Mehmet GÖKTAŞ

Mehmet GÖKTAŞ

Tevhid Adına Gariban Halkla Didişmek

İçerisinde bulunduğumuz şu Hüseynî günlerde, cennet ehli gençlerin seyyidi olan aziz şehid Hz. Hüseyin (r.a) Efendimizi hasretle, hürmetle ve en içten muhabbetle anıyoruz.

Onun net ve berrak şehadetinin ışığında tevhid adına verdiğimiz mücadeleyi bir daha gözden geçirme ihtiyacını hissediyoruz.

Basit usül hatalarımız bir yana, tevhid adına bazen yanlış hedeflere yöneldiğimizi belirtmek isterim.

Mesela; İslam"ın vahşi kapitalizme ve onun temsilcilerine karşı söyleyeceği bir sözü yokmuş gibi tebliğ adına kapitalizmin zulmü altında inleyen gariban insanlara yüklendikçe yükleniyoruz.

Müslümanlar olarak faiz denilince nedense hiç birimizin aklına, insanlığın alın terinin üzerine çöreklenmiş şu zalim bankalar gelmiyor. Faiz yükü altında inim inim inleyen zavallılar geliyor.

"Hocam, faizle satın alınan bir evde namaz kılınır mı?" Ben de bilerek soruya açıklık getirme adına yönünü değiştiriyorum:

"Yani demek istiyorsunuz ki, birisinin beş yüz bin lira parası var, bunu faize vermiş, bir iki sene sonra yüz bin lira faiz almış, bu parayla bir ev satın alıyor, bu evde namaz kılmak caiz mi? Asla caiz değildir" diyorum.

"Hayır öyle değil, konut kredisiyle satın alınan ev demek istiyorum"

Bakıyorum, internette de fıkıh hocalarımıza sorulan sorular hep böyle, yani faiz parası ödeyen zavallıların durumu. Borcunu, vergisini ödeyemeyen esnafın kredi kullanması, otomobil kredisi, ev kredisi vs.

 

Peki, zalim kapitalistlere söyleyecek bir çift sözümüz yok mudur?

"Sen kimsin, nereden aldın, nasıl yığdın bu kadar parayı?"

"Nasıl oluyor da üreticinin bunca çırpınışı sonunda gelip senin kasalarına doluyor?"

"Nasıl oluyor da, bütün çalışanlar ve üretenler zarar içindeyken, sen karlılığın zirvesinde oluyorsun?" demiyoruz

Hiç dikkatinizi çekti mi? Kur"an-ı Kerim"de faizle ilgili ne kadar ayet-i kerime varsa tamamı faiz yiyicilerini hedef almıştır, bir tanesi bile faiz ödeyen zavallılara hitap etmemektedir.

 

Yine, tağutun kim olduğunu tesbit ederken de aynı yanılgıya düşüyoruz. Gücümüz mahallemizdeki dindar garibana yetiyor,

Bir kardeşimiz yazmış: "Hocam, bizim mahalle hep tağutun uşaklarıyla dolu, ben bunlarla mücadele ederken nasıl bir yol izlemeliyim?" diyor.

Kardeşim, tağutun kendisiyle mücadele etsene, niçin uşaklarıyla mücadele ediyorsun ki?

Küfrün temsilcilerine çıt çıkaramıyoruz, onun yerine caminin cemaatiyle didişmeyi seçiyoruz.

"Çocuğunu tağutun okuluna gönderiyorsun, bu küfürdür!"

"Ergenlik çağına girmiş kız çocuklarını bu okullara göndermek caiz değildir" diyoruz.

Peki, böyle yapacağımıza, Müslümanca bir hayatı bize yaşatmayan rejimin bizzat kendisinin karşısına dikilmeli değil miyiz?

"Sen kim oluyorsun da benim nasıl yaşayacağıma karar verebiliyorsun?"

"Sen kim oluyorsun da, benim çocuklarımın hayat tarzına karışıyorsun?"

"Sen kim oluyorsun da benim çocuklarımı her gün birilerinin önünde el pençe divan durduruyorsun, tapmaya zorluyorsun, and içtiriyorsun!"

"Sen, benden alınan vergilerle yapılan okulda, benden alınan vergilerle geçinen biri değilsin de ya nesin?

Yani demek istiyoruz ki, Allah (c.c) bütün peygamberlerini öncelikle zalimlerin, diktatörlerin, ilahlığa yeltenenlerin üzerine göndermiştir Hz. Musa Aleyhisselam"a defalarca:

"Firavun"a git, zira o azdı, tuğyan etti" demiştir. Yoksa Mısır"ın garibanlarıyla didişmeye göndermemiştir.

Doğruhaber

Bu yazı toplam 3113 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar