Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

'Trajik bir durum, üzgünüz; ama, İsrail"e herşey mubahtır!"

"Siyonist İsrail rejimi"nin, üstelik de, kendi karasularından 110 km. kadar uzakta, uluslararası sularda, sivil ve de savunmasız bir "insanî yardım gemisi"ne saldırıp, mâsum insanlardan 10-15 kişiyi katletmesi, onlarcasını yaralaması, yüzlercesini de günlerce, en gayriinsanî ve alçakça işkenceler ve psikolojik savaş taktikleri tatbik ederek, kahramanlık gösterisi peşinde koşması sonunda ortaya çıkan gerilim, tabiatiyle, dünya gündeminin en temel konularından birisi olarak karşımızda.. Ve elbette ki, bu konunun bizim inanç, duygu  ve düşünce dünyamıza yansımaları da uzun süre devam edeceğe benzemektedir..

*
Biz, yahudi dostu da değiliz, düşmanı da.. Her saldırganın düşmanıyız!
Önce bir noktayı belirtmekte fayda olsa gerek..

Tayyîb Erdoğan -herhalde, laik rejim içindeki yeri ve diplomatik dengelemeler itibariyle konuşabileceği sınırlar dolayısiyle olmalı-, "Bizim İsrail halkıyla bir problemimiz yok, bizim problemimiz İsrail hükûmetiyle.." diyor..

Ama, işin daha da doğru tarafı şu ki, İsrail diye bir ülke yok ki, halkı olsun!. O coğrafyanın tarihteki adı Filistin"dir ve buradaki halkın büyük ekseriyeti, asırlarca müslümandır. Bu müslüman halklar, hrıstiyanlar ve yahudilerle asırlardır birlikte barış içinde yaşamışlardır.

Ancak, Birinci Dünya Savaşı"nda 600 küsur yıllık Osmanlı Devleti"nin çök(ertil)mesinden sonra, hele de, 65 yıl öncelerde, İkinci Dünya Savaşı"nın emperyalist- şeytanî güç odaklarının entrikalarıyla, bir gasb ve zorbalıkla işgal edilmiş, çalınmış müslüman topraklarında tezgâhlanan bir sionist ideoloji gereği, dünyanın dört bir yanından toplanan ve sayıları bugün 5 milyona varan bir yahudi toplumu yaşamakta ve onlar adına oluşturulan bir siyonist rejim, uluslararası hukukun bilinen bütün ölçülerine meydan okuyarak,  Filistin"i ve bütün Ortadoğu"yu bir kan gölüne çevirmiş ve bitmek bilmez düşmanlıkların tohumlarını ekmiş bulunmaktadır.. O topraklardan sürülmüş veya gitmek zorunda kalmış milyonlarca "arab müslüman"a rağmen, 3 milyon kadar da Filistinli, yine de o topraklarda ve her türlü baskı ve yoklukla iç-içe, direnişini sürdürmektedir..

*

"İsrail halkı yok, erkek ve kadın askerlerden oluşan ve çocuklarını da canlı siper olarak kullanan bir haydutlar çetesi var!

Bu duruma rağmen, siyonist İsrail rejimi,  "İsrail halkı" denilenlerin sadece yahudiler olduğunu resmî belgelerle de netleştirmek için, İsrail ismiyle bile yetinilemiyeceğini düşündüğünden, o rejimin başbakanı Benjamin Netanyahu, "İsrail devletinin bir YAHUDİ DEVLETİ olduğunun"  Filistinlilerle yapılması düşünülen andlaşmalarda yazılmasını şart koştuğunu hatırlayalım.. Yani, ileride müslümanları da eritebilecekleri ve bu "yahudi devleti"nde yaşayanların tamamının da yahudi sayılması gibi bir plan sözkonusu değilse; yahudi olmayanların, kanûnen de "ikinci sınıf insanlar" olarak kabul ettirmek çabası sezilebilir bu yaklaşımda..

Böyle bir durumda, "İsrail halkı" denilenlerin, ergenlik yaşına erişmiş bütün "yahudi"  kadın ve erkeklerin silahlı olduğu düşünülerek, muvazzaf veya ihtiyat askeri konumunda olduğunu asla gözden ırak tutmamak gerekir.. Çocuklara gelince.. Onlar da, bu durumda, bütünüyle silahlı erkek ve kadınlardan oluşan askerlerin canlı siperler durumundadırlar.

Yani, şu son 60 yıldır zorbalıkla, kanla, katliâm ve cinayetlerle "siyonist haydutlar çetesi"nin oluşturduğu rejim hariç, tarihte de hiçbir zaman, İsrail diye bir ülke olmadığı gibi, "İsrail halkı" diye bir halk da yoktur.. Sadece, dünyanın her yanındaki yahudileri, İsrail"in tabiî vatandaşı ve askeri sayan bir "siyonist vatandaşlık anlayışı" vardır..

Ve bu belli coğrafyalarla sınırlı olmayan "siyonist vatandaşlık anlayışı" çerçevesi içinde yer alan kimseler, mahiyetleri ve ideolojileri gereği, saldırgandır.. Ama, her yahudi, mutlaka "sionist" olmak zorunda değildir. Çünkü, sionistler, (Kudüs /Jerusalem"deki sion tepesinden mülhem) olarak, yahudilere bir "vatan" oluşturmak idealine bağlı kimselerdir.. Ama, bu ideali benimsemeyen yahudiler de vardır.. Her yahudi, siyonist değildir, ama, her siyonist, ya yahudidir, ya da siyonist yahudilerle tam birgönül birliği içindedir.. Ve bunlar, ideolojilerinin mahiyetleri gereği, saldırgandır, saldırgan olmak zorundadır..  

"Sion"  idealinin gerçekleştirilmesi için, dünyanın meskûn olmayan, boş veya çok az meskûn olan mıntıkaları da vardı.. Afrika"da, Rusya"da, İskandinavya"da, Kuzey ve Güney Amerika"da veya 2. Dünya Savaşı sırasında yahudilere en büyük baskıyı uygulamış olan Almanya"nın düşük yoğunluklu bölgelerinde bir yere yerleştirilebilirlerdi.. Ama, emperyalist odaklar, öyle istemiyorlar ve müslüman halkların asırlarca yoğunluklu olarak yaşadığı Filistin"i seçiyorlardı; müslüman coğrafyasının kalbine bir hançer saplamak için..

*

Ancak burada şunu da hatırdan çıkarmamak gerekir ki, siyonist İsrail rejiminin tahakküm ettiği topraklarda, elbette küçük bir grup yahudi de, "Bu rejimin Hz. Mûsâ"nın şeriatiyle ve yahudilik ve yahudilerle ilgisinin olmadığını, bu rejimin yöneticilerinin büyük çapta laik- ateist kimseler kadrolar olduğunu ve amma, kendi rejim ve iktidarlarını ayakta tutmak için, yahudi halkının inançlarının sözcüsü ve gözcüsü imiş gibi davranmak taktiğini takib ettiklerini"  söyleyebilmekteler.. (TC"de de, kemalist-laikler, 100 yıldır savaşı verdikleri İslam ve müslümanları, kendi saltanatlarının sürmesi için gerekli olan halk desteğini yitirmemek açısından, İslam"ı ve müslümanların duygularını devamlı kullanmayı sürdürmüyorlar mı?)

O halde, bizim İslam Milleti olarak, bize saldırmayan herkes gibi, yahudilerle de -saldırmadıkça- bir problemimizin olmadığını söylemeliyiz.. Ve hele, hristiyan toplumlarının asırlardır sürdürdükleri, geliştirip şekillendirdikleri "anti-semitizm / yahudi düşmanlığı" anlayışının müslümanların inanç ölçüleri içinde yeri yoktur!.

Yalnız Hitler Almanyası"ndaki uygulamanın değil, bütün bir hristiyanlık tarihini oluşturan ve iki bin yıla yakın bir zaman dilimini dolduran "anti-semitizm"in müslüman toplumlar arasında ve müslüman coğrafyaları üzerinde de yeşermesi için en fazla çalışanlar ise, kendi anti-semitik geçmişlerine "suç ortağı" arayanlar olduğu kadar; kendilerinin tarih boyunca mâruz kaldıkları mağduriyetleri bahane ederek, varlıklarını sürdürmek yönünde, kendileri için herşeyin mubah olduğu anlayışına göre hareket eden siyonist yahudilerdir de..

Ancak, emperyalist ölçü ve anlayışların pençesindeki toplumlar da birgün, kendilerini teslim alan, esir eden bu zâlim ölçü ve anlayışları sorgulamaya başlarlar mı?

Bu yönde zaman zaman bir takım umut verici gelişmeler olmuyor değil.. Nitekim, Mayıs 2010 başında, fransız şarkıcılarından Nathalie Cardone"in, Başbakan Erdoğan'ın Gazze Trajedisi sonrasında, Davos"ta İsrail rejimi c. başkanı Shimon Peres"e hitaben yaptığı ve bütün dünyada derin etkiler bırakan konuşma için, "Haksızlığa tahammül etmeyen ve Batı"da herkesin sessizce düşündüklerini yüksek sesle söyleyen bir Başbakanınız var. Onunla gurur duymalısınız." şeklindeki sözleri, hem de bu gibi konulara en uzak olduğu düşünülen birisince bile dile getirilmesi açısından daha bir ilginçtir..

80 yaşını geçmiş Amerikalı bir kadın gazeteci ile Amerikan Beyaz Saray Sözcüsü arasında, 3 Haziran günü cereyan eden bir soru-cevab cümleleri de ilginçti..
- Gazze"ye yönelik ablukanın kalkması için yapılan uluslararası baskıyı Başkan desteklemeyi düşünüyor mu?

-Gazze"deki insanî durum için biz de endişe ediyoruz, ama, bu abluka, HAMAS"ın eline silah geçmemesi için.. (") Can kayıplarından üzgünüz..

-Böyle şiddetle kınanması gereken bir durum karşısında üzgünüz demek ne oluyor? Bunu başka bir ülke bize yapsa, silahlarla karşılık veririz..(...) Uluslararası sularda..

-Ben uluslararası hukukçusu değilim, bunun cevabını bilmiyorum.."

*

Bu barbarlığa, ortak insanlık vicdanı karşı çıkarken; F.G. ne diyor?
Bu arada, dünyanın çeşitli köşelerinde, siyonist İsrail"in cinayetleri, barbarlığını protesto gösterileri cümlesinden olmak üzere, New York"daki İsrail Başkonsolosluğu önünde toplananlar arasında, yahudilerin de bulunduğu dikkati çekiyordu..

Üzerine "çarpı" işareti yaptıkları İsrail bayraklarıyla eyleme katılan, kendilerine mahsus kıyafetleriyle dikkati çeken kalabalık bir grup yahudinin de Manhattan'a gelerek eyleme destek verdiği ve "hasetik" olarak isimlendirilen bu yahudi grubun, yakalarına "Yahudi siyonist değildir"   yazılı rozetler astığı gözleniyordu..

*İngiltere 'nin Channel 4 kanalında da, İsrail hükümet sözcüsü Mark Regev sorulan zor sualler karşısında terliyor ve kaçamak cevaplar vermeye çalışıyordu..

Regev'e, 'Türkiye'den özür dileyecek misiniz?' diye soran sunucu Snow, 'Ne için özür dileyecekmişiz?' cevabını almasının üzerine "Türk vatandaşlarını öldürdüğünüz için.." diyor ve aldığı bu cevabın karşısında siyonist İsrail Hükûmeti sözcüsünün, ""Gemide açıkça aşırılıkçılar vardı. Onlar şiddet kullandılar. Ve operasyondaki askerler kendilerini korumak zorundaydı. Tehdid altındaydılar ve karşılık vermeliydiler.."  şeklindeki sözleri ise, gerçekleri çarpıtıcı, saptırıcı bir söz olmaktan öteye bir mânâ taşımıyordu.. (İHH Başkanı Bülend Yıldırım dostumuzun, bu kanlı baskın sonrasında, Türkiye dönünce ekranlardan yaptığı açıklamalar sırasında, gemilerine uluslararası sularda saldıran İsrail rejimi askerlerinden bazılarının silahlarını aldıklarını ve amma, o hengamede bile, sırf bir "insanî yardım hey"eti" olduklarının idrakinde olarak, bu silahları kullanmayıp denize attıklarını ve kendilerini ancak, sopalarla korumaya çalıştıklarını açıklaması, ve bunları İsrail rejiminin pençesinde iken, onlara da söylediğini belirtip, "ben yiğit adamım, bunu burada da açıkça söylüyorum.." diye ifade etmesi, üzerinde durulması gereken bir husus olarak kalmaktadır.. Anlaşılıyor ki, siyonist İsrail rejiminin "askerlerimiz tehdid altındaydılar, onun için silah kullandılar" gibi bahanelerinin bu gibi açıklamalardan da beslendiği anlaşılmaktadır.)

Ama, tekrar belirtelim ki, her ne olursa olsun, sözkonusu gemi, uluslararası sularda idi ve uluslararası sularda seyreden ve bandırası belli bir gemi, kimseden izin almak zorunda değildir, kimseye hesab vermek durumunda değildir.. aksi halde, ortaya hak kavramının güce göre şekillendiği bir orman kanunu, bir deniz korsanlığı, haydutluğu tablosu çıkar.. 

Böyleyken, Wall Street Journal"de 4 Haziran günü yayınlanan mülâkatında Fethullah Gülen"in, "Gördüğüm şeyler hiç de hoş değildi.. Çok çirkin şeylerdi" gibi yuvarlak sözler ettikten sonra, yardım organizatörlerinin Gazze"ye yardım götürmeden önce, İsrail"le uzlaşma yolunu seçmemelerini, "faydalı sonuçlar doğurmayacak şekilde otoriteye baş kaldırmak" diye nitelemesi şaşırtıcıydı. O zaman, bütün enbiyaullah"ın, ilahî peygamberlerin kendi dönemlerinin gayrimeşrû" otoritelerine başkaldırmış önderler olduğu gerçeği nasıl izah edilecektir? .

Ayrıca, Gazze"ye yardım götüren gemilerin önder organizatörlerinden biri olan ve 100"den fazla ülkede yardım faaliyetleri gerçekleştiren (IHH) "İnsanî Yardım Vakfı"ndan kısa bir süre önce haberdar olduğunu söyleyen ve Gülen"in, "IHH"nin politik bir amaç güdüp gütmediğini söylemek kolay değil"  demesi de bir diğer "yüksek siyaset"in nişanesi olsa gerekti.. Gülen"in bu tavrının, Filistin"de verilmekte olan mücadeleler için daha önceki yıllarda yaptığı değerlendirmelerle birlikte ele alınmasında fayda vardır.. Hatırlanacağı üzere, F. G. etrafında şekillenen hareketin ileri gelen sözcülerinden nicelerinin,  Şeyh Ahmed Yâsin"in alçakça katledildiği günlerdeki açıklamaları ve Filistinli direnişçileri terörist olarak nitelemeleri ve ayrıca devlet olmayan güç odaklarının bağımsızlık savaşına girişemiyecekleri yönünde dillendirdikleri tuhaf beyanlar da, dikkatleri üzerine defalarca çekmişti.. Ayrıca, uzuun yıllar boyunca, birçok insanî yardım hareketine öncülük etmiş olan İHH"dan, daha son zamanlarda haberdar olduğunu söyleyen bir kimsenin; Baykal"ın açıkça reddetmediği mübtezel bir video görüntüsü üzerine üzüntülerini beyan etmesinde olduğu gibi, benzer nice konularda da hiç beklemeksizin görüşlerini dile getirdiği bilinirken; siyonist İsrail rejiminin işlediği bu korkunç cinayet ve barbarlıklar karşısında günlerce sessiz kaldıktan sonra bir açıklama yapıp, hemen arkasından da, bu gibi yardım faaliyetlerinin İsrail"den izin alınarak yapılması tavsiyesinde bulunması dikkat çekicidir..

Yazık, çok yazık!..

*

Uluslararası hukuk mu dedidiz? O, zorbaların elinde bir oyuncaktır!
Bu gelişmeler olur ve su başlarını devlerin tuttuğu acı gerçeğ ibir daha açıkça ortaya çıkarken, B. Amerika Başkan Yardımcısı Joe Biden"ın, İsrail'in, silah kaçakçılığını önlemek için Gazze'ye giden filo üzerine, uluslararası sularda da olsa baskın yapma hakkı olduğunu söylemesi, olup bitenlerin üzerine tüy dikiyordu.. Adetâ, ülkelerin kara suları vardır ve onun dışındaki bütün uluslararası sular da bizim karasularımız hükmündedir der gibi bir anlayış..

İsrail"i kendilerinin, Amerikan emperyalizminin Ortadoğu"daki veya kendilerini de İsrail rejiminin Atlantik ötesindeki bir uzantısı gören anlayışın mantığına aykırı olmayan bir yaklaşım..

Biden, 3 Haziran günü PBS televizyonunda, "İsrail'in güvenlik çıkarları konusunda mutlak bir hakkı vardır.. Doğrudan Gazze'ye gitmekte ısrar etmenin ne anlamı vardı ki?" diyordu..
B. Amerika Başkanı Obama ise, aynı gün, CNN televizyonundan Larry King'in sorularına cevab verirken, "trajik"  olarak nitelediği bu saldırı için, "Ortadoğu barış çabalarının ilerletilmesi için bir fırsat olarak kullanmaları gerektiğini" söylüyor ve "Gereksiz can kayıpları oldu,  tüm yaşananların etkili biçimde soruşturulması çağrısında bulunuyoruz. İsraillilerin de bunu, uluslararası standartlara uyan bir soruşturmayı kabul edeceğini düşünüyorum, çünkü onlar da bu durumun İsrail"in uzun vâdeli güvenliği için iyi bir şey olmadığının farkında.." diyordu.. Ama, Obama da, "trajik bir durumdu.."  dediği bu duruma kılıf bulma gayretinden geri kalmıyor ve "Elimizdeki şeyler şunlar; Gazze sınırından İsrail kentlerine füzeler yağdığı sürece, bu ülkenin meşru güvenlik kaygılarının olduğu bir durum var ortada. Bu kentlere gittim ve insanların yatak odalarına giren füzelerin açtığı delikleri gördüm. Dolayısıyla İsrail'in meşru güvenlik kaygısı bulunuyor."  demeyi ihmal etmiyor ve amma, birbuçuk milyon insanın, kıstırıldığı küçük bir alanda günlerce, nasıl korkunç bir bombardıman altında tutulduğunu, bir zindan-kent durumundaki Gazze"nin nasıl bir hayalet şehre ve enkaza dönüştürüldüğünü görmek için, hemen oracıktaki Gazze"ye niçin gitmediğini açıklayamıyordu.. Evet, Obama, ilk başkan olduğu dönemde sıkça hatırlatma gereği duyduğu eski köle köklerinden ve atalarının çektiklerinden artık iyice uzaklaşmış olmalıydı..

Tayyîb Erdoğan"ın  tepkisi, Türkiye- İsrail ilişkilerinin geleceğini de gösteriyor.
Başbakan Erdoğan'ın Brezilya ve Şili"ye yaptığı resmî gezisi sırasında, siyonist  İsrail rejiminin barbarlığıyla ortaya çıkan bu yüksek gerilimli durum üzerine gezisini yarıda kesip, Ankara"ya dönmesi ve İsrail rejimini diplomatik ölçüleri iyi planlanmış en ağır sözlerle eleştirmesi ve yardım gemileri ve heyetlerinin 24 saat içinde serbest bırakılmasını istemesi, devreye Obama girmek isteyince de, ondan "alıkonulanlar"ın serbest bırakılacağına dair söz almadıkça görüşmeyeceğini açıklayıp, Obama"nın saatlerle karşısına çıkmaması ve ancak o söz alındıktan sonra görüşmesi, Erdoğan"ın nasıl derin bir tepki ve tavır içinde olduğunu göstermekle kalmıyor; Türkiye- İsrail ilişkilerinin, 62 yıllık geçmişinde hiç olmayan şekilde, telafisi çok zor bir gerilme ve gerilemenin meydana geldiğini de gösteriyor..

Çünkü Türkiye, Osmanlı"nın parçalanması dönemindeki siyonist yahudi entrikalarını resmî tarihte hiç sözkonusu etmemişse de, ma"şerî vicdanda derin ve etkin bir şekilde yer tutan bu acı gerçeğin şimdi resmî planda da yeniden hissedildiğinin ilk işaretlerini veriyor.. Ve bu durumu gören Türkiye dışındaki müslüman toplumlar da, yarım yüzyıldan fazla zamandır elem konusu olan bu işbirliğinin artık tamir edilmez şekilde yara almasından dolayı, memnuniyetlerini dile getiriyorlar ve bunun, müslümanlar arasındaki kardeşlik duygu ve dayanışmalarının güçlenmesiyle sonuçlanacağını düşünüyorlar.. Onun için, şimdilerde, hele de arab toplumlarında, halk kitlelerinin gözünde, Tayyîb Erdoğan bir çağdaş "İslam kahramanı" olarak selâmlanmakta ve bu durum, müslüman coğrafyalardaki, halklarından kopuk rejimleri ve yöneticileri tedirgin etmekte, kendi toplumlarının kontrol edilemiyecek şekilde gelişmesi muhtemel tepkilerinden korkulara kapılmaktadırlar.. Nitekim, bu tedirginlik ve korku yüzündendir ki, Gazze"ye uygulanan ambargonun siyonist İsrail rejimi tarafından anlaşılabilir tarafı  olsa bile, hiç anlaşılmayan bir fir"avnî inadla, bu ablukayı ve ambargoyu İsrail rejimini bile şaşırtan bir hassasiyetle daha da etkili şekilde sürdüren Husnî Mubarek Mısırı, Erdoğan"ın bu çıkısından şonra, Gazze"nin dış dünyaya açılan tek kapısı olan Refah sınır kapısını aylar sonra yeniden açmaktadır.. (Bu vesileyle, Gazze"ye yardım ulaştırmak isteyenlerin, siyonist İsrail rejiminden de önce, müslüman toplumların başına oturtulmuş emperyalist kuklalarını hedef almaları gereğini bir daha hatırlayalım.)

Gazze"ye yardım ulaştırmak için yola çıkan insanlardan bu yolda kanlarını ve canlarını verenlerin açtığı yeni çığır, Ortadoğu"nun gelecekteki siyasetini de şekillendirecek bir etkinliktedir.. Hayatlarındayken, belki yapamadıkları derecede bir üstün hizmeti kan ve canlarıyla ifa eden ve dünya hayatlarından geçen ve siyonist İsrail reiiminin barbarlığıyla, alçakça katledilen bu fedakârlık ve fedakârlığın îsâr (kendi hayatını de fedâ edecek çapta ortaya konulması) derecesindeki eylemde yer alanları ve onların yükseltmeye çalıştığı insanlık bayrağını yükseltmek için çırpınanları selamlıyarak.. 

"Mevlâ görelim, n"eyler;/  Neylerse güzel eyler.."

haksöz

Bu yazı toplam 2453 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar