Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Konya'da 231., Akyazı'da 262., Ankara'da 314., Sakarya'da 336.,

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 231. Hafta basın açıklaması yoğun bir katılımla Kayalıpark meydanında yapıldı. Açıklamayı platform adına Yasin Burak SAĞDIÇ yaptı. Açıklamasına Nahl suresi 19. ve 20. ayetleri okuyarak başlayan Sağdıç'ın açıklaması şöyle:

Rahman, Rahim Allah'ın adıyla

Allah, gizledikleriniz de açıkladıklarınızı da bilir. Allah'tan başka yalvardıkları ise hiçbir şey yaratamazlar, zaten kendileri yaratılıp duruyorlar. (Nahl Suresi 19 – 20. Ayetler)

Sevgili dostlar, değerli basın mensupları

İşin içinde bir ''MİT'' yeniği mi var?

MİT'den üst düzey yetkililerin ifadeye çağırılması Türkiye'de pek çok şeyi yeniden gündeme getirdi. MİT'in yetkileri nedir, sınırları nereye kadardır, hangi olayda ne kadar parmağı vardır? MİT'den başka, hangi istihbarat birimleri mevcuttur? Bunların ne kadarının görev ve vazife alanları bilinmektedir? Hiçbir hukuki dayanağı olmayan istihbarat birimleri var mıdır? Kontrolden çıkmış, amacından kopmuş, istihbarat birimleri mevcut mudur? 

Ülkenin karanlık gündeminde bu istihbarat birimlerinin rolü ne kadardır? Faili meçhullerde, provokatif olaylarda ne kadar etkili olmuşlardır? Ülke gündemini ciddi belirleyen; yüzlerce insanın, onlarca yıllık mahkûmiyetlerine sebep olan popüler kişilerin öldürülmesinde bu istihbarat birimlerinin ne kadar parmağı vardır? Uluslar arası ilişkilerde bu istihbarat birimleri hangi oranda kullanılmış, hangi sınırlarla sınırlandırılmışlardır?

Arap baharı, Tunus, Libya, Mısır, vb. ülkelerdeki olaylarda, istihbaratın etkisi ne kadar olmuştur? En önemli sorumuz ise: İstihbarat birimlerinin yabancı istihbarat birimleriyle ilişkileri neyle sınırlandırılmaktadır?

Bu sorular daha da çoğaltılabilir. Halkımızın bu soruların cevabını bilmeye hakkı vardır. Yetkililer bir an önce bu ve benzeri soruların cevabını halkımıza vermeli ve onların vicdanlarını rahatlatmalıdır.

NATO'nun işgalleri için Suriye hazırlanıyor mu?

Suriye'deki olaylar tırmanıp zalim baas rejimi baskılarını arttırırken, öldürülenlerin sayısı da binlerle ifade edilmeye başlandı.  Olaylar bir hak talep etme özgürlük alanlarının genişletilmesi olmaktan çıktı; bir iç savaşa dönüşmekte. Uluslar arası aktörler, meseleye daha fazla müdahil olmakta, istihbarat teşkilatları Suriye olaylarını yönlendirmektedir.

Üst düzey uluslar arası pek çok aktör, muhaliflerin silahlandırılması, uçuşa kapalı alanlar oluşturulması, tampon bölgeler meydana getirilmesi gibi daha önceden alışık olduğumuz pek çok işgal senaryosunu dillendirmekte ve işgalin altyapısını hazırlamaktadırlar.

NATO'nun müdahalesini istemek, akl-ı selimden uzaklaşmak demektir. Daha önceki müdahalelerin neyle sonuçlandığını biliyor olmakla birlikte, hala göz göre göre NATO ve Birleşmiş Milletler'i müdahaleye davet etmek ancak bir akıl durması ile ifade edilebilir.

Suriye olayları üzerinden etnik, mezhebi ve bölgesel çatışmalar tezgâhlanmaya çalışılmaktadır. AmeriKAN emperyalizminin stratejik ortakları ve işbirlikçileri, bu çatışmalardan büyük menfaatler ummaktadırlar. Fakat bilmelidirler ki: Bölgede meydana gelecek olan her çatışma kendi aleyhlerinedir. Kendi iç bütünlüklerini de tehdit etmektedir.

Suriye olayları hakkında, ulemanın değişik bölgelerde yaptığı; sivillere karşı yapılan saldırıları durdurmaya ve bu emirleri verenlere itaat etmemeye yönelik çağrısını olumlu buluyor ve bu çağrıyı destekliyoruz.

Füze savunma sistemini, kim savunuyor? Sistem kimi savunuyor?

İslam'a ve Müslümanlara düşmanlığıyla bilinen NATO genel sekreteri Rasmussen Malatya'da kurulması için uğraşılan füze savunma sisteminin Türkiye'de konuşlandırılması talebinin Ankara'dan geldiğini söyledi. Bu bilgi üzerinde çokça durulması gereken önemli bir açıklamadır. Hedefleri ve gayesi belli olan bu füze savunma sisteminin, Türkiye'de kurulmasını Ankara'nın istediği bilgisi doğru mudur? Doğru ise bunun sebepleri nedir? Kamuoyu bu bilgiyi öğrenmek istemektedir.

İşlerin meşru, meşruiyetin kaynağının hukuk, hukukun menşeinin ilahi bilgi olduğu, tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 232. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
19 Rebî'ul-Evvel 1433

11 Şubat 2012

Ülke yeniden kaos ortamına mı sürüklenmek isteniyor? Oluşturulmak istenen bu kaos kimin kimlerin menfaatine olacak? İç ve dış mihraklar cumhuriyet kurulduğundan beri ara rejimlerle dindar halka sürekli kan kusturdular. 28 Şubat post modern darbe diye tabir edildi, bin yıl süreceği söylenen cunta sürecinin aktörlerini yargıçlar neden hala sorgulanmıyor. Erken kalkıp yönetime el koyanların, milletin inançlarıyla alay edip baskı altına alanların yaptıkları yanlarına kâr mı kalacak.

Halkımızın tamamına yakını, Müslüman olan ülkemizde neslin dindar olmasından daha doğal ne olabilir. Ancak bu resmi dayatmalarla olmamalıdır. Tevhid-i Tedrisat kanunu kaldırılmalı özel din eğitim kurumlarının kurulmasına fırsat tanınmalıdır. Dindar nesil deyince kimyası bozulanlara tercüman olan yazarları, çizerleri ve siyasetçileri kınıyoruz.

Suriye'de katliam devam ediyor!

Zalim esad rejimi halkını katlederek bitireceğini mi zannediyor. 1982 Hama'da 30 bin Müslümanı katleden baas rejimi, şimdi de humus'ta cinayetlerini işlemeye devam ediyor. Kahraman Suriyeli Müslümanların direnişini durduramayacaksınız. Diktatör Hüsnü, Diktatör Kaddafi, Diktatör Bin Ali'nin akıbetleri acı oldu. Diktatör esad seni de aynı feci son bekliyor anlamıyor musun? Hamilerin gelip seni kurtarmayacaklar. Türkiye'deki STK'ların Suriye'li Müslüman halk için daha yüksek sesle desteğini tüm dünyaya duyurmalıdır.

Zulümlerin baskıların olmadığı, inançların özgürce yaşandığı günlere dek mücadelemiz devam edecektir.

Gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.

Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına

Mazlumder sözcüsü

İrfan ALEMDAR

Yeni anayasa çalışmalarının devam ettiği şu günlerde Türkiye'nin gündemine "dindar nesil yetiştirme" meselesi gelmiştir. Başbakan "dindar bir nesil yetiştireceğiz" derken, muhalefet buna itiraz ederek başbakanı dini istismar etmekle suçlamıştır. Bir diğer muhalefet partisi ise iktidarı Atatürkçülük'ten uzaklaşmakla itham etmektedir. Medya aydınlarının beyanları, siyasi parti sözcülerinin demeçleri sonucu ortaya çıkan manzara ise tam bir kargaşadır. Mesele sistem meselesidir ve bu tartışmalarla bitecek bir konu değildir.

Aslında devlet denilen müessese, sınırları içinde yaşayan insanların ortak ihtiyaçlarını karşılayan, insanlığa hizmet için iyilikleri teşvik ve kötülükleri men eden bir kurum olmalıdır. Tebâsı olan bütün insanların can, mal, akıl, nesil ve din emniyetlerini sağlamakla mükelleftir. Ancak Fransız ihtilâli sonunda dünyaya egemen olan Modern-Ulus Devlet sistemi insanların din ve inançlarından tutun da kılık – kıyafetlerine kadar her şeye müdahale eden bir yapıya dönüşmüştür. Öyle ki, çocukların nasıl bir eğitimden geçirilip, kimi sevip kimi sevmeyeceğine, nasıl giyineceklerine kadar müdahale edebilmektedir. Bu yetkiyi de anayasa ve yasaklardan aldığını iddia eden devlet, toplum hayatına yön veren en temel prensipleri halka hiç sormadan tepeden inme usullerle anayasalara koymuştur. Laiklik bunlardan en başta gelen ilkedir. Laiklik icabı bütün inançlar karşısında tarafsız olması gereken devlet, Diyanet İşleri Başkanlığı vasıtasıyla dini kontrol altında tutarak dine resmi yorum getirmekte, din öğretimini tekelinde tutmaktadır. Okullarda verilen Din Kültürü dersinden de kimse memnun değildir. Toplumun bir kesimi bu derslerin varlığından rahatsızdır, bir kısmı da içeriğinden rahatsızdır. Bu sistem böyle devam ettiği sürece bu kavgaların sona ermesi mümkün değildir. Öyleyse ne yapılmalıdır?

Fransa'dan ithal lâiklik yeni anayasaya girmemelidir. Bugüne kadar hiçbir problemi çözmeyen, üstelik iç barışın bozulmasının en büyük sebebi olan laiklik uygulamasının Türkiye'de uygulama sicili bozuktur. Anayasa'da laikliğin olmasını isteyenlere de teklifimiz şudur: Madem halk iradesini esas alan Cumhuriyet sistemini benimsediğinizi iddia ediyorsunuz, o halde laikliği tanımını yaparak kabulü konusunda referandum yapmaya var mısınız?

İkinci olarak devlet mecburi temel eğitim sisteminden vazgeçerek eğitimden elini çekmelidir. Okullar tamamen özelleştirilmeli, isteyen veli çocuğunu dindar yetiştirsin, isteyen ateist yetiştirsin devlet bu konuya karışmamalıdır. Madem devlet laik olduğunu iddia ediyor, çocukların yetiştirilmesinde hiçbir din ve ideolojiden yana taraf olmayıp konuyu çocukların anne-babalarının inisiyatifine bırakmalıdır. Zaten bilgi ve iletişim çağı denilen zamanımızda okulların rolü bile tartışılmaktadır. Tevhid-i tedrisat kanunu önce askeri okullar tarafından delinmiştir. Resmi ideolojinin dayatılmadığı, okuma yazma ve insan hayatı için gerekli temel eğitimden sonra orta, lise ve üniversite eğitimi serbest rekabete açılmalıdır. Eğitim – öğretimde başarıyı artırmak için kız ve erkek liseleri ayrılmalıdır. Bugünkü sistemin iflasının ispatı dershanelerin varlığıdır. Okullarda tablet bilgisayar kullanımı önemlidir ancak o bilgisayar sistemi ile ne öğrettiğiniz daha önemlidir.

Son günlerde dikkat çeken bir başka konu da 18 yaşından küçük gençlerin evliliklerine müdahale edilmesidir. Küçük yaşlarda çocuklarını evlendiren anne – babalara hapis cezası tehdidi ile düğünleri polis ve jandarmanın bastığı haberlerini basından öğrenmekteyiz. Buna göre yaşı küçük olan gelin ailesinden alınarak Çocuk Esirgeme Kurumu'na teslim edilebilecekmiş. Küçük yaştan kasıt nedir? 18 yaş sınırlamasının ilmi bir değeri var mıdır? Mesela; Ceza Hukuku açısından bir cinayeti 18 yaşına bir ay kala işlemekle, bir ay sonra işlemenin ceza alma yönünden farklı muameleye tabi tutulmasının sebebi nedir? Gençler 18 yaşında mı buluğ çağına ulaşır? Zinanın suç olmaktan çıktığı bir ülkede hala dini nikâh niye suçtur? Şimdi 18 yaşından küçük evlilikler de mi suç olacaktır? Aileyi korumak anayasa ile kâğıt üzerinde güvence altına alınmışken nikâhsız birliktelikler, flörtler mi teşvik edilmektedir? Yetkililerden bu soruların cevabını bekliyoruz.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına

İsmail AYDAR

VAHDET VAKFI

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu, haftalık olarak yürüttüğü eylemlerinde 336. haftayı geride bıraktı. Başörtüsü Platformu adına Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubesi'nden Bahaeddin Kuruoğlu'nun okuduğu açıklamada "Dinini tanıyan ve gereklerine riayet eden insanların yaşadığı toplumlarda, refah, barış, huzur ve bunun gibi daha birçok güzellik ardı sıra gelmektedir." ifadelerine yer verilirken "Milli İstihbarat Teşkilatında neler olmaktadır? Hafta içerisinde meydana gelen olaylardan çoğumuz haberdar olmuşuzdur. MİT baş müsteşarı Hakan Fidan ve diğer birkaç eski mensup hakkında, terör olaylarına yardım ve yataklık ettikleri gibi garip bir yakıştırma yapılmıştır." denilerek gelişmelerin bir an önce aydınlatılması çağrısı yapıldı.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 336. Basın Açıklaması

Dindar bir nesil istiyoruz! Adaletin ve toplumsal huzurun sağlanması adına bu gerçekliğe vurgu yapılması yerinde ve güzel bir tespit olmuştur. Belirli bir güruhun özlemini çektiği bir nesilden, dindar bir nesle doğru evirilmeler devam etmektedir. Dinini tanıyan ve gereklerine riayet eden insanların yaşadığı toplumlarda, refah, barış, huzur ve bunun gibi daha birçok güzellik ardı sıra gelmektedir. Bizim de tercihimiz dindar bir nesilden ve toplumsal huzurdan yanadır.

Milli İstihbarat Teşkilatında neler olmaktadır? Hafta içerisinde meydana gelen olaylardan çoğumuz haberdar olmuşuzdur. MİT baş müsteşarı Hakan Fidan ve diğer birkaç eski mensup hakkında, terör olaylarına yardım ve yataklık ettikleri gibi garip bir yakıştırma yapılmıştır. Göreve geldiği zaman İsrail devletinin bile tepkisini Yahudi düşmanı bir başkan olarak çeken Sayın Fidan, bir oyun ile mi karşı karşıya getirilmek istenmektedir. Yoksa bu bir hesaplaşma mıdır? Siyonist yönetim kendisi için tehlike arz ettiğini belirttiği kişiler hakkında harekete mi geçmiştir? Stratejik önemi dolayısı ile devlet kurumları arasında mühim bir yeri olan bu kurumu yıpratmak, başkanını bu kadar kolay ve basitçe suçlamak hiç de masum bir durum gibi gözükmemektedir.

Kanun koyucu ve hüküm verici görevimiz yoktur, ancak vatandaşlık görevimiz gereği gerçeklerin bir an önce açığa çıkması konusunda yetkililere sesleniyor, kamuoyuna zihinlerde yer eden bu sorular hakkında açıklama yapılmasını temenni ediyoruz.

Yeni Anayasa yapım süreci belirsizliğini korumaktadır. Yakın bir tarihte yapılmasından ziyade, hak ve özgürlüklere daha fazla önem veren bir yapıda olmasını istemekteyiz.

Sıcak bir gündem maddesi daha, Suriye. Zalim yönetici Esad, kan dökücü yüzünü göstermeye devam etmektedir. Çocuk, yaşlı, kadın, erkek demeden girişilen bu katliamın boyutları korkunç bir duruma doğru yok almaya devam etmektedir. Dinimizce barış ve kardeşlik duygularının daha üst seviyelerde tahsis edildiği bayram, kutsal geceler ve Cuma günlerinde bile cinayetler durmamış, aksine daha çok artarak devam etmiştir. Ulaşan bilgilere göre insan öldürme yöntemlerinde de Esad rejimine bağlı askerlerin ne derece mahir oldukları açıkça ortaya çıkmaktadır. Örnek vermek gerekirse, uyanışın kalesi olarak addedilen Humus kentinde, son dönemlerde işlenen cinayetler, bilindik yöntemlerin aksine artık palalar ve bıçaklar ile sürdürülmektedir. Tek suçları adil ve daha iyi bir yönetim isteği olan halka reva görülen bu muameleyi şiddetle ve kesin bir dille tel'in ediyor uz. Bu hususta bir noktaya daha dikkat çekmek yerinde olacaktır. Özellikle son zamanlarda dile getirilen dış güçlerin ya da batılı ülkelerin Suriye olayına askeri yönden müdahil olma durumuna kesinlikle karşıyız. Bu yönde atılması düşünülen adımların karşısında ve özgürlük mücadelesi veren Müslüman kardeşlerimizin yanında olduğumuzu bir kez daha belirtir, Rabbimizin doğru yaptığımız işlerinde bizi muvafık kılmasını, hatalı davranışlarımızı da affetmesini dileriz.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubesi

Bahaeddin Kuruoğlu