Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Konya'da 262., Kocaeli'de 388., Sakarya'da 367., Ankara'da 345.,

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla İslâm'a davet olunduğu halde Allah üzerine yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Allah zalim toplumu doğru yola iletmez. Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoş görmese de Allah nurunu tamamlayacaktır. O, Resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, müşrikler istemese de onu, bütün dinlerin üstüne çıkarsın. (Saf Suresi 7-8-9.Ayet)
Sevgili dostlar değerli basın mensupları;
Asrısaadette, islamın dünyamızı nuruyla aydınlattığı günlerde ilahi menşeyli olup hakikate ihanetleriyle bilinen Yahudilerle yapılan mücadeleler Hıristiyanların da bu sapkın yola, inkâr ve küfür yoluna sapıp nübüvvet güneşini söndürmek istemeleriyle islamla ehli kitap arasında bir savaş başladı. Mute ve Tebuk'la bu savaşın ilk başlangıçları gerçekleştikten sonra Şam ve Irak'ın fethiyle Hıristiyanlık dünyasıyla oluşan bu savaşın sonuçları bugüne kadar gelen bir nitelik kazandı. O tarihten bu yana islamın nurunu söndürme çabasına çoğunlukla ehli kitap öncülük etti.
Bölgesel, etnik ve küçük devletlerin karşı çıkışıyla başlayan bu hakikate muhalefet hareketi Papa Urban'ın 1096'da başlattığı haçlı seferi anlayışlarıyla küresel bir hale dönüştü. Batı bundan böyle islamla küresel olarak savaşacaktır. Kendisine düşman olarak hakikati seçmiş ve onu yok etmek için evrensel bir savaş başlatmıştır. Bu savaş hiçbir hukuk tanımıyor, sınırlar gözetmiyor. Her türlü ilkeyi ve inancı hiçe sayıyor. Bu savaş kazanmak için her yolu meşru görüyor. Her türlü çirkefi caiz sayıyor.
Haçlı savaşlarının oluşturduğu kültürel atmosfer batı dünyasında sanata, edebiyata, görsel sanatlara kadar tesir ediyor ve kaynağı İslam'a düşmanlık olan bir sanat ve edebiyat şekillendiriyor. Müslümanların insan eti yediklerinden kabe isimli bir puta taptıklarından her türlü kötülüğü helal saydıklarından bahseden ve bu hususta hiçbir sınır tanımayan edebiyat eserleri batı dünyasında kütüphaneler dolusudur.
Çağdaş haçlı seferleri şeklinde ifade edilen ameriKAN işgalleri ve Amerika öncülüğündeki Nato'nun islama ve Müslümanlara yönelik eylemleri de islama yönelik çağdaş saldırıları şekillendirmektedir. Batı modern sanat ve edebiyat algısının belirgin bir oranını İslam düşmanlığı ve Müslümanlara yönelik karalamalar şeklinde göstermektedir. Bazen bu saldırılar roman bazen şiir, tiyatro, karikatür bazen de sinema şeklinde tezahür etmektedir.
Yaşadığımız bu çağda hemen hemen her yıl bir büyük saldırı ve bunun akabinde de büyük krizler meydana gelmektedir. Batı dünyası bu iğrenç saldırılarla İslam düşmanlığı ateşini sürekli canlı tutmakta, kendi gücünü bu ateşin alevinden almaktadır. Hollanda, Danimarka, Belçika derken karikatür, Kuran yakma, iğrenç filimler çekme şeklindeki karalama ve saldırı kampanyaları batının bitmez tükenmez kinini ve hakikate olan öfkesini bir şekil ortaya koyma yöntemidir.
İslamofobia diye adlandırılan korku üzerine kurulu histerik saldırganlık sadece bir provokasyonla izah edilemez. Bu batının kendi karakteristiğidir. Asli tabiatıdır. İstisna olan batının insani ve özgürlükçü yüzüdür. Bu özgürlük ve insancıllık maskesi hakikati örtmeye yetmemektedir. Ancak katiline aşık ruhları tatmin eden bir görüntü vermektedir.
İşgalci ve emperyalist amerika'da piyasaya sürülen bir film gösterisi insanlığın kurtarıcısı efendimize ve islama yönelik menfur saldırılar içermektedir. Bu batının kendi özgün ruh halidir. Bütün şartlar ve durumlar içerisinde melundur. Bu tip saldırganlıklara tepki göstermekte her insani değer taşıyan kişinin zorunlu vazifesidir. Bu saldırgan tutumu telin etmek için yapılan eylemleri provokasyona gelmek olarak nitelemekte batıya olan aşkın dillendirilmesinden ibarettir. İslam dünyasındaki tepkileri saiki itibariyle haklı buluyor bu hususta gayret gösteren tüm müminleri tebrik ediyoruz.
Eylemlerin dini hassasiyetten kaynaklandığını ve bu menfur saldırganlığa son vermedikçe de devam edeceğine inanıyoruz. Bu filmi provokasyon olarak nitelendirenler filme tepki verenleri kınamak yerine bu provokasyonlara göz yumanlara tepki göstermelidirler. Değilse bu provokasyonu onaylamış olmazlar mı?
Emperyalist batı bu tür saldırılarına son vermedikçe Müslümanların da eylemlerine son vermeleri beklenilemez. Kimse Müslümanlardan değerlerimize küfredilirken susmasını ve tepkisiz kalmamızı beklemesinler.
Tepkilerin geldiği boyuttan endişe etmekteyiz. Bu tür bahanelerin batının işgal senaryolarının bir başlangıcı olduğu tecrübelerle sabittir. Bu tepkiler bahane edilerek yeni işgal senaryoları üretildiği hususunda kaygı duymaktayız.
Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 263. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 28 ŞEVVAL 1433
15 / 09 / 2012

KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU KARTEPE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ (EMİRDER) 388.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

· 4+4+4 eğitime çocukları erken yaşta okula gönderiyor diye karşı olmanın bilimsel olmadığını ifade ettik. Zaten birinci sınıfın anaokulu mahiyetinde olduğunu daha önce çocuklarını anaokuluna gönderenlerin olduğunu buna kimsenin itiraz etmediğini dolayısıyla bu tür itirazların samimi olmadığını anlattık.

· Aslında asıl amacın dini eğitimi engellemek olduğunu bunun dolayısıyla din karşıtlığı anlamına geldiğini belirttik

· Ergenekoncu Pkk'cı bazı Kemalist ve solcu odakların Din eğitimini bir ortak düşman ilan ettiklerini belirttik.

· Seçmeli dersleri öğretmen yok bahanesiyle seçtirmeyen müdürlere milli eğitim bakanlığının uyarı gönderdiğini ve seçme süresini uzattığını belirttik.

· Ayrıca din öğretimi ile eğitimin aynı olmadığını okullarda din öğretimi yapıldığını buna bile tahammül etmeyenlerin oysa çocuklarımıza bir çok din dışı uygulamayı reva gördüklerine ifade ettik.

Sevgili Kocaeli halkı ve değerli basın mensupları!

Bugünkü basın açıklamamız; 4+4+4 eğitimi protesto adına dini eğitimin ortak düşman ilan edilmesi hakkında olacaktır. Bilindiği gibi 28 şubat Ergenekon yumuşak darbesi ile meşru hükümet düşürülmüş yerine hileli yollarla kukla bir hükümet getirilmiş ve onların marifetiyle bir meslek lisesi olan imam hatiplerin orta kısmı kapatılmış ve meslek liselerine üniversiteye girişte katsayı zumlu getirilmişti. Katsayı zulmünün tek amacı da sırf imam hatip lisesi mezunları üniversiteye gitmesindi. Maalesef bunun soncunda diğer meslek liseleri de zarar görmüş, meslek liseliler yıllarca yüksek puan almalarına rağmen üniversitelere girememişlerdi. Böylece eğitimdeki fırsat eşitliği bozulmuştu. Böylece eğitimin kesintisiz hale getirilmesi, meslek liselerine talebin olmamasına yol açmış, yıllarca işyerleri, fabrikalar kalifiye eleman-çırak bulamamış Türkiye ekonomisi zarar görmüştü. En son hükümet bu yanlıştan dönmüş, biraz da Avrupa birliğine uyum çabaları bağlamında 4+4+4=12 yıl eğitimi mecburi hale getirmişti. Bizler bunun son dördünün mecburi olmasına karşı olsak ta en azından kesintili ve tercihli olması imam hatipleri orta kısmının geri gelmesi bizi sevindirmiştir. Bir de bu imam hatip kelimesine takılmayınız. Amaç dini eğitim ağırlıklı lisedir. Çoğu veli, buraya çocuğunu imam olsun diye göndermiyor. Fen bilimlerinin yanı sıra dini bilimleri de en azından okusun, öğrensin diye gönderiyor. Aslında bu bağlamda okulun ismi bile din eğitimi ağırlıklı lise olarak değişebilir. Bunda bizim açımızdan bir beis yoktur. Ama şu anda dini eğitimi, ağırlıklı olarak veren bu okul olduğu için bu deyimi kullanıyoruz.

Maalesef ortak düşmanlıkları dini eğitim olan Ergenekoncu güçler ve onların maşaları olan bir takım sol dernekler ve örgütler; bir takım Ergenekon ve Pkk maşası olan odaklar, dur-duralım kampanyası ile meseleyi gündemde tutmaktadırlar. Bunun için okullarda bir takım provokasyonlar yapacaklarını ilan ettiler. Bunun ilk belirtileri görüldü: Öğretmen yok diye dini içerikli seçmeli dersler bazı müdürler tarafından velilere seçtirilmedi. Bundan dolayı Millî Eğitim bir kararname ile ders seçmeyi Eylül'ün 21'ine kadar uzattı. Böylece ders seçiminde dersi verecek öğretmen olmasa da velilere baskı yapılmamasını emretti.

Nasıl ki bir Aidsli veya zührevi-ölümcül hastalığa yakalanan bazı kimseler; "-nasıl olsa ben öleceğim diğerleri yaşayacak, niye ben özellikle bu hastalığa yakalandım da öleceğim, bari bu hastalığı diğerlerine de bulaştırayım, onlar da ölsün" duygusuyla hastalıklarını kasten bulaştırmaya devam ederlermiş aynen öyle de hayatında dini referans kabul etmeyenler,, nasıl olsa biz din karşıtıyız, diğer insanlar da din karşıtı olsun, dini eğitim almasın çabasındadırlar. Bu amaçla dini eğitimi ve dindar nesli ortak düşman ilan etmişlerdir. "-Neymiş efendim 66 ayda yani 5.5 yaşında çocuk okula gidermiymiş" bu bahaneyle saldırıyorlar. Daha önce de milli eğitim 5.5 yaşında çocukları anaokulunu alıyordu o zaman hiç bir şey demiyordunuz da şimdi mi aklınız başınıza geldi. Yeni sistemle yani 4+4+4 eğitimle eski 5 yıllık ilkokulların birinci sınıfı anaokulu haline getirildi, son iki yılı orta okul oldu. Bir tür ilkokul Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi üç yıla indi. Birinci sınıfta çocuklara oyunla öğretme sistemi getirildi. Alfabe ve matematiksel işlemler 2.sınıftan itibaren öğretilmeye başlayacak. Neticede eğitimin ağır kısmına çocuk yine 6,5-7 yaşında başlamış olacak. tek fark ana okulu eğitiminin mecburi hale getirilmesidir. Zaten daha önce alınan mili eğitim şurasıyla anaokulu eğitimi zamanla tüm bu çağdaki öğrencilere hizmet verecek şekilde yaygınlaştırılması karar altına alınmıştı. O zaman onlara eğitim verecek öğretmenin bulunmaması sebebiyle uygulanamayan karar, neredeyse 20 yıldır bu branşta bir çok öğretmenin yetiştirilmesi ile uygulanır hale geldi.

Bütün bunlar bilinmesine, batıda örnekleri olmasına, Türkiye'de bu alanın uzmanlarından görüş alınmasına rağmen bunu bahane ederek 4+4+4'e karşı çıkanlar; doğrudan halkın tepkisini çekmemek için dolaylı söylemde bulunmaktadırlar. Gerçi birçoğu açıkça dini eğitim istemiyoruz demektedirler. Onlara diyoruz ki: "-hastalığınız siz de kalsın! onu başkasına bulaştırmayın! size zorla kimse fazladan dini eğitim vermiyor!" Kaldık ki okullarda verilen dinin eğitimi yani davranış öğretilmesi değil dinin bilgisinin öğretilmesidir, eğitimi değildir. Hiçbir çocuğa zorla namaz kıldırılmıyor, zorla camiye götürülmüyor ve oruç tutturulmuyor. Asıl zulüm ve haksızlık, okullarda inancına göre örtünememek, vaktinde namazını kılamamak, zorla belli törenlere katılmak, beden derslerine İslamî ilkelere aykırı kıyafetlerle katılmak mecburiyetinde olmak, bir takım törenlerde açık kıyafet giydirilerek namahrem bakışlara arzı endam ettirilerek bu Müslüman Milletin çocuklarına yapılıyor.

Siz bütün bu dindışı hayat tarzınızı milyonlarca müslüman evladına dayatırken dayatma olmuyor da daha henüz eğitimi değil sadece basitçe öğretimi başlayan bir din öğretimine izin vermek mi dayatma oluyor. Bunu bile daha yeşermeden üzerine tuz ruhu dökerek yok etmek istiyorsunuz. Size soruyoruz hiç mi vicdanınız yok! Hiç mi tarihi manevi mirasa saygınız yok! Sizin de nine ve dedeleriniz müslüman değil miydi? Yahudilerin, Hıristiyanların azınlık okullarında bizzat kendi dini kıyafetleri ile eğitim vermesine niçin bir şey demiyorsunuz da müslüman halkın değerlerine doğrudan veya dolaylı yollarla saldırıyorsunuz! Bu ülkede bir müslümanın bir azınlık kadar özgürlüğe hakkı yok mu? Yoksa siz kurtuluş savaşında din namus-maneviyat diyerek sınırlarımızdan attığımız düşmanlarımızın yerli işbirlikçileri misiniz? "-Bu Müslümanlar bir gün bir daha maneviyatı ile kendilerine gelmesinler, güçlenmesinler, bozulsunlar, geri kalsınlar bir daha bizim üzerimize gelmesinler düşüncesinde olan düşmanlarımızın uşakları mısınız? Ya da bu düşünceye ve ideolojiye hizmet ettiğinizin farkında değil misiniz? Bir milleti millet yapan manevi değerlerden birincisi din değil midir? Sizin değerleriniz nedir?

Hiçbir limit ve sınırı olmayan, âdeta her gün değişen, hiçbir sabit değer hükmü kabul etmeyen, hedefe erişmek için her türlü yanlışı bile yapmayı serbest gören makyevelist hümanizma ve insancılık anlayışı mıdır sizin değeriniz? Bırakın bu suni evrensel saçmalıkları da biraz hakperest olunuz! Gerçek evrensellik İslam'dadır. En azından dinin taraftarı olmasanız da nötür olunuz! Ve böylece dini eğitimi ve dindar nesli ortak düşman ilan etmeyiniz!. Zaten ülke toprakları kala kala Anadolu'ya sıkıştı, azıcık kaldı. Onu da bölmek istiyorlar, bize bölmek isteyenlere fırsat vermeyiniz! Din gidince vatan da gider. Çünkü artık uğrunda savaşılacak yüce değer kalmaz. Vatan ancak üzerinde yaşanılacak yüce değer varsa vatandır ve bir maddi değerdir. En yüce değer de dindir. En yüce insanlık değeri de en son ve en mükemmel din olan İslamda'dır. "İnne'd-dîne ğindellâhi'l-İslâm: Allah katında (tek gerçek) din İslam'dır.(Kur'ân, Âl-i İmran, 19)." Rabbimizden 4+4+4 bahanesiyle dini eğitim karşıtı olanlara insaf ve vicdan diliyoruz! Çünkü din eğitimi veya öğretimi karşıtı olmak, dolayısıyla din karşıtı olmaktır. Hiç kimse kendini kandırmasın. Katıldığınız için hepinize teşekkürler.

Kartepe İnsan Hakları Derneği Üyesi, Mukayeseli Hukuk Doktoru Dr. M. Abdülmecit Karaaslan

 

Sakarya'da küstah filme büyük öfke!

Sakarya Adalet Girişimi, İslam'a ve Hz. Muhammed'e hakaret içeren ve tüm dünyada Müslümanların tepkisini çeken filme karşı kitlesel bir protesto gösterisi düzenledi

ABD'de çekilen ve Hz. Muhammed'e yönelik hakaret içeren "Müslümanların Masumiyeti" adlı yapıma dönük tepkiler tüm dünyada devam ederken, Sakarya Adalet Girişimi kitlesel bir protesto gösterisi düzenledi. SAGİR adına basın açıklamasını Diriliş Saati Dergisi'nden Muhammed Emin Duman okurken, "Peygamberimize (sav) alçakça saldıran Amerikalı ve Siyonist eller kırılacaktır" ve "Allah Resulü Hz. Muhammed'e (sav) hakaret eden Amerikan küstahlığına kayıtsız, tepkisiz kalmayacağız!" yazılı pankartlar taşındı. Geniş bir katılımla gerçekleşen protestoda Duman, "Berbat bir yapım ve saçma sapan dublajlarla film denilmeyi bile hak etmeyen bu provokatif girişimle, Müslümanların değerleri kasten hedef alınmıştır. Bu aşağılık düzenleri ve insanları lanetliyoruz ve kendilerinin bilmekten aciz oldukları şu gerçeği bir kez daha haykırıyoruz: Biz, Allah'ın Rasulu için, İslam'ın onuru ve izzeti için, değil bir can, binlerce can veririz de bir kez olsun bundan pişmanlık duymayız" Hz. Peygamberin hürmeti bize her şeyden evladır; canlarımız, kanlarımız, tüm varlığımız buna fedadır. Yüce peygamberimize böylesine alçakça bir saldırı karşısında mütecavizlerin dünyalarını alt üst etmenin dışında bizlere başka bir görev ve sorumluluk düşmez."

Öfkemizi sınamaya kalkışmayın!

ABD ve İsrail bayraklarının yakıldığı protesto gösterisinde, Muhammed Emin Duman şunları söyledi: "Amerika, bizim Hz. Rasulullah'ın hürmet ve şahsiyetine ne kadar sadakat gösterdiğimizi test etmek istiyorsa, bilsin ki ateşle oynamaya kalkışmıştır. Mademki böyle istedi, o zaman bu ateş her yerde gelip kendisini bulacaktır...  Burada 'provokasyona gelmeyin' çığırtkanlığı yapan birtakım İslami grup ve cemaatlere de bir çift sözümüz var: Dünya düzenine entegre olmanın sizi nerelere götürdüğünü anlamak için, dönün bir aynaya bakın. Üzerinize düşeni yapmak yerine, başkalarının sorumluluklarını yerine getirmelerine engel olma çabası, size ateşin dokunacağının bir delili olacaktır. Gelin bundan vazgeçin. Gelin onurlu Müslümanları mücrimleştirme ve emperyal projelere ayak uydurma gafletinden sıyrılın" Basın açıklaması Amerikan ve İsrail mallarına uygulanan boykotu daha güçlü hale getirme çağrısının ardından yapılan dua ile son buldu.

 

BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ

KANIMIZ CANIMIZ PEYGAMBER EFENDİMİZE FEDA OLSUN!

Değerli basın mensupları,

Değerli Sakarya Halkı,

Dünyanın baş belası terörist zihniyet yine işbaşında" Amerika'da Siyonist bir yönetmen tarafından hazırlanan "Müslümanların Masumiyeti" adlı filmde, yüce İslam Peygamberi Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v)'e karşı öylesine namertçe aşağılamalarda bulunuluyor ki, bunu ne anlatmak ne de vasfetmek mümkün. Danimarka'daki, dünya Müslümanlarını ayağa kaldıran karikatür küstahlığı bu son saldırının yanında hiç kalır. ABD-Siyonist proje, bu film ile İslam'ın mukaddesatına karşı tarihin en ağır, en alçakça ve en namertçe saldırılarından birini gerçekleştirmiştir.

Tıpkı daha önce İslam düşmanı Danimarkalı karikatürist ile Amerika'da Kur'an-ı Kerim'i yakan papaz olaylarında gördüğümüz gibi, bu rezil film kurmacasında da dünya emperyalizminin siyaseti doğrultusunda alçakça bir politika yürütülüyor. Nitekim bu terörist zihniyetin desteği olmasaydı ne Siyonist mali çevreler bu gibi filmlerin yapımına böylesine küstahça bir şekilde cüret edebilirlerdi ne de hadiseler bu boyuta gelebilirdi.

Berbat bir yapım ve saçma sapan dublajlarla film denilmeyi bile hak etmeyen bu provokatif girişimle, Müslümanların değerleri kasten hedef alınmıştır. Bu aşağılık düzenleri ve insanları lanetliyoruz ve kendilerinin bilmekten aciz oldukları şu gerçeği bir kez daha haykırıyoruz: Biz, Allah'ın Rasulu için, İslam'ın onuru ve izzeti için, değil bir can, binlerce can veririz de bir kez olsun bundan pişmanlık duymayız. Bizim değerlerimizi tahkir etmeye, küçümsemeye veya hedef tahtası haline getirmeye çalışanların ellerlini kırar, tüm dünyanın gözleri önünde rezilliklerini ortalıklara saçarız"

Bizler Müslüman'ız, Hz. Rasulullah'ın ümmetiyiz. Hz. Peygamberin hürmeti bize her şeyden evladır; canlarımız, kanlarımız, tüm varlığımız buna fedadır. Yüce peygamberimize böylesine alçakça bir saldırı karşısında mütecavizlerin dünyalarını alt üst etmenin dışında bizlere başka bir görev ve sorumluluk düşmez.

Müslüman'ın öfkesi, volkan lavları gibi bu alçakların üzerine yağmalı, insanlık tarihinin en namertçe saldırısını gerçekleştirenler İslam öfkesinin ateşinde yanıp yok olmalıdır.

Bizler ümmet olarak şunu ortaya koyma durumundayız:

Amerika, bizlerin Hz. Rasulullah'ın hürmet ve şahsiyetine ne kadar sadakat gösterdiğimizi test etmek istiyorsa, bilsin ki ateşle oynamaya kalkışmıştır. Mademki böyle istedi, o zaman bu ateş her yerde gelip kendisini bulacaktır...  

Diğer yandan; Amerika ve Siyonist terör zihniyeti, bu provokatif girişimle, Müslümanları orantısız bir galeyana sürükleyeceğini ve böylece yapacağı terör faaliyetlerine kılıf bulacağını zannediyorsa, bizim böyle ucuzluklara karnımız tok" Bizler Müslümanlar olarak, ne birilerinin gazına gelip, esas öfkemizin hedef noktasını unuturuz ne de emperyalizmle ve Siyonizmle mücadele için sakladığımız enerjinin tümünü bu tarz olaylarda harcarız.

Yani kısaca diyoruz ki; ey Amerika, ey İsrail, büyükelçilik baskınlarında karşılaştığınız tablolar, size yapacaklarımızın sadece cüzî bir kısmıdır. Bizim sizin varoluşunuzla ilgili çok daha hayati sorunlarımız var. Sizin terör zihniyetinizi bu dünyadan kazımadan, emperyal düzeninizi başınıza çalmadan, dünya halkları için adaleti tesis etmeden bizlere ne uyku var ne de rahat.

Burada 'provokasyona gelmeyin' çığırtkanlığı yapan birtakım İslami grup ve cemaatlere de bir çift sözümüz var: Dünya düzenine entegre olmanın sizi nerelere götürdüğünü anlamak için, dönün bir aynaya bakın. Üzerinize düşeni yapmak yerine, başkalarının sorumluluklarını yerine getirmelerine engel olma çabası, size ateşin dokunacağının bir delili olacaktır. Gelin bundan vazgeçin. Gelin onurlu Müslümanları mücrimleştirme ve emperyal projelere ayak uydurma gafletinden sıyrılın. Şunu unutmayın ki Türk dış politikası eksenli 'sağduyu' çağrıları sizleri sadece itibarsızlaştıracaktır, onursuzlaştıracaktır.

Hele tüm bunların yanında bir de "okyanus ötesi"nden gelen bir mesaj var ki ağlasak mı gülsek mi bilemedik. Emperyal faaliyetlerin tek birini bile "terör" olarak tanımlamazken; Amerikan elçiliği baskınlarını terörist faaliyetler olarak tanımlamak, aslında tarafların netleşmesi açısından bizlere ipucu vermektedir.

Son sözümüz de hükümete: Ey Tayyip Erdoğan! Ey Ahmet Davutoğlu! Ahirette hesap var" Biz sizleri bir kez olsun Amerika'ya kafa tutarken görmedik. Bugüne kadar Amerika ile olan mücadelemize destek olmadınız; bundan vazgeçtik, bari köstek olmayın. Neymiş efendim, "biz terörle mücadelede her zaman ön saflarda yer almışmışız". Yazık, çok yazık" Tarih AKP Hükümeti'nin Amerikan terörizmi ile beraber hatırlayacaktır. Irak'ta, Afganistan'da Amerikan terörizmine karşı en ufacık bir muhalif açıklamada bulunamayan bu insanlar, bugün gelmişler, basit bir baskın olayında kılıçlarını sonuna kadar biliyorlar. Size artık diyecek bir sözümüz kalmadı; hesabınızı mazlumların Rabbi olan Allah'a vereceksiniz.

Buradan, bu vesileyle Amerikan ve İsrail mallarına uyguladığımız boykotu daha güçlü hale getirme çağrısını yinelemek istiyoruz. Az önce de ifade ettiğimiz gibi, bizler basit "gaz alma" girişimlerini çok iyi biliyoruz ve emperyalizmle-Siyonizmle olan mücadelemizin her boyutta yürümesinin gerekliliğine sonuna kadar inanıyoruz. Bu sebeple, Amerika ve İsrail mallarını boykot etmenin, onlara açtığımız savaşta bir diğer cephe olduğunun şuurunda olmalı ve bunun gerekliliklerini yerine getirmeliyiz.

Ey Rabbimiz!

Büyük şeytan Amerika'yı ve korsan İsrail'i kendi ellerimizle yok etmeyi bizlere nasip eyle"

Bizleri dünyaya aldanmaktan, süslü iktidarlara ram olmaktan muhafaza eyle"

Yeryüzünde senin dinin hâkim oluncaya kadar sebat ile mücadele etmeyi, mazlumların sesi ve adaletin nefesi olabilmeyi bizlere nasip eyle"

Âmin"

Sakarya Adalet Girişimi


 

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU'NUN
15.09.2011 TARİH VE 345. BASIN AÇIKLAMASI

Değerli Basın Mensupları, hak ve özgürlükler konusunda desteklerini esirgemeyen sevgili dostlarımız! Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu adına hepinize hoş geldiniz diyor, selamlarımı sunuyorum.

...
Bilindiği gibi bir takım mihraklarca ülkemiz bir çıkmaza, bir kaosa doğru götürülmeye çalışılıyor. Halkımızı bölmek, birbirine düşürmek için, tüm yöntemler deneniyor. Sağcı-solcu, Türk-Kürt, Alevî- Sünnî gibi kutuplaşmalar oluşturup insanımızı birbirine düşürme planları, senaryoları hazırlanmaktadır. Dolayısıyla halkımızı bölünmekten, birbirine düşman hale gelmekten, anarşi ve kaosa düşmekten koruma yönünde gereken tedbirler alınmalıdır. Bunun yolu da asırlarca Türkü- Kürdü, Lazı-Çerkezi, Alevisi-Sünnisiyle bir arada yaşamalarını temin eden temel dinamiklerin tekrar hayata geçirilmesidir. Bu dinamiklerin başında da örf, adet, gelenek ve kültür gibi değerler ile asırlarca insanımızı bir arada tutan "dini bağlar" gelmektedir. "Kürt Açılımı", "Demokratik Açılım", "Hoşgörü" gibi sloganlarla birlik ve beraberlik çağrısı yapanların, bu önemli dinamikleri göz önünde bulundurmaları ve "İnanç ve İfade Özgürlüğü"nü güvence altına alarak, art niyetlilerin önüne geçmeleri şarttır.

İşte bizler, insanların en tabii hakları olan düşünce, inanç ve ifade özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması gerektiğine inanan Sivil Toplum Kuruluşları olarak, tüm sistem ve ideolojilerin insanların bu özgürlüklerinin önünü açması gibi bir sorumluğunun olduğunu, ülkeyi yönetme mevkiinde bulunanların böyle bir görev ve sorumluluklarının bulunduğunu tekrar ifade ediyoruz. Sıklıkla tekrar ettiğimiz gibi, yine tekrar ediyoruz ki; halkın özgürlüklerinin önündeki en büyük engel, darbe anayasalarıdır. Tüm darbeler halka ve onların taleb ettikleri fikir, inanç ve ifade özgürlüğü'ne karşı yapılmıştır. Darbe günlerini bayram ilan edenlere, bugün; kökten "yeter artık!" denilerek, anayasal düzenlemelerle vesayetlerine son verilmeli, akıllarına estikçe balans ayarı yapar gibi sivil iradeye müdahaleleri engellenmelidir.

Binlerce insanın tutuklanmasına, işkenceden geçirilmesine, elli kişinin idamına ve yüzlerce masum insanın ölümüne sebep olan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nin esas yıkımı eğitim alanında olmuştur. İslâm'sız bir Türkiye projesi hazırlayan malum zihniyet İmam- Hatip Liseleri, Kur'an Kursları, Anadolu sermayesi ve dindar insanlara zulümde sınır tanımamıştır. 8 yıllık kesintisiz temel eğitim bahanesi ile İmam-Hatip Liselerini işlevsiz hale getirmiştir. YÖK aracılığıyla Üniversitelerde ilim bir kenara bırakılarak başörtülü öğrenci avına çıkılmıştır. Şimdi yargı önünde hesap verme zamanıdır. 28 Şubat koalisyon ortaklarının yargılanmasında askeri personelden sonra sıranın basın, yargı, üniversite ve patronlara da gelmesini bekliyoruz.

Geçtiğimiz günlerde doğrudan Peygamberimiz Efendimiz'i hedef alan, onu aşağılamak ve İslâm düşmanlığını yaymak için hazırlanan "Müslümanların Masumiyeti" adlı filmin internette yayınlanması; başta Libya olmak üzere, Mısır, Yemen, Irak, Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerde protesto gösterilerinin yapılmasına vesile olmuştur. Bu filmi 5 milyon dolar harcayarak hazırlattığını ve bu parayı 100 yahudiden bağış olarak temin ettiğini gururla açıklayan Sam Bacile müstear isimli bir Amerikan yahudisinin Wall Street Journal'de yer alan, 'İslam kanserdir, Müslümanlar da yok edilmesi gereken böceklerdir. Bu film ile İslam'ın nefret içerikli bir din olduğunu göstereceğim' şeklindeki sözleri, işlenen 'nefret suçunun' keyfiyetini ortaya koymaktadır. Daha önce Texas'lı bir papazın ve Afganistan'da Amerikan askerlerinin Kur'an yakma çılgınlığı, ABD'de İslâm düşmanlığının sistematik bir şekilde yayıldığını ve bu düşmanlığını 'ifade özgürlüğü' adına piyasaya sürüldüğünü söylemek mümkündür. Peygamberimiz Efendimiz'e hakaret eden filmin, Amerika'da meydana gelen 11 Eylûl 2001 Saldırıları'nın 11. yıldönümüne rasladığını da hatırlatmakta fayda vardır. Provokasyon kokan bu film hakkında herkesi sağ duyulu olmaya davek ediyor, bu vesile ile film yapımcısını şiddetle protesto ediyoruz.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
Muhittin ÖZDEMİR
VAHDET VAKFI
Devamını Gör