Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

Yeni Direniş Ekseni mi, Yoksa Amerika'nın Yeni Boynuzu mu?

Bugünlerde, başta sayın başbakan Erdoğan olmak üzere, bazı İslamcı kalemler İslami camiaya büyük bir müjde veriyorlar. Diyorlar ki; "Arap Baharı ile birlikte Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan ve Katar Filistin"in hamisi olarak sahnededir."

Bu söyleme göre, Ortadoğu"da "Filistin davasının, özelde de Gazze direnişinin korunması ve desteklenmesi" noktasında yeni bir bölgesel pakt oluşmuş durumda. Görüldüğü üzere; "Filistin davası" öne çıkartılırken, İran ve Hizbullah"ın üzeri çiziliyor. Hülasa, "İçinde İran ve Hizbullah"ın yer almadığı yeni bir eksen" sahneye çıkmış (ya da çıkartılmış) oluyor.

İran, Lübnan, Suriye ve Gazze zeminindeki "direniş ekseni"nde İran"ın merkezi bir rol üslenmesi dolayısıyla, bunun adını "Şii ekseni" diğer bir tanımlamayla "Arap dünyasında Şii yayılmacılığı" olarak da koymuşlardı. Onlara göre, "Filistin" gibi ümmetin asli ve merkezi bir davasında "Şii" ağırlığına sor verilerek, yerine "Sünni" bir eksen oturtulmalıydı.

Bir buçuk milyarı aşkın müslümanın kahir ekseriyetini Sünniler oluştururken, ümmetin ancak dörtte birini oluşturan Şii Müslümanların, diğer bir ifadeyle, onlarca Sünni İslam ülkesi arasında "İran" adlı bir "Şii devleti"nin ümmetin ana davasına önderlik etmesi, İslam dünyasındaki gelişmelere "mezhep taassubu" gözüyle bakanları sürekli rahatsız ediyordu.

İslam İnkılabı"nın zaferiyle birlikte, her ne kadar İslam Cumhuriyeti"nin dış politikasındaki kırmızı çizgi "siyonizmle mücadele ve Filistin"in özgürlüğü" olsa da, (İmam Humeyni ve İmam Hamenei"nin önderliğiyle) İslam İnkılabı rehberliği dünya Müslümanlarına "Kudüs"ün özgürleştirilmesi"ni ilk hedef olarak gösterse de, her ne kadar İslam Cumhuriyeti sahip olduğu mali, siyasi, askeri tüm imkanlarını "siyonizme karşı mücadele cephesi" için seferber etse de ve her ne kadar bu savaş zaferlerden zaferlere taşınsa da, açıkça vurgulamamız gerekir ki, sonuçta "Şii" patentli bir "eksen"e arşı duyulan hoşnutsuzluk ve hazımsızlık doğrusu hep süregeldi.

Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar gibi ABD işbirlikçisi körfez ülkeleri bir taraftan ABD"nin Ortadoğu"daki işgal, yıkım, talan ve sömürü politikalarında baş destekçi rolünü üslenirken, diğer taraftan da, Petro-dolarları ile İslam dünyasında İran ve Hizbullah karşıtı propagandaları yaygınlaştırıyor; basın-yayın, konferans, sempozyum vb. yollarla sürdürdükleri bu propaganda çalışmalarında İran ve Hizbullah"ın üzerinin çizilmesi için azami gayret gösteriliyordu...

Bir örnek verecek olursak; Gazze "Furkan Savaşı"nın zaferle sonuçlanmasının ardından körfez ülkelerinden gelen "İslamcı" (!) şeyhler, aktivistler ve muhterem alimler, İstanbul"da Holiday In Hotel"de bir "Gazze Zaferi" programı düzenlerken, Gazze zaferi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan birileri de Hotel koridorlarında önüne çıkan herkese İran karşıtı CD"ler dağıtıyordu...

Yine İstanbul"da düzenlenen Uluslar arası Mescid-i Aksa sempozyumunda konuşmacı olarak yer alan birileri de, "Şiilerin Mescid-i Aksa inancının farklı olduğu, dolayısıyla Şiilerin Kudüs"teki Mescid-i Aksa"yı savunmak gibi bir dertlerinin olmadığı" tezini savunuyordu....

Her ne hikmetse, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerden gelen bu yüce şahsiyetlerin "Filistin" diye bir derdi olurken, ama bu şahsiyetler geldiği ülkelerdeki rejimlerin, krallar, melikler ve emirlerin ABD"ye hizmette hiçbir kusur etmemelerini hiç sorgulamıyordu...! İster Hicaz topraklarında, isterse Katar"da Amerikan üslerinin ve donanmalarının ne anlama geldiğini, buralarda neler yaptıklarını gündemlerine almıyor, "Şii Müslüman" İran ve Hizbullah"a karşı gösterdikleri öfkeleri, birkere olsun "hristiyan-haçlı-işgalci ABD"nin devasa üsleri ve donanmaları"na göstermiyorlardı...

Biz bu konuyu altı yıl öncesinde, Hizbullah"ın Temmuz savaşında siyonist rejimi yenilgiye uğratmasıyla birlikte, Arap dünyası başkentlerinde "Nasrallah! Nasrallah! Ya Habib" şeklindeki yükselen sloganlar ve taşınan Hizbullah bayrakları karşısında bu rejimlerin nasıl telaşa kapıldıklarını, bunu önlemek için nasıl "özel güvenlik" toplantıları düzenlediklerini, bu ülkelerin istihbarat şeflerinin bir araya gelerek nasıl "acil" kodlu oturumlar düzenlediklerini aktarmıştık.

Ümmetimizin serveti üzerine çöken "İslam kılıklı" bu yağmacı rejimlerin, siyonist rejimin varlığı, işgal ve soykırımları, yıkım ve tecavüzleri karşısında bir gün olsun bir araya geldiklerini, bir gün olsun bu siyonist saldırganlık karşısında güçlerini seferber ettiklerini, en azından ellerindeki "petrol" kozunu kullanarak siyonist rejimin barbarca saldırıları karşısında İsrail"in hamisi Batı"ya karşı "petrol satmama" kararı aldıklarını hiç bir zaman görmedik. Biz bu rejimlerin askeri karargahlarının "Filistin"in mazlum halkı" için hareketlendiğine hiç şahit olmadık.

Bu ülkeler, efendileri ABD"nin öncülüğünde sürekli bir araya geldiler; "bölgenin güvenliği ve istikrarı" adı altında güvenlik oturumları düzenlediler, paktlar oluşturdular. Öyle ki, "Körfez Savunma İşbirliği Konseyi" adı altında oluşturdukları pakta "Arap kalkanı" diye askeri bir güç de oluşturdular. Ama bu konsey bir kere olsun, Filistin"in savunulması amacıyla toplanmadı. "Siyonistlerin işgal ve saldırganlığı"nı bir kere olsun "güvenlik sorunu" olarak görmedi. Onlara göre bölgeyi tehdit eden "siyonist işgal ve saldırganlık" değil, "İran, Hizbullah ve Şiilik tehlikesi" idi...!

Bu rejimlerin bütünüyle "Filistin" için bir şey yapmadıklarını, bir toplantı düzenlemediklerini ve bir karar almadıklarını söylemek hem haksızlık, hem de iftira olur. Bu ülkeler "Filistin" için elbette toplandılar, "Zirve"ler düzenlediler, "tarihi kararlar"a imza attılar. Bunları görmezlikten gelmek, gerçeklerin üzerini örtmekten başka bir anlam ifade etmez...

Evet bu rejimler "Filistin" için defalarca bir araya geldiler, toplandılar ve kararlar aldılar. Ama bu, Allah"ın mübarek ve mukaddes kıldığı Filistin İslam topraklarının işgalden kurtarılması için değil, siyonist rejimin varlığını tanıyarak, "İki devletli çözüm" adı altında, "Filistin"i satma toplahtıları" toplantılarıydı. Körfez ülkeleri veya "Arap Birliği" ülkeleri için "Filistin sorunu"nun yegane çözümü, "Filistin topraklarının büyük bir kısmının siyonist rejime satılması"ndan geçiyordu. Bu aynı zamanda bir "Amerikan planı"ydı.

Demek ki bu ülkeler Filistin için bir şey yaptılar, hem de çok uğraştılar; peki ne için? "Filistin"in siyonistlere satılması" için"

Bu ülkeler bu kahbe yüzünü aynı zamanda, Filistin işgalcisi siyonist rejimle kahramanca savaşan Hizbullah'a karşı siyonist rejimle işbirliği yaparak da, direniş önderlerine yönelik suikastlerde siyonistlere lojistik destek vererek de, siyonist rejim savaş uçaklarının Sudan'ı bombalayabilmesi için hava sahalarını açarak da gösterdiler...

Bakınız, 22 günlük Gazze savaşı sırasında, Latin Amerika ülkelerinden sosyalist Chavez"in yönettiği Venezzuella, yakın ilişkiler içinde olduğu İran İslam Cumhuriyeti"nin çağrısı üzerine siyonist rejim elçisini ülkesinden kovma kararı aldı. Acaba sosyalist bir yönetimin gösterdiği bu onurlu tavrı, "İslam ülkesi" olarak bilinen ülkelerden hangisi gösterebilmişti? Bu "Şii İran", Filistin"in savunulması için elini Latin Amerika"ya kadar uzatmıştı ama, Filistin"in Arap kardeşleri de zevk-u sefa sofralarında keyif çatmaktan geri durmuyordu"

Artık şimdi Suudi Arabistan ve Katar gibi rejimlerle birlikte "Filistin davası" için yeni bir "eksen" oluşturma iddialarına, genelde "Sünni dünya"nın, özelde ise "pak fıtratlı Sünni İslamcılar"ın bayram yapmasını mı bekleyelim"?

Eğer birileri "Filistin" adına bir şeyler yaptıklarını söylüyorlarsa varsın yapsınlar. İster Amerika, ister Suud, isterse Katar, kiminle yaparlarsa yapsınlar. Bunu, adını "Şii ekseni" diye koydukları İran ve Hizbullah"a karşı mı yapacaklar, varsın yine yapsınlar"!

Ama, kimse, bunun adını "Sünni eksen" koyma ahlaksızlığına kalkışmasın. Ne yaparlarsa yapsınlar, ne halt ederlerse etsinler, ama bir İslam mezhebini, Suud"un, Katar"ın saraylarındaki Amerikan paslarına bulaştırmasınlar. Suud gibi Katar gibi tarihin en büyük hainlerini Ortadoğu"nun bu iğrenç ve işbirlikçi rejimlerini "Ehl-i Sünnet" ile birlikte anma densizliğine yönelmesinler.

Böylesi ittifakların adını ne koyarlarsa koysunlar. Ama, zamanın Yezid"lerini, İbn-i Ziyad"larını, Abdulmelik ve Haccac"larını Sünni Müslümanların temsilcisi gibi göstererek, Ehl-i Sünnet"in temiz yüzüne, üzerlerine oturdukları o kokmuş habasetlerini sürmesinler"! Gerçek, muhlis ve gayretli Sünni Müslümanların, sorumluluk mevkiindeki Sünni aydınlar, alimler ve kanaat önderlerinin bu namertçe girişimlere sessiz ve tepkisiz kalacağını da sanmasınlar"!

İmam-ı Azam"ların, İmam-ı Şafii"lerin, İmam Malik ve İmam Hambel"lerin fıkıh, içtihat ve fetvalarını hiç arlanmadan ve sıkılmadan Suud ve Katar rejimlerinin iğrenç politikalarına manivela yapmaya, "Sünnilik" üzerinden bu gayri meşru rejimleri meşrulaştırmaya kalkanlar, namlularına doldurdukları zehirli kurşunları bu aziz müçtehitlerin göğüslerine pervasızca boşaltanlardır...!

Bizler, Sünni veya Şii bütün dünya Müslümanlarını tek bir ümmet, tek bir beden ve tek bir can bildik. Şimdi, bu kardeşliği, bu birlikteliği Beyaz Saray soytarısı Suud ve Katar rejimleri mi bozacak? Hangi şuurlu ve pak fıtratlı Sünni bir Müslüman büyük Şeytan Amerika"nın bu yeni planlarına, başına taktığı yeni boynuzlara sessiz kalacak"?

Şii olsun, Sünni olsun, bu ümmetin yiğitleri ümmetimizin en azılı düşmanı olan Amerika"nın o boynuzlarını sürekli kırdı. Boynuzu kırık Amerika, şimdi "yeni boynuz"lar takarak İslam dünyasında karşımıza çıkmak istiyor...! En acı olanı da; yeşile boyanmış bu boynuzların azerinde ayetlerden, hadislerden, fetvalardan ibareler yazılmış...! Bu boynuzların üzerine İslam'ın kılıçlarının resimleri çizilmiş...!

Peki, başarabilecekler mi?

ABD ve yoldaşları hafızalarını yitirmiş olabilir, bu unutkanlık onları yeni plan ve komplolar hazırlamaya sevk edebilir! Ama şunu hiç bir zaman unutmasınlar ve akıllarından çıkarmasınlar ki, ümmetin yiğit evladları takılan bu yeni boynuzları da kırmak için her zaman direniş ve cihad sahnesinde var olacaktır. Hiç kimsenin zerrece şüphesi olmasın; bugün başına yeni boynuzlar takmaya kalkan bu Amerika, yarın başsız kalacaktır. Korumak için çırpınıp durduğu "İsrail adlı kanser rejimi"nin da başsız kalacağı gibi"!

Başsız kalan Amerika"nın boynuzu mu kalır artık"! Biz de o kırık boynuzları alır tarih müzesinin camekanlarında "ibret sergisi" yaparız.

Yazımız uzun olduğu için şimdilik burada arada versek iyi olacak"

velfecr

Bu yazı toplam 2333 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar