Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Kocaeli'de 373., Sakarya'da 352., Konya'da 247., Ankara'da 330., Akyazı'da 278.,

GENELEVLER KAPATILSIN, ZİNA SUÇ SAYILSIN, KÜRTAJ YASAKLANSIN 8.YIL 373.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun 373.hafta basın açıklaması 02.Haziran.2012 Cumartesi günü saat 12.30'da İzmit İnsan Hakları parkı, Özgürlük Meydanında yapıldı.Basın açıklamasını Kartepe İnsan hakları Derneği sözcüsü Behlül METİN yaptı.Konusu Kürtajın yasaklanansı , zinanın tekrar suç kapsamına alınması ve genelevlerin kapatılması olan basın açıklamasında, "Kürtaj cinayettir yasaklansın, zina yeniden suç kapsamına alınsın",kürtajla öldürülmüş bir bebeğin serzenişini konu eden, "beni öldürenlerden mahşerde davacıyım", yine "vücudum benimdir kimse karışamaz" diyenlere karşı, kürtajla öldürülmüş bir bebeğin, "senin vücudun seninse, benim vücudumda benim" serzenişinin yer aldığı pankartlar açıldı.basın açıklamasına Tekvir süresinin ilk 10 ayetinin Arapçısı okunarak başlandı.

KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU, 8.YIL 373.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
1- Güneş karartıldığı zaman, 2- Yıldızlar patır patır döküldüğü zaman, 3- Dağlar yürütüldüğü zaman, 4- Çok değerli mallar bırakıldığı zaman, 5- hayvanlar çılgıncına kaçışmaya başladığı zaman, 6- Denizler volkanlar patladığı zaman, 7- İnsanlar mezarlardan kalktığı zaman,8- ve diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun. 9-10 Hesap defterinin açılıp, hangi suçundan dolayı öldürüldüğünün hesabı sorulduğu zaman?. (Tekvir süresi)

Basın açıklamamıza bir dramı anlatmak için 1400 sene önce inen Tekvir süresinin ayetleri ile başladık.1400 sene önce cahilliye anlayışı kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek katlediyordu. Günümüzde de değişen fazla bir şey yok.Bu günde Allah'tan korkamaz cahilliye anlayışı , çocukları daha doğmadan diri diri katlediyor.Biz İslami İnsan Hakları Savunucularına göre, yaşam, insan hakları ve hukuku, insanın ilk oluşumundan itibaren başlar.Her yıl ülkemizde yaklaşık 100 bin can doğmadan katlediliyor.Bize göre bu bir cinayettir.Bu cinayetlerin yasaklanmasını ve kürtajın suç kapsamına alınmasını yetkililerden istiyoruz.

Kadının başörtüsü söz konusu olduğunda, ortada gözükemeyen bir takım kadın hakları savunucuları , kürtaj söz konusu olduğunda hak savunma şampiyonu olarak piyasaya çıkıp, "bedenimiz bizimdir hiç kimse karışamaz" diyorlar.Peki başörtülü kadının başı, bedeni ona ait değil mi?, o zaman neredydiniz?.Tabi bunların düşüncesini herkes biliyor, istediğimle!, istediğimi yaparım, kimse bana karışmaz.İmtihan dünyasında yaşıyoruz, elbette vücudunuzun cehennem azabına ne kadar dayanıklıysa, bizce o kadar özgürce yaşamınızda, hiçbir sakınca yok.Sonuçta faturayı siz ödeyeceksiniz.Fakat ne kadar güzel söylüyorsunuz", kimse benim vücuduma karışamaz".

Kendilerine soruyoruz, daha yeni oluşma aşamasındaki canı , bir cinayetle katletme hakkını siz nasıl kendinizde görüyorsunuz.O can sizin mi?, yoksa ilerde bizler gibi insan olacak bir varlığın mı?.Ne zamandan beri onun vücuduna karışma, yaşama hakkı, sizin tekelinizde oldu da?, onun adına konuşup, yaşamak isteyip istemediğini bilmeden, katlini uygun görüyorsunuz?.Yaşamayı seviyor musunuz?, biri sizi öldüreceğim dese, ne derdiniz, gelin beni öldürün mü?.Cevabınız elbette hayır.O zaman nasıl başka bir canın öldürtmesini meşru görüyorsunuz.Siz bir kürtaj kurbanı olsaydınız, yaşamınızın başında hayatınıza son verilseydi, iyi mi olurdu?.

Kürtajı hemen sulandırma, bulandırma taktikleri."Tecavüz kurbanı bebeği istemiyorsa ne yapsın?" söylemleri. Tecavüz dolayı yapılan kürtajlar, bu tür kürtaj vakalarının % 1 dahi oluşturmuyor. Siz onu boş verinde sırf şehvani arzularla düşüp kalkarken, gayri meşru ilişkiler sonucu oluşan kürtajdan bahsedin.3 maymunu oynamayın. Yaşamak bir haktır, ilerde sizler gibi bir insan olacaka canın hayatına, sizin, bir cinayetle son verme hakkınız yoktur.Bunu yapanlarda iyi bilsin ki Tekvir süresinde anlatıldığı gibi, hesap gününde katil olarak, işledikleri cinayetin hesabını vereceklerdir.

Kürtajdan önce yapılması gereken, 1999 yılında Ecevit hükümeti zamanında başbakan Bülent Ecevit ve Necdet Sezer'in imzalarıyla suç olmaktan çıkartılan zinanın yeniden suç kapsamına alınmasıdır.Bu yapılmadığı sürece serbestçe zinalar olacak ve oluşan hamileliklere, kürtajla yaptırılarak son verilecektir.Hükümetinden,​ zinayı eskiden olduğu gibi tekrar, suç kapsamına almasını istiyoruz.

Zinanın sadece iki kişi arasında olanı değil, adına genelev denilen ve kadınların hayvan gibi pazarlandığı iğrenç ortamlarda olanında yasaklamamsını istiyoruz. Biz bir insan hakları derneğiyiz, bir ülkenin kadının, bu tür yerlerde, çalışmasını, para karşılığı satılmasını , çok büyük bir insan hakları ihlali olarak görüyoruz.Bu çağımızın köleliğidir, insan onuruna yakışmayan çağdışı bir olaydı.Bunlar var olduğu sürece hiç kimse kölelik devri kapandı demesin.Her ne kadar kölelik devri kalktı denilse de, ne yazık ki burada her şeyden önce bir insan olan kadının vücudu, para karşılığı satılarak, hayvanlardan da daha aşağı bir muameleye tabi olmaktadır.Devlet derhal bu insan hakları ihlaline son vermesini bekliyoruz.

Birileri çıkıp diyecekleler ki, "buraları bir sosyal ihtiyaca cevap veriyor, toplumsal bir ihtiyacı karşılıyor, buraları olmasın da, gözü döneneler sokaktaki kadınlara mı saldırsın".Bu ifadelerle kendilerini tarif edenlere sesleniyoruz, bunun yolu, bu tür batakhaneler açmak değil, eğitimle Allah korkusunu kalplere yerleştirip, başka insanların ırzına, namusuna Allah korkusuyla yan bakmayacak nesiler yetiştirmektir.Unutmayın ki, buralarda çalışanlar birilerinin, kızı, annesi, kız kardeşidir."Buraları toplumsal ihtiyaca cevap veriyor " diyenlere soruyoruz.Siz annenizin, kızınızın, kız kardeşinizin, böyle bir ortamda olmasını ister miydiniz, toplumun ihtiyaçlarına bu şekilde cevap vermesini ister miydiniz?.En azından bir kez olsun bunu düşünün sonra konuşun.Katıldığınızı için hepinize teşekkür ediyoruz.

KOCAELİ KARTEPE İNSAN HAKLARI DAYANIŞMA DERNEĞİ SÖZCÜSÜ
BEHLÜL METİN

Sakarya Adalet Girişimi 352. Hafta basın açıklamasında Mavi Marmara şehitlerini anarken, küresel kapitalizmin ve emperyalizmin bölgesel hesaplarına karşı İslam dünyasındaki halklara dayanışma çağrısı yapıldı

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu'nun 352. hafta basın açıklamasını Diriliş Saati Dergisi'nden Berat Gürler okudu. Basın açıklamasında Mavi Marmara baskını, THY grevi ve işten atılan çalışanlar, kamu çalışanlarına verilen düşük zam, küresel kapitalizme entegrasyon, Suriye'de devam eden kriz ve Hula katliamı ile Uludere katliamı gündeme getirildi. Küresel emperyalizmin bölgesel hesaplarına karşı dayanışma çağrısı yapıldı.

Açıklamada "Adalet, İslam dininin en temel şiarıdır. Bu şiarı tüm boyutlarıyla hayata hakim kılmayanların işlerine geldikçe zulümden bahsetmeleri ve dindarlık gösterisinde bulunmaları onları ne adil kılar, ne de muttaki bir Müslüman" ifadelerine de yer verildi.

Sakarya Adalet Girişimi 352. Basın Açıklaması

MAVİ MARMARA ŞEHİTLERİ UNUTULMAYACAKTIR!

Mavi Marmara katliamının yıldönümünü anarken Siyonist İsrail'i, Amerika'yı ve yandaşlarını lanetliyoruz. Bu konuda Amerika'nın baskısı sonucu hükümetin geri adım atması ile gerekli girişimlerin ve yaptırımların hayata geçirilmediğine esefle şahit oluyoruz. Mavi Marmara şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak şekilde yaptırımların yürürlüğe sokulmasını hükümetten talep ediyoruz. Göstermelik dava yerine, etkili yaptırımların ve İsrail ile ilişkilerin tüm alanlarda kesilmesinin ana politika haline getirilmesinin önemine bir kez daha vurgu yapmak istiyoruz.

Geçtiğimiz hafta Türk Hava Yolları çalışanlarının iş bırakma eylemlerine tanık olduk. Türk Hava Yolları çalışanlarına grev yasağı getiren kanunun meclisten geçirilmesi sürecinde ortaya konulan direniş hükümet tarafından 305 personelin işten atılması şeklinde cezalandırıldı. Halen de gerginlik ve görüşmeler devam ediyor.

Memurların hükümetle yürüttüğü toplu iş sözleşmeleri birinci yıl için %4+%4, ikinci yıl içinse %3+%3 zam oranları ile sonuçlandı.

Karşımızda üzerinde tez yapılmaya layık, orijinal bir iktidar var! Bir taraftan cami, çeşme restorasyonu, kürtaj karşıtlığı, Osmanlı ruhunun canlanması gibi argümanlar üzerinden halkın İslami duyarlılıklarına gönderme yapan bir iktidar" Diğer taraftan; Uluslar arası sermayenin desteklediği, Türkiye halkını ekonomik, sosyal ve siyasal olarak kapitalizme entegre etmeye çalışan, küresel güçlerle işbirliği içinde bir iktidar"

Siz işçinin sendika kurmasına müsaade edeceksiniz, ancak en önemli kozu olan grev hakkını elinden alacaksınız. Sendikal mücadeleyi anlamsız kılan ve işvereni tek taraflı hegomonik güç haline getiren bu uygulama zulmün ta kendisidir.

Siz kişi başına düşen milli gelirin 10.000 USD olduğunu övünerek anlatacaksınız, yıllık reel enflasyonun %20 olduğunu bileceksiniz, açlık ve yoksulluk sınırlarını ilan edeceksiniz; ancak sendikaları devreden çıkaran taşeron sistemi ile işçileri ömür boyu asgari ücrete mahkum edeceksiniz, memurlara yıllık %15 zammı çok göreceksiniz" Sadece uluslar arası sermaye ve onun Türkiye ayağını oluşturan büyük sermayeyi merkeze koyan, emeği yok sayan bu uygulama zulmün ta kendisidir.

Başbakan küresel zalimlerin Suriye gibi bölgesel operasyonlarında rol aldığında bunu 'zulme rıza gösteremeyiz' şeklinde bir kılıfla açıklarken, gerçekte her fırsatta halkına zulmettiğinin farkında mı acaba?

Adalet, İslam dininin en temel şiarıdır. Bu şiarı tüm boyutlarıyla hayata hakim kılmayanların işlerine geldikçe zulümden bahsetmeleri ve dindarlık gösterisinde bulunmaları onları ne adil kılar, ne de muttaki bir Müslüman"

Komşumuz Suriye'de iç karışıklıklar olanca hızıyla devam ediyor. Hula katliamını gerçekleştirenleri lanetliyoruz. Son olarak bazı Avrupa ülkeleri ve Türkiye, Suriye büyük elçiliklerini kapattı. Suriye ile ilgili Amerika'nın başını çektiği küresel plan adım adım uygulanıyor. Ürdün İstihbaratı Suriye'ye 15000 El-Kaide militanının giriş yaptığını açıkladı. Suriye'ye dış müdahaleyi savunan muhalif kanat Amerika, İsrail ve Avrupa ülkelerine Esad sonrası süreç için teminat vermeye devam ediyor.

Dış müdahale olmadan Suriye'de iktidarın değiştirilmesinin imkansız olduğu görülüyor. Dış müdahalenin sonuçları ise belli" Tıpkı Irak'ta, Afganistan'da, Somali'de, Libya'da olduğu gibi" Küresel güçler gerek bölgenin kaynaklarını ele geçirmek, gerekse güvenliklerini sağlama almak adına milyonarca insanın kanı pahasına da olsa hedefe ulaşacak her yolu kendilerine mübah görüyorlar. Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkeler de bu emperyal planın taşeronluğunu yapıyorlar.

Suriye'deki iç savaşın bu ülke halkına getirdiği felakete karşı tüm Müslümanların; akan kanın durdurulması, müzakere sürecinin hızlandırılması, gerekli reformların hayata geçirilmesi ve iç barışın sağlanması hususunda sorumluluk alması gerekiyor. Kan ile beslenen küresel güçlerin ve onların Ortadoğu'daki işbirlikçilerine karşı, 'Suriye'ye dış müdahaleye hayır' diyen muhalefet üzerinden barışın tesis edilmesi için tüm İslam dünyası ayağa kalkmalıdır.

Uludere olayı bir yara olarak kanamaya devam ediyor. Son olarak İçişleri Bakanı adeta tuz basarak yarayı daha da derinleştirdi. Uludere'de ölen vatandaşlarımızı suçlu ilan eden ve özre gerek yok diyen bakan bir faşist lider edası ile konuşuyor. Hükümetin bu tavrı ile yüzyıl da geçse mevcut yara kapanmayacaktır. Hükümete düşen bu katliamın gerçek yüzünün ortaya çıkarılması ve sorumluların cezalandırılmasıdır. Aksi takdirde Uludere'nin hesabı her fırsatta hükümetten sorulacaktır.

Rabbimize adaleti hakim kılacağımız bir dünya kuruluncaya kadar küresel zalimlerle mücadelemize devam edeceğimize söz veriyoruz.

Rabbimizden bu mücadele sırasında ayaklarımızı sabit kılmasını ve bize yardım etmesini niyaz ediyoruz.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz. (Nur Suresi 31. Ayet)
Sevgili dostlar değerli basın mensupları;

                İlk ve orta öğretimde eğitim öğretimin bu yıl son haftasına girmekteyiz.Kesintisiz 8 yıllık eğitimden 8 yıllık kesintisiz artı 4 yıl kesintili 12 yıllık bir zorunlu eğitim sürecine gidiyoruz.Büyük bir reform olarak sunulan bu uygulama tanımımızda görüldüğü gibi hakikatte 4 yıllık bir ekleme ile sadece süresi artırılmış bir uygulamadır.Olumlu gibi görünen birkaç eklemenin  dışında herhangi bir olumlu yönü söz konusu değildir.

                Sonu kesintili 12 yıllık zorunlu eğitim müzminleşmiş kangrene dönüşmüş başörtüsü meselesini içinden çıkılmaz bir hale getirecektir. İlk ve Orta öğretime başlayan kızlarımız 6 yaşında girdikleri bu okullardan 18 yaşında mezun olabilecekler. Ve seçmeli olarak okutulacak olan Kuran'ın örtünmek ile ilgili emirlerine ise riyaet edemeyecekler.Eğitim zorunlu fakat örtüsüzlükte zorunlu olacak.

                Katmerlenen başörtüsü sorununu çözme vaadiyle insanlardan oy isteyen hükümetin ustalık döneminde bu sorunu daha geniş kitlelere şamil kılıyor olması gözlerden kaçmamaktadır. Bu uygulamanın hangi amaca yönelik olduğuna dair zihinlerdeki soru işaretleri de gün geçtikçe artmaktadır.

                Karma eğitim gibi hem eğitim açısından bir ucube hem kültürümüze ters hem dinimize aykırı hem de insan yapısına muhalif olan bir uygulamayı hala devam ettirmekte olmak ve bu uygulamanın sonuçlarını toplumsal ahlakta görüyorken bu karma eğitimi 12 yıl uygulamaya kalkışmak hangi akılla izah edilebilir.

                Ülkemizin önemli sorunlarından biri de son yıllarda sıkça gündemde olan aile meselesidir. Boşanma oranlarının gün geçtikçe arttığı parçalanmış ailelerin sosyal bir gerçeklik haline dönüştüğü ülkemizde bu feci durumun etkenleri arasında karma eğitimin rolü ne kadardır.

                Kürtajın sınırlandırılması talebi sınırların hak üzere olması kaydıyla doğru bir taleptir.Gel gelelim kürtaj olayların ana sebebi olan zina serbest değil midir?Zinayı serbest bırakıp kürtaj muhalifi olmak ve okullarda zorunlu karma eğitimi  devam ettirmek ateşle barutu yan yana koyup kenarda itfaiye bekletmeye karşı çıkmaya benzemez mi?Madem itfaiyenin durmasından rahatsızsınız o zaman ateşle barutu birbirinden ayırın.Madem ki kürtaja karşısınız o zaman zinaya daha fazla karşı olmalısınız.Sebebe izin verip sonuçtan rahatsız olmak akıl işi midir?

                Batılın her türlüsünün işi dine ve dine olana karşı çıkmaktır. Dinden bir kısmını gündeme getirirse de bu öze muhalefet etmek içindir. Belçika hükümetinin dini bazı meselelerde yumuşak tutum takınması onların İslami örtüye karşı kin ve nefretlerini gidermemiştir. Peçeyi yasaklayan Belçika hükümeti peçelilere karşı zulüm uygulamaya başlamış onları yol ortasında tartaklayıp hapsetme azgınlığını göstermiştir. Belçika hükümetinin nezdinde İslami örtüye düşmanlık besleyen tüm anlayışları kişi, kurum ve kuruluşları telin ediyoruz.

                Hak ve hakikatin parçalarının değil tamamının hayata hakim olduğu tevhid ve adalet üzere kurulu yepyeni bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 248. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

12 RECEP 1433

02/ 06 / 2012

Değerli basın mensupları, hak ve özgürlükler konusunda yanımızda yer alarak desteklerini esirgemeyen sevgili dostlarımız. Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu adına hepinize hoş geldiniz diyor, saygıyla selamlıyoruz.

Değerli basın mensupları, kıymetli katılımcılar! Üzülerek belirtelim ki, ülkemiz:- Kızının eğitim hakkını arayan annelerin 2 yıl, 10 ay hapse mahkum edildiği"

- Üniversitelerinde profesörlerin, Turist Ömer gibi elinde fotoğraf makinesiyle okul girişlerinde başörtülü öğrencilerin resmini çekerek fişlediği"

- İktidarda olan bir partinin Kadın Kolları'nca, sivil anayasa çalışmalarına katkıda bulunmak üzere başörtüsüne kamusal alanda özgürlük sağlanması için Meclis Başkanlığı'na sunduğu raporda: "başörtüsünün simge teşkil ettiği" Bu sebeple de yargıçlık, öğretmenlik ve emniyet görevlisi gibi meslekler istisna tutularak başörtüsü sorunu aşılabilir" gibi, garip ve mantık dışı tekliflerin yapılabildiği"

- Yine Anayasal söylem içine, "Eşcinseller" " ifadesinin mutlaka konulması gerektiğinin (toplumun genel – geçer ahlak normları bilindiği halde) ısrarla savunulduğu"

- Cezaevinde kaldığı sırada "Tekbir" getirdiği için, insanlara bir yıl hapis cezasının verildiği"

- Dünyanın muhafazakar hiçbir ülkesinde görülmeyen ve Milli Bayram statüsü çerçevesinde, genç bir erkekle genç bir kızın alt alta, üst üste kadın erkek eşitliği (!?) ne yaraşır bir şekilde karakucak güreştirildiği"

- Nesebin ve neslin bozulmasına sebep olacak, İslâm'a göre haram olan "sütkardeşlerin (bilmeden) evlenmelerine sebep olabilecek, " anne sütü olanlar olmayanları bulsunlar" sloganıyla Müslüman mahallesinde salyangoz satıcılarının tekrar ortaya çıktığı"

- Karakolların basıldığı, asker ve polislerin teröristlerce kurşunlandığı; bunun böyle olmasının ise en makul hak arama yolu olduğunun siyasi bir dille savunulabildiği gariplikler ülkesine dönmüştür.

Artık tüm çarpıklıklara bir son verme zamanı gelmedi mi? Bu ülkenin âkil insanları ne zaman harekete geçecek? Sorunlara ne zaman makul çözümler üretip insanımızın fikir, inanç ve ifade özgürlüğüne kavuşmasına zemin hazırlayacaklar?

Yıllardır, "Hoşgörü", "Ötekine Saygı", "Demokratik Açılım", "Kürt Açılımı" gibi sloganlarla insanımız meşguledilmiş, gelinen noktada bu sloganların bir işe yaramadığı görülmüştür. Bu gün "Daha Çok Demokrasi" diye ortaya çıkanların amaçlarının VESAYET SİSTEMİNİ KALICI HALE GETİRMEK olduğunu görüyoruz. Dünkü muhtıra ve darbeleri destekleyen, çeşitli olaylar çıkartarak halkı bölmek isteyenlerin bugün de aynı şeyleri yaptıklarını müşâhede etmekteyiz.Bugün, Türkiye'de birçok şeyler değişmeye başladı, pek çok şey tartışmaya açıldı. Fakat, ne yazıktır ki gerçek bir Sivil Anayasa'nın hazırlanması önündeki bir takım engeller hâla değişmedi ve tartışmaya açılamadı.

Mevcut Anayasa'daki, "Değiştirilemez, Değiştirilmesi Teklif Dahi Edilemez" maddeleri hâla yerini korumaktadır. Bu handikaplar aşılmadıkça gerçek bir Sivil Anayasa yapılması düşünülemez. Her zaman olduğu gibi yine tekrar ediyoruz ki, özgürlüklerin önündeki en büyük engel DARBE ANAYASALARI'dır. Tüm darbeler halka ve onların talep ettikleri FİKİR, İNANÇ ve İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ'ne karşı yapılmıştır.

Artık, sanırız; kurtuluşumuz için Vesayet Anayasalarından/ Darbe Anayasalarından kurtulmanın zamanı gelmiştir.

Âkil insanları, bu konular üzerinde ciddiyetle düşünmeye davet eder, idrak etmeye başladığımız mübarek üç ayların ülkemize, İslâm âlemine ve tüm dünyaya barış ve huzurun gelmesine vesile olmasını diler, bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA

Zeki YILDIZ

VAHDET VAKFI

IHH İnsani Yardım Vakfı'nın öncülüğünde çeşitli ülkelerden gönüllülerle birlikte oluşturulan Gazze yardım filosuna ait Mavi Marmara gemisine İsrail tarafından yapılan barbarca saldırının üzerinden iki yıl geçti. Bir cinayet şebekesi olan siyonist katillerin saldırısı sonucu Şehid düşen 9 kardeşimizi bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz.

Şımarık siyonist rejim Türkiye'nin özür dileme ve mağdurlara tazminat ödeme çağrılarını reddetti ve Türk Hükümeti tarihi nitelikte bir karar vererek siyasi, askeri ve ekonomik ilişkileri askıya aldı. Böylece iki yıldan bu yana iki ülkenin diplomatik ilişkileri kesilmiş oldu. Her açıdan değerlendirildiğinde tam bir korsanlık eylemi olan İsrail saldırısında Şehid olan kardeşlerimizin yakınlarıyla birlikte IHH İnsani Yardım Vakfı, maddi-manevi tazminat davaları açarak hukuk mücadelelerine devam etmektedir. Öte yandan Türk Hükümeti de vatandaşlarının uğradığı zararların telafi edilmesi ve sorumluların cezalandırılması amacıyla son iki yıldır diplomatik çabalarını sürdürmektedir. Bu süre zarfında BM İnsan Hakları Konseyi'nin neredeyse saldırganı ödüllendiren tutarsız raporlarının yanı sıra İsrail yönetimine karşı hiçbir uluslararası yaptırımın uygulanmamış olması, hukukun egemen güçler tarafından nasıl pervasızca çiğnenebildiğini bir kez daha gösterdi.

Mevcut karamsar görüntüye rağmen Türk yargısı Mavi Marmara gemisinde işlenen insanlık suçlarıyla ilgili önemli bir adım atarak sorumluların yargılanmasının önünü açtı. İsrailli yöneticiler hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianameyi inceleyen İstanbul 7.Ağır Ceza Mahkemesinin oy birliğiyle iddianameyi kabul etmesinin ciddi anlamda hukuki ve siyasi sonuçları olacaktır.

Saldırının yaşandığı tarihte İsrail Genelkurmay Başkanı olan Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, ve İstihbarat Başkanı Amos Yadlin hakkında dokuz yardım gönüllüsünün öldürülmesine sebebiyet verdikleri gerekçesiyle "Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme suçuna azmettirmekten" dokuz kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edilmektedir. İsrail söz konusu olduğunda hukukun rafa kalktığı bir dünyada Türk mahkemesinin gösterdiği hukuki cesareti kutlamak gerekmektedir. Siyonist rejim bu gelişme karşısında paniğe kapılarak acil önlemler alınmasını kararlaştırmıştır.

Dava kapsamında yargılanması beklenen İsrail subayları hakkında tutuklama kararı çıkması güçlü bir olasılıktır ve böyle bir durumda Türkiye'nin Interpol aracılığı ile sanıkların yakalanmasını istemesi gayet doğaldır. Bu durumda Interpol üyesi tüm devletlerin İsrailli sanıklara yönelik tutuklama işlemi başlatabileceğinden kaygı duyan İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Meir Rosen, İsrail 7. kanalındaki açıklamasında dört üst düzey askeri yetkili hakkında olası tutuklama kararına karşı Netanyahu hükümetinin dünya ülkelerinden yardım istemesi gerektiğini ifade etmiştir.

Mavi Marmara iddianamesinin kabul edilmesiyle Türk yargısı, bugüne kadar cezasızlığa alış(tırıl)mış siyonist katillere karşı son derece önemli bir hukuki süreç başlatmıştır. Bu sınavın başarıyla verilmesi bakımından mahkemenin elinde oldukça güçlü hukuki argümanlar bulunmaktadır. İnşallah Şehid düşen, yaralanan ve eşyaları yağmalanan kardeşlerimizin ahı yerde kalmayacak ve adalet er ya da geç tecelli edecektir.

Filistinli mazlum kardeşlerine yardım etmek amacıyla Gazze'ye doğru yola çıkan ve uluslararası sularda siyonist çete tarafından saldırıya uğrayan Mavi Marmara gemisinde Şehid düşen kardeşlerimizi bir kez daha yad ediyor, Müslüman halkımızın Filistin davasına karşı duyarlılığının sürmesini temenni ediyoruz.

Öte yandan Suriye'de akan kan devam ediyor. Zalim esed rejimi hergün kan emmeye devam ediyor. Eli kanlı çocuk katili esedi kınıyoruz. Zulümler sona erene kadar zalimlerle mücadelemiz devam edecektir. Gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.

Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına

Mazlumder sözcüsü

İrfan ALEMDAR