Türkiye'nin Ortadoğu açılımları ve Avrupa Birliği

Alman ekonomi gazetesi Handelsblatt, Türkiye'nin Ortadoğu açılımlarını yorumlarken "özgüven"e vurgu yapmış; bundan sonra Türkiye'den AB üyeliği konusunda Avrupalıların ağzının içine bakmasını beklemenin saflık olacağını ifade etmiş. Ne güzel.

Arap dünyasıyla yakınlaşma siyasetinin öncelikle Türkiye'nin menfaatlerine hizmet ettiğini belirten Handelsblatt'a göre, "Türklerin bölgeye geri dönüşü", bölge çapında doğuracağı siyasi sonuçlar bakımından da önemli.

Şöyle deniliyor, gazetedeki yorumda:

"Arap kamuoyu, Türkiye'nin politikasını memnuniyetle karşılıyor. Hamas ve Hizbullah gibi İran yanlısı güçler bile bu politikadan memnun. Türkiye'nin Ortadoğu'da bir mucize gerçekleştirmesi mümkün olmasa da, bölgede gösterdiği etkinlik, ABD ve Avrupa tarafından desteklenen İsrail'in etkisini azaltmıştır"

Yazının şahdamarı:

"(Türkiye'nin AB üyeliği konusunda) Merkel ve Sarkozy'nin sergilediği muhalefet, Ankara'nın kendinden emin bir şekilde yeni yönüne karar vermesini hızlandırmıştır."

Gerçekten de, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Devlet Başkanı Nicholas Sarkozy Türkiye'ye 'mim' koymasaydı, onların iktidarları döneminde Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda kayda değer bir mesafe kat edemeyeceği aşikar olmasaydı, süreçte böyle bir 'fetret devri'ne girilmeseydi, bugün, Türkiye-Suriye ve Türkiye-Irak yüksek düzeyli stratejik işbirliği anlaşmaları gibi şeyler sözkonusu bile olmayabilirdi.

1999 yılının Aralık ayındaki Helsinki zirvesinde Türkiye'nin AB üye adaylığına kabul edilmesi için var güçleriyle bastıran ve istedikleri sonucu aldıklarında belki Türkiye'nin idarecilerinden bile daha çok sevinen Schröder-Fischer ikilisinin kulakları çınlasın"

Dönemin Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, Türkiye'yi AB üye adaylığına niçin kabul ettiklerini soranlara şu cevabı vermişti:

"Türkiye'yi yeni arayışlara itmemek için."

Merkel ve Sarkozy sağ olsun, Türkiye sonunda yeni arayışlara itilmiştir ve gereğini layıkıyla yapmaktadır.

Handelsblatt'ın yorumundan da anlaşılacağı üzere, bu süreç, Türkiye'ye, sadece Araplar ve genel olarak İslam dünyası nezdinde değil, Avrupalılar nezdinde de saygınlık kazandırıyor.

Avrupa Birliği yöneticileri bir gün 'rasyonel' düşünmeyi öğrenip İslam dünyasıyla doğru dürüst -tekrar ediyorum: DOĞRU DÜRÜST- bir zeminde buluşmanın gereğini idrak ederlerse, hiç şüpheniz olmasın, Türkiye'ye altın yaldızlı davetiye göndereceklerdir; hem de "ACİL" ibaresiyle.

"Peki, Ortadoğu açılımlarında çok ileri gidersek ve 'üçüncü ülkeler'le girdiğimiz angajmanlar Avrupa Birliği müktesebatına ters düşerse ne olacak?" diye sorarsanız"

Hiç merak etmeyin, o gün geldiğinde Avrupa Birliği kendini Türkiye'ye göre yeniden yapılandıracaktır.



Bu yazı toplam 3037 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar