Ve...Gülen Konuştu-VİDEO

Ve...Gülen Konuştu-VİDEO

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bedduasının ardından tepki gören Fethullah Gülen'den yeni açıklama...

Fethullah Gülen, herkul.org’da yayınlanan ‘Birlik, Dirlik ve Beraberlik Yolu" başlıklı son sohbetinde önemli açıklamalarda bulundu. Zaman gazetesinden alıntıladığımız haber şu şekilde;

 

Fethullah Gülen  önceki gün yaptığı sohbette, rüşvet ve yolsuzluk skandalını ortaya çıkaran çevreler için kullanılan ‘inlerine gireceğiz, didik didik edeceğiz’ ifadesine karşılık verdi. Müslümanları inlere sığınmış goriller gibi gören anlayışı eleştiren Hocaefendi, “Bunlar partallaşmış düşüncelerin sözlere, düşüncelere aksedişinden başka bir şey değildir ve bunlarla hiçbir eğri düzeltilemez.” dedi. Yaşadığı hayal kırıklığını ise şu sözlerle ifade etti: “İnsanlığın beklediği o hakikatler hiçbir zaman bunlar sayesinde kazanılamaz. Bir kere daha ateş böceklerini Sirius yıldızı gibi alkışlamış olmanın aldanmışlığı içinde hicap duyar, başını önüne eğer, ‘Affet beni Allah’ım’ der.”

        Sert sözler karşısında gönüller yıkılsa bile duaya devam edeceklerini söyleyen Hocaefendi şu tavsiyelerde bulundu: “Yüreklerin toplu çarpmasını sağlamak lazım. Gönüller yıkılırsa, insanlar mantık ve maslahatın gereği iltizamlarını devam ettirseler bile kalben sizi duadan dûr ederler. Ama biz duadan dûr etmeyeceğiz. Allah topyekûn milletimizi payidar eylesin. Payesini ta arşa çıkarsın.”

 Gülen'in ‘Birlik, Dirlik ve Beraberliğin Yolu’ başlığını taşıyan son sohbetinden satır başları şöyle:

SEVİYESİZLİĞİN İFADESİ: Hakka-hakikate hizmet edenlerin, iffetlerine toz kondurmamak için hayatlarını geçirdikleri cami pencerelerini ‘in’ şeklinde görmek, sırf dilenmemek, hak yememek için hayatlarını belli bir darlık içinde geçirmek isteyen insanların o darlıklarını ‘in’ gibi görmek, esasen ‘in’in neden ibaret olduğunu bilmemenin ifadesidir. Evet, böyle diyecekler ve sizi bu türlü düşüncelerle mâşerî vicdanda belli şeylere mahkûm etmek isteyecekler ama bunların hepsi seviyesizliğin ifadesidir.

    Kimin ‘in’de olduğunu Allah görüyor. Hazreti Ruh-u Seyyidu’l-Enâm da onu görüyor. Mele-i A’lânın sakinleri de. Fakat Kur’an’a gönül vermiş insanlar… Her kategoride... Dost olur, meselenin makuliyetinde sizin yanınızda olur. Taraftar olur, ‘Yapılan bu şeyler, milletimizin geleceği adına çok faydalı!’ der. Muhib olur, ‘Bu insanları sevgi alanının dışında tutmamak lazım.’ der. Bunlar bir şey yapıyorlardır ve bunlar bu yaptıkları şeylerden dolayı ta’n u teşnîye maruz kalabilirler. İnlerdeki maymunlar, goriller, ayılar, sırtlanlar, yılanlar, çıyanlar gibi… ‘İn’ deyince onlar anlaşılır. Bu türlü töhmetler, ithamlar karşısında kalabilirler. Fakat böylesine seviyesizliğe böyle seviyesizce mukabelede bulunmamak lazım. ‘Allah bizi de sizi de affetsin’, “Allah kalplerimizi ıslah eylesin’ demekle mukabelede bulunmak lazım.

‘HAZİRAN FIRTINASI’NDA OYUNLARI TUTMADI: Haziran fırtınasında dine-diyanete karşı gelenler, kesme, biçme, yapıştırma, montajlama şeklinde o türlü bantları yaptı, piyasaya sürdü ve bir şeyi karartmaya çalıştılar. Fakat oyunları tutmadı. O adliye içinde hakkaniyete, adalete bağlı, kalbiyle, ruhuyla, latîfe-i rabbânisiyle dipdiri hâkimler de vardı. İnşallah hepsi öyle olsun. Ve Cenâb-ı Hak onlara o mevzuda doğruyu, isabeti gösterdi ve doğru ve isabetli bir karar verdiler, sıyrılma imkânı oldu. Buraya da geldi 300 sayfalık iddianame. New Jersey’in başsavcısı, meseleyi o kadar komik bulmuştu ki. Falanın filanın yardımı ile değil, vicdanın sesiyle meseleleri değerlendirmiş ve ona göre bir rapor göndermiş, oradaki insaflı hâkimler de ona göre karar vermişti.

KİMSEDEN HAKKIMIZ DIŞINDA TALEPTE BULUNMADIK: Hiç kimseye karşı medyûniyetimiz yok, hiç kimseden hakkımızın dışında da bir talepte bulunmadık. Ancak din-iman hizmeti adına, mefkûre donanımı adına, gâye-i hayâli ikâme etme adına, insanlığın kalpte, gönülde, ruhta, sırda, histe, hafîde, ahfâda bir ba’sü ba’de’l-mevt yaşaması adına verilen hizmeti dinamitlemeye karşı da karşı çıkmak, bunu tasvip etmemek, ama centilmence ama efendice, kimseyi kırmadan incitmeden... Bu da Hakk’ın hatırına bir vazifedir. Bunu yapmamak, Hakk’a karşı saygısızlık olur. Allah’a hesap veririz. Burada da dimdik durma bizim vazifemizdir. Misyonumuzun gereğidir.

HIYANETİN DEŞİFRE EDİLMESİNE ‘KOMPLO’ DENİYOR:Kimsenin hıyanet ve denâetini deşifre etme gibi bir vazifemiz yok. Fakat birileri onu yapmışsa, yapıyorsa şayet, ele almışsa, üzerine yürümüşse, o da bizi aşan bir mevzu. O mevzuda müdahale etme durumunda değiliz. Elli defa değiştirmeden sonra, operasyondan sonra, hâlâ birileri çıkıp böyle yapıyorsa deriz ki: ‘Ne yapalım değiştirdiniz, aynı adamlar aynı şeyleri yapıyorlar. Değiştiriyorsunuz yine aynı şeyleri yapıyorlar. Ne yapalım!’

AKLANMAK, YENİLENMEKTİR: Ben kirli demiyorum, mâşerî vicdanın ‘kirli’ diye kabul ettiği bazı durumlar olmuşsa, onlardan arınmanın yolu, kursaklardaki, kolonlardaki o şeyleri atmak suretiyle aklanmaktır. Aklanmak suretiyle itibarımızı bir kere daha yenilemektir. Millet ruhunda vahdeti temin etmek, vifak ve ittifak yollarını araştırmaktır. Vifak ve ittifak yollarına müteveccih her hamle, Allah’ın izni ve inayetiyle tevfik-i İlâhi’nin en önemli vesilesidir.

Beddua çarpıtmalarına açıklık getirdi

“Bir tavzihte bulunmak istiyorum. Siz şahitsiniz, ben burada dedim ki: ‘Eğer birileri, biz de dahiliz buna... Bunların binde birini tanımıyorum. Eğer onlar ve biz, bir yanlışlık yapıyorsak, Allah’ın ahkâmına, murad-ı Subhanisi’ne, adalet-i Kur’aniye’ye, modern hukuka göre bir yanlışlık yapıyorsak Allah evlerimize ateş salsın, bizi yerin dibine batırsın!..’ Bir şeye güvenerek böyle dedim.Toplumun değişik kategorilerdeki farklı renk, desen, şekil ve şivelerine rağmen, böyle bir şeye sukût etmiş insan yoktur inşallah ve dolayısıyla da inşallah Allah onların evlerine ateş salmaz. Sonra dedim: ‘Hakk’a ve hakikate karşı saygısızlığı, harâmîliği, hırsızlığı kim yapıyorsa, milletimizin arınması, aklık peşinde koşanların aklanması adına, Allah onların evlerine ateş salsın.’ Ama görüyorum ki sadece bu son kısmı internette, ‘tweet’lerde, gazetelerde neşretmek suretiyle meseleyi çarpıtma hıyanetini irtikâb eden, kara ruhlu, kara düşünceli, kara vicdanlı, kara kalemli bir sürü kara-kapkara insan var. Meseleler böyle çarpıtılınca, bir kesime de meseleler öyle gidiyor, dolayısıyla toplumun değişik kesimleri birbirinden uzaklaşıyor. Tavzihte bulunma lüzumunu hissettim çünkü çirkin, densiz, seviyesiz bir iftira ve çarpıtmaydı.”

Adanmış ruhları savunmak vazifemiz

“Şahsî ayıpları setretmeyi vazife biliriz. Ve onunla Cenâb-ı Hakk’ın bize lütufta bulunacağına inanırız. Ama birileri tarafından bazı şeyler deşifre edilmişse ve onu önleme bizim elimizden gelmiyorsa, o mevzuda isnâdât karşısında herhalde tavzih adına, tashih adına bir şey söylemek... Kendini dine, imana, hizmete vakfetmiş bu insanların itibarı adına, onların karalanmaması adına onu da bir vecibe biliyoruz. Altmış senesinden bu yana, bugün şunu bunu tenkit eden insanlar, ekmeğe ‘pepe’ dedikleri dönemde polisler tarafından tazyik ediliyor, ölümle tehdit ediliyor, bazen birisi imdada yetişmezse bir suikasta maruz bırakılıyorduk. Askerde de içeri atılıyorsunuz, sadece Allah, Peygamber dediğinizden dolayı. Ondan sonraki hizmet, vazife hayatında başımıza gelen şeyleri sizler biliyorsunuz. Onda birine maruz kalanlar, onu destanlaştırdılar, onu bir kahramanlık saydılar. Biz bütün hayatımız boyunca hep aynı şeyleri yaşadık.”

» SOHBETİN TAMAMINI İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN

zaman