Yarınki Dünya ve Âhiret, Zulme Karşı Çıkanların Olacaktır!

 

Ümmet bilinci içinde dünya müslümanları olarak hepimiz, cihad ve fetih şuuruyla Mekke fâtihleri gibi davransak; Arakan’daki soykırım, Filistin'deki zulüm, Suriye’deki vahşet, Ortadoğunun her ülkesindeki zâlim tâğutlar karşımızda kaç dakika dayanabilir? Cihad, karşımızdaki, hangi dilden anlıyorsa, o dilden anlatmaktır. Dille anlıyorsa dille; elle anlıyorsa elle konuşmaktır.
Zâlimler “ılımlı İslâm” denen kuşa çevrilmiş din anlayışını, dinini yaşamak isteyenler için tek alternatif gibi sunarak cihad ruhunu öldürmeye çalışırken, sayıları az, organizeleri çok zayıf radikal kabul edilen örgütlerden, yani muvahhid mü’minlerden çekinip onları yok etmeye çalışıyor. 
Yarınki dünya, dünyanın her tarafındaki zâlimlere karşı çıkanların, diktatör ve zâlim tâğutlarla mücadele edenlerin olacaktır; yarından sonra âhiretin onlar için olduğu gibi. Müslüman, durma, sen de safını seç!
Tevhid bayrağını bize teslim eden bizden önceki dâvâ adamı mücâhidler, kendi hayatlarını fedâ etme pahasına kutsal emâneti, tevhid şiarını, İslâm sancağını bize ulaştırdılar. Bizler, bu bayrağı taşıyabiliyor muyuz? Bizden sonraki nesillere bayrağı daha yükselterek teslim edebiliyor muyuz? Cevabımız “hayır” ise, unutmayalım; hesap meleklerinden önce mirasını ayağa düşürdüğümüz gazi ve şehidler yakamıza yapışacaktır.
Yenmek başkadır, kazanmak başka. Yenilmek başkadır, kaybetmek başka. Allah’ın askerleri savaşı kaybetse de, zaferi kazanırlar. Fillerin tavşanlarla savaşındaki gâlibiyeti, aslında alçak bir mağlûbiyettir. 
İki güzelden birine (9/Tevbe, 52) tâlip insanlar çoğaldıkça, canını, malını Allah yolunda fedâ etmeyi ve Allah Teâlâ ile yaptığı antlaşmayla cennet karşılığında canını satmayı (9/Tevbe, 111) gâye edinmiş Allah erleri çoğaldıkça; dâvânın hâkimiyeti yakın demektir
Çilesiz, zahmetsiz, sıkıntısız, ihtiyar kadınlar gibi evlerinin köşesinde oturarak zafer beklemek, ancak cihad kaçkınlarının işidir. Şehâdete, zorluklara, sıkıntılara tâlip olmak, Allah'ın dinini hâkim kılmak için çalışmak; gerçek imanın alâmetidir. Ve bu iman sahipleri için neticede iki güzellikten biri (9/Tevbe, 52) vardır: Ya şehâdet, ya da zafer ve ganîmet; bir de Allah'ın rızâsı.
İslâm’ın zaferinin önüne, Mûsâ'nın denizi, İbrâhim'in ateşi veya Yusuf'un hapishanesi çıkmış, hiç önemli değil; ya geçeriz ya geçeriz! Mûsâ’nın denizi geçtiği, İbrahim’in ateşte yanmadığı, hapishane Yusuf’a görevini aksattırmadığı gibi, bizim karşımıza çıkan engeller de bizi yolumuzdan döndüremeyecek, bizim hızımızı arttıracaktır inşaAllah.

Dostlarımızı ve Düşmanlarımızı Tanımalıyız
İnsanları zorluk zamanında tanırsınız. Dostlarınızı ve düşmanlarınızı bu zamanda seçersiniz. 
“Ey iman edenler! Siz (önce) kendinize bakın. Siz hidâyet üzere/doğru yolda olunca dalâlette olan kimseler size zarar veremez.” (5/Mâide, 105). Gönüllerdeki bâtıllara, çirkinliğe savaş ilân edip içimizdeki işgali kaldırmadan, dıştakine tavır almak mümkün değildir. 
“Ey iman edenler, iman edin!” (4/Nisâ, 136). Gâvurlaşmaya giden yolu bırakıp, kendilerine nimet verilen peygamberlerin, sıddıkların, şehid ve sâlihlerin yolunu takip edenlere ne mutlu!

Bu yazı toplam 1279 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar