Yine Suriyeliler, Yine Irkçılık

Yine Suriyeliler, Yine Irkçılık

Önceki günkü yazı 2018 yılını uğurlama babındaydı, güya bugünkü de 2019’u karşılama olacaktı. Olmadı, zira yine kopkoyu bir ırkçılık örneğiyle daha karşı karşıya kaldık...

Özlem Albayrak/ Yenişafak/ Yine Suriyeliler, Yine Irkçılık


Önceki günkü yazı 2018 yılını uğurlama babındaydı, güya bugünkü de 2019’u karşılama olacaktı. Olmadı, zira yine kopkoyu bir ırkçılık örneğiyle daha karşı karşıya kaldık. Hedef yine Suriyeliler, olay yeri ise bu kez Taksim’di. Meydanda toplanmış ve eskaza yılbaşını kutlama gafletine düşmüş Suriyeliler yeni yılın mevzusu oldu. Sosyal medyada yayınlanan videoda neler söylenmiyordu ki; bizim ülkemizde nasıl Suriye bayrağı açabildiklerinden tutun, sapıklıklarına, savaş kaçkını olduklarına dek bir yığın aşağılama, hakaret, taciz…
Biliyorum, insanların çoğu kalpsizdir, art niyetinin ucu bucağı yoktur, acımasızlığı cümle yaratılmışa nal toplatır. Dolayısıyla bir süredir mahalle teyzelerinden, koca koca yazarlara dek genişleyen skaladaki bu nefret söylemine -maalesef- alışkınız, ama yine de merak etmekten kendimi alamıyorum; canını kurtarabilmek için evini, yaşamını, tarihini, sevdiklerini geride bırakarak başka ülkeye sığınmak zorunda kalmış olanlara, bir anlık bir neşe bile neden çok görülür?

Bu insanlar, neden hep üzgün olmak, boynu bükük olmak, kötü şartlara razı olmak, itilip kakılmaya, horlanmaya alışmak zorunda olsun ki?

Kadın ve çocuklara da “görüntü kirliliği” nedeniyle karşılar aslında, ama o artık biraz ayıp kaçacağından o konuda ses etmiyorlar. Haklılık payı varmış gibi gözüken “Suriyeli erkekler neden savaştan kaçtı” argümanına sarılıyorlar. Türkler aynı durumda olsa, erkekler asla savaştan kaçmazmış. Ki bunu diyenler de, sırf Türkiye’yi beğenmediği hükümet yönetiyor diye her ağızlarını açtıklarında ülkeyi terk etmekten sözedenler...

Toz dumandan gözün gözü görmediği, terör örgütlerinden geçilmeyen, sivil öldürme konusunda terör örgütlerinden geri kalır yanı olmayan uluslararası güçlerin cirit attığı bir coğrafyada, kendi vatandaşına kurşun sıkmak istemeyen askerlerin infaz edildiği bir orduda neyin savunmasını yapacaklardı Suriyeliler acaba? Kaldı ki Esed’e karşı silahlanıp vatanını korumaya çalışana da “terörist” denmiyor mu, Arap karşıtı argümanlar kitabında.

Kemalizmin tezgahından geçmiş olan çoğumuzda var bu; İslamcısından sekülerine dek; teptipçiyiz. Rumları, Ermenileri, yabancı olan tüm unsurları yıllar boyunca tehdit kaynağı saydık. Şehirler kalabalıklaşıp çehresi etnik olarak değiştikçe rahatsız olduk; yabancılara ancak çok döviz bırakan birer turist oldukları müddetçe tahammül edebildik.

Suriyelilere gelince; yabancı düşmanlığı, Arap karşıtlığıyla bir araya gelince nefret katmerleniyor, öfke katlanıyor, kötülük provokasyon derecesine dek büyütülüyor tabi; yıllardır fısıltı gazetesiyle yayılan çoğu kez duymazdan gelmeye çalıştığımız “Suriyelilere hastaneler ücretsiz, devlet Suriyelilerin kirasını ödüyor, Suriyeli gençler üniversitelere sınavsız alınıyor” diye uzayıp giden tezviratların nedeni de bu.

Oysa, çoğaltmaktan korkarak bazı yalanlara kulak tıkamak o yalanları bitirmiyor, büyütüyor. Sokaktan, sadece TV haberleriyle beslenen birini çevirin sorun, yukarıdaki yalanların gerçek olduğuna sizi ikna etmeye çalışacaktır. Bunda ana muhalefet partisinin sorumsuz vekillerinin, ırkçı çıkış ve açıklamalarının de payı büyük elbette…

Geldiğimiz noktada şunu ifade etmek vazifemiz; bugün çok kimlikli, çok etnik kökenli, çok dilli, çok dinli; yani kültürel olarak çeşitli şehirler ve ülkeler, dünyanın her açıdan en ileri ülkeleri ve şehirleridir. Doğru, 20. yüzyılın ilk yarısında hele de Avrupa’da yabancı düşmanlığı çok modaydı: Güçlü ve sürekli bir milliyetçilik rüzgarı esiyor; insan hakları aşağılanıp, hor görülüyor; yabancılar ülkelerin bütünlüğüne tehdit olarak algılanıyor; militarizm yükseltiliyor; ulusal güvenlik, bir “korku” olarak pompalanıyor; özelliklerine göre insan kayırma ve yozlaşmada sınır tanınmıyordu.

Dünya, bunun sonucunu acı bir şekilde tecrübe etti.

Hitler, Mussolini ve diğerlerinin insanlık dışı yönetimleri, bu yönetimlere inanarak onları sorgulamadan destekleyen kitleler tarihin çöplüğüne birer ulusal utanç abidesi olarak atılmakla kalmadı, geriden gelenlere de ibret vesikası oldu…

İbret alıyor muyuz? Öyle görünüyor ki, hayır!