Başörtüsü Platformlarında Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Platformlarında Bu Hafta(FOTO)

Konya'da 240.,Ankara'da 323.,Sakarya'da 345.,Akyazı'da 271.,

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 240. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Rahman, Rahim Allah'ın adıyla
Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'ın ve Resulü'nün çağrısına uyun ve bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, onun huzurunda toplanacaksınız.. (Enfal Suresi 24. Ayet)
''ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH DOĞRU SÖYLEMİŞTİR".''
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
İnsanlık tarihinin Gönderilen son peygamberi Hz. Muhammet (S.AV.) in doğumunun yıl dönümü münasebetiyle kutlanılan kutlu doğum haftasının peygamberi anlama onu örnek alma getirmiş olduğu evrensel mesajı bütün insanlığa ulaştırma çabalarını takdirle karşılıyoruz. Gelinen bu noktada insanlığın ilahi emirlere uymadığını bunun neticesi olarak ta İslam dünyasının içinde bulunduğu keşmekeşliği ve aymazlığı çok daha iyi anlıyoruz.
Tunus'ta başlayan Arap baharının uğradığı Libya, Mısır, Yemen ve son olarak da Suriye'nin içinde bulunduğu durum, bugün örneğimiz, canımızdan çok sevdiğimiz, kutlu nebiyi en iyi şekilde anlayamadığımızın bir göstergesi değil midir? Bu gün Kaddafi sonrası Libya'nın içinde bulunduğu bölünmüşlük, Mısır da adının mübarek kendisinin na mübarek olan zevatın temsilcisi durumunda bulunan, Ömer Süleymanın cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesi, Suriye de sözde varılan ateşkese rağmen silahların susmaması, akan kanın durmaması, hala insanların can güvenliği endişesiyle ülkeyi terk etmesi, batı emperyalizminin Suriye de uygulamaya çalıştığı ateşkesin yeterli olmayışı, batının gerçekten ateşkes isteyip istemediğini akıllara getirmektedir. Birleşmiş milletlerin ve Arab liginin temsilcisi Kofi Annan'ın yapmış olduğu çağrının adı gibi kof mu olacağı sorusu akıllara gelmektedir. Gelinen bu süreçte Müslümanların tarafını açıkça ortaya koymaları beklenirken, İran'ın ve küresel müsteşriklerin alt yapısını oluşturdukları Sünni Şii çatışmasının, İran'ın ulus devlet anlayışı üzerine kurulu, bu tür yanlış politikaları destekleme gafletine düşmesi ve Suriye tarafından Türkiye'de bulunan mülteci kamplarına ateş açılması, ateş çemberinin bölgeye sıçratma planları mı yapıldığını düşündürmektedir.
Hiçbir uluslar arası antlaşma ve hiçbir reel politik durum, Esad'ın yapmış olduğu bu insanlık dışı vahşeti örtmeye yetmez, yetmeyecekte. Oynanan bu kirli oyunları dünya Müslümanlarının ve özellikle bu bölgelerde bulunan Müslüman halkların titizlikle izlemeleri ve bu oyunlara alet olmamaları çağrısında bulunuyoruz.
Bir dönem kendilerini bu ülkenin hakimi olarak gören ve 1000 yıl süreceği söylenen 28 Şubatın mimarlarından hesap sorulmaya başlanması, tarihin o karanlık dönemlerinin bir bir irdelenmesi ve aydınlığa çıkartılması, toplumun herkesimi ile sonucu merakla beklenen bir husus olmuştur.28 Şubat'ın sadece askeri ayağının değil aynı zamanda medya, aynı zamanda siyaset ve aynı zamanda da finans ve fikir babalarının ayrı ayrı hesaba çekilmesi ve yapmış oldukları haksız uygulamalardan dolayı gereken cezayı almalarını önemsiyoruz.28 Şubat postmodern darbesi ile sürgün edilen görevden uzaklaştırılan öğrenim hakları gasp edilen ve değişik şekillerde zulme uğrayan insanlarımızın, mağduriyetlerinin giderilmesi 28 Şubat'ın izlerinin silinmesi açısından önemlidir.
Türkiye'de her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söyleyenler, başörtüsü mağduriyetlerini ve bu alanda özgürlük isteyen sivil toplum kuruluşlarının engellendiğini görmüyorlar mı? Geçtiğimiz günlerde Gaziantep de yaşanan Tesettür seferberliği platformu tarafından halkı bilinçlendirmek amacıyla bastırılan ve üzerinde "KAMUSAL ALANA GİRENE KADAR DEĞİL ZULÜM BİTENE KADAR" yazılı el ilanlarının toplatılması ve İzmir valiliğinin bu yıl içerisinde yapılacak hiçbir kutlu doğum etkinliklerine izin vermeyeceğini açıklaması hala baskıcı zihniyetin aramızda olduğunun bir göstergesi değil mi? Yapılan bu uygulamaları ve tavrı şiddetle telin ediyoruz.Müslamanları baskıcı zihniyete karşı onurlu ve dik durmaya davet diyoruz.
Zulmün sona erip hayatın ahlak sınırları içerisinde şekillendiği tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 241. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allaha emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

23 CEMAZİYEL EVVEL 1433
14 / NİSAN / 2012

A.İ.Ö.P. 323.Hafta Basın Açıklaması
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformunun düzenlemiş olduğu 323. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.
Kadim darbe geleneğinin modern İttihatçı versiyonu olarak tanımlayabileceğimiz, siyasete ve topluma yönelik, sivil ve askeri bürokratik müdahale olan "28 Şubat Post Modern Darbesi" ile ilgili tahkikatın bu hafta içerisinde başlatılmış olması son zamanların en güzel gelişmelerinden biri olmuştur.
Bilindiği üzere, 28 Şubat 1997 tarihinde gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu Toplantısında alınan ve ilan edilen kararlar ile ve sonrasında hukuk dışı yapılanmalara eliyle yargı kurumlarına ve sivil siyasete müdahale edilmiştir. İdari işlemlerin usul ve esas yönünden geri alınamaz bir işlem hüviyetine bürünmesi, brifing almış hakimlerin önünde adil yargılanmanın ihlal edilmesi, mağduriyetlere yönelik yargılamaların hukuksuz bir yapı tarafından karara bağlanması sebebiyle, 28 Şubat sürecindeki tüm yargılamalar mağduriyetlere sebep olmuş, adil yargılanma ilkesi ihlal edilmiştir. Batı Çalışma Grubu adlı illegal oluşum tarafından kontrol ve koordine edilen yargı mensuplarının, 28 Şubat sürecinde verdiği bütün siyasi kararlar hukuka aykırı ve şaibelidir.
Hukuka aykırı bir oluşumun aldığı hukuksuz kararlar sonucu bir çok kişi görevinden alınmış, öğrenciler eğitim haklarından yoksun bırakılmış, disiplin cezaları ile üniversitelerden ilişikleri kesilmiş, farklı görüş ve ideoloji sahipleri hürriyeti bağlayıcı cezalarla tecziye edilmiştir. Hukuksuzluk uygulamalarına karşı dönemin hukuk yargılamaları da çare olmamış, ideolojik kararlarla insanların hayatları karartılmıştır. Bu sebeple, binlerce insanın hayatını karartmış olan 28 Şubat süreci yargı kararlarının iptali ve yeniden yargılanma imkanı sağlanması için Meclisin konu ile ilgili bir yasa çıkartması çağrımızı buradan yineliyoruz.
Bugün halen devam eden başörtüsü zulmü 28 Şubat hukuksuzlukları geleneğinin bir parçası olarak sürdürülmekte olup, ne yazık ki halen üniversitelerde de başörtüsü sorunu tümüyle çözüme kavuşturulamamıştır. Geçmişle hesaplaşırken aynı zamanda yaşayanların mağduriyetlerine yönelik kesin kazanımlar elde edilmeli, muvakkat çözümlerden kaçınılmalıdır. Hacettepe Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi çeşitli fakültelerinden tarafımıza yapılan başvurularda, öğrencilerin halen sınıflardan çıkarıldığı, koridorlarda tahkir edildikleri ve not ile tehdit edildikleri öğrenilmiştir.. Konuyla ilgili gerekli hukuki girişimler başlatılmış olup, bu konuda çağrıda bulunan ve yardım talep eden tüm öğrencilerin Ankara İnanç Özgürlüğü bileşenlerine başvurmaları ve keyfi yasağın sonlandırılmasına katkı sunmaları temennimizi de tekrar etmek isteriz.
Öğrencilere yaşatılmak istenen korku imparatorluğunun yıkılması, hala "başörtü ile girebileceğine dair yazı getir" şeklinde beklentileri olan öğretim görevlilerinin konuyla ilgili bilgilendirilmesi gerekmektedir. Kaldı ki, bu konuda itirazı olan öğretim görevlilerinin başörtü ile giren öğrencilerin kişilik hakları ve temel haklarına yönelik müdahaleler ile ilgili gerekli tedbirlerin alınması, keyfi yasağı sürdüren hocalara yönelik soruşturma başlatılması önemlidir,
Son olarak, Suriye'ye belgesel çekimi gerçekleştirmek üzere giden gazeteci Hamit Coşkun ve Adem Özköse'nin hayatları ve sağlıkları hususunda endişeler artmakta, Suriye yönetimi ise zulümlere devam etmektedir. İnsan hayatlarının pazarlık konusu olamayacağını ve derhal Hamit Coşkun ve Adem Özköse'nin Türkiye'ye teslimi hususunda gerekenlerin yapılmasını, Suriye yönetiminin uyguladığı insanlık dışı politikalardan vazgeçmesi çağrısında bulunuyoruz.
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına;
Av. Şükrü SUNGUR
MAZLUMDER ANKARA ŞUBE

Ülkemizde nihayet güzel işler de olmakta.

Eğitim konusundaki gelişmeler, tam olmasa da eğer içi doldurulabilirse bir rahatlama getirecek gibi gözüküyor. Mecburi eğitimin kademelendirilmesi, Kur'an öğreniminin önündeki engellerin kaldırılması, ÖSYM (Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi)'nin imtihanlarına girişte ve Üniversite eğitiminde tam olmasa da başörtüsü ile ilgili yapılan düzenlemeleri takdir etmemek elde değil.

Fakat uygulamalar da hiçte öyle gözükmüyor. Zulüm, haksızlık ve gasplar hâlâ tüm hızıyla devam etmektedir. Bu arsızlığa, bu pervasızlığa kesin olarak bir dur diyecekte yok gâliba!!!

Geçen hafta Üniversite imtihanlarında Çanakkale Üniversitesinin bir okulunda imtihana giren başörtülü öğrencilere "Baş Açtırma İbadeti" yaptı bazı görevliler. Sanki artık bu son demleri ve ellerine geçirdikleri fırsatı değerlendirerek kendilerince bir iman şuuru içerisinde, başörtülü öğrencilere "Zulüm İbadeti Yaparak" kendilerini tatmin ettiler.

Ancak biz inanan Müslümanları asıl üzen ise, o zulüm ibadeti yapan gericilerin emirlerine hiçbir tepki vermeden, hakkını arayıp sormadan, Rabbinin rızasını düşünmeden, gidip bir köşede başlarını açıvermeleri idi. Bu kadar ucuz olamaz o kafaya takılan örtü. Öyle höt denince hemen baştan aşağıya kayıverecek ucuz bir şey değildir. Bunun acısı sonra çok kötü çıkar, bu da böyle biline ey iman eden hanımefendiler!!

Bir başka zâlim tasallutu ise Manisa'da zuhur etti. Alaşehir İlçesi Bayan Nüfus Müdürünün, Nüfus Cüzdanı değiştirmek isteyen bir Müslüman hanımefendiye baskı, zulüm ve hakarete varan densizliğidir. Ancak hanım kardeşimiz gereken hassasiyeti göstererek, ağzının payını vererek zulme boyun eğmemiştir.

Anlaşıldığı kadarıyla başörtüsü meselesinin böyle çözüme kavuşması zor gözüküyor. Bunun hâl edilmesi için; İlköğretim dahil bütün eğitim sistemi içerisinde, bütün resmî daireler ve alanlar olmak üzere her yerde hiçbir yaş sınırı ve meslek ayrımı gözetmeden derhâl serbest bırakılması gerekmektedir.

Birçok kanunlar hazırlanıp, kararlar değiştirilmesine rağmen henüz Müslümanların gasbedilen haklarının iadesi konusunda ve haklı taleplerine gerekli cevaplar verilebilmiş değildir. Bu sistem böyle devam ettiği müddetçe de verilemeyecek gibi gözüküyor. Onun için de tam bir değişim diyoruz.

Yine Ülke insanına zulüm yollarının temel kaynakları olan darbeler-ihtilâller-cuntalar gibi habis urlardan kurtulmaya çalışılması ve o işlerin aktörlerinden hesap sorulur olması da ayrıca takdire şayan bir gelişmedir. Hem Meclisin Araş-tırma Komisyonları kurması, hem mahkemelerin davalar açması bizleri umutlandırmak-tadır. Bu işlerin sonuçsuz kalmaması asıl dileğimiz olmakla beraber, şimdi halkımızdan o davalara müdahil olmalarını ve o zalimlerden yaptıkları soy-suzluğun, zulmün, gaspın burunlarından getirilmesi için davaların takipçisi olmalarını talep ediyoruz.

Dünyada acı çeken, ezilen, sömürülen Ülkelere baktığımızda, bunların en fazlası olarak İslâm âlemine ait toprakları görüyoruz. Başta Suriye olmak üzere, Filistin, Keşmir, Kafkaslar, Afrika, vs. İslâm âlemindeki içler acısı durumlarda devam etmektedir.

Suriye'de yönetimi gasp edenler, sırtlarını yanlış dağlara dayayarak dünya emperyalistlerinin ekmeğine yağ sürmek yerine, bir Nemrut – bir Firavun gibi davranarak halkını ezilmesi gereken zavallılar olarak görmek yerine, aklı selimle hareket ederek, halkının haklı taleplerine olumlu cevap verseler de, hem kendilerini ve sevenlerini hem de haklarını gasp ettikleri insanların geleceğini karartmasalar olmaz mı? Zorba yönetime karşı mücâdele ettiğini belirten mazlumlar da bir başka oyuna gelerek emperyalistlerin oyuncağı olmaktan azamî gayret göstermeleri gerekir ki, yangından kaçarken doluya tutulmasınlar. Sonun da viran olan kendi Ülkeleri ve sakat, dul, yetim, evsiz-barksız kalacak olanlar yine kendileri olacaktır. Bu zor zamanın belki de en hassas olması gerekenleri Türkiye'nin yöneticileri olsa gerek. Çünkü hem Ülkemizin, hem Suriye'nin halklarının gözü kulağı onlarda, hem de dünyanın Emperyalistlerinin. Türkiye ve Suriye halkı mutedil, âdil bir çözüm beklerken, dünya Emperyalistleri ise Türkiye üzerinden vurgun peşinde. Bu oyuna gelmemek ve âdil bir çözüm için gereken hassasiyeti ve itidali göstermek mecburiyetinde oldukları kanaatindeyiz.

İnşâallah en kısa zamanda orta yol bulunur da Ümmet rahat bir nefes alır.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına

Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubesi ( Sâhir AKÇA )

12 Eylül cuntacılarının yargılanmaya başlamasıyla ülkemizde askeri rejim dönemleriyle hesaplaşma bakımından yeni bir sayfa açılmıştır. Her yönüyle insanlarımızın hayatını karartan, insan haklarını ağır biçimde ihlal eden ve onlarca yıl geriye gitmemize neden olan cuntacıların yargılanması çok önemli bir siyasi ve hukuki başarı olarak görülmektedir.

Bu yargı sürecine şimdi 28 Şubat soruşturması da eklenmiş ve post-modern darbenin mimarları hakkında mahkeme arama ve gözaltı kararı vererek binlerce mağdurun haklı isyanına duyarsız kalmamıştır.

Hepimiz biliyoruz ki 28 Şubat'ta tıpkı diğerleri gibi askeri darbe olup halk tarafından seçilmiş bir sivil hükümeti zor kullanarak, şantaj ve tehditle dağıtmıştır. Dolayısıyla 28 Şubat'ı gerçekleştirenler bugüne kadar ellerini kollarını sallayarak gezindiler ve kendilerine hiçbir zaman dokunulamayacağını düşündüler. Şimdi ortada cezasız kalmış bir suç olarak 28 Şubat darbesinin yargılanması ve sorumluların cezalandırılması zamanıdır. Hatırlanacağı gibi 28 Şubatın generalleri rahmetli Erbakan'ın başbakanı olduğu hükümete MGK kararları adı altında darbe yaparak Refah partisini kapattırdılar.

Medya, yargı ve üniversiteleri etki altına alarak Müslüman halka karşı tam bir karalama kampanyası başlattılar.8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim zulmü ile İmam-Hatip liselerini ve Kuran kurslarını kapanmanın eşiğine getirdiler. Acımasız şekilde başörtüsü zulmünü uygulayarak bu milletin çocuklarına, gençlerine kan kusturdular. Yeşil sermaye yalanlarıyla Müslüman işadamı ve tüccarları fişlediler, bankaların yönetimini ele geçirdiler ve ekonomik hayatı perişan ettiler.

28 Şubatın yol açtığı siyasi, sosyal ve ekonomik depremin artçı şokları hala sürmektedir. Darbe açık bir suçtur ve 28 Şubatçılar bu suçun hesabını vermelidir. İşlerinden atılan, haksız yere dışlanan, başörtüsünden dolayı aşağılanıp eğitim hakları ellerinden alınan, İmam-Hatipli olduğu için üniversite kapısından geri çevrilen, inançları nedeniyle ordudan atılan ve bu alçakça zulüm nedeniyle kundaktaki çocuğuna süt götürememiş, işsiz kalmış ve arkadaşlarının para toplayıp yardım ettiği insanların ahı yerde kalmamalıdır.

28 Şubatın sadece askeri kanadı değil medya, siyaset, sivil toplum ve sermaye ayaklarındaki darbeci zihniyet te hesap vermeli, ikna odalarında başörtülü kızlarımıza yapmadı işkence ve zulüm kalmayan Nur Serter gibi zalimler için de yargı yolu açılmalıdır. Merve Kavakçıya uygulanan insanlık dışı haksızlığın sorumlusu olan siyasi ve hukuki aktörler de hesap vermelidir.

Özgürlüklerin önündeki tüm engeller kalkana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.

Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına

Mazlumder sözcüsü

İrfan ALEMDAR