Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

"Usâme bin Laden" ve "11 Eylûl Saldırısı"nın gerçek mahiyetini...

"Usâme bin Laden" ve "11 Eylûl Saldırısı"nın gerçek mahiyetini, herhalde gelecek nesiller öğrenecek

Önce, Usâme bir Laden"in katledildiğinin haberi emperyalist güç odaklarınca büyük bir zafer havası içinde dünyaya verildiğinde.. Haberin sıcağı sıcağına yazdığım 2 Mayıs tarihli yazı dolayısiyle gerek bu yazının yayınlandığı internet sitelerinde, gerekse "e-mail" adresime gönderilen birçok yorum ve mesaj üzerine, (haksoz.net)"in yorum bölümünde verdiğim cevabî mahiyetteki birkaç notu, biraz daha açarak burada tekrarlamak istiyorum:

1- Bir yorumcu arkadaş, o yazımda iddia olunduğunun tersine, Usâme bin Laden'in Filistinli olmadığını belirtiyor..

Nereli olduğu, o kadar önemli mi? Usâme, 1947'de siyonist İsrail rejimi kurulurken Filistin'den Yemen'e göçmek zorunda kalan bir ailenin çocuğudur. Ve Bin Laden Ailesi, bugün başta Suûdî rejimi olmak üzere, hemen bütün arab dünyasındaki en büyük nişaat şirketlerini elinde bulundurmaktadır.. Onun Filistin asıllı olduğunu belirtmekten maksadım, onun ruh dünyasının anlaşılması içindir..

Yoksa, kişilerin filan mekandan olmasının ne önemi vardır? Arabcada, 'şeref-ul'mekan b-il'mekîn.. /Bir mekanın şerefi, orada bulunandan gelir.' diye bir söz vardır.

2- Bir yorumcu arkadaş, Fethullah Hoca'dan aktardığım sözü te'vil etmeye çalışmış.. Bazı sözler vardır ki, te"vil kaldırmaz.

Şeyh Ahmed Yâsin'in siyonist İsrail rejimi tarafından katledildiği günlerde, Filistinliler için 'Ne şehidi, onlar terörist.. Terörist olanlar müslüman değildir..' diyenler kimdi? Emperyalist odaklar "terörist" dedi diye birilerine terörist denilemiyeceğini düşünemeden..

Kaldı ki, Usâme, 25-30 yıl önce Afganistan'da komünistlere karşı savaşırken, kapitalist/ emperyalistlerin diliyle de 'mojaheed'  idi; sonra bir gecede terörist oluverdi. Yâsir Arafat, yıllarca terörist ilan edilmişken, emperyalist iradeye boyun eğince, Nobel Barış Ödülü ile ödüllendirilmesinin tersi bir durum..

Ayrıca, bu arkadaş, Usâme'nin ölümünden dolayı üzülmediğini veya sevinmediğini de belirtiyor. Halbuki, bir insanın ölümü/ öldürülmesi üzerine, iki taraflı üzülmeliyiz.

Ya, hizmetinden mahrum kaldığımız; ya da, yüksek insanî hasletlere kavuşamadan hayatı bittiği için.. Ayrıca, insanların ölmesinden dolayı sevinenler, ölen insanların zihniyetlerinin, o ölümle sona ermediğini hatırlamalılar..

3- Yazıda Usâme'ye niçin 'şehîd' denilmediğine gelince.. O yüce makama erişmek bizim bir temennimiz olabilir, ama her şeyin gerçeğini en iyi bilen, Allah'u Tealâ'dır. Ve şahsen bu gibi nitelemelerden olabildiğince kaçınırım ve sadece temennim vardır, onu da inşaallah diye belirtirim..

4- "11 Eylûl 2001 Saldırısı'nın nesi kötü?"  diyen arkadaşa da, binlerce sivil mâsûmun katlinin İslam adına alkışlanamıyacağını hatırlatırım. Kaldı ki, o saldırının kim tarafından yapıldığı henüz de bilinmiyor. Ayrıca, "tek bir insanı bile haksız yere öldüren, bütün beşeriyeti öldürmüş gibidir" (Maide-32) der Kitabullah..

5- Bir yorumcu arkadaş vardı ki, savunmasız, sivil kişilerin  "Onlar bizim mâsumlarımızı öldürüyorsa, biz de onların mâsumlarını öldürebiliriz.."  diyordu, özetle; Kur"an-ı Kerîm"in açık hükümlerini hatırlamaksızın ve öyle bir durumda, müslüman olmakla olmamak arasında bir farkın kalıp kalmıyacağını gözönüne getirmeksizin.. Bu, dehşetli bir yaklaşımdır.. Eğer, öyle olacaksa, tam bir ilkel boğuşma için, herkes, kendisine ileride potansiyel düşman olması ihtimali bulunanları da boğazlayabilir..

Olması istenen, bu mudur?

Böyle bir anlayışı, müslüman insanların dile getirememesi gerekir.. İleride muhtemel düşman olacağı veya düşmanlarımızı saklıyabileceği veya onlara destek olabileceği ihtimaliyle, henüz suça açıkça bulaşmamış olanları, hele sivil insanları toptan suçlu bilmek ve onların yokedilebileceğini düşünmek, kabul edilebilecek bir yaklaşım değildir.

Evet, bir canavar bizi ısırsa, biz de onu mu ısırırız?

*

Evet, bu notlardan sonra..

Gelelim, Usâme bin Laden etrafındaki günlerdir daha bir yapılan ateşli tartışma ve iddialara..

*Amerikan sisteminin en gizli şifrelerine girebilen bir güç odağı sözkonusu ise..

Önce bir hatırlatma.. Bu satırların sahibi, 11 Eylûl 2001 Saldırıları"nın Amerikan iç güvenlik birimlerine sızmadan, onların özel şifre sistemlerini ve diğer güvenlik sırlarını bilmeden gerçekleştirilmesinin mümkün olamıyacağını, o facianın daha ilk günlerinde  defalarca yazmıştı.. Düşünelim ki, meşhur İkiz Kuleler"e ve Pentagon"a yapılan saldırılardan sonra, o sırada Texas"da bulunan dönemin Amerikan Başkanı G. W. Bush, (Air Force One /Hava Kuvvetleri"nin 1 no.lu  uçağı olarak bilinen) Başkanlık Uçağı ile Nebraska"daki bir sığınağa  kaçırılırken, bu super güvenlikli uçağın şifre sistemine de girilebiliyor ve pilotun önündeki kameraya, "Sıra Sende..." yazısı bile yazılıyordu.

Amerikan iç sistemini bu kadar derinden bilen bir mücadele odağında, Afganistan"daki bir takım savaşçıların olması, son derece zayıf bir ihtimaldi.. Eğer, o bilgi ve güç gerçekten de mevcud olsaydı; 11 Eylûl Saldırıları"nı bahane ederek Afganistan ve Irak"ı işgal eden ve yüzbinlerce ve hattâ milyonlarca sivil insanı katleden emperyalizme karşı, işlenen bunca cinayetlerden sonra da benzer saldırılar tekrarlanabilirdi..

İşin gerçeği ise, herhalde başka türlüydü..

Şöyle ki.. Amerikan - kapitalist emperyalizminin, komünist emperyalizm dünyasıyla giriştiği Soğuk Savaş"ın, -komünist blokun çökmesini takiben-, sona ermesinden sonra, enerjisini boşaltacak bir yerler lâzımdı ve bu enerji dışarıya kanalize edilemezse, içsürtüşmelerle kaybolmayı gerektirecekti..

Nitekim, 19 Nisan 1995"de Oklahoma City"deki eyalet binası, 170 insanın ölümüne vesile olan ve o zamana kadar Amerika"nın gördüğü en büyük terör hadisesi olarak bilinen korkunç patlamayla havaya uçuyordu..

Önce, Amerika"yı içten vurmak isteyebileceğinden korkularak İran suçlanmıştı..

Daha sonra ise, Amerikan makamları bu patlamanın failinin Timothy McVeigh isimli bir kişi olduğunu belirledi..

Bu kişi, Davidian Tarikatı denilen ve David Cyrus isimli bir kişinin liderliğinde faaliyet gösteren bir hristiyan tarikatının mensubu idi.. Ve bu tarikatın lider kadrosu, Texas"daki bir yazlıkta toplantı yaparken, binada elektrik kontağından çıktığı ileri sürülen bir yangın meydana gelmiş ve içerdeki 90 insanın tamamı, dışardan yardım ulaşamadan toptan yanmıştı.  Ama, daha sonra, bu yangının, bir elektrik kontağından çıkmadığı, yangının kasden çıkarıldığı ve içerden kimse kaçamasın diye, binanın dışardan kilitlendiği de anlaşılmıştı..

Yani, korkunç bir komplo sözkonusu idi.. 

Bu cinayeti Amerikan içgüvenliğinin en temel istihbarat kuruluşu olarak kabul edilen  FBİ (Federal Soruşturma Bürosu) soruşturmak istediğinde ise, dönemin Amerikan Başkanı Clinton, Amerikan Anayasası"nın başkanlara verdiği bir yetkiye dayanarak, bu dosyayı bir daha asla açılmamak üzere kapattırmıştı..

Çünkü, konunun Amerikan iç bünyesinde yeni rahatsızlıklara vesile olmaması hedeflenmişti..

Timothy McVeigh, işte o facianın intikamını almak için, Oklahoma Eyalet Valiliği binasını havaya uçurduklarını itirfa etmişti..

Bu kişi, uzun bir yargılamayı takiben verilen idâm hükmü gereğince, 16 Haziran 2001 tarihinde, damarından zehir verilerek idâm olundu.. Yani, 11 Eylûl"den sadece 85 gün önce.. Ve o kişi, idâm olunmak üzere, gaz odasına giderken, kendi eyleminin kurbanlarının yakınlarından özür diliyor ve "hedef onlar değil, bir Şeytan İmparatortuluğu olan Amerikan Devleti idi ve bizim bu şeytanî düzenle savaşımız sürecek.." diyordu.. 

Ve..

Timothy"nin idâmı üzerinden 85 gün geçmekteyken, 11 Eylûl Saldırıları yaşanıyor, New York"daki İkiz Kuleler"e iki uçak çarpıyor ve şüphelenilen başka uçaklar ise, hedeflerine varmadan düşürülüyor ve Pentagon"a da bir başka saldırı yapıldığı bildiriliyordu..

Henüz neyin ne olduğu bilinmiyordu.. Tam bir dehşet ve dünya çapında panik yaşanırken.. Artık, Soğuk Savaş"ın olmadığı bir dönemde, Amerikan toplumunun çatışmalara indekslenmiş enerjisinin iç sürtüşmelerde harcanacağı korkusuyla, top taca atılıyor, kamuoyu dikkatinin dış dünyaya yansıtılması taktiğinden istifade ediliyor ve toplumları şoke eden bu gibi büyük tehlike ve facialarda, en geçerli yöntem olarak, dış tehlikeye dikkat çekiliyordu..

İşte o hengamede, saldırganlar "Islamic terorist"ler olarak açıklanıvermişti..

Yeni "Soğuk Savaş"ın karşı kutbuna ise, İslam ve müslüman dünyası oturtulmuştu, artık..

Evet, hatırlayalım ki, henüz neyin ne olduğu bilinmeden..

O saldırıların üzerinden 7-8 saat geçmekteyken ve henüz o kulelerin yıkılması bile tamamlanmamışken, suçlu bulunmuştu!!.

Ve dönemin Amerikan Başkanı G. W. Bush, "Haçlı Seferleri"ni başlattıklarını ilan ediyordu, dünyaya..  1095- 1270 tarihleri arasında, 200 yıla yakın bir süre boyunca müslüman dünyasının kalbi olan Ortadoğu"ya Avrupa Hristiyan toplumlarının ordularınca defalarca yapılan saldırıların Haçlı Seferi olarak nitelendiği hatırlanınca, hedef açıktı..

Ve suçlanacak isim  ve örgüt de hazırdı.. Usâme bin Laden ve "El"Qaide" teşkilatı..

*"Katyn Ormanı Faciası" ne zaman öğrenildi ve "Kennedy Suikasdi" ne zaman öğrenilecek?

Gerçek neydi?

Bu gibi durumlarda, aksinin isbatı ilk planda kolay olmayacak iddialara sığınılması yeni değildir.. (Bizim ülkemizde, 1937"de Dersim (şimdiki ismiyle Tunceli)"de uygulanan korkunç sivil halk katliâmının, ancak, 70 sene, şimdilerde, o da yine, asıl suçlu olanın isminin bile  kanunen korunması dolayısiyle,  frenli olarak az-biraz konuşulabildiğini hatırlayalım..)

Bu hususta dünya tarihinde de yığınla örnekler vardır..

Hatırlayalım ki, II. Dünya Savaşı"nın son anlarında,  (bugün Belarus"da bulunan) Katyn Ormanı"nda Stalin Sovyet Rusyası, kafalarına birer kurşun sıkılarak öldürülüp bir çukura doldurulmuş, Polonyalı 20 bin kadar asker, düşünür, sanatkâr vs."nin mezarını bulduğunu   dünyaya açıklıyor ve bunları Hitler"in yaptırdığını iddia ediyordu.. Hitler Almanyası ise, artık kesin yenilginin eşiğindeydi ve bu gibi cinayetlerin kendi birliklerince gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini bilmek durumunda bile değildi..

Hele de savaş, Almanya"nın kesin ve ağır yenilgisiyle sonuçlandıktan sonra..

"Katyn Ormanı Faciası"nın kurbanları için, başta Polonya olmak üzere, Avrupa ve dünya halklarından yüzmilyonlar, o facianın kurbanları için yarım yüzyıla yakın bir süre gözyaşı döktü..

Ancak, 1985"de Sovyetler"in son demlerinde Sovyet Lideri Gorbaçev, Almanya Şansölyesi Helmut Kohl"le görüşürken, Kohl ona; "Mr. Gorbaçev, biz II. Dünya Savaşı"nda Katyn Ormanı bölgesinde, değil 20 bin insanı esir alıp kurşuna dizecek kadar, hattâ tek bir asker bile bulundurmamıştık.." dediğinde..

Gorbaçev, o katliâmın Stalin"in emriyle Sovyetler"ce yapıldığını itiraf ediyordu!. Kohl de bunu dünyaya açıklamasını istiyordu Gorbaçev"den..

Gorbaçev de,  Sovyet televizyonlarından o katliâmın nasıl planlandığının ve Stalin"in emirlerinin belgelerini dünyaya ilan etmişti.

Ama, aradan yarım asra yakın bir zaman geçtiği halde, yine de, bu açıklamanın Adolf Hitler"in mâsum gösterilmesine yardımcı olacağı düşünüldüğünden, emperyalist güç odaklarının egemenliği altında bulunan dünya medyasında bu konuya fazla değinilmedi.. Sadece, Gorbaçev, Kohl ve ogünkü Polonya liderlerinin katıldığı bir törenle, "Katyn Ormanı"nda bulunan ve Hitler"in suçlandığı dev mermer levha kaldırılmış, yerine o korkunç cinayetin Stalin Sovyetleri"nce yapıldığını bildiren yeni bir mermer levha yerleştirilmişti.. 

Evet, aradan 40 küsur yıl geçtikten ve yüzmilyonlarca insan aldatıldıktan sonra.. (Hatırlayalım, Polonya Cumhurbaşkanı Kachinsky, geçen yıl, Katyn Ormanı Faciası"nın 70. yıldönümü törenlerinde hazır bulunmak üzere o facia mahalline giderken uçağı düşmüş ve Kachinsky ve diğer yüksek dereceli çok sayıda devlet erkanı da o kazada can vermişti..)

Benzer bir gizli tarih oyunu..

Amerikan Başkanı John F. Kennedy"nin 22 Kasım 1963"de öldürülmesi üzerine nice teoriler, tezler, tahminler geliştirildi.. Ancak, kesini bilgiler, ancak, 2029"da açıklanacak.. Yani, üzerinden tam 66 yıl geçtikten sonra.. O zaman hayatta olanlar da, "hadiseyi bir varmış, bir yokmuş.."  dercesine değerlendirecekler.. Şu anda bütün belgelerin açıklanmamasının sebebi, bugünkü sosyo-politik yapıyı etkileyecek ve toplumu alt edecek gelişmelere zemin hazırlamamak.. (Hatırlayalım ki, ingiliz imparatorluğunun bazı gizli belgeleri 30 yıl sonra, ve çok daha gizli olanları ise, 50 yıl sonra kesin olarak açıklanırken.. Tarihçiler, bazı belgelerin izini sürmekte zorlandılar.. Çünkü, devlet arşivlerinde bazı belgeler yoktu.. İzellikle de, Birinci Dünya Savaşı"ndan sonra, yani Osmanlı"nın tarih sahnesinden safdışı edilmesinini takiben, hele de Ortadoğu"da takib olunan ingiliz siyaseti ve buralarda kurulan yeni rejimlerle ilgili gizli belgelerin açıklanmadığı anlaşılmıştı.. 

Konu gündeme gelince, İngiltere Hükûmeti, "çok hayatî ingiliz menfaatlerinin korunabilmesi için, 50 yıllık sınırın da ötesine geçilmesi gerekmiştir ve bazı belgeler, evet, açıklanmamıştır.." açıklamasını yapıyordu.. Bu konuda TC rejiminin resmî ideolojisinin ikonlaştarılmış ismiyle ilgili olarak, o belgelerde nelerin olduğu henüz de bilinmemekte ve ancak hatırat türü yayınlardaki bilgi ve belgeler bize bazı ipuçlarını vermektedir) 

*

Bütün bunlar "11 Eylûl 2001 Saldırıları"nın anlaşılmasının o kadar kolay olmadığını anlatmak isin tekrarlanıyor.. Amerikan emperyalizminin yeni bir savaş, ve hele de bir yeni "Soğuk Savaş" başlatması ve yeni bir büyük düşman icad etmesi gerekiyordu.. Savaşsız, ve en azından "Soğuk Savaşsız bir Amerika, kendi içi problemleri içinde debelenmekten kurtulamıyabilirdi.. Çünkü, tüketime ve savaşmaya indekslenmiş çok muazzam bir maddî gücün sahibidiydi.. Bu enerjisini harcamak için dış dünyalara saldırmalıydı..

Nitekim, 11 Eylûl 2001 Saldırıları"yla ilgisi açıkça ortaya konulamamış ve amma Amerikan emperyalizminin bütün dünyayı kabule zorlayan, sindiren yoğun propaganda ve suçlamasıyla suçlu gösterilmiş olan Afganistan ve Irak ülkeleri işgal edilmişti..  Ve 10 yıla yakın zamandır da, bu işgal ve kandökücülük devam ediyor ve dünya hâlâ da korkutuluyor..

Hatırlayalım ki, Amerikan eski başkanlarından L. Johnson, Vietnam Savaşı üzerine Amerika içinde de protestolar yükselirken, 1967"de yaptığı bir konuşmada, "Vietnam Savaşı sâyesinde Amerikan ekonomisi yüzde 70"lik bir atâletten kurtulmuştur.." demişti..

Ve yine hatırlayalım ki, henüz geçen sene Almanya Cumhurbaşkanı Hörst Köhler de ikiyizlülük yapmayıp, "Afganistan"da asker bulundurmamız, alman ekonomisinin büyük faydalar sağlıyor.." gibi bir cümle kullanınca, kendisine yapılan eleştiriler üzerine makamından istifa etmek zorunda kalmıştı..

*  

Bu aktarılanların ışığında bakıldığında, Usâme bin Laden de, bu konuda kullanılan bir yeni figur olmanın ötesinde, üzerinde kalın bir ibham perdesi bulunan bir kişidir..

Şimdi de, Usâme bin Laden"in ve neler yaptığı veya yapmadığı, meselenin özü, belki de birkaç nesil sonra, gelecek nesiller tarafından anlaşılacak.. Ve bugünkü nesiller, hayalet taşladıklarını bile farketmiyecekler ve gelecek nesiller, artık geçmişte kalmış olacak olan bugünkülerin karşı karşıya bırakıldığı bu aldatmacalara acı bir şekilde güleceklerdir, belki..

*'Bin Laden'in öldürülmesi, modern barbarlıktır..'

10 yıla yakın zamandır Amerikan emperyalizmi, Usâme bin Laden"i aradı, ama bir türlü bulamadı. Pakistan eski başbakanlarından Bînezîr Butto,  ise, bir korkunç suikasdde hayatını kaybetmeden kısa süre önce yaptığı bir açıklamada, Usâme bin Laden"in öldüğünü iddia etmişti.. Keza, İran Cumhurbaşkanı Ahmedînejad da, iki sene kadar öncelerde, Bin Laden"in Amerika"da koruma altında yaşadığını bile iddia etmişti.. Ancak, El"Qaide"nin örgütünün, Usâme"nin öldürüldüğünü 6 Mayıs günü,kabul etmesiyle, bütün o komplo teorileri etkisini yitirdi denilebilir..

Ve amma, 2 Mayıs 2011 sabahı, öldürüldüğünü Amerikan Başkanı Obama"nın açıkladığı Usâme bin Laden"le ilgili hiç bir fotoğraf yayınlanmadı.. Obama, bunu, yayınlanması halinde, o fotoğrafların Amerikaya zarar verebileceği gerekçesine dayandırıyor.. (Başka ülkeler olsaydı, hemen feryad ederlerdi, halkın bilgi ve haber edinme hak ve özgürlüğü kısıtlanıyor diye..)  

Evet, sadece kendi menfaatlerini kutsayan, oportunist bir emperyalist güç merkezi ile karşı karşıya bulunuyoruz..

Ve aradan geçen 10 yıla yakın bir zamana rağmen, 11 Eylûl Saldırıları"nın Usâme tarafından ve lideri olduğu El"Qaide tarafından yapıldığına dair hiçbir ciddî delil ortaya konulamadı..

Sadecee, yoğun bir suçlama var.. O kadar..

Ve, Kuba adasının bir köşesinde bulunan Amerikan Üssü"nde, Quantanamo"da, Afganistan"dan tutulup getirilen ve büyük ekseriyeti Afganlı ve suçları da, ülkelerini yabancılara karşı savunmak (!?) olan yüzlerce müslüman, en ağır şartlar altında, 9 yılı aşkın bir zamandır hâlâ da esir tutuluyorlar ve yargılanmıyorlar.. Onların sivil mahkemelerde yargılanacağını vaad eden Obama"nın bu isteği bile, geçen ay Amerikan Senatosu"ndan geri çevrildi, "sivil yargılama güvenliğinin sağlanmasının yükleyeceği ağır ek bütçe için para yok.."  gerekçesiyle..

Ve sonunda da, Usâme, yargılanmadan, kendisine savunma imkanı verilmeden suçlu imiş gibi, üstelik de silahlı bir direniş göstermediği için canlı olarak ele geçirilmesi mümkün iken,

katledildi..  Usâme"nin, 'silahsız olduğu halde Bin Laden'in nasıl çatışmaya girdiği ve direndiği"ne dair, Beyaz Saray Sözcüsü"nün, ikna edici bir izahta bulunamadığını da hatırlayalım..

Yoksa, "emperyalizmin hangi emellerine âlet edildiğini veya edilmek istendiğini itiraf etmesin.."  diye mi susturulmak istendi?

Ne kadar modern bir hukuk ve çağdaş bir insanlık anlayışı, değil mi?

Halbuki, Usâme"nin ağzından, "O İkiz Kuleler"in yıkılacağını tahmin etmemiştim.." sözünden başka hiçbir ifade duyulmadı, bu zamana kadar..  Ve onun sadece bu sözleridir ki, bu işi onun planladığı şeklinde yorumlandı.. (Bu satırların sahibi de, o Kuleler"e yapılan saldırıları, o zaman,  ekranlardan saatlerce izlediği halde, o kulelerin yıkılacağını tahmin etmemişti.. ) 

*

Bu arada değinilmesi gereken bir diğer nokta da şu:

Usâme"nin, çevresindeki evlere göre, öylesine gösterişli bir evde saklanmış olması gerçekten şaşırtıcı.. Çünkü, âdetâ, burada çok önemli birleri var dercesine..

Halbuki, o mağaralarda değil, ama, meselâ, Peşaver"in Fakirâbâd gibi bir semtinde herhalde yıllarca  gizlenebilirdi.. Çünkü, o mıntıkada,  onun kılık kıyafet ve tipine benzeyen yüzbinlerce insan yaşıyordu.. Ve oradaki evler binler halinde, küçücük ve yoksul idi..

Usâme de  mutevâzî" bir evde yaşabilecekken; etrafındaki evlere nisbetle bir şatoyu andıran bir mekanda, kendisini ihbar edercesine saklanmış olması, evet, gerçekten de şaşırtıcı..

Üstelik,  yakalama operasyonu ânında Usâme"nin silahsız olduğunu da bizzat Amerikan makamları -nasıl olduysa- itiraf ettikleri halde.. Ve amma, bu kez de cenazesi gösterilmedi, fotoğrafları yayınlanmadı ve cesedi, üzerine bağlanan ağırlıklarla birlikte Hind Okyanusu"nun dibine gönderildi..

Obama,  "Bin Laden"in dünya üzerinde gezdiğini göremiyeceksiniz.. Onun fotoğraflarını elden ele bir zafer kupası gibi de dolaştırtmayacak ve Amerika aleyhinde propagandasının yapılmasına da  fırsat vermiyeceğiz.." diyor..

*

Usâme"nin öldürülmesine sevinenler ve üzülenler..

Usâme"nin öldürüldüğünün açıklanmasının hemen ardından, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül"ün bu habere karşısında memnuniyetini dile getirmesini yadırgayarak, tekrar işaretleyelim..

Alman Şansölyesi Angela Merkel"in de memnuniyetini, "Bu açıkça iyi bir haber.. Bin Laden'in artık hiç bir insana zarar veremeyecek olmasının memnuniyet verici olduğu"  ifadesiyle dile getirmesi ve, "Bin Laden'in tutuklanması yerine, öldürülmesinin tercih edildiği"  şeklindeki sözleri de yoğun tartışmalara vesile oldu..

Almanya Başbakanı Merkel'in, El"Qaide lideri Usame bin Laden'in öldürülmesi üzerine yaptığı açıklama, Merkel'in lideri olduğu (CDU) Hristiyan Demokrat Partili Federal Meclis Hukuk Kom. Başk. Siegfried Kauder tarafından "Ben böyle ifadeler kullanmazdım. Bunlar, beslenmemesi gereken intikam duygularının bir ifadesi. Bu Orta Çağ zihniyeti.." diye eleştiririliyor ve Almanya"nın eski şansölyelerinden Helmut Schmidt  ise, "Bu, uluslararası yasaların ihlali. Operasyonun Arab dünyasında hesaplanamayan sonuçları da olabilir"  diyordu. Ayrıca, Hamburg Savcılığı"nın da, Merkel hakkında, insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduğu ve alman halkının yüzde 65"inin de, Usâme"nin öldürülmesinin sevinçle duyurulmasının tasvib etmediğinin anketlerle belgelendiği bildiriliyordu. Bu arada,  Vatikan"ın bile, herhangi bir kimsenin ölümünden dolayı sevinilmesinin hristiyanlık ahlâkı açısından doğru olmadığını açıklamış olmasını da burada kaydedelim..

Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebarî ise, Frankfurter Allgemeine Zeitung"da yayınlanan mülakatında, 'Bin Laden bir semboldü, kötülüğün kişileşmiş haliydi. Ölümü teröristlerin moraline karşı ağır bir darbedir, psikolojik etkisi çok büyük olacaktır. Biz Iraklılar ve ben açıkça, Bin Laden'in öldürülmesinden memnun olduğumuzu söylüyoruz'' diyor, ''O bir teröristti ve lâyığını buldu'' ifadesini kullanıyordu..

ABD'nin 2003'teki işgalinden sonra Irak'ta bazı bölgelerin kontrolünü El"Qaide'nin ele geçirdiğini, ama artık bu ülkede zayıfladığını kaydeden Zebarî, ''Terör saldırılarını sürekli olarak düzenleyebilme yeteneğini kaybettiler. Teröristler artık 'kurtarılmış bölgeler"den saldırıya geçemiyor, artık bir saldırı hazırlamak için 1-2 aya ihtiyaç duyuyorlar'' şeklinde konuşuyordu..

HAMAS ise,  Usâme"yi sahibleniyordu..

İran"da Genel Yayın Yönetmeni"ni bizzat İslam İnqılabı Rehberi Seyyid Ali Khameneî"nin tayin ettiği Keyhan gazetesi ise, 3 Mayıs tarihli baskısında, Usâme"nin öldürüldüğü haberini manşetten kocaman harflarla, "Amerika, mezdûr-u khod ra kuşt (Amerika, kendi uşağını öldürdü..)" şeklinde veriyordu..

Bazı dünya liderleri ise, Usame Bin Laden"in öldürüldüğü Amerikan operasyonunu alkışlarken; Avrupa"da B. Amerika"nın, "hem polis, hem yargıç, hem de infazcı" olarak  hareket ettiği yönünde eleştiriler dile getirilmeye başlandı.

Bu arada, Pakistan'ın Abbudâbâd kentinde Amerikan güçlerinin düzenlediği operasyonda vurulduğu sırada, silahsız olduğu resmen kabul edilen Amerikan Adalet Bakanı Eric Holder, USA Senatosu"nda yaptığı konuşmada El"Qaide lideri Usâme bin Laden'in bir askerî hedef olarak belirlenip öldürülmesinin "ulusal müdafaa" çerçevesinde legal / kanuna uygun bir savunma eylemi olduğunu; CIA Başkanı Leon Panetta da, "bin Laden'in yerini tesbit ettikten sonra Pakistanlı yetkililere haber vermediklerini, çünkü bu bilginin "bin Laden'e sızdırılmasından korktuklarını" söylerken..

Pakistan Dışişleri Bakanı Selman Beşîr ise BBC'ye verdiği mülâkatta, CIA Başkanı Leon Panetta'nın Pakistan'a güven duymadıkları için operasyon bilgisini gizli tuttukları yönündeki açıklamasını ''tedirgin edici'' diye niteleyerek, Pakistan'ın terörle savaşta ''kilit rol üstlendiğini''  kaydediyor ve "bundan sonra, Amerika"nın Pakistan"da operasyonlar yapmaya devam etmesine kesinlikle izin vermiyeceklerini"  iddia ediyordu..

Göreceğiz..

Hele de, Âsıf Ali  Zerdarî gibi, uluslararası diplomasi çevrelerinde, karıştığı yolsuzluklarla şöhret bulan ve o yolsuzluk iddialarından dolayı 11 yıl zindanlarda yatan ve sadece, eşi Bînezir Butto"nun bir suikasdde öldürülmesinin hemen arkasından yapılan bir seçimde, toplumda meydana gelen duygu kırılmasıyla seçim kazanıp Cumhurbaşkanı olan bir kişinin yönetmindeki bir Pakistan"da.. (Sahi, Amerikalı yetkililer, bir başka hükûmetin, B. Amerika topraklarında benzer bir operasyon yapmaya kalkışması halinde nasıl bir tepki vereceklerini düşünürler mi?..)

Amerikalı yetkililer operasyonun "legal" olduğunu söylese de, İngiltere"nin insan hakları savunucularından  avukat Geoffrey Robertson, "bu, adaletin saptırılması" diyordu.

Beyaz Saray Terörle Mücadele Danışmanı Jay Brennan ise, "Bin Laden"i sağ ele geçirme fırsatımız olsa oradaki kişiler bunu yapmaya hazırdı. Fakat operasyonu gerçekleştiren özel SEALS komandoları, bir kişinin tamamen silahsız olduğuna kanaat getirirse, ancak o zaman, teslim olmasını kabul ediyor. Bu durumda Bin Laden"in çırılçıplak olmuş olması gerekirdi. Çünkü elbisesinin altında intihar yeleği giymiş olduğundan şüpheleniliyordu" gibi tuhaf tevillere sığınıyordu..

Dünyanın en güçlü askerî güçlerinden birisinin, tek bir kişiye karşısında bu kadar büyük bir zafer kazanmış gibi davranması ve amma, ondan son ânına dek korkması, gerçekte, kendi gücünün altındaki güçsüzlüğünü ve komikliğini aczini gösteriyordu..

Asıl mühimi, "asimetrik savaş"ın en net tabloyla ortaya çıkması..

Evet, 11 Eylûl Saldırıları"ndan sonra ortaya çıkan durumdan alınacak en ilginç derslerden birisi de, herhalde, "asimetrik savaş"ın gücü olsa gerek..

Bir kişiye, bir örgüte karşı, askerî imkan, teknoloji ve maddî zenginlik bakımından bugünkü dünyanın en büyük gücü sayılan Amerikan emperyalizmi, 10 yıl boyunca çaresiz kaldı..

Bir tarafın elinde bütün imkanlar var, karşı tarafın elinde ise, hiç bir şey yok..

Sadece, bir takım güç odakları, Amerikan emperyalizmine zarar vermek istediğinde, Usâme"nin ve örgütü El"Qaide"nin ismine sığınarak eylem eyapıyor, ve USA emperyalizmi panikliyor ve kendi kültürü içinde geliştirilmiş bulunan bütün hukuk ve diplomasi kurallarını ve bütün değer ölçülerini bir kenara bırakıyor..

Ama, şurası da açık ki, bu sâyede, Amerikan emperyalizmi de, son 10 yıl boyunca, yeni bir düşman oluşturmayı ve yeni bir "Soğuk Savaş"la İslam ve müslümanlar üzerine ağır suçlamalar yöneltmeyi başardı..

Ne var ki,  İslam hakkında, "Neymiş bu düşmanımız?" diye merak sarıp, Kur"an veya İslam hakkında diğer kitabları okuyanların sayısında da, Batı dünyasında bir patlama meydana geldiği bir diğer gerçek.

 haksöz

Bu yazı toplam 3185 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar