının silahla (kanlı bir şekilde) dağıtılması emri de bizzat Suud istihbarat şefi Prens Bender Bin Sultan tarafından darbe şeflerine verildiği de medyada yer aldı.

Çok geçmeden Suudi Arabistan içişleri bakanlığı yayınladığı “terör örgütleri” listesine “Mısır İhvan-ı Müslimin Hareketi”ni alarak, İhvan’a ve Muhammed Mursi’ye verilecek her türlü maddi ve manevi desteğin suç olduğunu ve bunu yapanların cezalandırılacağını duyurdu.

“Arap Baharı” adı altında sunulan süreçte, özellikle de Mısır’da Mübarek rejimine karşı halk ayaklanmasını El Cezire üzerinden dünyaya yansıtılmasında etkin bir rol oynayan Katar rejimi, daha sonra Sisi darbesine karşı da İhvan’ın yanında duran bir görüntü vermiş, Gazze ve Hamas’ı destekleyen ülke görünümü ile bu pozisyonunu dünyaya sunmuştu. Katar Emiri Hamad bin Khalifa Al Thani'nin debdebeli Gazze ziyareti de bunun bir yansımasıydı.

Diğer yandan başını Suudi Arabistan’ın çektiği “Körfez Ülkeleri Savunma İşbirliği Konseyi” içinde yer alan Katar rejimi, bu “aykırı” duruşu dolayısıyla Suudi Arabistan tarafından azarlanmış, bunun ardından Katar yöneticileri önce Riyad’a giderek, Konsey ülkeleri içinde aykırı bir rolünün olmayacağı güvencesini vermiş, ardından da bizzat Suud Kralı Abdullah’ın girişimiyle, Mısır’daki darbe rejimine desteğini açıkça ve resmen sunmuştur. Yakında ise Riyad'da Suud-Mısır-Katar liderleri arasında bir zirve düzenlenip yeni ittfak Suud sarayında taçlandırılmış olacak.

Suudi Arabistan’ın öncülüğünde gelişen bu süreçte en çok sevinen taraf siyonist rejim oldu. Katar-Mısır ilişkisinin, Hamas üzerinde baskı oluşturacağı belirtilerek, bu yeni ittifakın İsrail’in güvenliği açısından stratejik bir önem taşıdığı bizzat Siyonist rejim medyasında da yer aldı…

Katar’ın bu yeni adımı siyonist rejiminin güvenliği açısından ne kadar sevindirici ise, Katar’ın Türkiye, İhvan, Hamas ve Gazze ile olan ilişkilerinin geleceği açısından da ayrı bir önem taşıyor.

Bu süreç kuşkusuz ki, en çok karargahını Şam’dan Doha’ya taşıyan Hamas liderliğine karşı kurulan bir kumpas anlamına da geliyor.

Mısır darbesi sırasında açıkça ve net bir şekilde darbe karşıtı bir tavır takınan Türkiye hükümeti, özellikle de Sayın Recep Tayyib Erdoğan, önce Suudi Arabistan tarafından arkadan hançerlendi, şimdi ise Katar tarafından hançerleniyor...

Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn rejimlerinin de bu ittifakın içinde olması itibariyle, ortada Suudi Arabistan’ın başını çektiği bir Körfez blokunun İhvan’ın tamamıyla boğulması ve Gazze’deki Hamas yönetiminin yıkılarak yerine Mahmud Abbas liderliğinde bir yönetimin yeniden kurulması üzerine bir mutabakat sağlandığı görülüyor.

Suudi Arabistan ve Körfez rejimlerinin bu yeni hamlesinin sloganı ise “siyasal İslam ve aşırı akımlarla mücadele” şeklinde tanımlanıyor.

Diğer taraftan ise, Siyonist rejim başbakanı Benyamin Netanyahu gizleme ihtiyacı hissetmeden Suudi Arabistan’ın başını çektiği bu inisiyatifin Siyonist rejimin çıkarlarıyla örtüştüğünü, “İsrail’in Arap dostları ile ortak çıkarlarda buluştuğu”nu dile getiriyor.

Yine bu sırada Suudi Arabistan İstihbarat şefi Prens Bender Bin Sultan’ın Siyonist rejim istihbaratı MOSSAD’ın şefi Tamir Pardo ile gizlice buluştuğu medyada yer alıyor.

Tam bu sırada, Suriye konusundaki anlaşmazlıklar dolayısıyla ilişkilerde bir gerileme dönemi yaşayan Hamas ile İran arasında ileri düzeyde görüşmeler yeniden başlayarak, Hamas siyasi büro lideri Halid Meşal’in yakında İran’a yapacağı ziyaretle, İran ile ilişkilerde yeni bir sayfanın açılacağı belirtiliyor.

Hamas’ın 27. Yıl kuruluş yıldönümü dolayısıyla askeri geçit töreni düzenleyeceğini açıklayan İzzeddin el Kassam Tugayları görkemli bir askeri geçit töreni sırasında, Kassam Sözcüsü Ebu Ubeyde aracılığı ile İran-Hamas arasındaki ilişkinin boyutlarını açıkça dile dile getiriyor.

Ebu Ubeyde başta İsmail Heniyye olmak üzere tüm Hamas liderliğinin bulunduğu platformdan okuduğu Kassam bildirisinde, Gazze’nin Siyonist düşmana karşı direnişinde ve elde ettiği zaferlerde desteği olanlara yaptığı teşekkürde, “Bu başarıda direnişe destek olan herkese teşekkürü bir borç biliriz. Bu desteği sağlayan tüm fertlere, tüm gruplara ve tüm ülkelere teşekkürü borç biliriz.  Bu ülkelerin başında İran İslam Cumhuriyeti gelmektedir. Bizlere tüm maddi desteği ve silah desteğini sağlamıştır. İşgal devletinin savunma sistemini etkisiz hale getiren füze desteğini ve tanksavarları bize sağlamıştır. Bu destekle, Allah’ın yardımıyla ve mücahitlerimizin imanıyla Siyonistlerin yenilmez olduğu algısı paramparça edilmiştir”ifadeleriyle, teşekkürün ötesinde, Gazze direnişi ve Hamas ile İran arasındaki ilişkinin stratejik derinliğini de gözler önüne seriyor.

Gelinen bu noktada; ABD-İsrail-Körfez ülkeleri (Ürdün-Mısır dahil) arasındaki kurulan bu yeni ittifakın hedefinde ise İhvan, Hamas, İslami Cihad, Hizbullah, İran ve Türkiye yer alıyor.

Suriye üzerinden Türkiye’ye farklı roller biçmeye kalkan, Türkiye’yi kendi ajandaları için bir sıçrama tahtası gibi kullanmaya kalkan uluslararası ve bölgesel güçler, şimdi ise Türkiye’yi İhvan, Hamas ilişkileri üzerinden hizaya çekmeye uğraşıyor.

Bu ittifak şimdi Türkiye’ye “Mısır cunta rejimi kabul ederek, cunta karşıtlığına son ver, Hamas’a baskı uygulayarak, “çift devletli çözüm” ekseninde Arap barış inisiyatifini kabul etmeye zorladayatmasında bulunuyor.

Türkiye dış politika itibarıyla yeni bir dönemece girmiş durumda. Bizim umudumuz ise, Türkiye’nin bu kirli ve hain ittifaka karşı Gazze’nin, Hamas’ın, direnişin ve İhvan’ın yanında duruşunu değiştirmeden koruması, politikalarını bu ittifakın kumpaslarını kıracak şekilde belirlemesi…

Bölgemizdeki bu gelişmeler son yıllarda hangi oyunların hangi enstrümanlarla oynandığı, hangi yapay proje ve senaryolarla hangi kumpasların kurulduğu gerçeğini herkesin gözleri önüne seriyor.

 Washington, Tel Aviv, Londra, Riyad ve Doha mahfillerinde hazırlanan senaryolar sonucu bölgemizin hangi ateşin içine atıldığı, yüzlere takılan maskelerin ardında hangi şeytani yüzlerin saklandığı, sözde dostluk gösterilerinin gerisinde hangi düşmanlıkların yattığı her özgür vicdanın görüp kavrayacağı bir gerçektir artık.

Siyasetçilerimizin, aydınlarımızın, kanaat önderlerimizin, sorumluluk mevkiinde olan her bir müslümanın bölgemizin geleceği ve ümmetimizin esenliği adına bu kirli ve haince ittifak karşısında seslerini yükseltmesi, ümmete karşı olan sorumluluğun kaçınılmaz bir gereğidir. Bizler küresel ve bölgesel güçlerin kurduğu bu ihanet ağını parçalama noktasında bütüncül ve kollektif bir irade ve inisiyatif ortaya koyma durumundayız. Bu tarihi sorumluluk, ümmet bilinciyle dilimizde, duruşumuzda, adımlarımız ve söylemlerimizde karşılık bulmalıdır...

Bu herkes için bir sorumluluk ve dürüstlük sınavıdır....

velfecr

Bu yazı toplam 64659 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar