Bu Çocuğu Daha Kaç Defa Öldüreceksiniz?

Bu Çocuğu Daha Kaç Defa Öldüreceksiniz?

Yenişafak'daki köşesinde "Bu çocuğu daha kaç defa öldüreceksiniz?" başlıklı bir yazı kaleme alan Salih Tuna Yakup Köse'ye yapılan zulme karşı susulmayacağını ifade etti. İşte Salih Tuna'nın o yazısı;

Salih Tuna / Yenişafak

Bu çocuğu daha kaç defa öldüreceksiniz?

Bizim Hilal Kaplan’ın anlatımıyla, “Karakolda geçirdiği o gece, cebinde bir hafta sonra gitmek için para biriktirerek aldığı Sezen Aksu konserinin bileti vardı.”

Yakup Köse henüz 14 yaşındaydı.

Sorgu başlamıştı:

-“Sen şimdi bize anlatacaksın, bize zahmet çıkarmayacaksın, biz de sana iyi davranacağız. Tamam mı?”

-“Olur!”

-“İbda-C nedir?”

-“O ne abi?”

-“Oğlum üye olmuşsun, cihad ediyormuşsun, gösterilere gitmişsin, eylem yapmışsın?”

-“Abi ben gösteriyi biliyorum da o biraz önce söylediğiniz, üye olduğum şeyi anlayamadım.”

- “Nasıl bilmiyorsun lan? İnsan üyesi olduğu şeyi bilmez mi?”

- “Abi, ben okuldan Refah Partisi’ne gidiyordum, Mehmet ve Selami abilerle. Onu mu diyorsunuz?”

- “Sen tanıyorsun demek ki Mehmet abini, Selami abini?”

- “Tanıyorum abi. Okuldan sonra oraya gidiyorduk ama üye olmadım. Zaten ne benim ne de abilerimin yaşı tutar.”

- “Bak şimdi! Sen hiçbir şey bilmiyorsun, tamam. Ama Mehmet abinle Selami abini tanıyorsun değil mi?”

- “Evet.”

- “Tamam. Sen şimdi biz sana ne dersek evet diyeceksin. Burada da birkaç gün bizle kalacaksın. Sonra seni ailene göndereceğiz. Olur mu?”

- “Tamam abi.”

Yakup Köse sorguyu böyle anlatıyor “Cezaevi Notları” (Kökler Yayınları, tel 0212 534 34 90) kitabında.

“Tamam abi” demiştir ama o kadar akıl almaz şeyler (Siyonist devletin bütün mekânlarına saldırı kararı aldıklarını ve bu kararı uyguladıklarını) söylemektedirler ki kabul etmesi mümkün değildir.

Anında tehdit başlar: “Kabul etmezsen buradan çıkamazsın, başına bir sürü iş gelir.”

Yakup yine de kabul etmez: “Benim suçum yok. Siz getirdiniz beni buraya. Hiçbir şey bilmiyorum. Bırakın evime gideyim, yarın okulum var!..”

Bırakmazlar!

Hücre ve işkence faslının ardından sorgu sürer:

- “Şimdi biz sana ne dersek aynısını tekrar edeceksin, yazdıklarıma da imza atacaksın. Her şey güzelce bitecek.”

- “İyi de abi ben hiçbir şey bilmiyorum, ne dememi istiyorsunuz? Benim hiçbir şeyle alâkam yok.”

- “Tamam olmayabilir! Zaten senin için riskli bir durum yok. Bak Mehmet abin senin de eylemlere katıldığını söyledi ve imzaladı, aha (evet aha!) burada. İşi bitti rahatladı. Sen de söyle, imzala bitsin her şey.”

- “Tamam abi ben eyleme gittim. Refah Partisi’nin düzenlediği bir eylemdi. Mehmet abilerle slogan da attım, bunu inkâr etmiyorum. Ama konu tamamen Çeçenistan’daki duruma dikkat çekmek üzerineydi. Bunun dışında başka bir şey yapmadım.”

- “Yapmadım deyip durma lan! Yedi yere bomba koymuşsunuz, sen de gözcülük yapmışsın. Oyun mu oynuyorsun puşt?”

Yakup bomba lafzını duyunca şoke olur:

- “Ne bombası abi, ben bombayı nerden bulacağım, kim bana bomba verir?”

- “Oğlum bombayı siz yapmışsınız!”

- “Abi ben koskoca bombayı nasıl yaparım, nasıl taşır, nasıl atarım?”

Yakup neden böyle cevap verdiğini söz konusu kitabında şöyle anlatır: “Bu abuk sabuk cevabın sebebi bana yöneltilen suçlamanın içeriğini idrak edememiş olmam tabii ki. Bomba deyince kafamda canlanan imaj, filmlerde gördüğüm, uçaklardan atılan büyük çaptaki metal nesneler ve onların düştükleri yerde meydana getirdikleri büyük yıkım...”

Gelgelim ceberut devletin sorgucusu hiçbir fırsatı kaçırmaz; Yakup’un babasının tesisatçı olmasını bile:

- “Oğlum siz küçük bomba yapmışsınız. BABAN TESİSATÇI DEĞİL Mİ? Malzemeleri boruların içine koymuşsunuz sonra da atmışsınız!”

Yakup’un babası şayet sütçü olsaydı ne diyeceklerdi acaba? Neyse!..

Sonra, 14 yaşındaki Yakup idamla yargılanır. Yanlış duymadınız, idamla!

O yürek paralayıcı sahneyi Hilal Kaplan’dan okuyalım: “Karar duruşmasından önce, küçücük oğlunun idamla yargılandığına inanamayan annesi Yakup’a Mickey fare baskılı bir tişört verdi. ‘Giy’ dedi; belki seni böyle görünce çocuk olduğunu hatırlarlar...”

Hatırlamadılar!

Tam 10 yıl cezaevinde yattı Yakup.  Yani 14 yaşında girdiği mahpus damından 24 yaşında bir delikanlı olarak çıktı.

Nihal Bengisu Karaca geçen günkü  “Bırakılmayan Yakup” başlıklı nefis yazısında Yakup Köse’nin geçen hafta tekrar tutuklanmasını şöyle dercetti:  “Uğradığı mağduriyet özellikle AK Parti’ye yakın çevrelerde makes bulabildiği için olsa gerek, Yakup ve dava arkadaşları, 25 Aralık’ta yapılması planlanan darbe girişimi suya düştüğünde hatırlanan ilk isimler oldular. Yargıtay cezalarını onadı. Yeniden yargılama talepleri hukuka aykırı olarak reddedilmişti. AYM, dosyanın diğer sanıklarından bazılarının bireysel başvuru taleplerini bile reddetti. Yakup’unki sırasını bekliyordu. Eğer başvurusu incelenseydi, cezanın infazı duracak, sivil polis tarafından tam 14 Aralık’ta ‘Biz senin Cumhurbaşkanı’nı da Başbakan’ını da tanımayız’ gibi enteresan sözler eşliğinde belediye otobüsünden indirilip kargatulumba götürülmeyecekti...”

Uzun lafın kısası, Yakup’a çocukluğunu yaşatmadılar. Şimdi 2 kızı var,  onlara da babasız bir çocukluk yaşatmak istiyorlar.

Kumpascılar sonra da karşımıza geçip “karıncayı bile incitmeyiz” diyorlar.

Yakup Köse’yi elbette Wall Street Journal yazmaz, BBC duymaz...

Ama biz susmayacağız.

“Sandılar yalnızlığımız suskunluğumuz olacak / suskunluğumuzun bahanesi olacak yalnızlık..”