Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 388., Konya'da 305., Kocaeli'de 430., Sakarya'da 410.,

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU'NUN
13 TEMMUZ 2013 TARİHLİ 388. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Değerli basın mensupları ve sevgili misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.
Gündem yine darbeler ve darbeciler. Mısır'da meşru bir şekilde seçilmiş devlet başkanı Mursi'ye yapılan darbe ve ardından yaşananları dikkatle takip ediyoruz. Bu darbe bizlere bir çok şeyi gösterdi. Her şeyden önce artık Mısırlılar başta olmak üzere Müslümanların yaşadığı topraklarda emperyalistlerin kendi çıkarları için ne kadar vahşi yöntemler kullandığını bir kere daha gördük. Sabah namazını kılan Müslümanlara saldıran ve onlarcasını şehit eden katiller ordusunu destekleyen sözde özgürlükçü Siyonist Batı, askeri darbeye 'darbe' bile diyemeyerek yine katliama ortak olmuştur. Yıllarca "demokrasi götüreceğiz" diyerek Müslüman topraklarını işgal eden demokrasi havarisi emperyalist ülkelerin, demokrasiyi sadece kendi emperyal çıkarları için, sömürü düzenlerini devam ettirmek için nasıl kullandıkları ortadadır. İslam dünyası için dillerinden düşürmedikleri demokrasi söyleminin içinin nasıl da boş olduğu Mısır'da seçilmiş bir cumhurbaşkanına yapılan darbedeki tavırlarıyla tekrar açığa çıkmış oldu. Kralların, diktatörlerin kendilerine hizmet ettiği ölçüde kabul edilebilir olduğu bir zamanda seçimle gelen meşru hükümetlere yapılan darbeleri alkışlayanların bize özgürlük ve demokrasi nutukları atmalarını kabul etmiyoruz.. Biz bu oyunu yeni görmüyoruz. Aynı oyun Filistin'de Hamas için, ve Cezayir'de İslamî Selamet Cephesi için oynanmıştı. Batı- Emperyalistler aslında şunu demekteler: "Demokrasiye evet, ama benim istediğim şekilde olursa, benim istediğim kişilerle olursa ve benim koyduğum kurallara göre olursa." Çünkü aslında demokrasi kendi varlıklarını sürdürmek için kullandıkları bir araç. Bu yüzden darbeleri şiddetle lanetlerken, Emperyalist Batının dayattığı değil kendi inanç ve kültürümüze uygun yönetim şekillerini hayata geçirmemiz gerektiği ortadadır.
Mursi'ye darbe yapan ordu, ve hizmet ettiği mihraklar şunu iyi anlamalıdır artık: Mısırlılar ve onları destekleyen Müslümanlar, artık darbecilere kuzu kuzu teslim olmayacaklarını gösteriyorlar. Gösterecekler. Artık bizim topraklarımızda istedikleri şekilde at koşturamayacaklar. Bizim olan topraklarda bizim olana istedikleri gibi müdahale edemeyecekler. Biz burada her on yılda bir yapılan darbeleri görmüş o darbelerin zulmüne maruz kalmış Anadolu insanları olarak, artık darbelere ve darbecilere karşı dik duracağımızı ve dünyanın neresinde olursa olsun darbeci zihniyetlere karşı tavrımızı koyacağımızı seslendirmek için bulunuyoruz. Darbeyi Mısır'daki Müslümanlara karşı yaptıklarını açıkça söyleyen General Sisi ve komutanlarına karşı da, artık darbe yaparak bizi susturamayacaklarını haykırıyoruz. Mısır'daki kardeşlerimizin sonuna kadar yanlarındayız.
Darbelere karşı tavrımızı gösterirken, 28 Şubat darbe mağdurlarını anmamak olmaz. 28 Şubat darbesini yapanların cezaevine atıldığı ve haklarında onlarca yıl ceza istendiği bir zamanda hala o darbecilerin cezaevine attığı Müslümanların olması ise bizleri düşündürmekte. Başta fikir adamı Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere birçok insan yıllardır cezaevinde ve şu günlerde Salih Mirzabeyoğlu'na yapılan zulme karşı çıkmak adına Bolu F Tipi cezaevi önünde Özgürlük kampı kuran insanlara da buradan selam ve desteklerimizi yolluyoruz. Hükümetin bu konuda adım atmak için neyi beklediğini sormak istiyoruz. Neyi bekliyorsunuz..? Başta başbakan olmak üzere 28 Şubat mağduru olan bir çok insan iktidarda ve ellerinde yetki olduğu halde bu insanların hala cezaevinde olmasının sebebi nedir..? Bu tavrınızla, darbelere karşı olduğunuzu söylerken çelişkiye düştüğünüzü görmüyor musunuz..?
Srebrenitsa katliamının üzerinden 18 yıl geçti. Emperyalist Batının, Bosna'da kendi koruması altındaki Müslümanları Sırplara teslim edişinin üzerinden geçen 18 yıl... Avrupa'nın göbeğinde Müslümanlara yapılan soykırımda on binlerce Müslüman Boşnak katledildi. Ve Batı şimdilerde bunun üstünü örtmekte. Müslüman kanı söz konusu olunca her türlü pazarlığı yapan Emperyalistlerin Mısır ve Müslümanların yaşadığı topraklardaki katliamlara destek vermesinin yeni bir tavır olmadığını hepimiz bilmekteyiz. Srebrenitsa katliamında şehit olanlara rahmet dilerken, Müslüman canı üzerine pazarlık yapmak isteyenleri Hz Ali'nin şu sözüyle uyarıyoruz. :
Mazlumun intikam alacağı gün zalimin zulmettiği günden daha korkunçtur
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.


ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 305. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Rahman, Rahim Allah'ın Adıyla:

De ki: "Allâh'ım, (ey) mülkün sâhibi, sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü alırsın; dilediğini yükseltirsin, dilediğini alçaltırsın. Hayır (mal), senin elindedir. Sen her şeye kâdirsin!"

(Ali İmran suresi 26. Ayet)


Sevgili Dostlar Değerli Basın Mensupları:

'Koyun can derdinde Kasap et derdinde!'

Mısır'da meydana gelen darbe sonrası ülkemizde gösterilen tepkiler ilginç şekilde tezahür etmekte. Mısır ile dayanışma mitingleri Müslümanların pekte alışık olmadığı görüntüler arz etmekte. Duyduklarında garipsedikleri cümleler söylenmekte. 80 yıldır İslam dünyasındaki İslami uyanışın merkezinde olan pek çok İslami harekete kaynaklık etmiş ve onları şekillendirmiş bulunan ihvanı müslimin hareketi bu gün ülkemizde birileri tarafından İslami kimliğinin çok ötesinde farklı bir algı ile sunulmaya çalışılmakta.

Neredeyse Müslüman kardeşlerin İslami talepleri İslam inancına olan bağlılıkları İslami dünya görüşünü gerçekleştirmek için gayretleri görmemezlikten gelinmekte ihvan üzerinden ülkemizdeki belirgin siyasi projelerin propagandası yapılmakta. İhvana destek yürüyüşleri ve yapılan açıklamalar demokrasi, halkın iradesi, seçilmiş iktidar, seçimle gelen yönetim gibi kavramlar üzerine oturtulmakta ihvanın bütün meşruiyeti bu kavramlar üzerine şekillendirilmeye çalışılmaktadır.

Meşruiyetin kaynağı, halkın iradesi, demokrasi, seçilmiş iktidar değildir. Halkın iradesi batıl yönünde ve zulümkar bir şekilde tecelli ettiğinde halkın iradesini mi destekleyeceğiz? Ve halkın iradesine muhalefet edenlere karşı mı duracağız? Nice peygamberler vardı ki halkın iradesine muhalefet etmişler, onları batıldan hakka çağırmışlardı. Helak olmuş nice kavim kendi hür iradeleri ile seçtikleri batıl yollarından dolayı helak olmuştu.

Biz Türkiye'de ihvan üzerinden batılı değerleri savunmaya çalışanları ibretle ve esef ile izlemekteyiz. Müslüman kardeşlerin geçmişlerinden ve savundukları değerlerden habersizmiş gibi davranan bu zevatı da yeniden Müslüman kardeşleri okumaya Benna'yı, Udeh'i, Seyyid Kutub'u okumaya davet ediyoruz.

Mısır'daki direnişin İslami kodlar ile yapıldığını ve genlerinde İslam olduğu inancına sahibiz. mısır direnişini İslami bir direniş olarak görüyor, hem ülkemizde hem Mısır'da bu direnişten batılı değerler devşirmeye çalışanları da kınıyoruz. Mısır direnişi meşruiyetini İslam'dan almaktadır. İslami olmayan hiçbir değer yargısı ve algı da meşru değildir.

Demokrasi, halkın iradesi ve benzeri kavramları bayraklaştıranlar bilsinler ki bu kavramların sahipleri bu gün Mısır'da direnişin yanında değildirler. Bilakis direnişin karşısındadırlar. Yani bu kavramları üretenler dahi buna sahip çıkmazken bu gün o kavramlara sahip çıkmak akıl karı değildir. Kime yaranmak ve hangi faydaları elde etmek istiyorsanız biliniz ki onları razı edemeyecek ve o faydaları elde edemeyeceksiniz.

Mısır'da darbecileri destekleyen AB, ABD, BAE, Suud, İsrail gibi şer odakları İslami mücadeleyi engelleyebileceklerini zannetseler de büyük bir yanılgı içerisindedirler. Hak üzere dikilmiş ağaç rüzgarın etkisi ile yanlış yönlere eğilse de yine de kendi gerçekliğini inkar etmeyecek hakkın meyvelerini vermeye devam edecektir.

Mısır'ın direniş erlerini tekrar selamlıyor, onların meşru mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu bir kez daha yineliyoruz. Selam Benna'ların, Udeh'lerin, Kutub'ların yolunu sürdüren direniş erlerine olsun.

Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 306. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 05 RAMAZAN 1434 13/ 07 / 2013

DOĞU TÜRKİSTAN MÜSLÜMANLARINA, ÇİN ZULMÜNÜ LANETLİYORUZ. 430.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Kocaeli İnanç özgürlüğü Platformunun 430. hafta basın açıklamasının konusu Doğu Türkistan ve Özbekistan'daki Müslümanlara, başta oruç yasağı olmak üzere yapılan zulümlerdi. Basın açıklamasını İnsan hakları savunucuları Derneği, genel başkan yardımcısı, Mukayeseli Hukuk Doktoru, Abdülmecit Kararasalan yaptı. Çini protesto eden pankartlar tutuldu. Ayrıca Mısr'da 83 Müslümanın şahadeti ile sonuçlanan katliam ve darbeci anlayış lanetlendi. Ramazanın eğlence değil ibadet ayı olduğu vurgulandı.

BASIN AÇIKLAAMSI:
KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 9.YIL, 430.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ- KOCAELİ- TÜRKİYE-
TÜRKİYE İNSANİ VE İSLAMİ İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI, İZMİT ÖZGÜRLÜK MEYDANI

Sevgili Kocaeli Halkı ve Basın Görevlileri!,Bilindiği gibi ilk günlerinde bulunduğumuz mübarek ramazan ayı bazılarının zannettiği gibi nostaljik direkler arası eğlencelerin yapıldığı yemesiyle içmesiyle müziğiyle zevk kumkumasının yaşandığı bir eğlence ayı değildir. Oruç ve Kur'an ayı olan Ramazan'ın birinci derecede amacı müslümanın nefsi ile hesaplaşmasını öğrenerek başka kardeşlerinin de dertleriyle dertlenmesi, onlar için "Ne yapabilirim?" in çaresini aramasıdır. Bu bağlamda İslam âleminde yaşanan zulümlerin son bulmasını yüce Allah'tan diliyor, son olarak Mısır'da meşru yönetimi deviren zâlim darbecilere karşı direnen kardeşlerimize yapılan katliamı şiddetle kınıyoruz. İnşallah bizim burada bu toplanış, anış ve dualarımız pozitif bir enerji ve sinerji oluşturacak dalga dalga büyüyecek zalim yönetimlerin başına bir manevi bomba gibi düşecektir.

Asıl bugün burada pek gündeme gelmeyen, yıllarca süren, başörtülü olarak sokaklarda gezmenin yasak olduğu Özbekistan ve 18 yaşından küçüklerin, işçi ve memurların oruç tutmasının yasak olduğu Doğu Türkistan'daki zulmü hatırlatmak için bulunuyoruz. Bilindiği gibi 1884 yılına kadar bugün Özbekistan, Zalim Çin Yönetimince "Çin-Sincan özerk Bölgesi" olarak adlandırılan Doğu Türkistan, Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan ve Türkmenistan'ın bulunduğu bölgeye "Türkistan" denmekteydi. Lehçeleri farklı olsa da aynı inanç aynı köke bağlı müslüman bir millet buralarda yaşamaktaydı. Ateşli silahların keşfi sanayi inkılabı ve ağır sanayinin gelişmesi ile bu gücü büyük oranda ele geçiren devletlerden Çin ve Rusya, daha sonraki isimleriyle Komünist Çin ve Sovyet Rusyası tarafından bu topraklar, İslam ümmetinin toprakları, kafirler tarafından birleşmesinler diye parça parça edilerek istila edildi. Bu ülkelerin başlarına ateist-münafık işbirlikçi devlet başkanları getirildi. 80-90 yıl zulüm altında inletildi. 1990'larda gelişen değişim ile Sovyet Rusya'nın merkezi gücü azalınca buralarda yeniden bağımsız-yarı bağımsız devletler kurulmaya başlandı. Nispeten özgürlüklerine kavuşsalar da bazılarında hala insani ve İslami özgürlükler noktasında hala bir çok problem vardır. Bunlardan özellikle ikisinde; adında maalesef "İslam" olan İslam Kerimov'un yönetimindeki Özbekistan ve Çin baskısı altında olan Doğu Türkistan'da milyonlarca dindaşımız, kardeşimiz zulüm altında inlemektedir. Türkistan'da yaşayan ümmeti, Çin yönetimine karşı baş kaldırtan önderlerden Osman Batur ve Muhammed Salihi saygıyla anıyoruz.

Bizce adı Doğu Türkistan olan yurdu ele geçiren Komünist Çin, bu bölgeye "Sincan Özerk Bölgesi" adı vermekte, buradaki Türk ve Müslüman varlığını inkâr etmekte, buranın kendi eski toprakları olduğunu iddia etmektedir. Hâlbuki bizzat "Sincan" kelimesi Çince'de sözlük anlamı itibariyle "yeni ele geçirilen müstemleke toprakları" anlamına gelmektedir. Maalesef bu isim bizim basınımızda bu şekilde kullanılmaktadır. Şimdi hatırımıza "bizi taaa kilometreler ötesindeki insanlar ne diye ilgilendirir." diye gelebilir. Ama bilmeliyiz ki dinimiz ve onun müstesna hukuku İslam Hukukuna göre İslam ülkesinin sınırları müslümanların olduğu her yerdir. Dolayısıyla Müslüman için belli küçük bir coğrafyaya sıkışmış/misak-ı milli ile sınırlanmış bir ülke sınırı yoktur. Hatta Yüce Allah yeryüzünü Müslüman Salih kullarına mirasçı kılmıştır (Enbiya105, Saff, 9) . Bu anlamda dünyadaki gerçek adaletin bekçileri ve takipçileri Müslümanlardır. Bu bağlamda son 100 yılda kaybettiğimiz dünya hâkimiyetini yeniden kazanmak için mücadele etmeliyiz. Ramazanın ilk günlerinde olduğumuz bu günlerde Doğu Türkistan'da Çin, Özbekistan'da İslam Kerimov, 18 yaşından küçüklerin oruç tutmasını, camiye girmesini yasaklamakla müslüman kimliğinin toplumsal hayatta ifadesi olabilecek bir dizi uygulamayı yasaklamışlardır.

Yakın Tarihte halkına Andican ve Urumçi'de ve başka yerlerde bir çok katliam ve baskı, haksız tutuklama uygulayan, muhalifleri susturan süren bu yönetimler, bir çok insani ve İslami özgürlükleri yasaklamışlardır: Bu bağlamda müslümanların dinini özgürce yaşaması, başkalarına anlatması, cemaat oluşturması, mescit yapmasını yasaklamışlardır. Özbekistan'da 1990'larda 4000'e çıkan cami sayısını 1000'e düşürmüşlerdir. Ülkeyi diktatörlükle yöneten İslam Kerimov, bütün dinî, ekonomik ve siyasi hayatı kendi kontrol etmekte, başta kızı olmak üzere birçok akrabasını zenginleştirmekte, ekonomik sistemi doğrudan kendi akrabalarına bağlamakta, polise istediği kimseyi tutuklayıp ırzına geçmek dahil bir çok uygulamasına ses çıkarmamaktadır. Hatta Özbekistan'da güzel kızlar kadınlar bazı yerlerde sokağa çıkarken kendini çirkinleştirecek makyaj yapmaktadırlar. 8 yıl önceki Andican katliamından sonra bir çok Türk iş adamımızın da mallarına el koyan 10.000'e yakın insanı katleden Kerimov maalesef zalim Amerika ve işbirlikçi ülkeler tarafından korunmaktadır.

Laik ve ateist bir yönetim sürdürdüğü için hakkında bizdeki basında da çok olumsuz haber çıkmamaktadır. Yine bu bağlamda Hükümete muhalefet eden İslam alimleri hapse atılıyor veya sürgüne gönderiliyor. Dini hassasiyeti olan kişiler devamlı olarak güvenlik güçleri tarafından gözetleniyor. Muhalif fikir veya davranışta bulunanlar ise "terörist" yaftası vurularak, hapse atılıyor. Hapishanelerde ise ağır işkenceler yapılıyor. Örneğin; darp ediliyorlar, ırzlarına geçiliyor, vücutları yakılıyor ve kaynar suda haşlanarak, öldürülüyorlar. Sakal bırakmak, başkalarına kendi evinde olsa bile Kur'an öğretmek, gençlerin hacca gitmesi, sokakta İslam dini hakkında konuşmak, İslami kıyafetler giymek hatta erkekler için okullarda dini dersler de yasak. Yurtdışında İslami eğitim alanların ise imam olması yasak. Bir Müslüman özel bir yerde veya kendi işyerinde namaz kılsa hatta seccade veya Kur'an bulundursa devlet tarafından tüm mal varlıklarına el konuluyor ve kişi hapse gönderiliyor. Bu kişiler canlarını kurtarsalar şükreder durumdalar. Özbekistan'da başörtülü olarak sokaklarda gezmek bile yasak. Camiye 18 yaşından küçüklerin girmesi yasak. Camilerde sadece içeride ezan okunuyor, dışarıda okunması yasak. Konferans düzenlemek yasak. Şu anda hapishanelerde, on binlerce Müslüman bulunuyor.Evet bu bağlamda bu ülkelerde tüm haksızlıkların bitmesini tekrar temenni eder katılımınız için teşekkür ederiz.

İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ

SAGİR Mısır'daki direnişi destekledi

Sakarya Adalet Girişimi 410. hafta açıklamasında Mısır'da yapılan darbe karşıtı gösterilere destek verdi. Eylemde kamuda başörtüsünün yolunun açıldığı belirtilirken, Ramazan'ın bir eğlence ayına dönüşmemesi gerektiği hatırlatıldı

Sakarya Adalet Girişimi (SAGİR) 410. hafta basın açıklamasını Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubesi'nden Mithat Aykaç okudu. Mısır'daki darbeye karşı eylemlerine devam eden göstericilere destek verilen açıklamada Aykaç "Mısır'daki darbeyle başta İsrail, ABD olmak üzere Batı Dünyası, Körfez'deki monarşik düzen sahipleri, seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi devirerek iki hedefe birden ulaşmayı planladılar. Monarşilerini tehlikede görenler ilk olarak Müslüman Kardeşler'in değişim ve adalet rüzgarına engel olmaya çalışıyorlar. İkinci hedef ise Arap Baharı'nın finansörü konumundakileri saf dışı etmek. Mesele İslamcıların demokratik yöntemlerle bölgedeki etkisini genişletmesiydi. Korku buydu. Eski düzen değişecek, güç ve zenginlik gidecek korkusu"

Açıklamada Arap Baharı'nın asıl şimdi başlayacağı belirtilerek, Müslüman Kardeşler'in haksızlığa karşı yükselttiği kitlesel tepkinin önemli olduğu vurgulandı. SAGİR'in 410. hafta eyleminde ayrıca TBMM'deki değişiklik ile kılık-kıyafetinden ötürü memuriyetle ilişiği kesilenlerin geri dönüşünün önündeki engellerin kaldırılacağı belirtilirken, başörtülü kadınlara yönelik son dönemde artan saldırılar ise kınandı. İsviçre'de başörtülü öğrencilere dönük bir okulun uyguladığı yasağın da kaldırıldığı belirtildi. Açıklamada son olarak Ramazan'ın oruç ve Kur'an ayı olduğu vurgusu yapılarak "Ramazan'ın ruhuna aykırı faaliyetlerle toplumun manevi temellerine bilerek ya da bilmeyerek dinamit atılıyor. Özellikle belediyelerin nostalji hevesiyle Ramazan ayını bir eğlence ayına dönüştürmesi bu mübarek ayın iklimini yozlaştırıyor. İftar çadırları da eğlence mekanları oluyor. Ramazan'ın coşkusu asla bir eğlence, şatafat ve gösteriş değildir." denildi.

SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ 410. BASIN AÇIKLAMASI

İslam dünyasında İslami modele izin yok. Olan Müslümanlara oluyor.

Mısır tarihinin ilk özgür seçimine ve çıkan sonuca hoşgörü gösterilmedi. Özgürlük isteyen kitle, nasıl olduğunu bile anlayamadan özgürlük düşmanlarının kuklaları haline getirildi.

Hamas demokratik seçimleri kazandığında da bir karşı cephe oluşmuştu. İsrail, Mübarek yönetimli Mısır, Avrupa Birliği ve Amerika" Filistin halkını açlıkla cezalandırdılar. O olmadı, iç savaş çıkardılar. O da olmadı İsrail'i Gazze'ye saldırttılar. Mısır istihbaratı, ABD özel birlikleri ve İsrail askerleri omuz omuza savaşıyordu. Şimdi Mısır'da aynı şeyi görüyoruz. Siyasi krizi beslediler, ekonomik olarak Mısır'ı köşeye sıkıştırdılar..

İttifak da cephe de aynıydı. Darbe yapıldı, bizzat ABD tarafından hem de ABD askeri okullarında eğitilmiş silik bir general üzerinden.

Mısır'daki darbeyle; Başta İsrail, ABD olmak üzere Batı dünyası, Körfez'deki monarşi düzen sahipleri, seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi devirerek iki hedefe birden ulaşmayı planladıkları ortaya çıktı. Monarşisini tehlikede görenler, öncelikli olarak Arap Baharı ile Müslüman Kardeşler teşkilatının öncülük ettiği değişim ve adalet rüzgârına engel olmaya çalışıyorlar. Mursi karşıtı darbeyi destekleyenlerin ikinci hedefi; Tunus, Libya, Yemen ve Mısır'daki devrimler ile Hamas'a verdiği yardımlarla adeta Arap Bahar'ının finansörü konumundakileri saf dışı etmektir.

Bölgedeki değişimin öncüsü konumundaki İhvan korkusu, bu yüzden İsrail, Suriye ve Suudi Arabistan'ı bir araya getirdi. Geçen yıl Obama yönetiminin ısrarlarına rağmen Mursi 'ye yardım etmeyen Kral, darbeden sonra cuntacı General Sisi ile telefonla görüşüp, darbe yönetimini tanıdı. Ardından Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte cuntacılara 8 milyar dolar yardım kararı aldılar. Körfez'deki başka bir emirlik olan Kuveyt de Mısır'daki cuntaya 4 milyar dolar yardım kararı aldı.

Mesele İslamcıların demokratik yöntemlerle bölgedeki etkisini genişletmesiydi. Korku buydu. ABD de, İsrail de, Suudi Arabistan da aynı korkuyu yaşıyor. O korku İslamcılık da değil aslında. Eski düzen değişecek, güç ve zenginlik gidecek korkusu.

Bu yüzden Mısır'daki darbe önemli: 'Bütün bölgede yükselen demokratik taleplerle mücadelede müthiş bir örnek olacak, emsal oluşturacak.'

Artık kitleler Arap sokaklarında; adalet, özgürlük düşmanlarıyla mücadele edecek.

Arap Baharı dediğimiz, devrim dediğimiz şey yeni ortaya çıkıyor. Bölgeyi değiştirecek dalga esas şimdi başlıyor.

Müslüman Kardeşler'in maruz bırakıldığı haksızlığa karşı, kitlesel tepki gittikçe artarken hiç beklenmedik biçimde askerin belli hedefleri gözeterek ateş etmekten çekinmemesi yeni bir aşamaya gelindiğini gösteriyor. Onlarca sivilin açılan ateşle can vermesi, Müslüman Kardeşler'in yöneticilerinin gözaltına alınmaya başlanması eski Mısır günlerine geri dönülmekte olduğunun işaretleridir"

Türkiye'den sonra İran'ın da Mısır'daki cuntaya tavır alması ve İhvan'ın direnişe geçmesi, uzun vadede İsrail cephesinin planlarını bozmaktadır.

Başörtülülere memuriyet yolu açılıyor.

TBMM'de, vekillerin verdiği kılık kıyafetinden dolayı memuriyetle ilişiği kesilenlerle ilgili önerge kabul edilirken, önergeyle geçmiş dönemde kılık kıyafetinden dolayı memuriyeti elinden alınanlara tekrardan memuriyet verilmesi amaçlanıyor. Buna rağmen hala sokaklarda şahsi zorbalıklar devam ediyor. Bu süreç iyiye alamet değil.

İsviçre'de okullarda başörtüsü serbest

İsviçre'nin ülke çapında ünlü olan bir eğitim kurumu olan Lisede okuyan öğrenciler, eğitim kurumunda başörtüsü takmanın yasak olduğu iddiasıyla okuldan uzaklaştırılmışlardı. Bunun üzerine veliler, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdular. Neticede, İsviçre Anayasa Mahkemesi'nin kararına göre öğrenciler, bundan böyle okulda derslere başörtüsü ile girebilecekler.

Ramazan oruç ve Kur'an ayıdır, eğlenceye dönüştürülmesin

Müslümanlar bu kutsal Ramazan ayının feyziyle bereketlenmeyi arzu ederken, Ramazan'ın ruhuna aykırı faaliyetlerle toplumun manevi temellerine bilerek ya da bilmeyerek dinamit atılıyor. Özellikle belediyelerin 'nostaljik' heveslerle Ramazan ayını bir eğlence ayına dönüştürmesi bu mübarek ayın manevi kültürünü dolaylı da olsa yozlaştırmış oluyor. Fakir fukara ve yolda kalmış insanları düşünerek hayata geçirilen iftar çadırları da zamanla eğlence mekânlarına dönüştü. Ramazan ayı içerisinde insanlar ibadete, Kur'an'la buluşmaya, yardımlaşmaya, tefekküre ve her anlamda nefis terbiyesine yönelmesi gerekirken, bu mübarek ayın ruhuna aykırı organizasyonlar yapılmamalı. Ramazan'ın coşkusu asla bir eğlence, şatafat ve gösteriye dönüşmemelidir.

Sakarya Adalet Girişimi