Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Türkiye’ye kim, niye karşı

Paralel yapı, PKK, İran, İsrail, Rusya, Mısır, Suriye, DAEŞ, Neoconlar, yerli laikçiler, Geziciler, hepsi Türkiye’ye karşı.. Erdoğan’a ve Ak Parti’ye karşı herkesle işbirliği yapabilirler, Erdoğan ve AK Parti’ye zarar verecekse, herkesle, her konuda işbirliğine hazır birileri her zaman var.

İran, Suriye’de var olma konusunda kendinde hak görüyor, Rusya’nın bölgeye gelmesine ses çıkarmıyor, ama Türkiye’nin Suriye’ye girmesine karşı, Musul’da Peşmergeye destek için bulunmasına karşı. Kendisi, PKK, PYD’ye destek olabilir orada Rusya, ABD ile birlik olabilir, bunda sorun yok, ama Türkiye Barzani’ye destek verirse olmaaaaz. Kendisi Yemen’de olabilir, silah, para, eğitim, istihbarat verebilir oradaki Husilere, ya da Suriye’deki Nuseyrilere, Irak’taki Şiilere, ama biz Türkmenlere destek verecek olursak olmaaaaz..

Birileri dışarıdan, birileri içeriden saldırır. MİT TIR’ları hadisesini hatırlasanıza.

Birileri Başbakanlığı, Dışişlerini, Cumhurbaşkanlığını dinliyor, ses yok. Birileri başbakanlığı günlerinde Erdoğan’a kelepçe takıp, sokaklarda dolaştırma hayalleri kuruyordu, bu normal. MİT müsteşarına kelepçe takıp, götürmeleri de normal onlara göre, ama bunları yapanları gözaltına alır, tutuklarsanız, kaçarken yakalarsanız olmaz. Kimi gazeteci, kimi polis şefi, kimi hakim, kimi savcı..

İktidar İran’la işbirliği yaparsa olmaz, ama kendileri işbirliği yaparsa bu normal.. Türkiye, kimle hangi konuda işbirliği yaparsa yapsın suç, kendileri kimle, hangi konuda işbirliği yaparsa onda bir hikmet vardır. Böyle bir mantık olabilir mi?

Dün karşı kamplarda olanlar bugün kanka oldular.. MHP ve CHP Ergenekon kardeşliğinde buluştu. Paralel yapı HDP ile kucaklaştı. DİSK ile holding patronları bir araya geldi. CHP’li biri, MHP’den aday oldu, iki partinin seçmeni, AK Parti’ye karşı seçim koalisyonu kurup, belediye başkanlığı kazandı. Asimetrik siyasi mücadele paralel bir anlayışla bu şekilde hayata geçirildi.. İlke, oportünizme kurban edildi..

Sahi paralel yapıdan artık hiç “hoşgörü” ve “diyalog” sözleri duyuyor musunuz.. Duyamazsınız. “Takiye” ve “Mut’a” sözcüklerini duyuyor musunuz. Takiyenin kıralını kendileri yapıyor, mut’anın yüz kat vahim uygulamalar kendileri için vakayı adiyeden işler.

Paralelciler de, batılılar gibi çifte standartlı. Çıkarları sözkonusu olduğunda ilkelerini kurban edebiliyorlar.. Din algıları da, batılı kavram ve kurumları ile sınırlı. İsrail’in varlık güvenliği bunlar için de hayati öneme sahip. İsrail tartışmasız, sözü dinlenmesi gereken bir “otorite”. Mesela Erdoğan değil. Esed ve Sisi de bir otorite olsa gerek. Batılı kavram ve kurumlar, değerler sistemi, laiklik, demokrasi, liberalizm de bizim dünya görüşümüzün ana dayanağı olmak zorunda, bunlara göre. Son olarak da, ABD ve NATO’nun askeri ve stratejik hedeflerine yönelik bir tehdit oluşturmamamız gerekiyor.. Paralel yapı ve BOP çerçevesinde bizden istenenler bundan ibaret.. Tabii bunun içinde her şey var. Sonuçta işin aslı, dini bireysel planda vicdanlara, toplumsal planda mabedlere hapsetmek, İncil’e benzer bir bir kitap, kiliseye benzer bir cami, papaza benzer bir imam ve Hıristiyana benzer bir Müslüman. Aslında bizden istenen bu. Bu gerçek şunu gösteriyor ki, “biz onlardan olmadıkça, onlar bizden razı olmayacaklar.”

İran bu süreçte çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Esed’le işbirliği yetmedi, şimdi Rusya ile beraber.. Türkiye’ye karşı herkesle işbirliğine hazır. PKK ve PYD’yi destekliyor.. Yarın Ermenistan, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ile işbirliğine gidebilir.. Bunun kimseye faydası yok.. Kendisi için bu iş zarar verecektir. Dini ya da kendi siyasi menfaatleri açısından da büyük bir risk yükleniyorlar..

İran Suriye’yi kullanarak Akdeniz’e doğru, Irak Şiasını kullanarak, Lübnan Şiasının desteğinde Suriyeli Nuseyrileri kullanarak bir Şii koridoru oluşturmak istiyor. 

PKK da Kürt koridoru oluşturmak istiyor. Aslında batılılar da Rusya da bu plana destek veriyor. İsrail, Türkiye’ye zarar verecek, Türkiye’ye engel olacak her projeye destek verecektir..

Bu çevrelerin en büyük hayali, bölgede bir Şii, Sünni/Sufi ve Selefi çatışması çıkarmaktır. Bu işin bir ucu yarın Mehdiyet tartışması körüklenerek bir Şii-Sünni hesaplaşmasına dönüştürülmesidir. Mehdiyet ve Mesihiyet tartışması ile iş Müslüman-Hıristiyan kavgasına dönüştürülmeye çalışılacaktır.

Gelecek günler bölgede asimetrik, dini, mezhebi, ideolojik, politik, etnik bir hesaplaşmaya gebe.. Daha önce yazdım, bölgede Chiristianty Army sempatizanları, Avrupa ve Afrika’dan, Latin Amerika’dan fanatik gençleri, Hz. İsa’nın yaşadığı topraklara çağırıyor.. Birileri bir yandan bölgedeki Hıristiyan unsurlara karşı saldırıları provoke ederken, öte yandan Hıristiyan dünyasındaki radikal unsurları bölgedeki Hıristiyanlarla dayanışmaya çağırıyor.

Bugün, bölgede Türkiye lehine en önemli oluşum, biraz da PKK unsurlarının feodal bir hareket olarak gördükleri ve giderek daha fazla baskı uyguladıkları Barzani ailesi, biraz da Şii, Selefi ve PKK baskısı karşısında Türkiye ile yakınlaştı..

Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

Selâm ve dua ile.

yeniakit

Bu yazı toplam 706 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar