Yaşar Kutluay Cinayetinde Mossad Gülen Ortaklığı

Yaşar Kutluay Cinayetinde Mossad Gülen Ortaklığı

FETÖ'nün Mossad ile ortaklaşa gerçekleştirdiği ilk cinayet olduğu söylenen Yaşar Kutluay dosyası yeniden açılmalı.

Önceki yazımda, FETÖ başının “İlk merdiveni neden Said Nursi'dir? Onun eserlerinde kendi yolunu inşa etmek için hangi mazlemeleri bulmuştur? Diğer bir soruşla Said Nursi'nin düşünceleri gerçekten istismara çok mu açıktır? Esas aldığımız bağlamda, Said Nursi'nin hakkını gözeterek, fincancı katırlarını da ürkütmeksizin bu soruların cevabını arayabilmeliyiz” demiştim.

Said Nursi'den FETÖ'ye geçişle ilgili kaynak-türev ilişkisini merkeze alan sorular daha önce başkalarınca da soruldu.

İLK SORULARI KUTLUAY SORDU

Soruluş zamanlarındaki şartlara ve anlayışlara göre kimi değişiklikler gösterse de özü hep aynı kalan o soruları ilk soranlardan biri Yaşar Kutluay'dı.

Kutluay'ın İslam ve Yahudilik mezheplerini karşılaştıran bir çalışmasından (1965) hemen sonra, Theodor Herzl'in anı-günlüğünden hareketle Siyonizmi ve İsrail'in kuruluşunu incelemeye başlaması (1967) nedeniyle, bu çalışmalardan büyük rahatsızlık duyan İsrail gizli servisi tarafından kaçırıldığı ya da öldürüldüğü, Dücane Cündioğlu başta olmak üzere (bkz.: Yeni Şafak, 12 Eylül 2000), birkaç yazar tarafından önceden dile getirilmişti.

ÇOK ÖNEMLİ BİR MAKALE

Geçen Cumartesi, dostlarla söz konusu kaynak-türev ilişkisi üzerine sohbet ederken, Rasim Bey kardeşim (kendisinden izin almadığım için soyadını veremiyorum), Kutluay'ın, 1966 yılında İslam Tetkikleri Enstitüsü dergisinde yer alan Mezhepler Tarihi Yönünden Said Nursi ve Nurculuk adlı makalesine dikkatlerimizi çekti.

KUTLUAY BALIK AVINDAN GERİ DÖNEMEDİ

Arşivimde yer alan ancak zamanla varlığını unuttuğum bu makaleye tekrar bakınca, Kutluay'ın 12 Aralık 1969'da Silifke'de çıktığı balık avından geri dön(e)memesinin bir boyutunun daha olabileceğini fark ettim.

GÜLEN - İSRAİL İŞBİRLİĞİNE VERİLMİŞ İLK ŞEHİT Mİ?

O boyut, Fethullah Gülen'in İsrail gizli servisiyle ilişkisinin 60'lı yıllara dayanması ve Kutluay'ın hem Siyonizm hem de Said Nursi gibi iki riskli konuda araştırma yapıyor olmasıyla ortak düşman sayılması ve dolayısıyla ortak bir kararla (operasyonla) öldürülmesi ihtimaliydi. Buna göre Kutluay'ın, Gülen-İsrail işbirliğine karşı verilmiş ilk şehit olması mümkündü.

Kutluay'dan önce, kimi Kemalist yazarlar devrim karşıtı hareketin sahibi, kimi İslamcı yazarlar da Kemalizm'e karşı mücadele vermesi cümlesinden ilgili kitaplarında Said Nursi ile ilgili kötüleyici ya da övücü bahisler açmışlardır.

Kutluay'ın makalesi ise İlahiyat Fakültesi doçentinin akademik bir metni olması ve dolayısıyla nesnel bir bakış açısını içermesi nedeniyle, nazariyattan çok pratiğe yönelen ilk sağlam ve muteber bir eleştiri olarak önce çıkmaktadır:

“Son yıllarda kendisinden çok bahsettiren, lehinde ve aleyhinde pek çok söz söylenen bir cereyan ve bu cereyanın temsilcisi, yani Said Nursi ve Risâle-i Nûr şakirdleri üzerinde durmak istiyorum. Maksad burada Said Nursi'yi ve eserlerini teker teker ele alarak, ileri sürdüğü fikir ve görüşlerin tenkidini yapmak, bunlar hakkında bir kıymet hükmüne varmak değil, fakat onun hayat ve faaliyetine kısaca göz atarak, gerek kendisi ve gerekse başkaları yahut taraftarları tarafından ortaya atılan fikir ve iddiaların ışığında Nurculuk hareketini ele almak ve hareketin tarihteki paralelleri (vurgu benim) ile bir mukayese denemesi yapmaktır.”

SAİD NURSİ ELEŞTİRİSİ

İçeriğini izleyen yazılarımda ele alacağım bu makalenin bir diğer önemi de, Kutluay'ın şu sözleriyle güçlü bir sezgiye sahip olduğunu göstermesi ve Said Nursi eleştirisine ciddiyet ve kararlılıkla devam edeceğini bildirmesidir:

“…Cemaatin bundan sonra vaziyeti ne olacaktır, ne gibi bir mecrada akacaklardır, sorularının cevabını zaman verecektir. Bununla beraber Risâleler'de ileri sürülen ve dinî mahiyet verilen fikir ve görüşlerin teker teker ele alınarak tenkidinin yapılması, gözü kapalı bu cereyana kapılanların çoğunu bu akıntıdan kurtaracaktır. Bundan sonraki çalışmalarımızda bu yola gireceğiz.”

ÖLÜM FERMANI!

Bana ait olan yukarıdaki vurguları, Kutluay'ın bunlarla adeta kendi ölüm fermanını yazdığını göstermesi bakımından yaptım.

Çünkü,

1-Bundan sonraki çalışmalarda cemaatin mevcut durumuna daha fazla el atılacak ve muhtemel mecrası ve macerası hakkında kanaatler belirtilecektir.

2-Doğrudan Risâlelere yapılacak eleştirilerle, bu akıma gözü kapalı olarak katılanların uyanması ve yeni katılımların önlenmesi sağlanabilecektir.

SİYONİSTLER OPERASYON DÜZENLEDİ

Said Nursi'yi de taklit ederek kendisini daha özel bir kişiliğe, konuma ve role hazırlayan Gülen'in bu iki maddedeki tehlikeyi sinesine çekmesi mümkün olmadığı gibi, büyük bir ihtimalle sonuçları (başlangıcından beri süregelen) karanlık ilişkilerin ifşasına dayanacak olan yeni çalışmalara tahammül etmesi de mümkün değildir.

Böylece, Siyonistler için de zaten tehlike arz eden Kutluay'ın ortak bir operasyonla şehit edilmiş olması, her iki tarafın kesişen çıkarları bakımından ihtimal olmaktan çıkıp, kesinlik katına yükselmektedir.

Bilahare mezkur kaynak-türev planında eleştiri yapanların hemen hepsi şu soruyu sorarlar: Eleştiride neden geç kalındı?

Bunun asıl cevabı Kutluay'ın akibetinde yatmaktadır:

Said Nursi, Gülen, İsrail ve ABD'nin karanlık ilişkilerine dokunan, yanar!

O halde, Yaşar Kutluay dosyası tekrar açılmalıdır.

Bu makale Ömer Lekesiz tarafından Yeni Şafak gazetesinde kaleme alınmıştır.

Yaşar Kutluay'ın makalesi için tıklayınız