Allah'ın Kulu İsa (a.s)

Allah'ın Kulu İsa (a.s)

İsa'nın (a.s), daima kendini Allah'ın kulu olarak tanıttığı, O'na ibadet ettiği ve insanları tevhide çağırdığı hem Kur'ân-ı Kerim'den ve hem de...

İsa'nın (a.s), daima kendini Allah'ın kulu olarak tanıttığı, O'na ibadet ettiği ve insanları tevhide çağırdığı hem Kur'ân-ı Kerim'den ve hem de bugünkü mevcut bazı İncillerden[1] anlaşılmaktadır. Hz. İsa (a.s) şöyle diyordu: "Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur."[2]

Hz. İsa asla ilâhlık iddiasında bulunmamıştır; onun tanrı olduğuna inanmak, tümüyle uyduruk ve hurafedir.

Cavaharlal Nehru "Dünya Tarihine Bakış" adlı kitabında şöyle yazar: "İsa (a.s) her ne kadar ilâhlık iddiasında bulunmadı ise de insanlar, büyüklerini ilâhlaştırmak isterler."[3]

Hz. İsa (a.s) da diğer peygamberler gibi Allah'tan vahiy almış, insanların hidayet ve saadetini temin etmekle görevlendirilmiş bir insandır. Diğer peygamberler de İsa (a.s) gibi mucizeler göstermiştir. Babasız dünyaya gelmiş olması, onun tanrılığına sebep olamaz. Hz. Âdem (a.s) hem babasız, hem de anasız olarak yaratıldığı hâlde hiçbir Hıristiyan, Âdem'i (a.s) Allah'ın oğlu kabul etmemiştir.

Kur'ân-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: "Meryem oğlu Mesih ancak bir resuldür; ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi..."[4] Bu ayette İsa'nın (a.s) da, anası Meryem'in de diğer insanlar gibi yaşam gereksinimlerine muhtaç oldukları vurgulanmaktadır.

Kur'ân-ı Kerim'in vurgu yaptığı bu gerçek mantık ve akıl ile de uyum halindedir. Çünkü herkes gibi kendinden hiçbir kudreti olmayan, insanlar ve diğer peygamberler gibi yemek, uyku... gibi yaşamın gereksinimlerine muhtaç olan bir insan, ibadete lâyık olamaz. Bu, aklın hükmüdür. Öyleyse, aklî delillere, Kur'ân-ı Kerim'in ayetlerine, Hıristiyanların elinde bulunan İncil'e -Markus İncili- ve de büyük tarihçilerin itirafına dayanarak şöyle denebilir:

Hz. İsa (a.s) Allah'ın kul ve peygamberidir; kesinlikle de ilâhlık iddiasında bulunmamıştır.

Ne var ki Hz. İsa'nın (a.s) gök âlemine çekilişinden sonra getirmiş olduğu ilâhî din de tahrifler sonucu özgünlüğünü kaybetti, şirke ve putperestliğe bulaştı. Will Dourant "Uygarlık Tarihi" adlı eserinde şöyle yazar: "Hıristiyanlık şirki yok etmemiş, bilâkis kabul etmiştir."[5]

Hıristiyanlık inançları üzerinde araştırma yapan herkes, bu tarihçinin bir gerçeğe parmak bastığını onaylayacaktır. Bu tür inançların bugün dahi Hıristiyanların arasında yaygın ve geçerli olduğu ortadadır. Bunu şöyle örneklendirebiliriz:

1- İsa (a.s), Allah'ın zatından ayrılmıştır, yaratılmış değildir ve Allah'ın oğlu diye adlandırılır.[6]

2- İsa (a.s), her ne kadar insan idiyse de, Allah ona hulul etmiş ve sinmişti.[7]
3- İsa (a.s), insan şekline girmiş Allah'ın kendisidir.[8]

Allah'ın yer kaplamadığını, bir parçasının ayrılarak Allah'ın oğlu şeklinde adlandırılamayacağını, herhangi bir şeye sinemeyeceğini, insan şekline bürünemeyeceğini ve kısacası Allah'ın cisim olmadığını aklen anlamış bulunmaktayız. Ayrıca, mutlak müstağni olan Allah'ın yiyecek ve giyeceğe muhtaç olması nasıl düşünülebilir?

Hıristiyanlar doğru düşünecek olsa, Hz. İsa'nın (a.s) da -diğer bütün peygamberler gibi- Allah'ın kulu olduğunu ve ilâhlık yakıştırmasının gerçeği yansıtmadığını anlayacaklardır. Kur'ân-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

"Şüphesiz, 'Allah, Meryem oğlu Mesih'tir.' diyenler kâfir olmuşlardır. De ki: Öyleyse Allah, Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek isterse, Allah'a kim bir şey yapabilecektir? Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır ve Allah her şeye kadirdir."[9]

----------------------------------------------------

[1]- Markos İncili, bab: 12, bent: 29

[2]- Âl-i İmrân, 51

[3]- Dünya Tarihine Bakış, c.1, s.200

[4]- Mâide, 75

[5]- Uygarlık Tarihi, c.3, bölüm: 3, s.239-240

[6]- Eski Kilise Tarihi, s.244

[7]- Nizam'ut-Talim, c.2, s.204

[8]- Nizam'ut-Talim, c.2, s.189-201

[9]- Mâide, 17