Akil İnsanlar, 11 saatlik Dolmabahçe Toplantısı’nda neler dedi?..

Kaldığımız yerden devam... Dün, “Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Akil İnsanlar Heyeti” ile Dolmabahçe Sarayı’nda yaptığı “11 saatlik toplantı”dan bazı anekdotlar aktarmıştım...

Yine oradan devam edeyim.

Dün de dediğim gibi;

11 saatlik toplantı, Türkiye’de “uzun süren toplantı”ların belki de “en uzun”uydu!.. Başbakan Davutoğlu o kadar“sabırlı” idi ki; hiç bir “süre kısıtlaması”na gitmeden, heyet üyelerinin tamamını dinledi ve ekledi: “Toplantı sabaha kadar da sürse, sizi dinlerim... Yeter ki, siz yorulmayın!”

Kimi arkadaş “yarım saat” konuştu, kimi de “5 dakika”da söyledi, söyleyeceğini...

Ama, istisnasız herkes konuştu...

Peki, ne dediler?..

Herhangi bir “saldırı”ya uğramalarını, ya da “linç girişimi”ne maruz kalmalarını istemediğim için “isim”lerini vermeyeceğim ama, dile getirdikleri “görüş, eleştiri, itham ve tavsiye”lerinden bir özet aktarmak istiyorum.

İşte o konuşmalardan pasajlar:

BİR DEVLET POLİTİKASI

l Çözüm Süreci ile birlikte, Doğu ve Güneydoğu’da “çatışma” değil, “kalkınma”konuşulmaya başlandı... “Korku”nun yerini “umut” aldı... Çözüm Süreci’nden sonra “en umutlu İl Batman” oldu... Sonra, sırasıyla Diyarbakır, Gaziantep, Kocaeli ve Bingölgeliyor...

lDevlet, alacağı “vergi”yi affedebiliyor ama “örgüt” affetmiyor... İnsanlardan sadece“haraç” değil, bazen onların “can”larını da alıyor!..

l Çözüm Süreci, bir “devlet politikası” haline gelmiştir... Kobani bahanesiyle başlayan“kalkışma”, hiçbir şekilde Çözüm Süreci’ni sekteye uğratmamalıdır... Ve ayrıca Türkiye, Kobani’de “kara savaşı”na girmemelidir.

l “Ani ve acil sorunlar”ın çözümü için; Kandil, İmralı, PKK, HÜDA-PAR ve Hizbullah ile görüşecek bir “komisyon” bir “üçüncü göz” oluşturulmalı ve süreç şeffaflaştırılmalıdır... Bu; “Akil İnsanlar” veya bir başka oluşumla sağlanabilir!

l Polise verilecek yetkinin, “Çözüm Süreci”ne katkı sunacağını sanmıyorum... Bu düzenlemeler “darbe süreçlerindeki uygulamalara” denk düşüyor... Bu durumda, biz “12 Eylül uygulamaları”nı eleştiremeyiz!

Bu süreçte, “İzleme, Denetleme ve Adalet Komisyonları” gibi komisyonlar oluşturulmasına ihtiyaç var... Bunlar, farklı kesimlerle görüşebilmeli... Bu komisyon;Devlet, Hükümet, Örgüt ve İmralı ile görüşürse, sürecin ilerlemesine hizmet etmiş olur!

TEHLİKELİ GİRİŞİMLER

l Ankara Güven Park’ta yapılan gösterilerde; “Türkiye Kürtlere mezar olacak!.. Palalar çekilecek, kelleler kesilecek” şeklinde sloganlar atıldı... Bunlar engellenmeli!..

Aynı şekilde, “Kobani için silahlanıp sokağa çıkın” çağrıları da barışa hizmet etmez... Bu gidişat, “tehlikeli bir gidişat, tehlikeli bir kamplaşma ve ayrışma”dır!..

Bingöl’de polislere saldırı; “Eyvah!.. Yeni bir Lice, yeni bir Bahtiyar Aydın, yeni bir faili meçhul!” gibi algı oluşmasına yol açtı... Yeni “faili meçhul”ler, yeni “sivil infazlar”yaşamak istemiyoruz... Parlamento, bu sürecin dışında kalmamalıdır.

l Hükümet üyeleri; “Ayrıştırıcı, ötekileştirici ve kavgacı bir dil” kullanmaktan vazgeçmelidir.

Bütün konuşmaları “sükûnetle” dinleyen Başbakan Ahmet Davutoğlu, bu sözleri söyleyen arkadaşın konuşması bittikten sonra, şunu dedi:

“Yasin Börü’lerin hayat hakkı olmasın ama Kobani bahanesiyle vandallık yapanların, yakıp-yıkanların yaşama hakkı olsun!.. Böyle çifte standart olmaz!..

Ayrıca; Hükümet üyeleri ne zaman düşmanca, dışlayıcı ve ötekileştirici bir dil kullanmıştır? Bana, bir tek örnek verin, gereğini yapayım!”

Arkadaş, hiçbir örnek gösteremedi.

MEDYADA PKK KORKUSU MU?

l Akiller, kendi raporlarına sahip çıkmadı, raporlarının takipçisi olmadı... Devlet de, o raporların gereğini yerine getirmedi?.. Bize, “Devlet ve Hükümet’in Akilleri” gözüyle baktılar!.. Akillerden bir grubun, Ada’ya gidip Öcalan’la görüşmesi niye sakıncalıdır?..

l Kobani kalkışması, neredeyse süreci tehlikeye sokuyordu!.. Medya, bu süreçte; maalesef “ortak ve ılıman bir dil” kullanmadı... Haberler, daha çok “PKK penceresi”nden verildi... Böyle yapmalarına sebep, “PKK korkusu” mudur, “örgüte sempati beslemeleri”nden mi?.. Oluşturulmak istenen atmosfer, kesinlikle “barış”a hizmet etmez... Medya, sorumlu davranmalıdır!..

ÖCALAN NASIL BİRİ?

l Çözüm Süreci, yeteri kadar kuşatıcı ve kapsayıcı değil... CHP ve MHP’nin de sürece dahil edilmesi için gayret gösterilmelidir... Süreç gecikdikçe, “iyi saatte olsunlar”ın müdahale arzusu artabilir!

Öcalan’ın görüşleri filtreden geçirilmeden, doğrudan ve şeffaf bir şekilde topluma aktarılmalıdır!

lApo; aslında “sert ve agresif” biridir... Ne var ki; devletin kendisine değer verdiğini görünce yumuşamaya başlar.

PKK hareketi, 30 yıl önce “Halk Savaşı” hedefiyle başladı... Sonra “Demokratik Ulus”hedefine yöneldiler ki, bu, şu andaki merhaledir... Eğer talepleri yerine getirilmezse,Serhildan, yani “isyan” başlar ki, 6-8 Ekim olayları, bunun işaret fişeğidir...

IŞİD-PKK karşılaştırması, teorik olarak  doğrudur ama “algı” başkadır... Bu tür söylemler, sürece zarar verir!..

Öcalan ile görüşme kanalları arttırılmalıdır... Bir gazeteci grubu onunla görüşebilir... Bir başka grup da Kandil’le görüşebilir!.. Bu süreçte, HDP de fazla yıpratılmamalı, üzerine fazla gidilmemelidir.

Bu arada; “mütedeyyin insanların, Alevi’lerin ve azınlıklar”ın da talepleri yerine getirilmelidir.

Zira, İç Anadolu diyor ki;

“PKK’nın elinde silah olduğu için mi hep onlara kulak veriliyor?.. Bizim elimizde silah olmadığı için mi, hep gözardı ediliyoruz?”

l Bu algı yıkılmalıdır!..

BARIŞ, BİR YOLCULUKTUR

l PKK, 8. defa “ateşkes” ilan etti... Son ateşkes, her iki tarafın talebiyle gerçekleşti... İstiyoruz ki, “çatışmasızlık” ortamı devam etsin!

l Hükümet yeni “güvenlik politikaları”na yönelirse, yeni sorunlar doğar... Karadeniz, İç Anadolu, Ege ve Marmara’da; “Bölge örgüte terkedildi” gibi bir algı var, bu algı doğru değil...

l Mülteci kamplarında HDP, CHP, MHP ve HÜDA-PAR’la birlikte çalışılmalı... Akiller projesi, “freni patlayan bir arabayı kazasız durdurma” projesidir.

İrlanda, çözüm için 8 yıl çalışmış... Bu 8 yıl içinde silah bırakılmamış ve Thatcher, onlara“Dandik haydutlar” demiş!.. Bu tür söylemlerle barış sağlanmaz!.. Kaldı ki; barış, bir“yolculuk”tur, “varılacak bir yer” değil!..

l Öcalan’ın sözleri, süzgeçten geçirilmeden kamuoyuna aktarılmalıdır... Bu arada,“Federasyon” da açık açık tartışılmalıdır!

İMRALI-KANDİL AYRIMI

l Bu süreçte, “örgütün ne yaptığı” bilinmiyor ve “kuşkular” artıyor!.. Toplumda; “Acaba yeniden çatışmaya mı hazırlanıyorlar?” şeklinde “kuvvetli bir  kuşku” var. 6-8 Ekim provokasyonu, bu kuşkuyu daha da arttırdı... Birçok provokasyona zemin hazırlayan“İmralı-Kandil ayrımı” vuzuha kavuşturulmalıdır! Örgüt, “Öcalan’a By-Pas” yapmaya mı çalışıyor?..

l Bu süreçte “üniversiteler” ne yapıyor?.. Sürece niye katkı sunmuyorlar?.. Onlar da sürece aktif olarak katılmalıdır.

l Dünyanın en büyük silahı “sinema”dır... Bütün ülkeler, sinemayı “silah” olarak kullanıyor... Bu süreçte “sinema” kullanılmalı ve acilen filmler çekilmelidir.

l Sürecin birinci şartı “eşit vatandaşlık” ikinci şartı da “örgütün silah bırakması” idi... Peki, örgüt niye silah bırakmadı, niçin “geri çekilme”yi başlatmadı?..

Örgütün baskısına asıl maruz kalan “Kürt halkı”dır!.. Ancak PKK ve KCK’ya yönelik eleştirileri, “sanki Kürt halkına yapılıyormuş” gibi yansıtıyorlar ki, bu doğru değil... Dahası; örgütün, “Kürtler adına konuşuyor” hâle getirilmesi de sağlıklı değil!..

Poster asmalar, yol kesmeler, yakıp-yıkmalar ve cinayetler Çözüm Süreci’nin neresinde?.. Hükümet, bunlara niye göz yumuyor?..

ÖZELLİKLE DİNDARLAR HEDEF ALINDI

“Kamu güvenliği”, ciddi bir tehdit altında!.. Kontrolsüz bir kalkışma, “seçim güvenliği”ni de tehlikeye düşürür!.. Sürece olan güven ve inanç, maalesef başa sarılmıştır!.. Kürt tarafı, sorumluluk bilinciyle hareket etmek zorundadır!..

l 6-8 Ekim olayları sürece “psikolojik bir darbe” vurmuştur... Bu kalkışma esnasında,“HÜDA-PAR ve Peygamber Sevdalıları Platformu” gibi, dindar kişi ve kuruluşlara ait işyerleri ve binalar, “özellikle işaretlenerek” hedef alınmıştır.

“Çözüm Süreci, bu sürece inanan vatandaşları koruyamıyor” algısı, bir an önce yıkılmalı ve o insanlara sahip çıkılmalıdır...  Evet; “PKK’ya ve KCK’ya sıcak bakmayan, yakın durmayan” Kürtlere de sahip çıkılmalıdır!

l Karadeniz halkı; devletin “bölgedeki insanların hak ve hürriyetlerini güvence altına almasını” sonuna kadar destekliyor... Ama, “yakıp-yıkmalar”ın da önlenmesini istiyor!.. Devlet, Çözüm Süreci’nde inisiyatifin kendi elinde olduğunu göstermeli, HDP de üzerine düşeni yapmalıdır!

HÜDA-PAR mensuplarının, bir anlamda “intikam alma” olarak yorumlanan “Ölenlerimiz için taziye çadırları kurmayacağız” demesi, “büyük bir öfke” içinde olduklarının göstergesidir... Onlarla görüşülüp, sükûnete davet edilmelidirler...

l Esas çözüm üretecek yapı; bölgedeki “STK’lar” ve “Kanaat önderleri”dir, onlar devreye sokulmalıdır.

“Aydın” olduğunu iddia edenler, 6-8 Ekim’deki vandalizmi tel’in etmeliydi, maalesef etmediler ve hatta olan-bitene “gençlerin öfkesi” diyerek, masum göstermeye çalıştılar!..

l Kürtleri temsil ettiğini iddia eden dernek ve siyasal hareketler, maalesef “barış dili”kullanmıyor... “Irak Kürtleri”ni, nasıl ki “tehdit” olmaktan çıkarıp, “müttefik” olmaya evirmişsek, “Suriye Kürtleri”ni de evirmeliyiz!..

TURPUN BÜYÜĞÜ, ALEVİLER

l Kürt olayı, “Türkiye’nin sorunu” değildir!.. Kürt olayı, başta Rusya olmak üzere “yabancı büyük güç ve devletler”in yol açtığı bir sorundur... Olayları çıkaran ve kaşıyan onlardır!..

Türkiye’nin büyümesi ve güçlenmesi, “bazı devletleri” rahatsız ediyor!.. Bugün “Kürt Sorunu”nu kullananlar, hiç kuşkunuz olmasın ki, yarın da “Alevileri” kullanacaklar ve Türkiye’nin başını ağrıtmaya devam edeceklerdir... “Kürt Sorunu” çözüldüğünde,“heybeden büyük turpu” çıkaracaklar ve bu defa da “Alevi Sorunu”nu sahneye süreceklerdir!.. Herkes bilmelidir ki; Kürt Sorunu’nda yüzde 95 pay, “yabancı devletler”indir!..

l Çözüm Süreci’nden kesinlikle taviz verilmemeli ancak, kendilerini; “Kürtlerin tek temsilcisi” gören kişi, grup ve örgütler algısı da ortadan kaldırılmalıdır. Örgütün silah bırakması, “Çözüm Süreci’nin tek şartı” olmalıdır!.. Bu süreçte; “Dindar kişilerin, grupların ve örgütlerin de görüşleri” alınmalıdır.

KOBANİ KALKIŞMASI VE ALGI

l Kobani kalkışması esnasında, PKK’nın ve HDP’nin “psikolojik üstünlüğü”ne ve yol açtığı “algı operasyonu”na, Hükümet zamanında cevap veremedi... Hükümet, “havanın kirlenmesi”ni sadece izledi.

l Hükümet 6-8 Ekim sürecini iyi yönetemedi... 16 yaşındaki çocuğu öne çıkarıp, 35-40 kişinin ölümünü görmemek, hiç de doğru değil!.. Bu süreçte Öcalan öne çıkarılıyor amaKCK dışlanıyor!.. “Öcalan başmüzakereci değil” söylemi de sıkıntılı!.. Aynı şekilde, IŞİDve PKK’yı aynı kefeye koymak da sıkıntılı!.. “PKK ve KCK’yı dışlayan söylemler”den vazgeçilmeli!..

l Kobani eylemleri, ciddi bir “kırılma”ya işaret ediyor... Öcalan; “Rojava benim kırmızı çizgimdir” demeden önce, onunla hiç görüşülmedi mi?..

Bush, 11 Eylül saldırısı için; “Bunun arkasındaki sebebi araştıran, saldırıyı meşrulaştırır”demişti... Kobani’ye saldırının perde arkasındaki sebepler araştırılmazsa, dehşete odaklanır ve orada donar, kalırız!..

Bu süreçte ne yapılacaksa, bir an önce yapılmalıdır!.. Öcalan ölürse, yapamazsınız!..

l Önümüzdeki seçimlere kadar, “bir şeyler yapılıyor”muş gibi bir görüntü vermeyin!.. Kobani olayları, Çözüm Süreci’nin övülmesi ya da yerilmesi için kullanılmamalıdır.

“Kürt Sorunu Türkiye’de çözülür ama Cizre’de çözülmez” gibi bir algı var, bu algı yıkılmalıdır!

SABOTAJLAR OLABİLİR!

l Akil İnsanlar Heyeti, çeşitli “komisyon”lara ayrılarak çalışabilir... Süreci, “yurt dışında”da anlatabilirler.

l Çözüm Süreci’nin bir tarafında “devlet” var, “hükümet” var ama karşı tarafta tek bir yapı yok... Kürt örgütler bile bütün değil... PKK bile, kendi içinde “parçalı bir yapı”ya sahip!.. Dolayısıyla; “yol kazaları”na, “sabotaj” ve “provokasyon”lara hazırlıklı olalım... Çünkü bu süreç, “uzun bir süreç”tir!.. “Öcalan’ın kararlılığı” devam ettiği sürece, provokasyonlar başarıya ulaşamaz ama dikkatli olunmalı!..

l Türkiye, ne zaman “Çözüm”e dair bir adım attıysa, bir yerlerden “saldırılar” olmuştur... Bundan sonra da olacaktır... Yeter ki, sürecin “iletişim stratejisi” iyi tesis edilmelidir!..

l Devlet, Akil İnsanlar Heyeti’ne “komisyonlar” halinde de, “tek tek” de görev verebilir... Ama, yetkileri ve sorumlulukları belirlenmelidir.

SANKİ PARALEL EVRENDELER!

Evet, “Akil İnsanlar Heyeti”ne mensup arkadaşların “görüş, öneri, eleştiri ve hatta itham”ları böyleydi...

Ben, mümkün olduğu kadar “özetlemeye” ve hatta benzeri görüşleri birleştirmeye çalıştım...

Gördüğünüz gibi, heyet içinde, “PKK ve KCK ağzı” kullanan, “Kobani kalkışması”na toz kondurmaya ve sürekli “Hükümet’i suçlayan” arkadaşlar da vardı...

Elbette olacak!..

“Farklı görüşler” de olmalı ki, “sorunların sebebi” daha iyi anlaşılsın, “çözümü” de daha kolay olsun, “tedbir”ler ona göre alınsın!..

Bana göre; bu 11 saatte, “tam bir beyin fırtınası” yaşadık... Öyle umuyorum ki, bu “görüş, öneri, eleştiri ve itham”lar; Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Hükümetüyeleri için de “ufuk açıcı” olmuştur... En azından, PKK’nın ve “PKK ağzı” kullanan “Kürtçü”lerin; hayal dünyalarında “Paralel bir evren” kurduklarını ve bu evrende “sanal bir hayat”yaşadıklarını görmüşlerdir!..

Ama yine de;

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, bu “eleştiri ve itham”lara söyleyecek bir sözü, verecek bir cevabı vardı...

Heyet üyelerine; zaman zaman “devlet sırrı” niteliğinde öyle “bilgi”ler verdi ki, hiç kimse“gık”ını çıkaramadı... Çünkü herkes, “madalyonun bir yüzü”nü görüyordu... Davutoğlu’nun ise, “her gelişme”den, “her görüşme”den haberi vardı...

Onları da yarına bırakalım...

Ama, şu kadarını ifade edeyim:

Bütün “vandallık”lara, “yakıp-yıkma”lara, “provokasyon”lara ve insanlık dışı“cinayet”lere rağmen, “Çözüm Süreci’nde kararlılık” devam ediyor!..

Tek şart, “Kürt tarafının da adım atması” ve “verilen sözleri” tutmaları!..

Detayları, inşaallah yarına...

***********************************************************************************

Derin Yapı ile ittifak yapan, Gaffar Yakın’ın kendisiydi!

O günlerde “Ecevit’in Fetullahçı adayı” olarak bilinen, Gülen’in başkanlığındaki Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın “danışman”lığını yapan, Abant Toplatıları’nın müdavimi ve o döneminDSP Afyon Milletvekili Gaffar Yakın, önceki günkü Zaman’da yayınlanan demecinde;“Eskiden beri Cemaat’i bitirmek isteyen derin yapının AKP ile ittifak kurduğunu” iddia etmiş...

Gaffar Yakın’a sormak istiyorum: Bahsettiği derin yapı; acaba geçmişte DSP veya Gaffar Yakın ile ittifak kurup, başörtüsünü bitirmek istemiş miydi?”

Şunun için soruyorum: O günlerde; “Akit’in bir yöneticisi”, elinde bir “dosya” ile Ankara’ya gitmişti... Dosyada “10 değişik baş örtme şekli” vardı... Akit yöneticisi; Ecevit’in sağ koluHüsamettin Özkan ve Gaffar Yakın’ın da katıldığı bir toplantıda, bu “çizim”leri masaya koymuş ve demişti ki; “Bu baş örtme modellerinden herhangi birini kabul edin... Yeter ki başörtüsünü yasaklamayın!”

Dediği gayet açıktı: “Kadınların örtünmesini yasaklamayın!.. Bu modellerden birini seçin!”

Peki, ne oldu?.. Hüsamettin Özkan ve Gaffar Yakın, bir çözüm bulabildiler mi?.. Elbette hayır!.. Çünkü, bahsettikleri “derin yapı”nın kucağında, o günlerde kendileri oturuyordu ve “başörtü yasağı”na gıklarını çıkaramadılar!.. Zira, “derin yapı ile ittifak” kuran kendileriydi!

Oysa, bugün “başörtüsü serbest!”

Daha ne konuşuyorsun Gaffar Bey?

yeniakit

Bu yazı toplam 680 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar