Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Kocaeli'de 346., Sakarya'da 325.,Van'da

346.HAFTA, OKULLARA  İBADET ODASI AÇMAK, SOSYAL DEVLET OLMANIN GEREKLİLİĞİDİR.

 

Başörtüsüne özgürlük basın açıklamalarının 346.haftasında, okullara ibadet odası açmanın , sosyal devletin görevi olduğu konusu gündeme getirildi.basın açıklamasını Kocaeli (Kartepe) İnsan hakları derneği üyesi, Mukayeseli Hukuk Doktoru, Dr. M. Abdülmecit Karaaslan yaptı.3 Aralık 2011 Cumartesi günü İzmit İnsan Hakları Parkı Özgürlük Meydanında yapılan basın açıklamasında, okullara ibadet odası açmanın sosyal devletin görevi olduğunu bildiren pankartlar açıldı.

 

BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:

 

 

346.HAFTA BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK BASIN AÇIKLAMASI 3 ARALIK 2011

 

         Sevgili Kocaeli Halkı ve basın mensupları.Bugün burada yıllardır bir kangren olan bir yaranın tedavisi içini bulunuyoruz! Nedir bu yara? Kamu ve Özel kurumlarda İbadet Özgürlüğü.Bilindiği gibi dinimiz İslam'da İbadet yani namaz günlük beş vakit belli saatlerde kılınması gerekir. Bunun unutma gibi bir takım istisnai durumları hariç başkaca bir mazereti yoktur. İş yoğunluğu, iş saatleri vs. bunun mazereti olamaz. Nasıl ki iş saatleri arasında yemek-çay-boşaltım ihtiyacı bir badeni ihtiyaçsa, bunlara yasalar izin veriyorsa,  namaz da bir ruhsal ihtiyaçtır, buna da kanun ve onun uygulayıcıları olanlar açıkça izin verip imkân tanımalıdır. Namazların ne zaman kazaya bırakılıp bırakılamayacağına hukuk ve kanunlar değil, din âlimleri karar verir. Ve hukuk da bu konuda diyanet işleri başkanlığımızın din işleri yüksek kurulunu görevlendirmiştir.

 

Anayasamızın Madde 24'ü Din ve inanç hürriyetini yasalaştırmıştır. Şöyle ki: 1) Herkes din ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hak, tek başına veya topluca, alenen veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama ".hürriyetini içerir...

 

Bu maddeye göre kamu kurumlarında ve özellikle okullarda ibadet edilebileceğine, buna imkan tanınmasına dair izin vardır.Cami uzak olduğu veya iş yoğunluğu nedeniyle gidip gelinceye kadar iş aksayacağı için ibadet etmek zordur. İbadet odası da bu konuda açık bir yönetmelik hükmü olmadığı için sanki yasak gibi anlaşılmaktadır. Çoğu yönetici anayasaya dayanması gerekirken, maalesef bu konuda cesaretli davranamamaktadır. Kamu kurumlarında ibadet odası laikliğe aykırı zannedilmektedir. Hâlbuki laiklik, din ve vicdan özgürlüğün garantisidir deniyor. Peki, soruyorum imkân verilmeyen yerde özgürlükten bahsedilebilir mi? Daha bariz şekilde anlatacak olursak; adamı hapsedeceksin yarım metre kare yere, su vermeyeceksin, yatak vermeyeceksin sonra da diyeceksin ki su içme özgürlüğün var uyuma-ayaklarını uzatma özgürlüğün var böyle hukuk devleti anlayışı olur mu? Aslında ibadet özgürlüğü ile ilgili 1977 tarihli genelge[1] ve 2198 sayı ve 4 kasım 1985 tarihli M.E.B Tebliğler dergisinde emsal hüküm var"

 

            Öğrencilerin okullarda namaz kılması hakkında, Milli Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiye Kurulu`nun 13 Aralık 1977 tarihinde karara bağladığı genelge var. Buna göre; okullarda, okul yöneticileri ibadet etmek isteyen öğrencilere yardımcı olmak zorunda" Süleyman Demirel başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin Milli Eğitim Bakanı Nahit Menteşe zamanında bütün valiliklere dönemin müsteşarı Abdurrahman Demirtaş imzasıyla gönderdiği genelgede, "Din ve vicdan hürriyeti Anayasa ile teminat altına alınmıştır. Bakanlığımıza bağlı okullarda ders saatleri dışında ibadetlerini yerine getirmek isteyen öğrencilere okul idarelerince mümkün olan kolaylıkların gösterilmesi gerekmektedir." deniliyor. Bakanlığın Anayasa`ya atfen verdiği emir 1982 Anayasası`nın 24`üncü maddesi aynen korunuyor. Devlette devamlılık esastır. Bu hükümler halen devam ediyor. Neden uygulanmıyor. Çünkü bir korku ve aşağılama politikası bazı mihraklarca, özellikle Siyonistlerin yerli işbirlikçileri ile medyada körükleniyor. Kendi dininden, kendi tarihinden kendi örf ve adetlerinden insanlar korkutuluyor, batının mülevves değerleri çağdaşlık adına özendirilip kendi değerlerimiz küçümseniyor. Tabii bunun uzantıları kamu hayatında hakları vermemek şeklinde ortaya çıkıyor.

 

Aynı şekilde yöneticilerimiz bir takım siyasi baskı ve kendini bilmez, dinini bilmez, tarihini bilmez münafıkca hareket eden kişi  ve gazeteciler tarafından korkutulmaktadır. Yöneticilerimiz de hukuki mücadeleyi kendi başına yapmayı bilmediklerinden, avukat tutmak da pahallıya mal olduğundan, makamları gider korkusuyla mağdurdan yana olmaları gerekirken zalimden yana olmaktadırlar. 4.kuvvet medya ara sıra okulda sanki zorla ibadet ettiriliyormuş gibi okulda-çatıda-bodrumda ibadet görüntüleriyle bu işin yasak olduğu izlenimini veriyor. Sanki çok mutena bir yerde ibadet edilmesini ister gibi" çatıda ibadet bodrumda ibadet gibi başlıklar atıyor. Ne zaman gazeteler bünyelerinde bir din danışmanı bulunduracaklar merak ediyorum. Neden herkes her konuda uzman?... Uzmanına danışmadan hukukçu, uzmanına danışmadan din alimi, uzmanına danışmadan " nasıl olunuyor" Beyninizde ur varsa kasaba mı gidersiniz" Niçin Türkiye'de uzmanlığa önem verilmiyor.

 

Özellikle din ve hukuk alanında neden herkes kendini kanun adamı yerine,  din alimi yerine koyuyor. Çünkü ideolojik bir medya ve devlet anlayışı var da ondan" Tamam, belki Tanzimat ve Cumhuriyetle birlikte batı tipi Levanten bir insan modeline bir özenti var. Peki, soruyorum: katı laiklik anlayışına sahip Fransayı dışarıda tutacak olursak batıda bir çok okulda ve devlet kurumunun bünyesinde ibadet odası mevcut" Üstelik Fransa'da bile  kilisenin açtığı okullar var ve orada herkes dinine göre rahatça ibadetini edebiliyor. Bizde niçin yok? Varsa kapısına niçin ibadet odası yazılamıyor. İmam hatip lisesinde bile ibadet odasının kapısına, ibadet odası yazılamıyor. Kanunen sadece Kuran dersinde başını örtebilir. Devlet hukuku ile ilgili kanunları aldığımız Fransa'dan daha katı niçin oluyoruz? Çünkü dinimizden korkuyoruz da ondan. Demek çok hatalarımız var. Çok kendimize yabancılaştık.

 

 

 

İlla anayasadaki genel özgürlüğün uygulanması için "okullarda ibadet odası açın,  kapısına da ibadet odası yazın!" yazması mı lazım" Halbuki hukuk doktrininde ve felsefesinde "Yasak olmayan yerde serbestlik olur" kuralı vardır. Bu en basit hukuk kuralıdır. Ama bazıları fısıltı ile bunu yasak göstermektedirler. Vatandaşlarımıza, yöneticilerimize bu konuda yasak olmadığını, aksine genelge ile imkan verildiğini hatta 2198 sayılı teb.der ile askeri ve özel okullarda okullarda bulunabilecek müştemilat arasında "ibadet etmek isteyenler için uygun bir oda" ibaresi vardır.

 

Özel okul da askeri okul da devlet okulu da sonuçta devlete ve mili eğitime bağlıdır Anayasadaki eşitlik kuralına göre hepsi ya tam kamu kuruluşu ya da yarı kamu kuruluşu sayılmaktadır. Kamuya hizmet vermesi açısından da hepsi kamu kuruluşudur. Bu konuda özel kamu ayrımı yapılamaz.

 

Dileğimiz sivil anayasa sürecinde bu hususun da açıkça düzenlenmesidir.  Antidemokratik, kendi değerlerine yabancılaşmış, münafıklaştırılmış, devlet heyulası ile korkutulmuş, devletin ne olduğu anlatılamamış, devlet denince akla sadece bazı hatalı liderler ve onların yaşam tarzı gelen bir toplumda maalesef vatandaşın hakkını korumak için ayrıntılı anayasa yapmak gerekiyor. Zaten ideolojik olarak yapılmış ayrıntılı bir anayasa var. Bunun da ilacı ayrıntılı bir anayasa olabilir. Herkes kendine göre laikliği bir lastik gibi uzatıp istediğini mahkûm ediyor. İbadet hürriyetini yasaklıyor, imkân vermiyor. İmkân vermeyince yasaklamış oluyorsun zaten" İbadet hürriyetini yasaklamak için ille de "İbadet hürriyeti yoktur" demek gerekmez. Bu açıdan da yeni anayasa taslaklarında kamu kuruluşlarında ibadet etmenin önü laiklikle ilgili olarak açıkça tanımlanmalıdır.

 

Bir de bazıları o zaman Yahudi, Hıristiyan ve Alevilere de ayrı oda açalım okulda yer kalmaz diyebilirler. Onlara cevabımız: "-İbadet odası, sade olmalı içinde doğrudan bir dinin sembolünü içermeyen bir yapıda olmalıdır" şeklindedir. Ayrıca bir okulda hiç yahudi, hristiyan yoksa, onların bizim gibi farz anlamında 5 vakit şeklinde ille de o vakitte yapılması gereken ibadetleri yoksa size mi kalıyor?, kafa karıştırarak azınlıklar adına bu milletin kahir ekseriyetinin hakkını sınırlandırmak, azınlıkların hakkını müdafaa etmek" Korkma! Tanzimat'tan beri Osmanlının gerileme döneminden beri, değil onların ibadet hakkını! Türkiye'deki görünmez egemenlik haklarını bile büyük devletler garanti altına almışlardır. Ki sen böyle konuşuyorsun" Onların her türlü hürriyetleri var. Sen kendini ve kendi milletini düşün! Azınlığa zağarlık yapma! Önce bir okulda Yahudi-Hıristiyan olsun, ibadet için oda istesinler, ondan sonra verilir. İster diye Müslüman da vermemek böyle bir anlayış Afrika muz cumhuriyetlerinde bile yok"

 

Şimdi biz talep ediyoruz, önce bize verin ibadet odası hakkımızı, ibadet hürriyeti değil, ibadet etme imkanı tanıyacaksın insan onuruna yakışır bir şekilde özel oda vereceksin. Eskiden bu sesler cılız çıkıyordu ama bundan sonra daha kuvvetli çıkacak. İbadet odası hakkında birçok okulda, birçok öğrenci ve öğretmenin sözlü talebi var. İstediği halde, verilmiyor. Ama maalesef halkımız göçebelikten tam çıkamadı. Yazılı müracaatı pek bilmiyor veya korkuyor. Hayır hakkını sözle değil yazılı isteyeceksin!

 

Bodrumlar da harita odalarında, kalorifer dairelerinde insanlar ibadete zorlanıyor" Bu mu eşitlik ve adalet" Bu mu insan hakları" Hani birçok uluslar arası sözleşmelere ve belgelere imza atmıştık. Hani hukukun üstünlüğü vardı. Olursa biri birilerini zorlarmış. Kim kimi zorlamış" Kaç örneği var? Git zorlayanı bul cezalandır? Bıçakla birileri adam öldürecek diye imalatçılar bıçak üretmesin mi? Ne biçim kamu yönetimi anlayışıdır bu?  Nadir örnekler, geneli kapsayabilir mi? En büyük mantık hatası genelleme değil mi?

 

Son olarak vatandaşlarımızdan bu hususta özellikle ilköğretim ikinci kademe ve lisede dilekçe ile haklarını talep etmelerini, olumlu cevap verilmediği takdirde bir üst makama ve mahkemeye başvurmalarını istiyoruz. Bu işler kahvehane köşelerinde, dost meclislerinde bireysel sohbetlerde, öğretmen odalarında, mecliste kanun çıkararak, konuşarak olmaz. Beşeri hukuklarda haklar, mücadele ile bireysel talep ile alınır.

 

Aynı şekilde okullarda ve kamu kurumlarında memur olan vatandaşlarımızdan haklarını, özellikle ibadet odası hakkını, yöneticilerinden ısrarla, dilekçe üzerine dilekçe yazarak, yanlarına ayrı bir dilekçe ile başvuran arkadaşlarını da katarak istemelerini, sendikaların da bu hususta ön plana çıkmalarını istiyoruz. Sizlere miting sonunda hazır yazılmış dilekçe örnekleri de takdim ediyoruz. İsteyenler internetten de 2 gün sonra "ibadet odası istemi dilekçesi" diye google'de yazarak indirebilir. Yine isteyenler Emirder Kartepe İnsan Hakları örgütümüzden gerek bizzat, gerek telefon ve e-mail yoluyla benden isteyebilir. Teşekkürler" 

                                                                

KOCAELİ (KARTEPE) İNSAN HAKLARI DERNEĞİ ÜYESİ

  Mukayeseli Hukuk Doktoru   Dr. M. Abdülmecit Karaaslan.

 

23.AY,  BİR KİŞİYİ VE ZÜMREYİ ÖNE ÇIKARTMAYAN SİVİL BİR ANAYASA İSTYORUZ.

2 yıldan beri faaliyetlerini ve basın açıklamalarını sürdüren Kocaeli Sivil Anayasa Platformu 23.ay basın açıklamasını, 3 Aralık 2011 Cumartesi günü,  İzmit Fethiye caddesi ile Yürüyüş yolunun kesiştiği noktada, yaptı.Basın açıklamasını Kocaeli Sivil Anayasa Platformu başkanı ve Memur Sen İl temsilcisi Halil İbrahim Keleşoğlu yaptı.

BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:

                 Kocaeli Sivil Anayasa Platformunun 23.ay basın açıklamasına hoş geldiniz.Sivil anayasa adım adım yaklaşılırken tartışmalarda artıyor.Yapılma aşamasında hükümetin her kesimden görüş almasını ve STK'lar dan görüş bildirmelerini istemesini takdirle karşıladığımızı belirtiyoruz. Bu güne kadar anayasalar böyle yapılmadı, askerler ve cuntacılar tarafından, görünüşte sivil, fakat kafa yapısı hiçte sivil olamayan hukukçular marifetiyle yapıldı. Bu anayasaların halkın görüşlerini ve sivil düşünceyi yansıttığını söyleyemeyiz. 

Anayasa toplumsal mutabakat ve uzlaşı metni olmalıdır, sadece küçük bir kesimin görüşlerinin dayatılması değil, halkın tamamının uzlaşmasını sağlayacak bir metin olmalıdır. Anayasa tüm toplum kesimlerini kapsayan, hiçbir vatandaşını dışlamayan, hiçbir kişi ve zümreyi kutsamayan, gerektiğinde her maddesinin yenilenebilme dinamiğini içinde taşıyan, gereksiz yasakları içermeyen, hiçbir ideolojiyi dayatmayan, "Ağyarini Mâni, Efradını Câmi",  sade anlaşılır bir anayasa olmalıdır. 

Milleti hizaya getirmek için yazılan başlangıç bölümlerinden çok çektik. Evrensel hukukun ilkelerini ve insan haklarının evrensel gücünü yansıtan yeni bir başlangıç yazmalıyız.  

Özgürlükçü ve sivil bir başlangıçla kaleme alınması gereken yeni Anayasa'nın ana fikri; Devleti, milletin ve bireyin emrine vermek olmalıdır.  

Bu niteliklere sahip yeni Anayasada;  

* Egemenliğin millete ait olduğu, egemenlik yetkisinin millet adına sadece TBMM tarafından kullanılabileceği apaçık bir şekilde ifade edilmelidir.    

* Yürütme yetkisi, sadece Bakanlar Kurulu'na ait olmalıdır. Bakanlar Kurulu'na, sadece hükümet değil iktidar olma zemini de sağlanmalıdır.  

* Örgütlenme ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır.  

* Kişi hürriyeti ve güvenliğiyle ilgili Anayasal teminatlar güçlendirilmelidir.  

* Tutuklama nedenleri ve süresi azaltılmalı, yargının hızlı karar vermesini sağlayacak zemin oluşturulmalıdır.  

*  TBMM dahil olmak üzere kadınların başörtülü olarak başta siyaset, çalışma ve eğitim alanında yer alma hak ve özgürlüklerine engel olanların dayanak olarak kullanabileceği hiçbir hüküm ve kavram Anayasa'da yer almamalıdır.  

* HSYK, MGK ve YAŞ başta olmak üzere Anayasal denilen kurumların sayısı azaltılmalıdır.  

*Vatandaşlık, ayrıştırıcı ve ayrımcı bir dille değil "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı" kavramıyla, bütün kimlikleri, bütün renkleri kapsayacak bir içerikle tanımlanmalıdır.   

* Laiklik, özgürlüklerin yaşanmasının engeli olmaktan çıkarılıp, teminatı haline getirilmelidir.  

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Askeri Yargıtay kaldırılarak çift başlı yargı sistemine son verilmelidir.  

* Genelkurmay Başkanlığı; "sorumluluk" yerine "bağlılık" ifadesi ile Milli Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır.  

* YÖK'ün yükseköğretimde akademik, bilimsel ve idari özerkliğe engel olmasına dayanak olan Anayasal kurum sıfatına son verilmelidir.  

*   Kamu görevlilerine yönelik grev ve siyaset yasakları kaldırılmalıdır.  

Yargının bağımsızlığı yanında tarafsızlığı da, Anayasal dayanağa kavuşturulmalıdır.  

* Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması ön koşuluyla, HSYK, YAŞ ve Cumhurbaşkanı'nın tek başına yaptığı işlemler dahil olmak üzere bütün idari işlemlere karşı yargı yolu açılmalıdır.  

* Demokrasiyi, demokratik parlamenter rejimi kesintiye uğratmayı hedefleyen eylemlerin ve eylem sahiplerinin en ağır şekilde cezalandırılması sağlanmalıdır.  

* Vesayet iklimlerine, darbelere, muhtıralara kapı aralayacak bütün alanlar kapatılmalıdır.  

Özgürleşme irademizi, ileri demokrasi hedefimizi, sivilleşme niyetimizi ancak, bu hükümlerin yer aldığı bir Anayasayla deklare edebiliriz. Milli egemenliği, bu yolla hayata geçirebiliriz. "Ulu Devlet", "Ulus Devlet" metaforlarından kurtulabiliriz. "Sosyal Devlet", "Hukuk Devleti", "Demokratik Devlet", kavramlarını gerçek anlamlarıyla somutlaştırabiliriz.

Halil brahim KELEŞOĞLU MEMUR-SEN İL TEMSİLCİSİ

 

KOCAELİ 3 ARALIK ENGELLİ HAKLARI GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI.



Engellilere engelsiz bir yaşam sağlanması için, İDEBİR, (İnsani Değerleri
Yükseltme ve Yaşatma Derneği) 3 Aralık 3011 Cumartesi günü saat 12.45'te
İzmit İnsan hakları Parkında bir basın açıklaması yaptı.Açıklamaya dernek
üyesi hakkı Akın yaptı.Açıklama sırasında "engelliler için engelsiz yaşam
ortamı hepimizin insani görevidir" pankartı açıldı.Engeliler ile ilgi resmi
yetkililere çağrıda bulunuldu, engelli dergisi satarak çıkar sağlayanlar
konusunda halk uyarıldı.



BASIN AÇIKLAMASI:

* *

* *Bu gün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü.Yapılan araştırmalar
insanların ortalama % 12 sinin engelli olduğunu ortaya koymuştur.Engellilik
insanın yaşamını hareketini kısıtlayan bir durumdur.Hepimiz engelli
doğabilirdik, hepimiz engelli olmaya yaşamımız boyunca adayız, hepimizin
çocuğu, bir yakını engelli olabilir.Üzülerek gördüğümüz bir konu şu ki,
engellerlerin problemleri ile sadece engelliler ve yakınları
ilgilenmektedir.



Engelli insanlara engelsiz bir yaşam sunmak, medeni toplumların
görevi olmalıdır.Ne yazık ki toplumumuzda engeliler, yaşamın dışına
itilmekte, aileleri tarafından saklanmakta çok azı sosyal yaşamın içinde
yer almaktadır.Halbuki vücutlarının bir kısmı engelli olan insanların,
çalışan azalarıyla, engelsizlerden çok daha başarılı çalışmalar
sergilediklerine hepimiz şahit oluyoruz.



Engelgilleri topluma kazandırmak için Türkiye 2007'de
imzaladığı "Engelli Hakları Sözleşmesi" nin gerektirdiği hiçbir
yükümlülüğü yerine getirememiştir. "Özürlüler Yasası" adıyla anılan, 5378
Sayılı Yasa, 2005 yılında jet hızıyla çıkartılmasına rağmen, aradan 6 yıl
geçmiştir, fakat buna karşın engellilerin gündelik hayata katılımları,
eğitim, sağlık ve istihdam gibi temel problemlerinde hiçbir ilerleme
sağlamamıştır. Engelliler için kanunu çıkaran TBMM'de 5517 personel
çalışıyor. Yasaya göre %3, yani 165 engelli çalıştırması gereken
TBMM'nde sadece 51 engelli personel çalışılmaktadır. Kendi çıkardığı yasayı
uygulamayan meclis ile karşı karşıyayız.



Diğer bir konuda engelli istismarıdır.Sokaklarda engeliler adına
dergi satanlara çokça rastlamaktayız.Sorulduğu zaman engellilere yardım
amaçlı satıldığı söylenen, hiçbir denetime tabi olmayan, bu dergiler ne
yazık ki engelli sömürüsüyle, birilerine çıkar sağlamaktadır.Maliyeti 1 TL
olan dergiler, 5-10 TL gibi fiyatlara satılmakta, bunu bilmeyen halkta
engellilere yardımcı oluyorum diye bu dergileri almaktadır. Sorulduğu
zaman, engellilere yardım amaçlı yapıldığını söylüyorlar, toplanan paralar
nereye gidiyor?, belli değil, harcamaları kim denetliyor?, belli değil.Bu
sömürüye karşı herkesi uyarın. Bu dergileri satın alarak, engelli
sömürüsüne alet olmayın.



Engelliler, başkaların yardımlarıyla değil, kendi ayakları
üzerine durarak yaşamlarını sürdürebilecek insanlardır.Bu konuda toplumun
ve devletin yardımı gerekmektedir.Son olarak, yaşamın, sesli trafik
ışıklarından, yürüme yollarındaki kabartma çizgilere, ulaşım araçlarına
kadar engellilere uygun bir şekilde yapılması gerektiğini belirtiyor, bu
konuda belediye ve resmi kuruluşları göreve çağıyor, katıldığınız için
teşekkür ediyoruz.



İDEBİR, (İnsani Değerleri Yükseltme ve Yaşatma Derneği) , HAKKI AKIN

 

 

Bedelli askerlikte ayrıcalığa hayır!

Sakarya Adalet Girişimi 325. hafta basın açıklamasında bedelli askerlikte 30.000 TL'nin zenginler için ayrıcalık sağlayacağı gerekçesiyle eleştirilirken askerlik, eğitim gibi alanlardaki dönüşümün eşitsizlikleri derinleştirdiği ifade edildi

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına Diriliş Saati Dergisi tarafından yapılan 325. haftalık basın açıklamasında bedelli askerlikle ilgili açıklanan koşullar "Her zaman olduğu gibi zengin çocukları için özel bir fırsat oluşturuldu. Garibanın çocuğunun 30.000 TL askerlik bedeli ödemesi mümkün olmadığına göre, bu yasa burjuva sınıfına tanınmış özel bir ayrıcalık olarak önümüze konulmuştur. Bu uygulamanın her kesimin yararlanabileceği şekilde makul bir bedel tanımlanarak acilen düzeltilmesini hükümetten talep ediyoruz." şeklinde eleştirildi. "Ayrıcalıklara hayır" denilen açıklamada ayrıca  eğitim alanındaki özelleştirmelerin de varlıklı ailelerin çocukları lehine sonuçlandığı vurgulanarak "Parası olduğu için ilk ve orta öğretimi özel okullarda tamamlayabilen varlıklı ailelerin çocukları; özel veya vakıf üniversitelerinde en geçerli bölümlere çok düşük puanlara rağmen paralı eğitim adı altında kaydolabilmektedir. Eğitimde büyük fırsat eşitsizliği doğuran bu uygulamaya son verilmesini istiyoruz." denildi.

Dış politika eleştirildi

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu'nun 325. basın açıklamasında Hükümet'in dış politikası eleştirilerek şu ifadelere yer verildi: "Ak Parti hükümetinin dış politikada tamamen Amerikan eksenine yöneldiğini esefle izliyoruz" Türk hükümetinin bütün inkarına rağmen Amerikalı ve İsrailli yetkililer Malatya'daki füze kalkanının İsrail'i İran füzelerinden korumak amacıyla kurulduğunu bütün dünyaya ilan ettiler. Şimdi de "İsrail saldırırsa önce Malatya'daki füze kalkanını vururuz" diyen İran ile Türkiye'yi kapıştırmak adına Amerikancı Türk medyasının özel kışkırtma senaryolarını izliyoruz. Irak'ta, Afganistan'da, Somali'de, Bahreyn'de olup bitenlere karşı son derece sessiz pozisyonda kalan hükümet, NATO müdahalesi için bahane aranan Suriye denince adeta aslan kesiliyor. Çılgınlık o seviyede ki, Türkiye'nin Suriye'ye müdahalesi konuşulabiliyor. Araplar ile Türkleri birbirine kırdırmanın vahim sonuçları dikkate bile alınmayacak ölçüde gözler dönmüş durumda"

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 325. Hafta açıklaması

AYRICALIKLARA HAYIR!

Bedelli askerli ile ilgili koşullar açıklandı. Her zaman olduğu gibi zengin çocukları için özel bir fırsat oluşturuldu. Garibanın çocuğunun 30.000 TL askerlik bedeli ödemesi mümkün olmadığına göre, bu yasa burjuva sınıfına tanınmış özel bir ayrıcalık olarak önümüze konulmuştur. Bu uygulamanın her kesimin yararlanabileceği şekilde makul bir bedel tanımlanarak acilen düzeltilmesini hükümetten talep ediyoruz.

Yeri gelmişken eğitim alanındaki özelleştirmelere bağlı olarak zengin çocuklarına tanınan bir başka ayrıcalığa parmak basmak istiyoruz. Parası olduğu için ilk ve orta öğretimi özel okullarda tamamlayabilen varlıklı ailelerin çocukları; özel veya vakıf üniversitelerinde en geçerli bölümlere çok düşük puanlara rağmen paralı eğitim adı altında kaydolabilmektedir. Eğitimde büyük fırsat eşitsizliği doğuran bu uygulamaya son verilmesini istiyoruz. Adaletin sağlandığı, paranın gücünün yerine çalışma ve yeteneklerin gücünün öne çıkarıldığı bir eğitim sistemine acilen geçilmesini talep ediyoruz.

Üniversiteye giriş imtihanlarında katsayı sisteminin kaldırılmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Böylece bir adaletsizlik giderilmiş oldu. Ancak paralı eğitime son verilmedikçe eğitimdeki asıl adaletsizlik ortadan kalkmayacaktır. Parasız eğitim ve özgür üniversite zemini mutlaka oluşturulmalıdır.

Ak Parti hükümetinin dış politikada tamamen Amerikan eksenine yöneldiğini esefle izliyoruz. Merak ediyoruz! Amerika kendi eksenine oturması için hükümeti ne ile tehdit etti veya hükümete hangi rüşveti verdi!

Türk hükümetinin bütün inkarına rağmen Amerikalı ve İsrailli yetkililer Malatya'daki füze kalkanının İsrail'i İran füzelerinden korumak amacıyla kurulduğunu bütün dünyaya ilan ettiler. Şimdi de "İsrail saldırırsa önce Malatya'daki füze kalkanını vururuz" diyen İran ile Türkiye'yi kapıştırmak adına Amerikancı Türk medyasının özel kışkırtma senaryolarını izliyoruz. 

Ak Parti Hükümeti Amerika, İsrail ve batılı yandaşlarının kurguladığı Suriye oyununda da başrolü üstlenmiş görünüyor. Irak'ta, Afganistan'da, Somali'de, Bahreyn'de olup bitenlere karşı son derece sessiz pozisyonda kalan hükümet, NATO müdahalesi için bahane aranan Suriye denince adeta aslan kesiliyor. Çılgınlık o seviyede ki, Türkiye'nin Suriye'ye müdahalesi konuşulabiliyor. Araplar ile Türkleri birbirine kırdırmanın vahim sonuçları dikkate bile alınmayacak ölçüde gözler dönmüş durumda"

Mısır'a, Tunus'a, Libya'ya gidip laiklik teraneleri ile Arap toplumuna neo-liberal politikalar doğrultusunda yön vermeye çalışan bir zihniyet"

Evet! Bir sene öncesine kadar komşularla sıfır sorun politikasını şiar edindiğini söyleyen, birçok İslam ülkesi ile vizeleri karşılıklı kaldıran Türkiye'ye ne oldu da yakın komşularıyla cumhuriyet tarihinin en sorunlu sürecine girdi. Başbakanı bu 180 derecelik politika değişiminin nedenini açıklamaya davet ediyoruz. Başbakan ve ricali bu vahim politikaların vebalini hep taşıyacaklardır. Hesap verecekleri günün yakın olduğunu görmelidirler.

Muharrem ayının içindeyiz. Kerbela'yı bir kez daha anıyoruz. Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin'in ve yakınlarının zulme karşı insanlık tarihine örnek olacak direnişleri ve şehadetleri yolumuzu aydınlatıyor. Hz. Hüseyin'in duruşunu anlamak ve hayata geçirmek bizler için şiar olmalıdır. Ancak bu takdirde yezidler kahrolacaktır. Ancak bu takdirde mazlumların iktidarı söz konusu olacaktır. Ancak bu takdirde küresel zulüm yenilecektir.

Başörtüsü zulmü de çeşitli boyutlarıyla devam ediyor. Türkiye'nin değişik yörelerinde ilk, orta ve yüksek öğretimde başörtüsüne dönük yasaklar birçok kişinin vicdanını acıtıyor. Adana'da Yüreğir ilçesi Gaffar Okkan İlköğretim Okulu'nda Rümeysa ve Sena Altınkara adlı kardeşler başörtüleri nedeniyle okula alınmadılar. Baba Yadin Altınkara "kızlarının başını açarak okula yolla; aksi takdirde sana para cezası verilecek. Hatta kızlarını yollamazsan devlet onları senden alır" ifadeleri ile tehdit edildi.

Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Okul Öncesi öğretmenliği bölümünde okuyan iki başörtülü  öğrenci uygulama dersi için gittikleri üniversiteye bağlı  anaokuluna alınmadılar. Direnince de güvenlik tehdidi ile karşılaştılar. 5 yaşındaki çocukların önünde gelişen bu olay, ülkemizdeki hastalıklı zihniyetlerin yeni bir şovu olarak önümüze çıktı. 

Bütün faşist uygulamalara karşın başörtüsü konusunda taviz vermeyeceğimizi, eğitim kurumlarında ve kamuda bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına Diriliş  Saati Dergisi

Van Hak Ve Özgürlükler Platformu (VAHÖP) Van'da yaşanan depremler, Dersim, Kürt sorunu ve kat sayı zulmünün kaldırılmasının da yer aldığı geniş kapsamlı bir basın açıklamasında bulundu.

Sanat sokağında gerçekleştirilen basın açıklamasını Van Hak ve Özgürlükler Platformu adına Cafer Acar okudu. Deprem sonrası insani ve İslami bir duyarlılıkla yapılan yardımlardan dolayı tüm halka teşekkür ederek açıklamasına başlayan Acar, "Bu felaketi yaşayan Van halkının acılarını istismar eden kişi ve kurumları ve onların ırkçı söylemlerini kınıyoruz. Bir milyon nüfuslu Van'ımızın yeniden yaşanılabilir bir kent olabilmesi için hükümetin ve yerel yönetimlerin, her türlü siyasi tartışmaları bir kenara bırakarak somut girişimlerde bulunması ve üzerine düşeni yapması gerekmektedir." Dedi. Van'da halen çok ciddi problemlerin olduğunu ve devletin, halkın yaralarını sarma konusunda yetersiz kaldığının altını çizen Acar, kamuoyunun dikkatlerine sunmak istiyoruz. Deprem dolayısıyla evini veya işini kaybeden ve bu yüzden göç etmek zorunda kalan binlerce aileyle gittikleri yerlerde ilgilenilmesi, gerek onların ve gerekse Van'da kalanların rehabilite edilmesi, esnaf ve sanayicilere dönük rahatlatıcı tedbirlerin alınması gerekmektedir." dedi.

Türkiye'nin en büyük sorunu olarak duran Kürt sorununun çözümü konusunda hiçbir somut adım atılmadığını söyleyen Acar, "Sorunun ciddiyetini, çözülmeyinceye kadar toplumsal huzurun ve barışın sağlanamayacağı gerçeğini bir kez daha vurgulamak isteriz. Bu konuda en baştan hükümetin ve sorumluluk mevkiinde olanların sorunu hak ve adalet çerçevesinde çözülmesi konusunda üzerlerine düşeni yapmaları gerekmektedir. Aksi halde tarih ve ilahi adalet karşısında sorumlu kalacaklardır." ifadelerini kullandı.

Dersim konusunun da değinen Acar, "Devlet aklı, sorunu birilerine havale etmek yerine bu sorunla yüzleşir ve cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan benzer sorunlardan dersler çıkarırsa daha yaşanabilir bir gelecek için önemli bir atım atmış olacaktır. Geçmişle yüzleşmek yerine, hiçbir şey olmamış gibi davranmak bundan sonra yaşanacak olası sorunlara davetiye çıkaracaktır. Daha şeffaf daha paylaşımcı daha yaşanabilir bir ülke için Dersim benzeri katliamların da gün yüzüne çıkması gerekmektedir." dedi.

Türkiye'de inancını öğrenme ve yaşama özgürlüğünün önünde hala çok ciddi engellerin olduğunu söyleyen Acar, "Bu çerçevede basın açıklamalarımızın asıl temasını oluşturan başörtüsü yasağı zulmünün artık son bulması gerekmektedir. İnanç özgürlüğü konusundaki sorunlar çözülememişken, inancını öğreneme ve yaşama konusunda insanlara baskı yapılırken ve bu laikliğe dayandırılırken, Başbakanın diktatörlerine baş kaldıran Ortadoğu halkına laikliği tavsiye etmesi, özgürlük hareketleriyle çelişkili bir durum azmetmektedir. Bırakalım diktatörlerini deviren halklar kendileri ile ilgili kararları kendileri versin. Birilerinin adına hareket edildiği izlenimi uyandıran bu tür açıklamalardan vazgeçmesini tavsiye ediyoruz." şeklinde konuştu.

Açıklamasının devamında Acar, "YÖK'ün, kat sayı uygulamasının kaldırılmasıyla ilgili düzenlemesi, üniversiteye girişte olumlu bir gelişme olmakla birlikte yeterli değildir. Bu konuda yasal güvence sağlanmalı, YÖK'ün kendisi bağımsız, özgün, özgürlükçü ve bilimden yana olacak şekilde düzenlenmelidir." dedi. (Murat Dalgın – İLKHA)