Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Trafik sorununu muhtarlar çözsün

Ne alaka. O zaman öğretmenler ve imamlar çözsün.

O zaman niye biz kendimiz bu sorunun çözümü için elimizi taşın altına koymuyoruz. Trafik terörü az mı can alıyor, az mı ülke ekonomisine zarar veriyor..

Üniversiteler niye bu konuya eğilmiyorlar. Ha bu arada konuyla ilgili makul, uygulanabilir, rasyonel bir çözüm teklifi olan var mı?

Herkes araba alıyor. “Araba sevdası” At, avrat, silah sevdasının başında geliyor galiba. İşi İstanbul’un bir ucunda, ev öbür ucunda, yazlık bir başka köşede.. Oğlan batıdaki fakülteye, kız doğudaki liseye. Adamın annesi başka ilçede, hanımın annesi başka ilçede..

Daha ilkokulda çocuklarını burnunun dibindeki okula göndermiyor, tâ neredeki özel okula gidecek. Eee o zaman trafik işte böyle.

Büyük şehirlerde mutlaka yeni düzenlemelere gitmek gerek.. Muhtarlıklar mesela neden belediye ve kaymakamlıkların işlerinin bir kısmını bir şekilde üstlenmesin ki.. E-devlet işlemleri içinde bu işi tek başına yapamayanlar muhtarlıktan bu işi yapabilmeli. Kaymakamlık ve bağlı birimlerle belediyelere evrak verilip, alınacaksa neden muhtarlık üzerinden yapılmasın. Resmi tebligat muhtarlığa yapılmıyor mu icabında.. Muhtarlık evrak da alsın, PTT kargo belli bir saatte evrakları alıp, adresine dağıtır, cevabını da getirir muhtarlığa bırakır. İsteyen parasını öder evine getirilir.. Böylece insanlar şehre in, çık, kuyrukta bekle derdinden kurtulur..

Muhtarlar trafik derdine kısmen çözüm olabilir..

Noterlikler de resmi yarı resmi evrak kabulü yapabilir aslında. Digital kopyalar da anında ekranda gözükür.

İlçelerde değil, ilde yapılması gereken bir işlem varsa, kaymakamlık ya da belli merkezlerdeki vali yardımcılıkları bu başvuruları kabul edemez mi?. Savcılık, Emniyet, Milli Eğitim, Sağlık, Sosyal Güvenlik diye kapı kapı dolaşıp, araba, park yeri arayacağına bu insanlar, özellikle büyük şehirlerde neden böyle çözümler üretilmez.

Biliyorum “bekara karı boşamak kolay” da, kanun, yönetmelik, mevzuat bahanelerinin arkasına saklanmak yerine çözüm üretilir. Torpil ve rüşvet de en aza iner. Özel ziyaretler, zaman öğüten değirmenlere dönüşmez.

İnsanlar kanunlar için değil, kanunlar insanlar içindir..

Mesela en azından İstanbul için, nasıl 3 seçim bölgesi varsa, ya bir süper vali yanında bölgeye üç vali tayin edin, ya da mevcut valiye 3 bölge için 3 özel vali yardımcısı verin.. Valiliklere bağlı tüm birimlerin bölgelerindeki işlemleri için oradaki temsilcilik misyonunu üstlensinler..

Cumhurbaşkanı muhtarları kabul ederken, aslında bu konunun idare içindeki yerini yeniden tartışmak gerek..

 Muhtarların, ilçe belediyeleri ve kaymakamlıklara akredite olması gerek.. Mesela üç ayda bir kaymakam ve ilgili birim şefleri, belediye ve ilgili birim şefleri ile mahalle temsilcileri meclisi toplantıları yapılıp, konular burada müzakere edilmeli..

Muhtarlıkların fiziki mekanlarının genişletilmesi ve ciddi bir sekreterya oluşturulması, gelir kaynakları oluşturulması ya da daha ciddi bir bütçe ile çalışma imkanı sağlanması gerek..

Trafik için aslında ana arterlerde, kim hangi mevsimde, hangi gün, hangi saatte, hangi sebeble nereye gidiyor.. Onun seyahat gayesini, zamanını ve yerini öğrenirsek, çözüm üretebiliriz..

Mesela mesai saatlerini kademeli hale getirerek de bu konuda ilerleme sağlanabilir..

Trafikte ömür tüketiyoruz. Zaman, para, araç, benzin, yol, çevre, stres, hepsi kayıp. Mesela gişe gerisinde çalışanlar için niye ev-iş imkanı sağlanmıyor. Neden ev-okul bağlantısı sağlanmıyor?

Tabii önce bir milli bilgi bankası, bir de milli iletişim güvenliği yazılımı gerek. Keşke Davudoğlu seçim beyannamesinde önce bu bilişim altyapısı, kültür ve sanat konusuna yer verseydi.

Neyse, muhtarlık, trafik derken konu nerelere geldi.. Bir gün bütün bunlar olacak, olana kadar da çekeceğiz. Keşke sendikalar, sivil toplum, ücret pazarlığı ya da sosyal fonlarla ilgilendiğinin yarısı kadar bu altyapı ya da bilim, sanat, ahlak ve fikri temeller üzerinde dursalar ama, edebiyat karın doyurmuyor.. İnsanlar Tabduk Emre’nin himmetini değil, Yunus gibi buğday istiyorlar.. Oysa Yunus o buğdayı verdi ve daha sonra himmet istedi. Yunus’u Yunus yapan da o buğday değil, buğdayı verip, onun karşılığında sahip olduğu himmetti. Ki insanlar asırlardır Yunus’un himmet sofrasında kafalarını ve gönüllerini doyururlar. Artık Yunus, “Suyu arayan adam” değil, “Suyun aradığı adam”olmuştur.

Selâm ve dua ile.

yeniakit

Bu yazı toplam 953 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar