Yeni Şafak Yazarı: Hem Günahkâr hem de Gayrı Ediliz!

Yeni Şafak Yazarı: Hem Günahkâr hem de Gayrı Ediliz!

Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu, Adana'da 10'u öğrenci, 1'i eğitmen ve 1'i çocuk 12 kişinin hayatını kaybettiği yurt faciasıyla ilgili olarak...

Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu, Adana'da 10'u öğrenci, 1'i eğitmen ve 1'i çocuk 12 kişinin hayatını kaybettiği yurt faciasıyla ilgili olarak "Birileri 'malzemeden çalmış', birileri 'malzemeden çalanları korumuş', 'birileri malzemeden çalanları koruyanları korumuş' böyle devam edip gidiyor ekran tartışmaları" dedi. Barbarosoğlu, "Hepimiz günahkar ve gayrı adiliz. 'Koruyucu adalet' için önce kendimize doğruyu söyleyerek çıkalım yola" diye yazdı.

Fatma Barbarosoğlu'nun "Hem günahkâr hem de gayrı adiliz!" başlığıyla yayımlanan (5 Aralık 2016) yazısı şöyle:

Yangın ile kül olan hayatların ve umutların ardından konuşmamız gereken en önemli mesele “koruyucu adalet”.

Diyeceksiniz ki hukuk hukuktur. Koruyucu hukuk, “koruyucu adalet” de nedir?

Tıp tıptır, koruyucu tıp da ne imiş demiyoruz, öyle değil mi?

Nasıl ki “koruyucu tıp” hastalık olmadan hastalığı engelleyici tedbirler almayı önceliyor ise, “koruyucu adalet”i sağlamak için de, suça götüren en önemli unsur olan vicdansızlığı besleyen durumlar, yapılar üzerine çalışılmalı.

Polis teşkilatında, “Herkesin polisi kendi vicdanıdır, polis vicdanı olmayanların karşısındadır” ibaresi yer alır.

Suçu engelleyen en önemli şey vicdanımız.

Kimin vicdanı nereden sızlar, nasıl sızlar bunu bilme imkanına sahip değiliz.

Ama vicdanların sızlamasını engelleyen unsurlar nelerdir bunlar üzerinde konuşabiliriz.

Bir suç unsuru ortaya çıkınca ekranlara dikkat kesilin. Göreceksiniz daha ziyade gazeteciler ve hukukçular konuşuyor.

Meydana gelen olayla ilgili olarak gazeteci ve hukukçu bakış açısı bize ibret sunmaz. Vicdanımızı sızlatmaz, hanemize mesuliyet bilinci düşürmez. Ekran karşısında payımıza düşen şey, sadece ve sadece mesuliyetsiz bir suçlama hürriyetidir. Dikkat edin hiç kimse hiçbir konuda mesuliyet sahibi değil. Herkes bir başkasını suçluyor. Giderek kabahati hep başkalarına atan “ürkmüş çocuk” modelinde toplaşıyoruz.


 
Birileri “malzemeden çalmış”, birileri “malzemeden çalanları korumuş”, “birileri malzemeden çalanları koruyanları korumuş” böyle devam edip gidiyor ekran tartışmaları.

Aksaklıklardan, kasten adam öldürme gibi algılanan ihmallerden hepimiz sorumluyuz.

Sorumluluk bilincinin inşa edilebilmesi, “koruyucu adalet” inşa etmek üzere seferber olunabilmesi için öncelikle psikologların, sosyologların, sosyal hizmet uzmanlarının, pedagogların yaşadıkları çağı kavramaları ve Türkiye için söyleyecek sözlerinin olması gerekiyor.

Bahsettiğim kişiler ekranlara davet edilmiyor mu?

Ediliyorlar. Edildiklerinde konuları bütünleyerek konuşabilmeyi pek başaramıyorlar. Bu başarısızlık bazen konuğun ekran heyecanından, bazen kitap ile hayatı buluşturma kapasitesine bir türlü kavuşamamasından kaynaklansa da, çoğunlukla giderek birbirine benzeyen, hiç hazırlık yapmadan ekrana çıkan moderatörlerin lastikli bir soru olarak “bu konuda ne düşünüyorsunuz” performansı göstermelerinden kaynaklanıyor.

“Koruyucu adalet” için doğru soruları sormamız gerekiyor. Olay meydana geldikten sonra sorulan sorular “savcı” bakış açısı taşıyor. Savcının görevi suçluyu ortaya çıkarmaktır. Ama bütün Türkiye olarak hepimiz “savcı” olursak adaletin tecelli etmesi mümkün olmaz.

“Koruyucu adalet” için ilk sorumu soruyorum: Her üniversitede sosyoloji bölümü var.

Lütfen bana “21. Yüzyılda Köy Sosyolojisi” başlığı altında hangi üniversitelerde kimlerin bu dersi okuttuğunu söyler misiniz?

Siz bu soruya cevap arayın.

Ben size Pascal ile veda edeyim. Pascal diyor ki, “İki tür insan vardır yalnızca. Birileri adildir ama günahkar olduklarına inanırlar, ötekiler günahkardır ama adil olduklarına inanır.”

Oysa hepimiz günahkar ve gayrı adiliz. “Koruyucu adalet” için önce kendimize doğruyu söyleyerek çıkalım yola.