Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Konya'da 255., Sakarya'da 359., Akyazı'da 285., Ankara'da 338.,

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla Ey iman edenler! Allah'a karşı nasıl takvalı olmak gerekiyorsa öyle takvalı olun. Hakk ile muttaki olun ve her halükarda ancak Müslümanlar olarak can verin. (Ali İmran Suresi 102. Ayet)
Sevgili dostlar değerli basın mensupları;
Birinci körfez savaşından önce Türkiye'nin dış politikasını Turgut Özal bir koyup 3 almak şeklinde tanımlamıştı. Bu oportünist dış politika anlayışı ile Irak'ın işgaline çanak tutmuş sonuçları onlarca yıldır kan ve gözyaşı şeklinde ortaya çıkan bu işgali desteklemişti. Özalcı dış politika anlayışının sonucunda bölge büyük bir işgal ile tanışmış bölge halkları büyük acılar tatmıştı. Özalcı anlayış ise bu acılara rağmen umduğuna da ulaşamamış elinde beklediği 3 ün 1 inden başka bir şey kalmamıştı.
Suriye olayları hakkında AmeriKAN'cı bir çizgide hareket eden şuan ki hükümetin dış politikasının da Özalist bir çizgide olduğu anlaşılmaktadır. Kaç koyup kaç almak isteğinde olduklarını net deklere etmeseler de böyle bir hesabın içinde oldukları gayet açık. Kandan üretilecek olan faydanın ahlakiliği tartışılmakla birlikte faydanın kendisinin de tartışılacağı kesindir. Şimdi kaç koyup kaç alma hesabında olanların sonuçta ne alacaklarını ancak Allah bilir.
Son olaylar göstermektedir ki Suriye bir bölünmüşlüğe doğru gitmekte bu bölünmüşlükten en fazla kimin kar edeceği de en fazla kimin zarar edeceği de net bir şekilde görülmekte. Suriye'nin bölünmüşlüğü etnik mezhebi ve siyasal iç çatışmayı da beraberinde getirecektir. Suriye'ye komşu olan her ülkeye de bu ateşten bir pay düşecektir. Siyasal sonuçları itibariyle bölgenin istikrarını güven ve huzurunu uzun yıllar sürecek bir kaosa sürükleyecektir.
Zalim Baas rejiminin ve onun diktatörü zalim Esed'in devrilmesi özgürlük isteyen herkesin muradıdır. Fakat Esed sonrası dönem için kimin hangi hazırlıkları vardır? Kim bu dönemden istikrar güven ve huzur bekleyebilir? Saddam'ın, Kaddafi'nin ve benzerlerinin gidişi anındaki sevinç çığlıkları ne kadar uzun soluklu oldu. O bölgelerin halkları geleni görünce gideni aramadılar mı? Suriye de gideni aratmamak için neler yapılmalı? Gelenin kim olduğu sorusuna da sağlıklı cevaplar verilmeli değil mi?
Her ateş yakanın ateşi, aydınlatmak ve ışık vermek için midir? Gördüğümüz her ateşten medet ummak her harareti baharın müjdesi sanmak gafletten başka ne ile izah edilebilir? Bu ateş büyük bir yangınla sonuçlanırsa körük sahiplerinin benzin dökücülerin eteklerini de tutuşturmaz mı?
Arakan Güney Asya'nın mazlum çocuğu bütün unutulmuşluklar ve ilgisizlikler arasında yok edilmeye çalışılan bir Müslüman topluluk son yüz yıldır milyonların katledildiği herkesin sessiz kaldığı ülke kardeşliğimizin test edildiği yer. Adını anmak yürekleri parçalıyor. Ümmetin sahipsizliği Arakan'da da acıyla sonuçlanıyor.
Problemi biliyoruz. Çözüm yollarını da bilmekteyiz fakat acziyetimiz ve zaaflarımız hem ümmeti hem de kendimizi kimsesiz kılmakta. Zalimleri telin etmekten kaçıp kurtulanların karınlarını doyurmaktan başka bir şey gelmemekte elimizden. Ümmetin bu makûs talihi, halklarına düşman yöneticilerin iktidarlar ile devam edip gitmekte. Eyvah ki bu makûs talih için yapacak şeylerin bilinip fakat onların yapılamaması daha büyük bir acı ve ızdırap vermekte.
Zalim Budistleri telin ediyor Arakan için yapılacak her yardımı desteklediğimizi ilan ediyoruz. Halkımızı Arakanlı kardeşlerimizi desteklemeye onların yanında olmaya davet ediyoruz.
Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhid ve adalet üzere kurulu yepyeni bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 256. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
09 RAMAZAN 1433
28 / 07 / 2012

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına 359. Hafta basın açıklamasını Sakarya Dayanışma Derneği'nden Deniz Çelik okudu.

SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU

359. hafta basın açıklaması

Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı.

Sabır, diriliş, direniş ve Kur'an ayı Ramazan'a kavuşturan Rabb'imize hamdolsun. Elbette bu aya barış, adalet ve huzur içinde girseydik sevincimiz çok daha büyük olacaktı. Fakat şahit olduklarımız hepimizi derinden sarsmaya devam ediyor.

Dünyanın her yerinden savaş, çatışma ve katliam haberleri geliyor. Komşumuz Suriye, yangına körükle gidenlerin gayretiyle bir iç savaşın eşiğine gelmiş bulunuyor. Halkın masum taleplerini militarize ederek yılan deliğine çomak sokanlar, oluşturdukları fitne ve kaos ortamının binlerce insanın hayatına mâl olduğunu görmezden geliyor. En başından siyasi bir çözümü ihtimal dışı bırakanlar, kendi sinsi hesaplarını ve çıkar mücadelesini katliam fotoğraflarının arkasına gizlemeye çalışıyor.

Soğuk savaş döneminin aktörleri, yeni bir güç savaşı verirken maalesef bedelini bölge halkları ödüyor, acısını hep birlikte çekiyoruz. Irak ve Afganistan işgal edileli yıllar oldu ama ne NATO bombardımanları eksik oluyor ne de masum insanları hedef alan intihar saldırıları"

Güneydoğu Asya'da ise Arakan Müslümanlarının çilesi her geçen gün artıyor. Bir milyondan fazla insanın uzun yıllardır ağır baskı ve zulüm altında yaşadığı Arakan'da son günlerde Budist çeteler yeni katliamlara girişiyor.

Bulgaristan'da İsrailli turistleri hedef alan saldırı ise Siyonist rejim tarafından Lübnan ve İran'a yönelik kirli bir karalama kampanyasına dönüştürülmüş durumda. Çok açık ki, emperyalist ve Siyonist güçler, işbirlikçi rejimler bölgemizde varlıklarını korudukları sürece, hiç kimsenin ya da hiçbir ülkenin barış ve huzur dolu bir gün görmesi mümkün değil.

Sadece savaşlar değil, açlık ve yoksulluk da can almaya devam ediyor. Kaynakları batılı devletler tarafından sömürülen Somali, Etyopya ve Kenya gibi Afrika ülkelerinde 13 milyon insan açlık felaketi yaşıyor. Diğer taraftan ise dünyanın yeni bir gıda krizine doğru gittiği yönünde haberler var.

Tohumların kâr aracına dönüştürüldüğü, bereketli tarım topraklarının sanayiyle ortadan kaldırıldığı, neoliberal politikaların ülkemizde de olduğu gibi çiftçiliği giderek yok ettiği bir dönemde yeni gıda krizlerinin kapımıza dayanması hiç de şaşırtmıyor. Toprağın ve suyun Rabb'imizin tüm insanlığa bahşettiği nimetler olduğunu unutan kapitalist zihniyetin, dünyaya felaketten başka bir şey getirmesi mümkün değil zaten" Ve maalesef Türkiye de bu zihniyetin kuşatması altında.

Bugün Avrupa ülkelerini krize götüren ekonomi anlayışı, ülkemizde ise geçmişin getirdiği sorunlara çözümmüş gibi sunulabiliyor. Oysa önümüzdeki örnekler gelecekte bizi neyi beklediğinin habercisidir. Halkın dini hassasiyetleri üzerinden üretilen söylemler, ortaya atılan projeler maalesef yaşanan sömürülerin üzerini örtmemektedir. Asgari ücretin 700 lira olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

Emeğin hakkı verilmediği gibi şimdi buna kıdem tazminatı gaspının ekleneceği anlaşılmaktadır. Sorunla ilgili hazırlanan taslak, işten atılan işçinin kıdem tazminatı almasını engelleyeceği gibi, mali yükü patronların sırtından alıp kamu bütçesine yükleyecektir. Böylece kıdem tazminatının iş güvencesine yaptığı katkı ortadan kalkacak, patronların işçileri diledikleri gibi çıkarabilmelerinin önü açılmış olacaktır.

Hükümet, hak mücadelesinin önünü alabilmek içinse iş kolu barajıyla sendikaları ciddi anlamda etkisizleştirmenin peşindedir. Taşeronluğun ve güvencesizliğin hızla arttığı, tersanelerde yüzlerce insanın öldüğü, şantiye çadırlarında yandığı ve tüm bunlara rağmen sorumluların cezalandırılmadığı bir dönemde bu yapılanların elbette ne adaletle ne de vicdanla açıklanabilecek bir tarafı bulunmamaktadır.

Görünen o ki, yeni Türkiye iddiası koca bir boşlukta durmaktadır. Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı, HES ve nükleer santral hırsının kabardığı, milyonlarca insanın ana dilini her alanda kullanma hakkının gasp edildiği, muhalif hareketlerin gösterilerine her defasında biber gazı ve copla karşılık verildiği, etnik ve dini ayrımcılıkların sürdürüldüğü bir siyasal iklimde hepimize adalet ve barış adına ciddi sorumluluklar düşmektedir.

Uludere'nin Roboski köyünde katledilen 34 masum insanın failleri aradan geçen 206 güne rağmen bulunmadıysa, akrabaları için adalet arayan insanlar da tehdit edilebiliyorsa kim, can güvenliğinden nasıl emin olabilecektir?

Değerli dostlar,

Baskıcı rejimlerin, kapitalist ifsadın, tüketim ekonomisinin ve sosyal adaletsizliklerin hem ülkemizi hem tüm dünyayı kuşattığı bir vasatta bu mübarek Ramazan ayının tüm insanlığın kurtuluşu için bir vesile olmasını temenni ediyoruz. Ramazan, Rabbimizin bize yeniden sunduğu bir başlangıç fırsatıdır. Açlığın ve susuzluğun hepimizi eşitlediği bu günlerden alacağımız çok ders bulunmaktadır. Sabır, paylaşma, dayanışma, kardeşlik, daha sade ve mütevazı bir hayat" Ve bunlar sadece Ramazan'la da sınırlı kalmamalıdır.

Başta Sakarya halkı olmak üzere tüm insanlığa her şeye rağmen hayırlı bir Ramazan diliyoruz.

Rabb'imiz, sen bizi ve tüm insanlığı, zulümden, fitneden ve şerden koru.

Dirilişimizi çoğalt, direnişimizi bereketlendir.

Yeryüzündeki tüm zalimlerin ve müstekbilerin devrilmesinde bizi de vesile kıl.

Amin.

SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU

Adına Sakarya Dayanışma Derneği

Kuran, rahmet, mağfiret ve bereket ayı olan Ramazan'a bizleri ulaştıran Rabbimize hamd ediyoruz. Yeryüzünün her köşesinde Ramazan sevinci yaşayan tüm müslümanların bu mübarek ayını tebrik ediyoruz. Ne yazık ki hemen yanı başımızdaki Suriyeli kardeşlerimiz olmak üzere İslam dünyasında oluk oluk kan akıyor, mazlumların feryadı yükseliyor ve müslümanlar büyük acılarla ramazanı karşılıyor. Emperyalistlerin talan ettiği coğrafyamızın mazlum ve mustazaf halklarına selam gönderiyoruz. Rabbimiz mübarek ramazan ayı vesilesiyle güçlerimizi birleştirsin, zalimler karşısında ayaklarımızı sabit kılsın. Başta Suriye olmak üzere İslam dünyasının her köşesinde zalim ve kafir egemenlerin şehid ettiği kardeşlerimize rahmet ve mağfiret niyaz ediyoruz. Tüm yokluklara rağmen onurlu bir şekilde direnişlerini sürdüren kardeşlerimize Rabbimiz aydınlık zaferler nasip etsin, onları zulüm ve cinayetlerden biran önce kurtarsın.

Ülkemizin etrafındaki ateş çemberi büyürken, iç siyasi gelişmeler arasında darbecilerle mücadele konusu yeni bir boyut kazanıyor. Meclis darbe ve muhtıraları araştırma komisyonunun 28 Şubat alt komisyonu tarafından o dönemde görev yapan siyasetçi, asker ve bürokratların hesap hareketlerini incelemesiyle ilgili BDDK ve TMSF'den bilgi istendi. Böylece 28 Şubatçıların banka hesap hareketlerinin incelenerek gizli kalan bazı sırların aydınlatılması ve ne tür çıkar ilişkileri sonucunda darbecilerle işbirliği yapıldığı açığa kavuşabilecek.

Darbe finansmanının izini süren meclis komisyonu aynı zamanda kara para trafiğini de çözebilecek önemli bir fırsatı yakalamasına rağmen BDDK yönetimi komisyonun talebine olumsuz cevap vererek 28 Şubatçıların banka hesap hareketlerine dair bilgileri vermeyeceklerini bildirmiştir. BDDK'nın bu konuda dayanak yaptığı bankacılık kanununun biran önce değiştirilerek darbecilerin kirli ilişkilerini deşifre olmasını ve yargılama sürecini etkileyecek önemli delillerin ortaya çıkarılmasını talep ediyoruz. Hangi siyasetçilerin istifaya zorlanarak Refahyol hükümetinin düşürüldüğü ve bunun karşılığında nasıl ödüllendirildikleri ancak banka hesap bilgilerinin elde edilmesiyle mümkün olabilecektir. Dolayısıyla meclis komisyonunun istediği bilgilerin BDDK yönetimi tarafından "sır" gibi gerekçelerle verilemeyeceğine dair bahanelerin hiçbir hukuki dayanağı olamaz. Hiçbir sır, darbecilerle işbirliği yapmayı haklı gösteremez.

Rahmet ayı ramazanın İslam ümmetine hayırlar getirmesini, yoksullar ve zenginler arasındaki engelleri kaldırmasını temenni ediyor, Rabbimizden bizleri Kuran'ın aydınlığında yaşanacak nice ramazanlara eriştirmesini niyaz ediyoruz. Ramazanınız mübarek olsun.

Gelecek hafta Cumartesi 12:30'da buluşmak üzere Allaha emanet olunuz.

AKYAZI ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU ADINA

MAZLUMDER SÖZCÜSÜ

İRFAN ALEMDAR


Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 338. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.
Üniversitelerde başörtüsü yasağının son bulması ile bir nebze rahat nefes alan başörtülü kardeşlerimiz maalesef farklı alanlarda kurumsal yasaklamalara maruz kalıyor. Kamusal alan safsatası ile devlet kurumlarında çalışması engellenen başörtüsü yasağı mağdurları özel sektörde adını duyurmuş dev bütç...eli kurumlarda da kendilerine yer bulamıyor. Başörtüsü ve onun üzerinden din düşmanlığı son dönemlerde özellikle özel şirketler eli ile kaldığı yerden devam ettiriliyor. İçinde bulundukları toplumun değerlerini hiçe sayarcasına sığınılan argümansa şirket etiği yada prensipleri. Etik ahlaki olan demektir ki eğer sebep şirket etiği ise başörtüsü takmanın etik (ahlaki) olmayan yönü nedir? Bilakis başörtüsü ahlaki oluşu ile Allah'ın emridir.
Yaşanan zulmün son örneklerinin failleri CarrefourSa ve Aras kargo ismi ile medyada yer aldı. Haberlere göre bu iki şirkete ait şubelerde başörtüsü ile çalışmak yasak. Yasak iş başvurusu esnasında başlıyor ve kişi ya başını açarsın yada bu kurumda yerin yok ikazı ile karşı karşıya kalıyor. Özellikle CarrefourSa yasak sınırlarını biraz daha genişleterek farklı kurumlarda görevli başörtülü çalışanların CarrefourSa sınırları içerisinde tanıtım, pazarlama yapmalarına yada yardım amaçlı stant açmalarına dahi izin vermiyor. Şirketler bu tavırları ile en başta içinde yaşadıkları ülkenin anayasasının 24. Maddesinde belirtilen "Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir" Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz." İbaresinin aksine muamelede bulunarak açıkça anayasa ihlalinde bulunuyorlar. İnsan hak ve hürriyetlerini hiçe sayarak inanç ve düşüncelerinden dolayı insanları aşağılamaları ve hakir görmeleri şirket etiği ve prensiplerimiz demekle geçiştirilemeyecek olaylardır. Başörtülü, sakallı, namaz kılan ve oruç tutan kişilerin müşteri olarak firmalarına gelmelerinde bir beis görmemeleri ramazan ve kurban dönemlerinde kampanyalarında ve reklamlarında bu isimleri kullanmaktan imtina etmemeleri bu tarz kurumların ne denli prensipli ve ahlaklı olduklarını ortaya koyan en somut örnektir. Ayrımcı tutumları sebebiyle bu iki firmayı kınıyor ve konuya duyarlı halkımızdan bu firmalara boykot uygulanması konusunda destek bekliyoruz. Çalışan başörtülü eleman istemeyenlerin başörtülü müşteriye de ihtiyacı olmasa gerek diyoruz.
Son günlerde Madımak olayı ile ilgili yeni iddialar ve fotoğraflar ortaya çıkıyor. Olay hakkındaki sır perdesi hala aralanabilmiş değil. Ölen insanların yanarakmı, dumandan boğularak mı yoksa başka şekillerde mi öldürüldükleri bir muamma. Özellikle ölenlerin bazılarının cesetlerinde yanık yada is izi olmaması şüpheleri daha da arttırıyor. Madımak olayının mağdurları yada takipçileri olduğunu iddia eden bazı grupların bu iddia ve fotoğraflara göstermiş oldukları tepkiler linç boyutuna vardırılmaktadır. Bilimi kendisine rehber edinmiş, nesnel verilerin haricindeki hiçbir şeyi gerçek olarak kabul etmeyen kişilerin yada grupların yeni otopsilerin yapılmasına, resmi kurumlar elindeki bilgi ve belgelerin tekrar incelenmesine olay anında ve hastane safhasında orada hazır bulunan resmi yetkililerin yeniden dinlenmesine karşı çıkmaları oldukça manidardır. İlk günden itibaren dediğimiz gibi Madımak ve Başbağlar olayı birbirinden bağımsız olarak tertip edilmiş olaylar değildir. İki olayında kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur. Olayların aydınlatılması ve gerçek faillerin yıllar sonra da olsa bulunarak cezalandırılması için devletin bir an önce konuyu titizlikle tekrar ele alması gerekmektedir.
Son olarak fanatik Budistlerin son iki ay içerinde 1000'den fazla insanı katlettiği Arakan'da, zulümden kaçan Müslümanlar; Bangladeş'te bulunan kamplara sığınmaya çalışıyor. Kendi topraklarında Budistler tarafından diri diri yakılan ve olmadık işkence ve zulme maruz kalan Müslüman Arakan halkı sığındığı kamplarda da çok zor şartlar altında yaşamaya çalışıyor. Kaldı ki Bangladeş hükümeti kendi ekonomik sıkıntıları nedeniyle artık daha fazla Arakanlı sığınmacıya ev sahipliği yapamayacağını belirtiyor. Bu durum karşısında BM'nin, Avrupa ve İslam devletlerinin ve medyanın kör ve sağırları oynaması öldürülen kişilerin kimliklerinin bu yapılar nezdinde ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayında mağdur ve mazlum Arakanlı Müslüman kardeşlerimizi de unutmamalı fitre, zekat, sadaka ve bağışlarla onlara desteğimizi göstermeliyiz. "Size ne oluyor da, Allah yolunda 'ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu beldeden kurtar ve rahmetinle bize sahip çıkacak bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!' Diye yalvaran güçsüz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?" (Nisa-75) Bu ayet Arakanlı Müslüman kardeşlerimiz için bizlere görevlerimizi hatırlatmaya yeter diye düşünüyoruz.
Zulüm sürdüğü müddetçe kimliğine bakmaksızın zalime karşı olmaya devam edeceğiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
İHH ANKARA YÖNETİM KURULU ÜYESİ
Serkan CODAL